İstanbul’un kaçıncı değişen yüzüsün?
Ellerin
Asya üzerinden Avrupa sırtını okşar
Bana da bir kez dokun…
Üç kuruş etmediğimi gözünde görüyorum
Yeşiller hiç bu kadar soğuk olmamıştı
Karda açan çiçeği de biliyorum
Beyazlar hiç bu kadar umut olmamıştı
Bir şey söyle...
Kaç kere daha söylemem gerekecek acaba?
Elmalarla armutları toplayıp inciri bulma!
Yanlış hesaplarla uğraştırıp kendini, beni
Ömrümden ömür, gözümden yaşımı alma!
Belli ki sözün geçmediği bir yerlerdesin
Uzatıyorsun ayaklarını şöminenin dibine
Ve gövdeni yayıyorsun besili kediler gibi
Kilim desenli bir yer örtüsü üzerinde
Kıvrılıp açılıyorsun neşe-i muhabbet ile
Tırnaklarınsa ayaklarından öğütlü
Uzadıkça uzuyor...
Ne şiirler yazıldı ardımdan ne şiirler
Ne mektuplar yazıldı ki şahidim bile var
Dönüp bakmadan ardımda bıraktığım tozlara
Gittiysem tırısa kaldırıp da atımı
Kaybolduysam ufuk çizgisinin o en meşhur yerinde
Bulamazsın beni
Ölçülebilir ümit boylarıyla geçiyor günlerim
Gözle görülebilir bir farkı var artık yenilerimin
Eskilerimden kurtulmak ister gibi bir dileğim de yok
Mazimin gölgesinde dinlenirken huzur getiriyor şimdilerim
Bir sen varsın bütün bunların dışında, hem de hepsinin
Parmak izlerini taşıyor kalbim
Üzgünüm ama bu sevdanın faili sensin
Hiçbir yağmur
Kurtarmayacak seni vebalimden
Hiçbir rüzgâr
Alıp gitmeyecek seni yaktığın bu seviden
Müzmin bakışların arasından süzme geçmişimi
Olur da bir hata yakalayacakmışsın gibi
Didik didik etme neyim var neyim yoksa
Sinirleri gerilmiş huysuz bir ev sahibisin
Her sıradan insanı huzursuz edecek kadar
Soğuksun şimdi yani
Kapadokya!
Nazlı Gelin!
Sen yaşmağını çek, yüzünde dursun
Ben gözlerine bakıp iç çekeyim
Esintilerini salma üstüme; iyi değilim
Eteklerimin ucunda tanımadığım ziller çalar
Bu aralar, hoşnutsuzluğum kendimi bile aştı
Ve yâr!
Güzelliğini soyun da git bakalım
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!