ELİF LAM MİM
Kalbinin bir yarısı aşka adanmış Mem-ü zin
Diğer yarısı sırlara gömülmüş, elif, lam, mim!..
Sultan Selim’in gözünde çölü ovalara çeviren
Süleyman’ı karıncalara diz çöktürten
Eyyüb’un yaralarına şefkatle sürülen sabır
İbrahim’in duasını, İsa’nın müjdesini bildiren
Bıçak karşısında İsmail’in boynunu eğdiren
Ve rüyası Yakub’un, Yusuf’u kuyudan çıkaran el,
Tür dağında Musa’ya indirilen mucize
Kızıldeniz’i ikiye bölen inançtır o en büyük aşk.
Ve her yüzyılda kendini ağır bir sorguya çeker…
Arşının gölgesine muhtacım ola,
Yani çığlığını kovalayan martı sesiyle,
Yani birden bire kendime sırdaş olduğum,
Yani tutup bir gülün yaprağına düştüğüm
Yani güz, yani ayaz, yani sokak
Yani kanım delice nabız damarlarıma çarparken,
Bir çocuğun çıplak ayaklarına döküldüğüm,
Yani sesini türkü diye dinlediğim yerden,
Coşkun bir inançla çağlayıp seslenerek,
Hayalci arzular ve arzulu hayaller dışında
Sana verebileceğim hiçbir şeyim yok diyerek,
Yani tutunarak son umudun kanatlarına
Varmak kalbinin payitahtına.
Ki orada ölmek arzusunda olduğumu bilirler…
Ya gözlerin? O çift kişilik ümmeti yüzünün
Usulca süzülür yaramın ürkek kabuklarından.
Şimdi kenarına bağdaş kurmuş şehirlerle konuşan deniz
Şimdi Muhammed’e gölgesiyle yoldaşlık eden bulut
Çırılçıplak göçlere hazırlanan bir rüyayı uyandıracak.
Neydi o? Sessizliği yontan, yemyeşil susturan bahçeleri?
Eşiklerine vardığım eski bir dün, paramparça bir hırka
Etin imana dirilişidir bu, sabrın Peygamber’e selam verişi
Sana döndüm yüzümü ey yurdumun harap ili, ey sevgili…
İlk emrin işaret ettiği kevnin bidayetini içine alan kim?
Kimdi dilden söküp aşkı, göğsünün kuytusuna saklayan
Benliğimin terkibine bent olan, ey ustam Cemal…
Âlim ve tağut kardeşliği midir, çölün nabzını attıran
Kimdi mumun alevini titreten karanlığın içinde
Ebabillere yol veren o büyük kumandan kim?
Mahcup bir yakarış ve her gece yeniden
Uykuya daldığın tövbe, sabahına uyandığın günah
Rabbim onu bağışla, beni bağışla Rabbim…
Ey benim gül yanığı kokan törem, metanet şeyhim
Göğsünden aşk emdiğim, sadakatimin şerhi!..
Ey genç kızların el işi, avluların kalabalık neşesiyle
Yüzyılın çeyizine nakış nakış dokunan
Yani evin, yani oropa, yani minel aşeka
Ve bütün kalplerde yazıldığı gibi okunan…
Ve ben iyi bir şair gibi emzirsem seni, öksüzlüğüne annelik etsem
Yine ve yeniden düşsem yollara, sırdaşım Veysel
İlmime efsane diye yazılan kahramanlarımı sana getirsem
Aha bu dağ Ferhat’tır desem, bu oluklar Şirin’in kalbine giden
İşte bu Kerem’in gözlerinden akan, Aslı’yı cayır cayır yakan su
Yani rüzgâr, yani serap yani toz suretinde karışsam fırtınaya
Emre’nin dergâhından sana Yunus’un selamını getirsem
Yeter mi çilemin imtihanına? Örter mi açılan yaraların üstünü?
Ey sürgün topraklarıma sığınan aşk, aklın ve şiirin göçü
Tutkumun mum alevi, ey inancımın çelikten zırhı…
Şimdi vaktidir huzura sarılmanın, biriken kederi okşamanın
İhrama girmenin şimdi, sularca arınmanın, gayya da bembeyaz
Ay gibi ışımanın, tenha bir dilde susmanın, sevmenin, sevilmenin
Teslim olmanın vaktidir, aşk kendini yeniden sorguya çekene dek.
Kalbinin bir yarısı aşka adanmış Mem-ü zin
Diğer yarısı sırlara gömülmüş, elif, lam, mim!..
Kayıt Tarihi : 24.5.2021 16:28:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!