Bir belde düşünün ki
Payıtahtın saraylarına
Hep ordan gitsin
Güzel sultanlar.
Fatih'in, Yavuz'un, Sultan Süleyman'ın yarı mayası Elbistan.
Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Beş Şehir’,Ahmet Turan Alkan’ın Altıncı Şehir’ i olur da yedinci şehir neden olmasın? Yedinci Şehir niye “Elbistan “olmasın? Kimi zaman aidiyet duygusundan dolayı içimizde içinde yaşadığımız şehre ait bir şeylerin iyiye gitmediğini,bizi bir kurt gibi bir şeylerin yiyip bitirdiğini hissederiz.Bir şeyler yapmazsak nelere mal olacağını kestiremediğimiz durumların ortaya çıkacağını sanırız.Yaşadığımız şehirde sadece “şeerli”olarak övünmemizin bir katkı sunamayacağını anlarız.Kentlerimizdeki gelişmenin tam bir gelişme değil de demoğrafik olarak bir büyüme,betonlaşarak büyüme olduğunu,çocuklarımızın,bizim “çelik çomak,tımbıl,kuyu,üç taş,saklambaç,tran kaçtı,gıf gıf,elim sende,tilki temek “ gibi oyunlardan,köy odalarından ve işlevlerinden habersiz büyüdüklerini,yeşil alana muhtaç günler geçirdiğini,inadına bir estetik zevkle ayakta kalmaya çalışan eski kerpiç ve ahşap evlerimizin içler acısı haline,bakımsız,sahipsizliğine,düşen birini kaldıracağımıza gülüp geçen gençlerimize hepinizin hayıflandığını duyar gibi oluyorum.Elbistan’ımızla ilgili tüm çalışmalar yeniden “Yedinci Şehir” adıyla yayımlansa ne güzel olur.
Ceyhan nehrinin Türkiye’nin dördüncü büyük ovasına bereket saçtığı Elbistan,derler ki Hızır heybesini Çukurova’dan alıp Elbistan’a savurmuş..Anadolu’da kabuğunu kırıp,tek başına büyüyüp,gelişen bir zamanlar başkentlik yapmış,mütevazı,çalışkan güler yüzlü insanların memleketi Elbistan,Albıstan,Albusteyn..
Çocukluğumuzda şehre geldiğimizde ilk dikkatleri çeken çarşılardaki,çekiç sesleri ve at nalı şakırtıları,limonatacılar,şalgamcılardı.Köy duraklarıyla iç içe olduğundan demirci dükkanları,insan yanan ateşte nar gibi kıpkırmızı olan demirin suya batırılırken çıkardığı “coss “sesini,işçilerin o demiri döverken nizami vaziyette bir birlerinin sırasını şaşırmadan,birbirlerinin eline,ayağına vurmadan ahenkle çalışmalarına hayran kalırdı.ve ayrıca uzun çarşının batısında eski demirciler çarşısı vardı.O dükkanlar bir bir kayboldu,şimdilerde ise teknoloji caddesi oldu..Nerde o eski günlerin çılgın muciti”Berber Bahittin ki dükkanında her türlü alet,edevat,oyuncak ne ararsan bulunurmuş..Uçuş denemeleri yapmış Ceyhan nehri üzerinde,bir teyyareyi tamir etmiş, Ogünlerde,nehirde kaybolan halısının eşini de bırakıp suda kaybolduğu yeri bulmuş itirazlara rağmen..Böyle yetenekli insanlarımızı n elinden tutulsaydı belki bir mühendis,elektronik devi falan olabilirdi.”Yine delilerimiz aklıma geldi,Aman Allahı’m ne kadar da çoklar..Hemen her sokak başını kesmiş,bir lira ver bir lira ver diye alıştırıldıkları işi yapıyor kimi,kimisi “Holivıta” gidip film çekip geliyor..bir fotoğraf stüdyosu onlar için bir albüm hazırlamış,sağ olsunlar.
Ya camilerimiz…Uzun çarşıdaki çarşı-yı Atik Camiinin avlusundan girer girmez sizi açık ferah bir ortamda,huzurlu bir namaz bekliyor.Kale bedeni gibi sağlam duvarlar sizi,etkilemediyse tek kubbe üzerinde yükselen himmet babaya gidin,asırlık çınar ağacı hoş geldin der size,küçük amma şirin süslemeli dış ve iç kapısı,renkli mermerleri,minberi,cami içindeki iç kapı..NEDEN? Cami içinden geçiliyor türbeye de ondan,sevgili kullarının şefaatını nasip eyle ey Rahman! Beylikler döneminin imarı,ve güzel mimarisine doyum olmaz,Selçuklu Hamamı,ve ulu camiye geldi sıra.Ulu camisiz olur mu şehirler? Derler ki dünyanın en büyük mimarı Sinan gelip,incelemiş Elbistan ulu camiini..Kocaman kocaman avizeleri,burada seyredin.Yan tarafta yatan ecdadımızın mezarları ile harika bir cami.Harika camilerin müezzin ve imamları da,onların sesleri de bir başka olur,mikrofona ne hacet o biçim camide.İmamın o buğulu sesi insana:Ben bu nağmeyi dinlerken can veririm.dedirtiyor adeta.Allah kendisinde nrazı olsun..VE HAFIZ TEBER Emmim " amadır" ama bakmayın amalığına her şehre gider.İmamın obuğulu sesi insana:Ben bu nağmeyi dinlerken can veririm.dedirtiyor adeta.,her yokuşu,inişi bilir maşallah.bir ramazan gecesi dinledim onu ulu camide,ürpermemek elde değil onun sesinden.Niye hala türbesi yoktur yan tarafta yatan ecdadımızın.Ona hayıflanıyorum.Ulu Cami yanındaki kale bölgesi..Ordaki fakir vatandaşlarımıza evler yapılsa da “orası bir yeşil alan olarak ayarlansa şehir içinde çok hoş bir mekan olurdu.Ayrıca çevre köy ve kasabaalrında da birçok höyük ve kale kalıntısı,yaylalarında nemrut misali kayalardan oyma insan kafası,burnu,kuş,kartal figürünü bizzat görmüşümdür.Zaten Şar Dağı’nın o çıplak yüzüne baktığımız zaman insan ürperiyor.”Ceyhan’ın kenarı sıra sıralanan,sayısı azalan eski ahşap evler ile Kızılcoba’daki tarihî,ahşap evler kentsel dönüşüme kurban edilmeden onarılıp,koruma altına alınmalı.En azından bir bölümü,Kızılcoba’da insan kendisini başka diyarlarda,bir başka alemde hissediyor ister istemez.Bazı dar sokakları var ki ne araba ne motosiklet girer.Demek ki at eşek,katırların,yayaların geçmesi için yapılmış o sokaklar atalarımız tarafından.Komşuluk,akrabalık ilişkilerini sıcaklığı samimiyeti orda belili oluyor.çünkü araları bir,bir buçuk metre evler varken bir de başınızı yukarı kaldırıyorsunuz,evlerden birbirine geçmek için tahtadan köprü kurulmuş.Ben çok üzüleceğim o tarihi doku korunmazsa,gelecek kuşaklarımıza neler anlatıp ne aktaracağız “gül peri” diyarından..Birçok ilden büyük olan bu şehir bir türlü yeterli ilgiyi görüp de vilayet statüsü kazanamamıştır; halkının hep beklediği o hak artık bir kızıl elma olmuştur.
ŞAİR YÜREKLER
(Bizde şairlik,medeni memleketlere nazaran,karnı tok,sırtı pek insanların işi olmaktan ziyade bir terbiyeci harcıdır…)
Memleketimin havasından mıdır,suyundan mıdır nice şair yürekler çıkmış gönüllerdeki coşkun haykırışları kaleme döküp güzel dilimize katmışlar yeni yeni kelamlar. Ceyhan misali herkesi doğudan batıya kucaklamıişlar.Yemeniye”kelik”bulgur pilavına”aş”; oğlana “döl”derler bizim orda vb.veciz dizeleriyle Hayati Vasfi Taşyürek,İnci gibi dizer dizeleri Ramazan Pamuk abimiz,bölgenin Ahmet Mithat’ı Arif Bilgin’in,Elbistan neşriyatından Göçer ofset,çıkıp Salavan Dağına,avcılara yoldaş olan Abdurrahim Karakoçlar,Bahattin Karakoçlar,Ozan Asefiler,Hacı Hasan Uğurlar, buram buram Medetsiz yaylası,Guz yaylası,Şardağı,Ayıpınarı yaylası kokan, isimleri ebedileşecek olan o sanatçı ruhlardan birkaçıdır.
Neci ki şair olmak:Şair olmak bu alemde, Allah’ın verdiği yüksek seviye yetenek..Kalemşörlük de adam öldürür yanlış ve kötü yollara yönlendirmek için yazarsanız… Başka bir gözle bakabilmek kurda kuşa,börtü böceğe,güzellere,hasılı tüm ins-ü cana.Yunus misali dava adamı davalık olmadan sevgiyle kucaklamalı alemi.Durup birden coşkun sular gibi çağlamak,baş kaldırmak her türlü eziyet ve sömürüye,geçimsizse şair,bilin ki “bir dağı alıp kor ötekine”,kendini yükümlü hisseder bir yerde haksızlık varsa karşı çıkmaya.O yüzden şairler sevilmez,geçinemez kimseciklerle.Boşuna dememiş Sait Faik:”Kalemimi yontup yazmasaydım,çıldıracaktım.diye.Okumaya ve yazmaya yeterli ilgiyi gösterebilirsek,okullarımızda şairlik,yazarlık yeteneği olan çocukların içindeki mayayı keşfedip açığa çıkarırsak ne gam..Derler ya şair olunmaz,şair doğulur.Küp dibindekini sızdırırmış.
19.03.2013
AH BU AHŞAP EVLER
Çıkıntılı örtmeleri,ahşap merdivenleri duvardan dışarı çıkarılan soba boruları ve bacalarıyla,”bir ama gibi evlerin”nineelrin, annelerin,gelinlerin yağlı çörek yaptığı göçmen zobalar,tandırlardaki açık ekmek,bazlama,börek ekşili ekmekleri özlemeyenler var mı?
Kapı önündeki asmalar şahit çocukların yaramazlıklarına.Ve sokağın başındaki el arabası ev sahibinin maddi durumunu sormaya hacet bırakmıyor.Kadınlarımızın birini görünce yol vermesi,ayağa kalkması,arkasını dönmesi gelenekle,sadece utanmayla anlatılacak bir durumdan ziyade saygı sevgi ve edebtendir.Bir de beni üzen bardağı ve ibriği ile çarşılar ıgezen şerbetçiler ve limonatacıların sessizce aradan çekilmeleri.Şalgamcılarayer var ama şimdilerde,birileri kalabalık caddelerden geçmeyeceksin bazı güzergahları takip edeceksin demiş.Ben onların yalancısıyım..
KIŞLIKLAR
Kış gelirken tarladan çeleler-ay çiçeği sapları-toplanır,bağdan kurumuş bağ kütükleri,çıbıklar getirilir.Sap toplanır anızlardan.Sırasıyla anam komşuların ekmeğini yapmaya giderdi.Küçükken hamurun sonuna doğru el kadar ince bazlamadan biraz kalın şekilde “bilik”yaparlardı.Üzerine tere yağı veya yumurta sürerdi.
Eskiden bağlarda üzüm kaynatma yerleri olup,imece usulüyle işler yapılırmış.Tahtadan salların içindeki üzümü tepele Allah tepele..Kırmızı elenmiş toprak bırakılır üzümün üstüne pekmezi arıtmak için.
Üzüm pekmezinin kışın soğukta buz tutup “kığırcıklanması”ne hoştur.pekmeze bulgur katılarak yapılan,sonra kızdırılıp yağlanan sonra üzerine yumurtada a kırılan “kırma”vaz geçilmez yiyeceklerdendi eskilerde.Yine üzümle devam edelim:”Teh “nedir,bilir misiniz? Davşan ganı gıvamına gelinci üzüm pekmezi taze olan üzümler salkımlarından ayrılıp içine atılır,koyulaşana kadar kaynatılır,sonra indirilir.Su ve şeker yerine geçer pekmez.Sonra bidonlara doldurulur.Bir de tehleme var:Dalında kurumuş üzümler alınır çeliklere bırakılır.Çürümez mi diyeceksiz? Çürümez.Daha daha,”bastık” var üzümle yapılan.Kesme var yine:Bastık yapımına benzer,bastıktan daha kalın,tarhana dişi gibidir. Koyu kıvamlı pekmez ve ceviz bezlere serilir kuruyunca kaldırılır. yeme gitsin.
Kırmızı pancar,havuç,biber,göy domates vb.ile bir yığın turşuluklar hazırlanırken habersizce çalardık.O tahranın (şilte torbanın) ağzını açamazdık,ama bir yırtık yerini bulduk mu parmağımızla genişletir bir bir eksiltirdik tarhana çuvalını.
Meyve sebzenin hiçbir yerini ihmal etmezdi anam.Domates kurusu,”elma hakı”,erik çiri,elma reçeli ve kabak reçelinin tadını hala unutulmam.Anadolu insanının müthiş bir yiyecek saklama kabiliyetinin göstergesidir bu turşu,tarhana,baharat ve reçelliklerden tutun et ve havuç, turpa,pancara kadarki kışlık hazırlıkları. Kurutulmuş kırmızı etin bir patates sulusu olur ki değme gitsin.Ya közde soğan,fırında patates birçoklarımızın ney ney ney? dediklerini hissediyorum.Bizde tatlının,çorbanın,konservenin,peynirin ismini sayabilmek için dahi birkaç sayfa yetmez..
ELBİSTANDA BİR BERBER
Dulkadiroğlu Caddesi’nin bitiminde köprüyü geçince Erdem’in yan tarafında öğretmenevi,öğretmenevinin giriş katında solda öğretmenevi berber salonu..Neden burayı seçiyorum acaba traş olurken:gezdiğim tüm berberlerin çok konuşkan,çok soru soran biri olduklarından mı,biraz uygun olduğundan mı derseniz birinci şık derim herhalde ben de konuşmayı sevmeyen biri olduğumdan.Elbette tek sebep,yazı,yazmaya sebep bunlar olamaz.Farkındalığı mekanın orijinalliği,diğerlerinden ayrı olmasından.İlk girişte sıra sıra koltuklar,üç beş yamak yerine gazeteler,gazetelere abanmış da kupon kesen berber abimiz,kutu kutu şampuanlar,kolonyalar yerine hediyelik eşya dükkanı izlenimini veren bir ilahi,bir sohbet kaseti veya radyosuyla hoş geldin eden bir ortam var.Birçok iş yerinde olduğu gibi: “Sen benim için ne düşünürsen Allah da sana misliyle versin.”yazısı karşılıyor sizi.İnsanda meraktan ziyade,hobiden ziyade aşktır bunları biriktirebilmek.Maddi olarak bir kıymete haiz değil belki; ama manevi değeri çok olan hediyelik eşyalar neler peki:Hemen musluğun dibinde briyantinlerin üzerinde kabe motfli bir piramit,karşısında teyp,piramitin yanında önünde gül yapıştırılmış ayna,arkasında kitaplar,gazetelerin hediye verdiği kasetler,cdler –Ey Efendim,Esma ül Hüsna,Aşkına Pervane,Besmeleli,nazar ayetli,Allah(cc) Muhammed yazılı tablolar,saatler duvarların haricinde kitapların yanlarına dizilmişler arz-ı endam ediyor.Kitapların arkasından bir bakır vazo,vazonun içinde bir cıncık,cıncığın üzerinde bir gül ki beni kokla diye davet ediyor..Kimler dev aynadan sokaktan gelip geçenleri dikizlemiştir göz ucuyla. Bense yazıları tersten okumaya çalışıyor,arka tarafımdaki açıklığı naası lkapatacak berber diye göz ucuyla süzüyorum..Duruşu,ağırbaşlı tavrıyla ilmiyle amel eden biri olduğu kanaatini uyandıran ve emeğinin hakkını veren bir çalışkan abimiz....Sürç-i lisan ettikse affola; fark etmemek olmazdı diyorum çevremizdeki güzelliklerin sonsuza dek yaşaması,çağının farkında olmalı aydın insan gayesiyle bu satırları kaleme aldım.Yani bir berber dükkanından öte koleksiyoncuları hatırlatıyor bana kalırsa..
2.06.2013,Elbistan
MENDİL HİKAYESİ
Kimi şehirlerin sembol insanları vardır:Dilenciler,divaneler,tablacılar vs.Bazen Fatih camii önünde rastladığım nur yüzlü mendil satan ihtiyarı geçenlerde meşhur bir mağaza önünde görmüştüm..O an hem hüzünlendim,hem sevindim,belki kızdım da:Sebebi,evine helala lokma götürmeye çalışan nurlu ihtiyarın tavizsiz,heybetli bir heykel gibi ayakta duruşu ile yan tarafındaki dilencilere ders veriyor olmasıydı beni duygulandıran..Neyazık ki çizgili terliği ile,nur yüzü ile,bükük beli ile var olma savaşı veren nice ayrıntıları tepeleyip geçiyoruz modern yaşamın stresıne kafayı takarak...
Yakup ONAT
Elbistan,2014
Kayıt Tarihi : 11.3.2013 11:57:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!