Elbey Can Çelik Şiirleri - Şair Elbey Ca ...

0

TAKİPÇİ

Elbey Can Çelik

Bu kadar zor olmamalıydı senden ayrılmak, çok mu sevmiştik acaba. Ayaklarımızı yerden kesercesine mi sevmiştik birbirimizi yoksa bir uçurumdan atlıyorduk da farkında mi değildik. Sanırım öyleydik. El ele tutuştuğumuz vakit aslında tutuşmuştuk ateşten ama yandığımızın farkında bile değildik. Tepe taklak yuvarlanırken sevmeye başladık birbirimizi. Her acı veren çarpışmamızda daha da güçleniyoruz sanarken dibe doğru gittiğimizi görememiştik. Yuvarlanırken durup kanayan yaralarımıza merhem oluyorduk ama acısını sonradan çekeceğimizi, yaralanan iki insanın birbirine merhem olamayacağını da bilmiyorduk. Biz her şeyi acı çekerek öğreniyorduk. Artık bir yerden sonra çakılacaktık dipsiz bir kuyuya derken aslında birbirimize çarpacağımızı da göremiyorduk. İkimiz sağ çıkamazdık bu çarpışmadan. Birimiz fail diğerimiz meçhul olacaktı. Çok isterdim inan faili meçhul bir cinayet olmayı ama ölüyken bile gözlerime bakan biri seni görebilirdi. Tepe taklak yuvarlanarak yaşadığımız bu aşkın sonunda ben meçhul bir cinayet sense failimdin benim..


Devamını Oku
Elbey Can Çelik

Sensiz geçen her gecenin bir sabahı vardı ta ki güneşin doğuşunu fark edemediğim güne kadar. Sanki ikiye ayrılmıştım. Sağ tarafım aydınlık sol tarafımda ise karanlık vardı. İşte o zaman anlamıştım, biz ayrılmıştık. Herkesin bir korkusu vardır benim ki de sensiz kalmakmış. Daha önce anlamayı çok isterdim bunu ama insan her şeyi kaybedince anlıyor. Belki senin de anladığın şeyler vardır. Belki sen de bensizken daha mutlu olduğunu anlamışsındır. Saçların nasıl bu arada baya oldu onlara dokunmayalı, gözlerine bakmayalı da çok oldu onlar da arıyor mu beni, belki sen değil ama ellerin özlemiştir de sen kızarsın diye söyleyememişlerdir. Bir ara onları ziyarete mi gelsem diyorum. Biraz saçlarına dokunur biraz gözlerine bakar biraz da elini tutarım, ama merak etme, kalbine dokunmam. Senden sonra hiç bilmediğim farklı şeyler girdi hayatıma. Her aklına geldiğinde gözleri dolduran, uzaklara bakıp düşündüren , gizli gizli ağlatan bir şey. Adına hasret diyorlarmış. Yeni tanıştım kendisiyle, şimdilik iyi anlaşıyoruz. Hayal var birde ama onu da genellikle gözlerimi kapatınca görüyorum. Bazen durup dururken geldiği de oluyor o yüzden onunla pek anlaştığımız söylenemez ama sanırım beni baya sevdiler. Bunların yanında birde anladığım şeyler var. Mesela birinden hiç bir karşılık beklemeden onu sevmek gibi. Her gün uyandığında iyi ki onu seviyorum demek gibi. İstesem unutur muyum acaba. İsteyince birinin kokusu unutulur mu yani. Sahi sen öyle mi yapmıştın. Herkes unutursun diyor lakin nasıl olacağını söylemiyorlar. Aramızda kalsın ama ben seni nasıl unutacağımı hiç ama hiç bilmek istemiyorum. Ben seni unutmak değil, yaşamak istiyorum.

Devamını Oku
Elbey Can Çelik

İnsan herkesi hikayenin sonunda tanıyormuş çünkü hikayenin başında rol yapabiliyor herkes. Her şeyin mutlu sonla biteceğine o kadar alıştırılmıştın ki başka bir son yazılamaz zannediyordun. Yaşadıkça insanların değişebileceğini öğreniyor, Ne kadar seversen o kadar ihanete uğrayacağını, canını en başta en sevdiğinin acıtacağını öğrenip yine de devam ediyordun. Sen inanmak değil kandırılmak istiyordun. Birinin seni sevmesini yalan da olsa hissetmek istiyordun. Yalnız kalmaktan korkmanın bedelini ise terk edilerek ödüyordun. Bir şeyin bağımlısı olmak hoşuna gitse de sana bağlı olmayan bir şey ile mutluluğu arıyordun. Ölmekten korkmuyordun çünkü bir gün öleceğini de hiç düşünmüyordun. Peki yalnız kalmayı düşünüp neden bu kadar yalanla etrafını dolduruyordun. Aslında o da basit çünkü bir şeye inanmak istiyordun. Ama sen inanıyorsun diye herkesi de kendin gibi zannediyordun. Sen bırakmam dedikçe her gün biraz daha bırakılıyordun. Bazen bir cam kenarına bazen de boş bir kutuya atılıyordun. İnsanlar anıların kapalı alan da biriktirileceğini zannediyor, arada sırada açıp vay be diyorlar, oysa sen gecenin uykusuzluğuna ithafen bir anı daha bırakıyordun gökyüzüne, bütün yalnız kalınmışlıklara inat, bir gece daha hayali ile uyuyordun.
Bu hayatta ders almadığın her gün daha da çok canını yakacaklar ve canın yandıkça daha çok hayal kurmaya başlayacaksın. Belki de bir ütopya yaratıp aslında çölde hiç varolmayan o yağmura koşacaksın. Sen koştukça durdurmak isteyecekler, çünkü yağan yağmur seni özgürleştirecek, bir ağaç gibi kök salacaksın toprağa, onlar ise senin gövden de bir kuru dal parçası olarak kalacak bu dünya da.

Devamını Oku
Elbey Can Çelik

Yokluğunla anladığım şeyler var benim. Mesela yağmur yağan caddelerde koşmamışız seninle, aynı karın altında beyazlamamış saçlarımız, bir türkü tutturup gezmemişiz sokakları. Yarım kalmışlık değilde yarı da bırakmışız gibi seninle. Şimdi aynı gökyüzüne bakıp farklı hayaller kuruyoruz, sen onları saklayarak, bense yağmura bırakarak yaşıyorum. Herkes olduğundan farklı biri olmak ister, bense içine hayallerimi doldurabileceğim yağmur bulutu olmayı istiyorum. Her dolduğum da şehrine yağmak, adim attığın her caddeye her sokağa, hayallerim de akıp gitsin istiyorum. Belki bir tanesi üstüne damlarda zamansız gelirim aklına. Nereden çıktı şimdi bu dersin, halbuki yürüdüğün yolda, bastığın kaldırımda, akıp giden hayallerimi görebilirsin. Yağmur başladığında kapatma saçlarını, bırak yağayım tenine, unuttuğumdan değil de özlediğimden dokunayım yanaklarına. Kurutmaya çalışma kendini, bırak yanında yatayım bu gece. Sabah olduğunda zaten gitmiş olurum başka bir şehre.

Devamını Oku
Elbey Can Çelik

Yalnızlığının sesini dinlerken boşlukta kaybolmuştu.
Seni arıyordu yağmur yağan caddelerde. İnsanlar koşturuyordu etrafta ve kimsenin farketmediği bir adam olmuştu bu koca şehirde.
Mağaza vitrinlerinde ki camlara bakıyordu hala görünüyor muyum diye ve sonra bir hayalet beliriyordu yanında , ilk başta sen sanıyor onu ama belirginleştikçe aslında kendisi olduğunu farkediyor onunda. İki ayrı adam var şimdi o mağaza camında. Biri senden önceki, biri senden sonra ki.
Yağmur damlaları hızla cama vurmaya başlıyor, yukarıdan aşağıya inen damlalar bir yerden sonra kesişiyor birbiriyle ve aynada görünen hayalette ayni yağmur damlaları gibi iç içe geçiyor o bedende. Ayni beden de iki farklı adamla yaşıyor şimdi. Biri seni hiç tanımamış aşkı hiç bilmemiş, diğeri sensizlikten kül olmuşta yanmış. Yağmur daha da hızlanıyor, su sesleri geliyor akıp giden caddelerden ama bir şey var bir gariplik, çünkü yağan yağmur damlaları ona değmiyor, her yer sırılsıklamken o kup kuru duruyor caddenin ortasında. Anlıyor. Ne Yağan yağmur ne de vitrindekiler yağmur damlaları. Onu ıslatmadan her yeri sırılsıklam eden şey kadının gözyaşlarıydı. O kadar çok seviyordu ki kadın, ağladığı bile bilinsin istemiyordu sevdiği adam tarafından ve değmesin istiyordu onun üstüne bir damla gözyaşı. O kadar çok seviyordu ki yağmur diye saklamıştı gözyaşlarını. O zamana kadar ne diyeceğini bilmeyen adam sonunda bulmuştu kadının adını. Yağmurla ağlayan kadın..

Devamını Oku