Ruhumuz yalnızlıkla, dinlendiği zaman kelimelerimiz anlam bulucak bir haziran akşamında.
Hüzünün esinlenince rüzgardan maviliğine sığınacak insanlar.
Yalnızlığın durulduğu zaman kalabalığın olucak adam.
Kanadı kırık bir kuş gibi zaman.
Uçuruma yakın,
Karanlık susuşları.
Bir masal gibi anlatılanlar,
Ölmüş bir papatya yaprağı daha,
Enkazın altın da gömüldü toprağa.
Ucu yanmış kara kalemin fısıltıları,
Bir mum ışığı aydınlatır feryatları.
Özlemek aşka dahil midir?
Özlenen varsa sevmek kolay mıdır?
Önemli olan özlemek midir? Yoksa
Özlenen bilmeden yaşamakmı?
Ben bir papatya gibiyim
Bahar da açan
Sonbahar da kapananlardan
Baharları sevmem yazı da
Sonbaharı, çok geç gelen kışları severim.
Güneşi sevmem, yıldızları severim mesela,
Mutlak seveceksin beni, ruh adam.
Işık olacak güntülü kızlar,
Leyla çıkacak tarih aşkına.
Ruh adam esarettlencek, şeref uğruna....
Kurtulacak esaretinden selim pusat.
Nuri pakdil gibi kendime acımasızdı anlatamadıklarım.
Erdem bayazıt kadar büyülü müydü mısralarım?
Cahit Zarifoğlu kadar karanlıktı yaşadıklarım.
Oğuz Atay kadar kalabalık mıydı yalnızlığım?
Sabahattin Ali kadar var mıydı sığdıramadaklarım?
Duygular limandaki gemiler kadar yoğunlaşmış.
Gemiler uzanmış denizin en bilinmeyen kuytularına.
Bazen tek bir kelime anlatırken, bazense hiç bir kelimeye uğramayan bir ben var.
Küçük bir mısraya kaç kelime sığar bilir misin?
Bir gözyaşına kaç ruh hapsolur?
Kaç solmuş papatyaya konar yalnızlığımız...
Küçük bir toz tanesi gibi savrulurken benliğimiz hangi tren rayında son bulacak? ? ?
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!