küstüğün yerde adım ıslanır, lekelenir yarından önce ne varsa…
göç başlar saydam bir kokunun içine,
yığılır kalır gölgelerim.
gece biter, gün uzar, çocukluğum sürtünür cebime avluda.
kedi merdiveninde kerpiç tavan,
gaz lambasında yeşil kandil yağı.
isi alnımda, dağı adında kalır “ağrı”nın
kaşımın arasından sızan lanetin üstüne basa basa çürürüm,
su utanır gözüme yürüdükçe uzaklığın
çizginin ortasında bir ulu ölüm olur “merhaba”
selamsız olmak, tam üstüme yakışır!
yeleken bir itiraz içinde geveler dudaklarım,
sesimde her kamaşan zincire vurur kentini.
gerisi halayık,
gerisi “yuvasız kuşlar gibi”
gerisi, kirlenir perakende…
soyunur taş parkenin üstünde yaşama sahipsiz çocuklar
hurda vücutları satılır, kahkaha atılır beş vakit dayakla
muntazaman yakılır mor ayaklarına falaka izleri yeniden,
bir şinanay feneri gibi alazlanır sönmüş fitilleri.
sustuğun yerde sahiplenirim ana dilini,
adının en sesli harfi ağzıma dar gelir
düştüğün yerde iliğim ıskalanır, vurulur sol yanımda ne varsa…
sırrına yaklaşır adımlarım, adımdan uzaklaşır.
eşikte iki uzak ihtimal, iki yakın atom çekirdeği
ki, saç dibinde ıslak heyecan,
mermi gibi tok, aç bir bakıma tetik gibi
güz değil mi yutkunduğum
sen değil misin avurtlarıma gömdüğüm ilk yaz ateşi?
deşilir alnı gökyüzünün.
karalanır aydınlıktan ikmale kalmış tüm coğrafya.
yıkanır yerle gök arasında cürümüm.
künye yazılır,
çıkılır ağızdan ağza, -ki, inişi şahane bir yenilgidir! -
kırılır koridorda nemli bir kapı sesi
kimseler görür kimsesizliğini hıncımızın.
kimselerden başka kimi kimsesi olmayan hiç kimse,
her kimse,
hiç değilse,
hiçbir şeyini kaybetmelidir kimliğinde.
gittiğinde “bir” şey kalsın diye yerli filminde.
geldiğin yerde aklım saklanır, dolanır ayağıma sustuğum ne varsa…
yapış yapış bir tavır koyulur aramıza sonra,
yarımın yanında kalır öbür yanın.
kaburgamda iskete çığlığı, ensemde soğuk bozgun
gider sokak adları geceleyin adresimizden
rutubet üstümüze dökülür,
magma olur, redif olur
deniz yosuna sarılır,
küf olur…
topla kendini içimden
işlenene kadar temizdir günah,
kirlidir tüm iyilikler söylendiği yerde
ıslatırım dudağımda kuruyan sessizliği…
elimden tutsan, düşerdim belki…
Emine TansuKayıt Tarihi : 12.2.2007 16:55:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Emine Tansu](https://www.antoloji.com/i/siir/2007/02/12/elimden-tutsan-duserdim-yosunda-kuftu-deniz.jpg)
Yüreğe dokunan anlamlı bir şiir..kaleminize sağlık..
sel gibi okunabilinen..
berhudar olun...tek kelime..muhteşemmmmmm..
ve dürtülerek okudum yazılan her yorumu
ince ince...
bitirdiğimde uzun bi soluk bıraktım ciğerimden.
herkese teşekkür ederim,
çok teşekkür ederim hem de
'günün' şiiri, sofrada ayrı bi lezzet gibi gelir bana hep,
layık görüldüğü için öncelikle,
ve özelliklle fikirden, gönülden süzülmüş 'yorum'lar için,
ayrılan vakit için,
dağarcığınız için,
gözlerinizin feri için,
hakikatten bin teşekkür...
'faydası olmayan bahardan, yazdan
yüce dağ başının kışı makbûldür
cahilin yaptığı sohbetten sözden
alimin hayali düşü makbûldür' hüdai
buraya yazan herkesi 'işbilen, kılıç kuşanan' düşündüğümden ekledim bu dörtlüğü
eyvallah...
Akılda kalacak gibi değil...
Yinede bir çoklarına göre, güzel bir şiir sayılır, tebrikler...
TÜM YORUMLAR (37)