Endişelenmekmiş aşk…
İçini ‘Bir gün beni bırakacak! ’ korkusunun sarmasıymış… Her güzel şeyin bir sonunun olması değil de, bu sonun bir gün geleceğini bile bile yaşamakmış. Başını yastığa koyduğunda, gecenin bir vakti rüyadan sıçrayarak uyandığında, sabah gözünü ilk açtığında, radyoda çalan her hangi bir parçada aklına gelenmiş… Aklından bir türlü gitmeyenmiş aslında! Gözlerini önce doldurup sonra boşaltanmış… Büsbütün endişeymiş işte!
Aşkı diri tutan bu endişeymiş fakat!
Çünkü o giderse, peşinden dünya da gider…
O giderse, yıldızlar gider…
O giderse, İstanbul gider…
Ben; sözlerin fazlalık olduğu yerlerde, söylenmeden yaşanan anlarda seni düşünürken üşüdüm. Ben; üşürken terlemenin ne demek olduğunu seni düşünürken öğrendim. Ben; öğrenirken pekiştirdim, pekiştirdikçe öğrendim.
Zaman sıkıntım olmadı benim… Zamansız sevdim ben seni, zamansız kurdum kaç kez hayalini. Saat tik-tak diye ilerlemezdi seni düşündüğümde, gözlerimi hiç açmazdım. Dedim ya! Zaman sıkıntım olmazdı benim seni düşündüğümde. Çünkü zaman dururdu o dünyada, zaman dururdu ben hayal kurduğumda…
Bana göre bir çöldü aşk, upuzun bir çöl…
Göz alabildiğince uzanan sarı bir cennet gibi adeta… Yürümekle tükenmeyen bir sonsuz yolculuktu aşk. Kum fırtınalarına rağmen duramamak, vazgeçememekti. Aşk güneşi yudum yudum içmekti bir çöl sıcağında. Sonsuzluğu içmiş bir çöldü.
Sana göre ise aşk, bir güldü…
O sapsarı cennetin ortasında hayatın bir başınalığıydı beklide. İmkânsızlıktı bir bakıma. Hani kıpkırmızı bir güldü ya aşk… Rastgele tutarsan dikenleri batarmış ya hani…
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!