Çocuktuk Biz
Benimdi bu yollar
Benimdi ışıklar
Benimdi rüzgarda dans eden ağaçlar
Benimdi denizler
Benimdi çocuklar
Zülfü kimi ayağın koymaz öpem nigârum
Yohdur anun yanında bir kılca i'tibârum
İnsâf hoşdur ey ışk ancak meni zebûn et
Ha böyle mihnet ile geçsün mi rûzigârum
Devamını Oku
Yohdur anun yanında bir kılca i'tibârum
İnsâf hoşdur ey ışk ancak meni zebûn et
Ha böyle mihnet ile geçsün mi rûzigârum
Dönüp geriye çocukluğumuzun masum sıcak günlerine gidiverdim güzel satırlarınızda...Çocukluğumuzun her şeyin kocaman bizim küçücük olduğumuz yıllara...
....Evet iyi ki sarılarak ayrılmışsınız arkadaşlarınızdan....
TEBRİK EDİYORUM...SEVGİLERİMLE..
Bir insanı sevmek,hikâyesini sevmekle başlar ya...sizi okumak huzur veriyor...:)yüreğinizden düşenler ,yüreğimde son buldu her zaman ki gibi.. Alıp götürdü yaşanmışlıklara tebessümle,özlemle,çokça da sevgiyle...insanın yüreğinin güzelliği,ruhunun aydınlığından gelir....selam olsun sevginin,vefanın,dostluğun kıymetini bilenlere...
Sevgilerimi yolluyorum :) şiirinize,yüreğinize...
Sanırım 2.sınıftaydım daha...
Her günkü gibi "bez çantam" koltuğumda, ablamın eli bileğimde "kelepçe", okulun arka kapısından girmiştik bahçeye...
Andımızı okuyup sırayla gireceğiz ya sınıflara...
Sıraya girerken henüz, cami tarafından "çevirin, kaçmasın!" sesleri yükseldi bir anda!
Birkaç kişi ellerinde sopa, "hoşt!" sesleriyle bir köpeği çeviriyorlardı, karşıda belediye zabıta memuru, "bu tarafa bu tarafa" diye yönlendiriyordu onları..
Tam o anda Ali ile göz göze geldik!
Aynı şüphe ikimizde de...
Sokuldu yanıma..."Köpekleri zehirliyorlar Mustafa!"
Hiç düşünmedik bile..
Sıradan koşarak ayrıldık..
Doğruca bizim evin "dam altına..."
Aslan, kıvrılmış uyuyordu belli..
Şaşkınlıkla gerinerek kalktı, kuyruk sallayarak koklamaya başladı ayaklarımızı..
Anladı, "bizdik!"
Sevinçle dönüyor kendi etrafında, olmadık numaralar çekiyordu bize!
Derken, yukarı eve çıktım..
Aceleyle anahtarı "iskeleden" alıp kapıyı açtım...
Küçük sepetime ekmek, soğan, çökelek ve ceviz doldurup çıktım...
Kapıyı kilitledim, anahtarı yine "iskeleye" yerleştirdim, üstüne aynı taşı bastırdım, avluya indim...
Ali ve Aslan'a seslendim:
"- Erzağımız tamam... Hadi bakalım, doğru Kale tarafına.. Bizi bulmayacakları bir yere gidelim, akşama döneriz.
Tamam mı?"
Ali ile bazen omuz omuza, bazen el ele... Aslan kah önümüzde, kah ardımızda oynaşarak Kale dediğimiz kasabanın dışındaki tepeye ulaştık..
Bir kaya altı bulduk kendimize, girdik..
Yemek sepetini en dibe yerleştirdik, kendimiz de uzandık, dinlenmeye çekildik..
Aslan arada bir dışarı çıkmak istese de salmıyorduk...
Karnı doyarsa bizi dinlemez diye ekmeği az az veriyor, oyalıyorduk..
Öğle vakti serdik soframızı, Ali ile biz de yemeğimizi yedik..
Dirsek keyfi vaziyette okuldan, bizimkilerden söz ettik..
Mevsim bahardı, tam da tütün dikme zamanıydı, aylardan da mayıs..
Aslan, ortaklaşa sahiplendiğimiz "enikti.."
Daha 3, 4 ay ancak olmuştu onu sokakta bulalı...
Boyuna ağlıyordu, belli ki anasını arıyordu...
Onu sevdik, kucakladık, okşadık... Sırayla evden aşırdığımız ekmekle, peynirle besledik...
Bizim evin "dam altı" uygundu, oraya alıştırdık...
Altına eski çuvallardan koyduk, bir de "eski bir çanak" ile su kabı..
Hemen her gün okuldan sonra Aslan'ı alır, Ali ile Çamüstü Tepesine çıkar, gezer, oynardık..
Çocuklar bizi gözler, gıptayla seyrederlerdi...
Biz de şişinirdik açıkçası... "Sizin böyle bir köpeğiniz var mı" der gibi...
...
Evet Öğretmenim..
Ben de çocukluk yıllarına gittim işte...
Ali, ben ve Aslan nasıl da oynardık, nasıl da sarmaş dolaş olurduk...
İçimden geldi...
"İyi ki bolca sarılmışız" dedim, sizin gibi..
Biz zaten mesafe bilmezdik..
Ekmeğimizi bölüşür, bir elmanın yarısını birimiz yarısını diğerimiz yerdi..
Aynı tastan su içerdik!
Zamanla aynı gömleği "beraberce" giyerdik... (Fevzi'nin kulakları çınlasın!)
Aynı pantolonu sırayla...
Aynı şişeden...
Aynı sokağa, aynı kuyu başına, dut altına...
Derken...
Bugünlere nasıl geldik, nasıl da ayrıldık/ayrıştık!
Nasıl da kıskanır olduk birbirimizi, nasıl da farklı konuşur, sever, anlar olduk...
Galiba hak ettik..
Sevgiyi kaybedince... Dostluğu, arkadaşlığı...
Sarılmaları da, ellerimizin sıcaklığını da... Öpmeyi de, sıcaklığımızı da kaybettik...
Öyle bir virüs girdi ki aramıza!
...
Tebrikler Öğretmenim...
Küçük yerleşim yerlerinde geçmiş günlerden pek değişen bir şeyler olmuyor ama eski içtenliği ne de olsa bulamıyor insan. Benim memleketim de küçük şirin bir ilçe. Bu ilçeye o kadar çok yabancı gelmiş ki çeşitli nedenlerle. Sokaklar ve evler aynı ama o tanıdık simalar yok artık. Okul ve çocukluk arkadaşlarımız da hepsi bir yerlere dağılıp gitmiş. Memleketime gittiğim zaman yalnızca o sokaklarda tek başıma dolaşıp eski anıları canlandırmaya çalışıyorum o kadar. sağlıklı günler dileğimle.
Oradaymışım gibi geldi anlatımınızla, gözümde canladı.
Mart başıydı piknik yaptık Aydın' da... Bizim de uzun zamandır görmediğimiz eski bir dostumuz vardı yanımızda... Etrafta tek tük sarmaşıklar.. İçim gitti. Neyse ki dönmeden Salı pazarından iki bağ alabildim. Kese yoğurdu da yanına...
Sözün özü, hala iyi ki diyoruz dostlarla paylaştığımız güzel zamanlar için.. İyi ki... Tekrarını umarak...
Yüreğinize, kaleminize sağlık Hümeyra hn.
Selam olsun Efeler Diyarı' na...
Selam ve sevgilerimle.
Bu şiir ile ilgili 5 tane yorum bulunmakta