İstanbul kırmızıdır en çok
Sabah çaylarında çağırılan İstanbullu dayılar
Küçük kardeş söylemez ya “Ç” yi
“Dayımı! ” der durur…
Çayımız kadar kırmızıdır İstanbul
Saate bakma anne
beni unuttuğun günü hatırlama
şu duyduğun ses var ya anne
belki israfilin son nefesidir
uyandığımda kalbime bakıyorum anne
Bir meydan gerek belki,
uçsuz bucaksız dümdüz!
kuyruğundan zehir akan düşman gerekli belki?
Geri çekildikçe durulan aklın,
peşine atlılar salmak gerekli
belki?
Titreyerek dudakları, öptü alnımı
Ben O’na mavi eteğinin kıvrımlarındaki taşları gösterdim
Uzun nefeslerle çıktığım yokuşlarını
Aşk dedim, camdan bakan çocuklar gibiydi
Meraklı ve utangaçtı
ve kaçıp gitti…
Kalem duadan sorulduğu vakit
İlk inen ayete ışık verirken
Kelebek kanadı gibi incecik
Yaşamdan ölüme ömür sürerken
Beni al! Beni kalbim! Beni burdan al!
Beni kalbim, bıraktığın kuytulardan al!
o masalcı,bu mevsim dağlardan kar getirir
bakar ve öyle söyler,gözlerinde titreme
bir harf konar o dağın en olmaz tepesine
ellerinde tuttuğun,bu kar gibiyse insan
şimdi beyaz ve parlak,avcumu okşuyorsan
Gün bir söz bırakıp kulaklarına
Göğüne çekilip bulutlarına
Bir ucundan iblis çeker bir ucundan sen
Kollarını bağlayan deli-gömlekler,ne giyinsen?
Ardında kalem gıcırtısı kanat seleri
Duydunuz mu hey sez de duydunuz mu!
Kamburunu içe çekip yürüyen bir adem,
içine çektiği kayayı öksüre öksüre dolanıyor şimdi...
Her çocuk altın harfler bulmak ister bu yaşlarda, bilirim!
Her çocuk annesinin gözlerinden öte bir alem arar durur uzaklarda...
Tepemizden aşağıya kül döker birileri!
Her çocuk ateşten harfler bulmak ister bu zamanlarda
İstanbul kadar büyük bir duan varsa kabulü bir an sürer bunu bil. Sen bu kelimelere iyi sarıl, üşümezsin. Şansın kaderinde bir ince çizgi. Sana derin ve soylu bir hayat dilerim. Konuşmaya kıyamadığım en samimi dileklerimle... Dost olma ümidiyle...