ELAZIĞ KALEMLERİ) TUNCER SÖNMEZ
‘Elazığ Kalemleri’ isimli kitap çalışmamız; gür sesli, şiiri hayata, hayatı şiire taşıyan 7/24 nöbetçi şair, eğitimci edebi bir şahsiyetle sürmektedir. Bu edebi şahıs şairTuncer Sönmez’dir.
Şairimizi kendi kalemiyle tanıyalım;
“ Cumhuriyet'in ilk yıllarında tarihte ilk defa Tunceli'nin Hozat kazasında cami yaptıran ve caminin avlusunda mezarı olan Emin Ağa'nın üçüncü göbek torunuyum.
Hozat, Pertek, Mazgirt ve Elazığ'daki Sönmez'ler ailemizdendir. (Soyadı benzerliği hariç) 1937 yılında Hozat'ta dünya sahnesinde yerimi aldım. İlkokula Pertek'te başladım. Tunceli'de ilk ve ortaokulu bitirdim.
1956 yılında Gümüşhane ilk öğretmen okuluna başladım. Erzurum Yavuz Selim ilk öğretmen okulundan sene kaybetmeden 1959 yılında öğretmen oldum.
İlk tayin yerim Bitlis'in Ahlat kazası oldu. 23 Nisan 1960'ta Ahlat'tan evlendim.1963 yılında Tunceli'nin Ağdat Köyünde bir yıl çalıştım. Çarsancak’a tayin istedim 2 yıl çalıştığım Peri'de sayısız dost ve hatıralarım mutluluklarım oldu.1965'te Tunceli merkez Atatürk ilkokulunda göreve başladım 5 yıl çalıştım.
1970 yılında İzmir'in Ödemiş'inde 3 yıl çalıştıktan sonra 1973 yılında İzmir Buca'da çeşitli okullarda hizmet verdim. 1986 yılında emekli oldum. Bu arada 15 yıl kanserli eşime baktım.2 kızımı bir oğlumu yuvadan uçurduktan sonra eşimi de kaybettim. Bir süre yalnız yaşadım. Kader beni tekrar memleketime çekti ve evlendim. Şu anda dünya tatlısı 2 kızım var ve lise de okuyorlar.
Netice itibariyle 40 yıllık İzmir gurbet hayatı bitti Elazığ'a taşındım yerleştim. Akrabalarla, can dostlarla kaybolan yıllarımın acılarını dindiriyorum.”
Diyen şairimizin;
- Milli Bayram Şiirleri
- Mutlu Ol Bacı
İsimli iki adet şiir kitabı bulunmaktadır. Bir iki şiirine göz atalım.
DANIŞ
Bu günün dününü merak edersen
Tarih abidesi o Sarıkamış
Gerçeği bileyim yakından dersen
Bin çınar var orda git ona danış
Kanla kemik dolu her yer her belde
Geçmişte ne idik bu gün nerede
Bir tarih yatıyor Çanakkale'de
Bir çınar var orda git ona danış
İç savaş dış savaş yıkılan bir dev
Almak istiyorsan milli bir görev
Bir Atatürk'üm var gözleri alev
Anıtkabir'dedir git ona danış
İlk millet meclisi göreyim dersen
Bayrağı toprağı seveyim dersen
Bundan sonrasını bileyim dersen
Mustafa Kemal var git ona danış
Atam abidedir o bir çınardır
Yurdun her yerinde yalnız o vardır (Heykeli var)
O hem cumhurumuz dev kumandandır
Bir ulu önder var git ona danış
Diyen şair, öte yandan;
ELVEDA AYNALAR
Yüzler taze iken ne çok severdik
Her fırsatta karşılıklı geçerdik
Koca bir ömürü zamana verdik
Tat vermiyor artık bana aynalar
Dişlerin yeri boş sevemiyorum
Yüzümün izini silemiyorum
Karşına geçip te gülemiyorum
Bakamaz olmuşum sana aynalar
Bir tek sen var idin bir gönül aynam
O yıllar ne hoştu o gençlik dünyam
Hep toz pembe idi hayalim rüyam
Yıllar iz bıraktı cana aynalar
Sana baktığımda yüzüm mü güler?
Traş olurken de elim titrer
Ah nerede şimdi o taze yüzler
Ben atı bağladım hana aynalar
Yüzlerim buruşmuş saçım ağarmış
Yüksek dağlara da karlar yağarmış
Doğruyu söylemek sana mı kalmış?
Huyumu yansıttın bana aynalar
Hasret kalacaksın bir gün yüzüme
Çıkacağım sonsuz büyük izine
Tam kıbleye karşı sağ yan üstüne
El veda el veda bana aynalar
Diyerek insanın hayattaki hayatın insandaki çizgilerini şiir diliyle işler.
Nurhak Gazetesi’nin “Duygu Pınar” isimli köşesinde 16 yıldan beri şiirleri yayınlanan şairimizin ayrıca; Günışığı Gazetesi’nin “Gönül Tahtından” isimli kültür sanat sayfasında ve muhtelif dergilerde yer almış bir çok şiirleri bulunmaktadır.
Sevginin Sevgilisi
Sevgi hayat suyudur mutluluk meyvesi
Kalple ruh uyumudur bir gönül eğlencesi
Sevgi ile çözülür şu hayat bilmecesi
Sevgiyle dolanların sevgi kokar nefesi
Şu yaşanan alemde iyilerin iyisi
O tektir değişmezdir olmaz onun yenisi
Gönülden kalbe inen kutsal ilham perisi
Dünyada tüm varlıklar sevginin sevgilisi
Dünyada insanlıklar sevginin sevgilisi
Sevgi çocuk gibidir artar gider hevesi
İster ki hava gibi sarıversin herkesi
Sevgide karanlık yok, olmaz onun gecesi
Dünyada tüm varlıklar sevginin sevgilisi
Dünyada insanlıklar sevginin sevgilisi
Çocuğa sevgi verin çoğaldıkça büyüsün
Sevginin orduları tüm aleme yürüsün
Sevginin düşmanları cılızlaşsın çürüsün
Dünyada insanlıklar sevginin sevgilisi
Dünyada tüm varlıklar sevginin sevgilisi
Sevgisiz tüm duygular virandır karanlıktır
Temiz aşkta sevgide samanlık seyranlıktır
Gerçek soylu sevginin özü fedakarlıktır
Dünyada tüm sevgiler sevginin sevgilisi
Dünyada insanlıklar sevginin sevgilisi
Dünyada tüm varlıklar sevginin sevgilisi
Şairin; Sevgiyi öncelikleyen, özendiren şiirleri bir bardak su gibi içilir.
Ayrıca:
İNSAN OLMAK
Zaman bir deryadır ömür damlası
Kader muammadır yaşam aynası
Var olmak güzel şey dünya çok güzel
Ne acı insanların fani olması
Her birimiz bir faniyiz
Neden bu kadar caniyiz
Şu dünyanın sahnesinde
Birer gölge değil miyiz?
İnsan doğmak ayrı bir şey
İnsan olmak ayrı bir şey
Diyen şairin; şiirlerinde yurt sevgisini destan havası içinde işlediğini görürüz; güzelleme tarzında şiirlere vücut veren Tuncer Sönmez; desibeli çok yüksek bir şairdir.
Hece vezniyle şiirlerini ören şairin tarzında geniş bir yelpaze vardır. Taşlama, ağıt, koçaklama, şarkı-türkü formuna oturacak lirik eserlerin şairin kaleminden döküldüğünü görürüz.
BİR DAĞA GÖMÜN
Bilemedik artık iş işten geçti
Sil baştanı yoktur insan ömrünün
Dertlerin her biri bir şişten geçti
Götürün kaderi bir dağa gömün
Gönlüme kırgınım aklıma dargın
Ruhumda fırtına sinemde yangın
Zehrini tattırdı bana her çağın
Götürün bu aklı bir dağa gömün
Figüran bir gölge olduk ya sorma
Kendime acırım değil yarama
Bu ömre isyanım olacak ama
Yazgısı böyleymiş bendeki ömrün
Ömürde üç defa şansın gülermiş
Bunu görebilen murada ermiş
Sanki gözü açık akıl mı vermiş
Götürün bu aklı bir dağa gömün
Diyen şairimiz hakkında giriş kısmında 7/24 nöbetçi şair nitelendirmesi yapmıştık; tam da öyle, her an şiirle iç içe, şiiri güçlü kafiyelerle sohbete taşıyabilen, sohbetin konusuna uygun spontane olarak anında oluşturduğu şiirleri okuyup sohbeti koyulaştırıp renklendiren SÖNMEZ; şiirle hayatı iç içe geçiren bir şairdir.
Mesleki takdirname ve ödülleri de bulunan şairimiz;
- Beydağı Şiir Günleri Malatya Park Plaketi
- Harput Sanat Buluşması Yaşam Boyu Sanat Ödülü
- 20 ve 21. Hazar Şiir Akşamları Plaketlerinin sahibidir.
Ayrıca 1975 yılındaki olayları hicveden “Tuzak” adlı şiiri Milliyet Gazetesi’nin birinci sayfasında yer almıştır.
“ İnsan hakları ve demokrasi, kadına saygı ile başlar
O zaman, o toplumda dik durur başlar”
“Ailede gurur yuvayı batırır, dışarıda gurur şerefi artırır”
Diyen şairimizi bir şiiriyle selamlıyor. Sevdikleri ile dilediği gibi bir ömür sürmesini niyaz ediyoruz.
Aşka Hasret
Ne olur tüm engeller kalkıverse aradan
İki gönül kurtulsa ah bu derin yaradan
Mutlaka güzel bir ruh yaratmıştır Yaradan
Görürsem ayağına kapanmak istiyorum kapanmak istiyorum
Şu geçici hayatta candan seven bir canı
Doyasıya tadılan aşk,sevgi,heyecanı
Mutlu tatlı zamanlar değer bütün cihanı
En soylu duygularla arınmak istiyorum,arınmak istiyorum
İnsanlık aleminde sevgilerin iyisi
Aşkların köktenlisi,tek gönül fedaisi
Mutluluk veren sevgi kara sevda sevgisi
Bu sevgi yuvasında barınmak istiyorum,barınmak istiyorum
Kalpten kalbe coşkulu sevgi şerbeti aksa
Sevdanın ateşleri tutuşturulup ta yaksa
Sevenlerimiz bizi bir mezara bıraksa
Mahşere kadar gülüm sarılmak istiyorum sarılmak istiyorum.
Tuncer Sönmez
MEHMET ŞÜKRÜ BAŞ
‘Elazığ Kalemleri’ isimli kitap çalışmamız; hayatın etüdünü yaparak, nirengi kareleri kendi tarzıyla şiirlere taşıyan; Elazığ’ın kara bağrından neşet etmiş; bir şairimizle devam ediyor. Bu şair ve yazarımız Mehmet Şükrü Baş;
1944 yılında Elazığ’da dünyaya gelen şair; ilk, orta ve lise tahsilini aynı şehirde tamamlayarak; geçim yolu olarak memuriyeti seçer. Elazığ Adli Yargı Adalet Komisyonu Yazı İşleri Müdürü iken 1998 yılında emekliye ayrılan;
Gazeteci, yazar ve şair Mehmet Şükrü Baş’ın yaşam hülâsasını kendi kaleminden takip edelim.
“Sene 1950 olsa gerek il merkezine bağlı Lotoğlu (Gökçe) Köyü’nde bir kamyon homurdana homurdana Elazığ’a doğru yol alıyor. Kimler ve neler yok ki bu kamyonun kasasında; kadınlar, kızlar mı yok, gençler yaşlılar mı yok, keçiler kuzular mı yok.
Ne ararsan var. Bir de ben varım şehir yüzü görmemiş, kitap defter görmemiş, bakkal, kasap görmemiş ben. İkinci gün merkez Atatürk İlkokulu’na kaydım yapılıyor, cennet mekân öğretmenim Şefik Sayılı’ya “Eti senin kemiği bizim” denilerek teslim ediliyorum.
Buradan mezun oluyorum, ortaokulu, liseyi burada okuyorum. Askerlik dönüşü memuriyete giriyorum. Yalnızlığı sevmediğimden, yalnızlıktan korktuğumdan evleniyorum. Dört çocuk babası ve sekiz torun sahibi oluyorum. Unumu eleyip eleğimi asmıyorum 1998 yılında emekli olunca,
Yerel bir gazetede günlük köşe yazıları yazıyorum,,,,,”
Evet; yazıyor, işte bu yazdıklarından dolayı biz de kendisinin hayatını yazıyor, tanıyor ve tanıtıyoruz.
Şairimizin;
“AZAP YOLU”
İsimli 118 seçkin şiirin yer aldığı 114 sayfadan ibaret şiir kitabı Nisan 2015 tarihinde okuyucusu ile buluşmuştur.
“Kaçıp sığınacak bir yer ararım
Bir güler yüz, bir sıcak ocak
Sarılacak bir dost ararım
Dizlerinde ağlayacak “
Diyen şair, şiir temalarını şiir kitabının ismiyle de müsemma hüzün ikliminde devşirir, esasen şair şiirlerinin hayatını ihtiva ettiğini bir söyleşide beyan eder.
“Bir garip sevdayı sardım başıma
Sazda ağladım, sözde ağladım
Dokunsalar tele, sel olur yaşım
Kemanda ağladım, neyde ağladım
Bir kara sevdaymış başımda benim
Hep ağlamakmış kaderim benim
Belki kınadı el-âlem beni
Aşikâr ağladım, gizli ağladım”
Şairin, lirik kıvamdaki şiirlerini bol miktarda hamasi şiirleri de takip eder: Prof.Dr.Bingür Sönmez’le Hasan Öztürk’ün müşterek çalışması sonunda klibi hazırlanan, Doç.Dr. Burhan Tarlabaşı’nın besteleyip, Şebnem Kısaparmak’ın yorumladığı “Sarıkamış’ta O Gece” şiiri gibi..
Dedem anlatıyordu… Ak saçlı Gazi Dedem,
Sarıkamış'ta gazi, Rusya'da esir dedem…
Derdi –‘‘Oğul, Sarıkamış neredir bilir misin…? ’
Ölüm kalım savaşı nicedir bilir misin…?
Yıl, Bin Dokuz Yüz On Dört, yirmi iki Aralık,
Sırtımızda bir yazlık, ayağımızda çarık.
Tahin yok… Taam yok… Ot bulsak ot yiyeceğiz.
Her dudakta bir tevhit… İnandık… Öleceğiz.
Yüz yirmi bin Mehmet, yüz yirmi bin çıplak nefer,
Karşıda Rus askeri, arkada Ermeniler.
Acımasız bir kış bu, dünya dondu donacak,
Ne bilsin Mehmet, bu yer ona, mezar olacak.
Kelime-i Şahadet dudaklarda son hece…
Akıl dondu, fikir dondu, bu nasıl bir gece?
O gece sabaha kadar kar, yağdı da yağdı.
Yüz yirmi bin Mehmet'ten otuz bini ancak sağdı.
Sabah ezanı... O gün, bir Harputlu okudu
Tabiat ilmik ilmik kardan kefen dokudu
Kalanlar hep bir ağızdan getirdiler tekbir…
Kar altında kaldı doksan bin kimsesiz kabir…
Bu namaz Meleklerin kıldığı bir namazdı,
Şehitlik mertebesi, onlarda birer hazdı
Kalanlar da sakattı, yarım adam oldular,
Onlar ki bölük bölük, Rus'a esir oldular.
Kangren olmuştu dizim, acımadan kestiler,
Götürdüler Rusya'ya, orda esir ettiler.
İşte o zaman dedim 'Keşke ben de ölseydim.'
Bunca yıl esareti, yaşayıp görmeseydim.
Ne olurdu o gün Mustafa Kemal olaydı,
Allahü Ekber dağlarından güneş gibi doğaydı
Boş yere demediler oğul, ona Atatürk,
O büyük asker, o bir dahi
Öte yandan;
Sevgiler susadı, gönül bahçemde,
Ne güzellik eski güzellik,
Ne arzular eski arzular,
Bir sızı kapladı ki benliğimi,
İçimi dağlar.
Utanmasam ağlayacağım ki... Ağlıyorum
Bilmiyorum yüzümdeki somurtkanlığı.
Niye mi sorma, bilemiyorum,
Ne yapsam boş, unuttum artık
Gülemiyorum.
Bir dalıp git de, birkaç sene öteye,
Ümitler vardı, ümitler yüreğimde,
Sevgi fidanları dikmiştim boy boy
Oysa şimdi acılar çöreklenmiş,
Acılar yüreğime.
Hep yarım kaldık, hep paramparça,
Bize ne yaptılar, niye yaptılar.
Ne sen, ne ben, ne de sevgimiz,
Senle ben şimdi, yarım kalmış.
Bir besteyiz.
Yarın mı, yok inanmıyorum,
Her yarın hasretlere halka oluyor.
Senden çok uzakta, hep senden ayrı,
Bir dünya varsa da,
Yaşanılmıyor.
Diyerek; “Yaşanılmıyor” isimli şiirleri de imzalayan şair Mehmet Şükrü Baş
ayrıca güçlü kalemi ile takdir edilmeyi hak ettiği köşe yazarlığı ile de maruftur.
Üç bini aşkın köşe yazısı Nurhak Gazetesinde çıkarken, bir yandan da; Malatya Hâkimiyet Gazetesi’nde yazıları yayınlanır.
Yazarımızın bu köşe yazılarından bazıları; Türkiye dışında, Azerbaycan ve Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde pek çok sayıdaki antoloji, kitap, dergi, site ve gazetelerde yayınlanmış bulunmaktadır.
Elazığ Fırat Havzası Gazeteciler Cemiyeti, Elazığ Gazeteciler ve Yazarlar Cemiyeti üyeliklerinde bulunan ve ELAYŞAD. Kurucu üyesi olan yazar.
“Ben şairim çünkü ağlamasını biliyorum” der.
SAĞ SANDILAR
Ben yürüdüm o yürüdü,
Dört bir yanım, dert bürüdü.
Canımda canlar çürüdü,
Hala beni, sağ sandılar.
Ümidimi tükettiler,
Yüreğimi erittiler.
İnim inim inlettiler,
Hala beni, sağ sandılar.
İniltimi duymadılar,
Bir kaşık suda boğdular.
Yaramı tuzla oğdular,
Hala beni, sağ sandılar.
Hep gittiler, yalnız kaldım,
Mutluluğa baka kaldım.
Ben kendimi ölü sandım,
Hala beni, sağ sandılar.
**Şairimizin bu şiiri neyzen Doğan Sever tarafından
Hüseyni makamında bestelenmiş, devlet korosunda seslendirilmiş bazı dergi ve gazetelerde neşredilmiş ve pek çok şiir akşamlarında seslendirilmiştir.
“Edebiyatın her dalı ve Türk Sanat Müziği vazgeçemeyeceğim ilgi alanlarımdır. “ Diyen şair ve yazarımız.
ELAYŞAD tarafından yapılan 2.HARPUT KÜLTÜR VE SANAT BULUŞMASI ETKİNLİĞİNDE Sanayi ve Ticaret eski Bakanı Ali Coşkun tarafından verilen YAŞAM BOYU SANAT ÖDÜLÜ ile 81 ilin Gazeteciler Cemiyeti Başkanlarının katılımı ile Elazığ'da gerçekleştirilen BASIN KONSEYİ toplantısı nedeniyle Elazığ Gazeteciler ve Yazarlar Cemiyeti tarafından ödüllendirilmiş bulunmaktadır.
“Hazar Şiir Akşamları”nda da yer alan şair; birçok il ve ilçedeki etkinliklere şiirleri, eserleri ile katılmış ve katılmaktadır.
Nesir dalında da“MÜHRÜNÜ SATAN ÜLKE” ve "BİR ŞEHİDİN BAYRAKLAŞAN MEKTUBU" başlıklı yazısı beş yüzü aşkın sitede, dergi ve gazetelerde yayınlanmış, slâyt gösterisine dönüştürülmüş, yerel ve ulusal kanallarda işlenmiştir.
Bu şairimiz; ruhunda uyanan ve kabaran heyecanları hisli ve içli bir dille kendi tarzında, ekseriyetle lirik kategoride aşk, ayrılık, özlem, çaresizlik gibi hayat umdelerinden topladığı dramatik kareleri koyu ve yoğun bir şekilde şiirlerine taşıyarak; okuyucunun iç dünyasına yüksek bir desibelle seslenir.
Bu seslenişte; sadece iç dünyaya seslenişle yetinmez; nesnel dünyadan –hayattan- kaynaklanan sahipsiz duygulara sanatı çerçevesinde hamilik yapar. Genelde şiirlerinde insanın hayattaki ezilmişliğini öncelikler. Bunu kendi yaşamsal çizgisiyle bütünleştirerek acı bir kahve gibi okuyucuya takdim eden;
Günümüzün, Şehrimiz Elazığ’ın şair ve yazarlarından olan evli ve dört çocuk babası MEHMET ŞÜKRÜ BAŞ; halen kelimenin tam manasıyla köşesine çekilerek kendi efkarıyla okuyup yazmaktadır.
İkinci baharım dediği; torunları Buğrahan, Metehan, Batuhan, Aslıhan, Seda, Sefa, Zeynep Miray ve Zehra Feray ile hayatını Elazığ’da sürdürmektedir.
Şiirlerinin temasından bahsederken aşktan da söz etmiştik; şairimizin onulmaz aşkının VATAN olduğu çok sarih bir şekilde hayatının her karesinde açıkça görünür.
“BÜNYESİNDE AHLAK OLMAYAN HİÇ BİR ŞEY GÜZEL DEĞİLDİR” diyen şairimizi bir şiiriyle selamlayarak;
Sevdikleri ile huzurlu ve mutlu bir ömür diliyor ve teşekkür ediyoruz.
VATAN SEVGİSİ
Bu vatan sevgisi var ya, vatan sevgisi,
Hiçbir şeye benzemiyor.
Bazen ana oluyor Anadolu’da
bazen de bir baba ata yurdunda.
Ah bu vatan sevgisi,
Hep ileride hep önde,
Bir bakarsınız bir yetimin,
Bir bakarsınız şehidimin gözlerinde.
Bu vatan sevgisi var ya vatan sevgisi,
Ana kuzusu gibi, kınalı kuzular,
Bu yüzden ki, Sakarya’da Çanakkale’de
Yedi düvele karşı koydular.
Ah bu vatan sevgisi
Sevgilerin en yücesi
Can içinde can
Önce Vatan, önce Vatan…
Mehmet Şükrü Baş
(ELAZIĞ KALEMLERİ)
İSMAİL EKREM KATI
‘Elazığ Kalemleri’ Elazığspora gönül ve yoğun emek vermiş, Harput folklorunun yaşayıp yaşatılmasında, yaygınlaştırılıp günlük hayata taşınmasında özverili çalışmaları ile ismini duyuran bir araştırmacı yazarımızla sayfalarını doldurmaya devam etmektedir. Bu yazarımız İsmail Ekrem Katı;
1964 yılında Elazığ’da dünyaya gelen yazar; 1983 yılında Ev-Kur Mühendislikte teknik ressam olarak işe başlar.
1989 yılında “Harput Postası” isimli gazeteyi kuran KATI, imtiyaz sahipliğini ve yazı işleri müdürlüğünü yürütür.
1993 yılında Elazığ’ın ilk yayınevi olan “Teşfa Yayıncılık”ı dört arkadaşı ile birlikte kurar. Aynı yıl Türkiye’nin ilk özel futbol okulu “Damla Futbol Okulu” nu faaliyete geçirir.
1994 yılında “bir Tarih Elazığspor” adlı araştırma kitabını Ahmet Faysal Kaçar ile birlikte yayınlar.
1999 yılında “Elazığ Fıkraları” isimli kitabı yayınlar.2000 yılında 7 arkadaşı ile birlikte “ETİYAD”ı Elazığ Tiyatro Derneği’ni kurarak kurucu başkanlığını 5 yıl süreyle yürütür.
Araştırmacı yazarımız Kemal Batmaz ile birlikte 2001 yılında “Elazığ Fıkraları 2”yi yayımlar. 2004 yılında “Çayda Çıra Yayıncılık”ı kurarak Çayda Çıra Yayıncılık olarak 13 mahalli 3 ulusal kitabı yayınlar.
Yazar; 2006 yılında Elazığ Fıkraları 1 ve 2’yi birleştirip ilave fıkralarla tekrar yayımlar. Aynı yıl “Anılarda Elazığ” adlı kitabı yayınlar.
2007 yılında Elazığ’ın ilk mizah dergisi olan “Dındik”i yayın hayatına kavuşturur.2008 yılında Elazığ’a ait mahalli skeçleri “Elazığ Kabare” isimli kitapla okuyucuları ile buluşturur.
2008 yılında “Harput Esnafı” adlı hikâye kitabını Erkan Topçu resimleyerek yayınlar. Yazar ayrıca; 2008 yılında Misland kültür sanat bünyesinde kurulan 100 kişilik “Çayda Çıra Efsanesi” adlı dans grubunun yönetmenliğini üstlenir.
2009 yılında Elazığ Belgeseli adlı CD’nin yönetmenliğini de omuzlayan araştırmacı yazarımız, aynı sene Faysal Tokmak’ın yönetmenliğini yaptığı “Ahçik” belgeselinin sanat yönetmenliğini de deruhte eder.Yine aynı sene showmen Zülfü Bal’ın bir yerel TV:’de sunduğu “DENSÜZ ŞHOW” un yönetmenliğini ve basın danışmanlığını üstlenir.
“AZİZ ŞEHİR ELAZIĞ” adlı şehir rehberini 13 arkadaşı ile birlikte hazırlayıp kitabın editörlüğünü İ.Ekrem Katı yerine getirir. Yine “BALBÖCEGİ SHOW”un yönetmenliğini ve basın danışmanlığını yapar.
Vehbi Coşkun ile birlikte hazırladıkları “ELAZIĞSPOR TARİHİ” isimli araştırma kitabının basım aşamasında olduğunu biliyoruz.
İ.Ekrem Katı 2010 yılı Ocak ayında “DENSÜZ” mizah dergisini mizah sever arkadaşları ile birlikte yayın hayatına sokar. Derginin genel yayın yönetmenliğini de yürüten KATI,
Merkezi İstanbul da bulunan Yaren-i Harput Derneğinin Elazığ temsilciliğini yapmaktadır. 2013 Yılından beri EFEMDER’in başkanlığını da yürüten İsmail Ekrem Katı evli ve iki çocuk babasıdır.
-“Bir Tarih Elazığspor” (Ahmet Faysal Kaçar ile birlikte)
-“Elazığ Fıkraları”(1)
-“Elazığ Fıkraları”(2)
-“Anılarda Elazığ”
-“Elazığ Kabare”
-“Harput Esnafı”
İsimli yazılı eserleri imzalayan ve halen Elazığ’da Çayda Çıra kostümleri işiyle iştigal eden ve yazım hayatını sürdüren; Elazığ ve Elazığlı sevdasıyla dopdolu araştırmacı yazarımız.
İsmail Ekrem Katı’yı yürekten selamlıyor; yazarımızın imzasını taşıyan “Elazığ Fıkraları” isimli eserden iki çalışma sunuyoruz.
Gadan alam Memedim,
Mekdubuma başlarken iki gözünden hasretle öperim çağam. Seni çoh ösgedük. Sen gideli iki gözüm, iki çeşme pıldır pıldır ağlim. Buralar ververan oldu. Sahapsuz, yalavuz galdığ. Kimse gapımızı açmi. İnşallah tez zamanda gelür, ocağımızı tüttürürsün çağam.
Belan bahan gele oğul, evvelsi gün emicen oğlu Selo şeherden gelmişti. Tarğana çorbası yaptım, nahna sarması da yapdım, paklava da açtım. Sen sevisin, ama yoğsun diye boğazımdan getmedi bimümkün.
Dünegin bacın, senin asgere getmeden önce Kemogillerden Musdonun ufağ gızı Emoş’a gövüllendiğini söledi. Baban da; “Artuğ bizim oğlan böyüdü, dönsün onu baş göz edek, ölmeden mürüvvetini görek, çağa çoluğunu gucahlıyağ.” dedi. Bugün ben, bibin, diyezen, nenen, Emoş’u görmege gettük. Evleri cıncıh gibidi. Evciman bi gız. Hoş, gafamıza çoğ yattı. Hayırlısı gel, ertesini baban, emin düşünür.
Çağam bu yıl, bıldır ki gibi yağış yağmur yoğ. Hep torpahlar çatladı, yarıldı. Buğdayların boynu bükük. Toğumlar heç gögermedi. Düşün, susuzluğtan isotlar bilem gurudu.
Geçenlerde böyük bibingile, şehere gettik. Zuvağlara daşlar düzülmüş, kirbit gibi üst üste damlar gelmiş, garının biri apartumanın gikgiliginden sepet salli. Çoğ bağıran bi herifde isot dolduri, pirpirim dolduri sepete, garı da yuğarı çeki. Yallah...
Hele o tomofiller... Bi tenesi birden venk venk bağırdı, üregim ağzıma gelidi nerdese. İçimden “Garnağıssi” dedim.
Başımda dönidi gelenden geçenden. Sankim heç işleri yoğ, zuvahta geziler. Bi baştan bi başa salınıp gidiler. Hele bazı garılar vardı, ağzu açuğ-saçuğ, gollar, bacağlar, gögüsler çıscıbıldah. Daş yağar, yağındır diye düşündüm. Gıyamet alameti...
Aman ha gadan alam, sen gurbet elde bunları seyretmeyesin, ardlarına düşmeyesin. Kavil fazla yoğdur şeherlide. Sonra Emoş’daki gaş, göz kimde var ki? Del mi Memed’im?
Demeği unuttum, gendine eyi bağasın oğul. Köyneklerin temiz dutasın. Yuhusuz galmayasın, canan da eyi bağ. Dünya malı dünyada galur. O gönderdügün resmi garşıma goymuşum, gelim gidim bağim. Asger ocağının yemegi tavlatmış. Allah devlete, millete zeval vermeye. Bizden eyi besli, baği.
Gomutanlar seni sevsinler diye gayret et. Başa tabi ol. İşten, dişten sakin gaçma. Artuğ erkek olisin, böyisin. Her halına dikkat kesil çağam.
Tez zamanda mekdubuma cevap beklerim. Mekdubun tez gönder ki her gece gohlıyam. Benim aslan igidim. İgit Memed’im.
Anan Hatçe.
Kaynak: Çaydaçıra Gazetesi
ÖMER İLE GÜLSÜM
Harputlu Ömer diye bir delikanlı, Gülsüm diye kara gözlü, kara saçlı bir kıza aşık olmuş. Olmuş ama kız Ömer’in aşkını anlamaz. Ne zaman Ömer’i görse güler geçermiş. Gülsüm hergün su kaplarını, güğümlerini taşıyan sakayla birlikte üç lüleli çeşmenin önüne gelir, güğümler dolana kadar çeşmenin önünde beklermiş.
Ömer de, Gülsüm’ü çeşmenin yakınındaki kahvede bekler, Gülsüm’ün çeşmeye dogru gittiğini görünce hemen kahveden fırlar, çeşmeye doğru koşarmış. Çeşmenin önüne gelince;
“Gız Gülsüm, sahan yanim” diye söylenip dururmuş. Gülsüm de naz ile cilveyi karıştırıp omuz silkerek;
“Yanisen yan” dermiş. Ömer’in her gün kahveden Gülsüm için fırlayıp “Gız Gülsüm, sahan yanim” demesini fırsat bilen Ömer’in arkadaşları ona bir oyun oynamaya karar vermişler.
Ömer yine kahvede ve Gülsüm’ü beklerken. Arkadaşları Ömer’in yanına yaklaşıp, Ömer’i konuşmaya tutarak, bir yandan da ceketinin cebine mangaldan çekip aldıkları iki kor ateşi koyarlar.
Bu sırada Gülsüm nazlı ve cilveli bir tavırla çeşmeye doğru gider ve Ömer’de ardından. Ömer bir nefeste çeşme başına gelerek her günkü sözünü tekrarlar:
“Gız Gülsüm, ben sahan yanim” der. gülsüm yan gözle Ömer’e bakar ve gözlerine inanamaz. Çünkü Ömer için için yanmaktadır. Yan cebinden duman tütmektedir. Tütmektedir ya Ömer’de her şeyden habersiz, yine ezberini söyler:
-“Gız Gülsüm, ben sahan yanim”.
- Gülsüm:
- “He ulan he yanisin”
- Ömer:
-“E gız ben her zaman deyim, inanmisin, gız vallaha ben sahan yanim”-Gülsüm için için tutuşan Ömer’e:
-“Ulan deli oğlan, sen essahtan yanisin”
-Ömer yine kendinden habersiz:
-“E gız ya ne ya, ben essah deyim”.
-Artık Gülsüm dayanamaz, alır bir sitil suyu, boşaltır Ömer’in başından aşağıya. Ömer bu - suyla kendine gelir. Ve böylece ateşli bir aşk daha son bulur.
Kaynak: Harput Posta Gazetesi Murat KUŞCUBAŞI
(ELAZIĞ KALEMLERİ)
KÖKSAL GÜNDOĞDU
‘Elazığ Kalemleri’ şiir kitabı bulunan bir şairle devam ediyor. Bu şair Köksal Gündoğdu.
Elazığ (Hedi) Aydınlar köyünden olup; Mustafa Şemsettin ve Nafiye Hanım’dan olma, 02.07.1941 tarihinde Elazığ İzzetpaşa Mahallesinde dünyaya gelen Köksal Gündoğdu;
Eskişehir Anadolu Üniversitesi Açık Öğretim Fakültesi Mezunudur; Elazığ Spor Kulübünün ilk yıllarında profesyonel futbolcu olarak top koşturur.
Milli Eğitim Bakanlığına bağlı okul ve kurumlarda görev alan Köksal Gündoğdu, Mehmet Akif Ersoy İlköğretim Okul Müdürlüğü, Halk Eğitim Merkez Müdürlüğü, Konya Öğretmenevi Müdürlüğü ve Halk Eğitim Müdürlüğü, Elazığ Balak Gazi İlkokul Müdürü iken emekliye ayrılır.
-“Çile Çiçekleri”
İsimli bir şiir kitabı bulunan şairin bestelenmiş şiirlerinin mevcut bulunduğunu kendi beyanından anlıyoruz.
GURBETTEKİ HEMŞERİM
Harput öyle bir yer ki, ancak görenler anlar,
Her karış yer mukaddes, bağrın da yaşar canlar.
Buzluğuna gidersen, ağustos sıcağında,
Damla damla buzları,dökülür kucağına.
Üç defa çimip,içsen,dabakhane suyunu,
Sehil büyü bırakmaz,alır kötü huyunu.
Oturupta dinlensen,kurşun parkta çay içsen
Asırlık çınarının,dibinde serinlensen.
Eli kulağa atsan, bir hoyrat,maya yaksan,
Harputta kimin varsa, bir fatiha okusan.
Ruhlarını şad etsen,senin gönlün şad olur,
Gakkoma selam desen,hakları helal olur.
Gurbetteki hemşerim,özledin mi çırçırı?
Hasret kalmış balıklar,üzerine sıçıri
Hece veznini tercih eden şair; duygusal, daha ziyade aşk şiirlerini işlediğini görürüz. İki bestelenmiş şiirinin TRT.repertuarına alındığını söyleyen şair;
Evli ve 6 çocuk babası halen Balıkesir’de çalışmalarını sürdüren Şair Köksal Gündoğdu’yu kendi şiirleriyle selamlıyor. Teşekkür ediyoruz.
BİR YALNIZ ADAM
Bir aşk hafızası,göz bebeklerim,
Sözcükler tükendi, tekrar yazamam.
Hava kararınca, titrer yüreğim,
Teselli bekledi, bu yalnız adam.
Ne yaptın kendine, ne buldun aşkım!
Ben sana ezelden, aşinan aşktım.
Kaderim bağladı, çözüp atamam,
Ne hallere düştü, bu yalnız adam.
Bir rüya gibiydi,geçen günlerim,
Sensiz yaşanmıyor,kaç kez söyledim.
Yoksun bu gecede,kusur aramam,
Hasrete susamış bu yalnız adam.
Benden beter oldu, soldu nevbahar,
Kasvetli geceler, hep seni arar.
Uzaktan gelirsem yalnız kalamam,
Yağmurla gelecek bu yalnız adam.
ALLAHI DOST BİLSEN
Gerçek dost ararsan,elin boş kalır,
Gönül ellerini, tutanın olmaz.
Senden önceliği, menfaat alır,
Başın dara düşse, hiç bakan olmaz.
Elbette ki bu hal, İslami değil,
Bu yüzden dünyamız, insanlık sefil.
Yaratılan her kula, Rabbimiz kefil,
Allahı dost bilsen, hiç tasan olmaz.
(ELAZIĞ KALEMLERİ)
AYTEN EKMEKÇİ ÖZMERAL
‘Elazığ Kalemleri’ bu kez kadın bir şair ve yazarımızla devam ediyor. Bu şairemiz AYTEN EKMEKÇİ ÖZMERAL.
Babası merhum Mikdat Ekmekçi annesi Güllü Hanım olan Özmeral; 29.01.1961 tarihinde Maden’de, altı çocuklu bir ailede dünyaya gelir. İlk ve ortaokulu Maden’de lise eğitimini Elazığ Yatılı Öğretmen Okulu’nda tamamlayarak; 1978 yılında Kocaeli/Karamürsel’e yerleşir.
Emekçi bir kalem olduğunu söyleyen Özmeral’ın şiir ve diğer yazıları, Özgür Kocaeli ve Kocaeli gazeteleri ile Çağdaş Ekin, Tay, Ütopya, Demlik, Marmara Ayrıntı, Kule, Bizim Ece, Şehiriçi, Damar, Akköy, Çalı, Türk Dili Dergisi, Berfin Bahar, Çınaraltı dergilerinde yayımlanır.
Şair;
-Kaltaban Dünyanın Çarşısı (şiir)
-Her Yer Vişne Çürüğü (şiir)
İsimli iki şiir kitaplarını 1997 ve 2001 tarihlerinde imzalar.
“Sevgi Bağı
Sakin, sessiz bir çocuktum. Babamın serçe parmağından tutarak okula giderdim. İlkokula başladığım sene küçük bir kardeşimiz daha olmuştu. Benden sonra anacığımın koynunda büyüyen dördüncü bebek.
Küçük kardeşim için yastık kılıfına kanaviçe işlemiştim.
Adı, su yolu'ydu incecik. Ben de küçüktüm. Bizim zamanımızda boş vakitlerimizi değerlendirmemiz için yol gösteren büyüklerimiz vardı. Hoş, bizler de uslu çocuklardık. Şimdi ki, çocuklar gibi ufuldayıp pufuldamayı bilmezdik. Neyse, konuyu dağıtmayayım. Küçük kardeşimi seviyordum.
Annem, ev işlerini yaparken minik bebeği ayaklarında sallayan çocukabla bendim. Kardeşimde beni seviyor olmalıydı ki, kucağıma aldığımda susuyor ve uyuyordu. Halamın (Bibi) arzusu nedeniyle kardeşime bırakılan "Selahattin" ismi sonra babamın müdürünün isteğiyle "Kemal" oldu.
Babam ve annem bizi büyütürken eşit sevgiyle davranmış olacaklar ki, biz kardeşler kıskançlık nedir bilmeden büyüdük. Bayramlarda hepimize birden ayakkabı ve elbiseler alınırdı.
Arada bir öfkenin ve şiddetin esip gürlediği yuvamızda "sevgi" ağır basardı. Babam, annemi severdi annem bizleri. Galiba annem Mehmet'i ve Kemal'i daha çok severdi. Bu sevgiye imrenmezdik, bizlere olan sevgilerinden kuşkumuz yoktu. Yatılı okula gidinceye dek Kemal benim de bebeğimdi. Beraber uyuduğum, kucak kucağa...
Aradan çok uzun yıllar geçti. Babamdan sonra kardeşim Mehmet'i de kaybettik. Annem rahmetli olunca; Kemal, o akşam benim yanımda uyudu. Ablalığımdan çok analığım düştü yüreğime..
Aile sevgisi, kardeş sevgisi, evlat sevgisi…
Annesinden ve babasından nefret eden insanları anlayamamam benim eksikliğimdir. Çünkü biz SEVGİ çocuklarıyız.
Şanslı insanlardanız. Annem ve Babam nur içinde yatsın”
Diyen Ayten Ekmekçi Özmeral;
1999 yılında Ankara’da Kadının Sosyal Hayatını Araştırma ve İnceleme Derneği’nden ilk ödülünü 2000 yılında alır.
2002 yılında Her Yer Vişne Çürüğü adlı kitabıyla Başaran Şiir Ödülü’nde özendirmeyle ödüllendirilir.
2004 yılında Kocaeli’nde yayımlanan Siyah Beyaz Edebiyat Kültür Sanat Dergisi’nden “Sanat Ödülü” nü 2006 yılında alan Özmeral; “Yirce Şiir Yarışması”nda “ Kopuk ve Yaşamaya Sevdalı” adlı şiiriyle üçüncülük, 2007 “ Yirce Şiir Yarışması”nda “Masmavinin Son Yolculuğu” adlı şiiriyle de ikincilik ödülünü alır.
2005 yılında Kocaeli Üniversitesi, Okt. İhsan TOPÇU’nun hazırlamış olduğu “Kocaeli Günümüz Şiiri Antolojisi’nde, 2014 de Gül ANASAL’ın “Kocaeli Edebiyatçıları Derlenimi” kitabında, yine 2014 yılında Dr. Tülin Bozkurt CENGİZ’in hazırlamış olduğu Gölcük Belediyesi Kültür Yayınları Serisi “Tarihte Gölcük – Gölcük’te Tarih” kitaplarında yer alan yazar ve şairimiz.
güllerin suyu
kayalıklarda açan yaban çiçeği
bilir, taban ezilmişliğini
sesine suskunluk çiçekleri döker
yüreğine akıtır güllerin suyunu
kar kırmızı ve ağır yağar
söz kanatsın boşlukta
küçük adımlarla yürü kızım, yorulma
sulara daldır yüzünü, boğulma
gökyüzü de denizdir bil, aldanma
geçer bir uçak bölmez maviyi
unuttun mu yel yepelekti hani?
gülsuyunda mavi yürek
acıyı süz, bal topla damla
madde, gün, alışkanlık dünyanın olsun
edebiyat yolu zerrecik çiçekleriyle dolsun
mavi, mavi ve derin
okyanuslar da çiçek açar mı?
“Güllerin Suyu” isimli şiirinde böyle seslenen şair.
Bilinçaltını oluşturan etkileri şiir diliyle ifşa ederken, kapalı bir anlatımı kendi tarzınca şiir kalıbına dökmeye çalıştığını görüyoruz. Aklın egemenliğini şiir fermanıyla rahatlatarak psikanaliz dehlizinde kendi yürek ve ruh haritasının sınırlarını okuyucunun zihninden aşırır.
Velhasıl tek tanımı bulunmayan şiirin hantal kanatlarını uçarı rotada okuyucunun arka planındaki gizine, dizelerin koyu gölgelerini yaymaya çalışan;
Evli ve iki çocuk annesi dört torun büyükannesi olan Ayten Ekmekçi Özmeral Gölcük İlçesi Yeni Ferhadiye Köyü’nde yazım hayatını sürdürmektedir.
Elazığ kimliğini diyar diyar gezdiren şairimizi iki şiiriyle selamlıyor. Sağlık ve saadetler diliyoruz.
tuz kavurması
anam, dünyaya gelince
tuza basmış beni
hoş gelmişim sefalar getirmişim
ana ve babamı ben çok sevmişim
büyümüşüm adam olmuşum
hadi loo
şair ölmüş şiire ağlamışım
bir arpa boyu yanmışım
oturup tuz kavurmuşum
gözümden yaş dökülmüş
şerbet sanmışım/ ohoy
II.
saçımı sakalımı kesmiş
tütün kolonyası sürmüşüm
dağlanmış göğsüm
karaya ak deyip
duvarları çizmişim
gölgeme hava basıp
bir başak boyu uzanıp
yıldızları demetlemişim
iki tek atıp suda kendimi
aslan sanmışım/ ohoy
III.
seher vakti
bülbül konmuş dalıma
kanamışım, küfretmiş dilim
ağzımı bağlamışım
caka satanların hasını tanımışım
işçiyim gece gündüz
it gibi durmadan çalışmışım
karşı dağa güneş vurmuş
kahpenin gülüşünü sevmişim
ısırgan tarlasında yalınayak
koşmuşum
coşmuşum
ölmüşüm / ohoy
-neylersin anadolu çocuğuyum-
***
sonsuza dek
payına düşen cehennemi
cennete çevirme telaşında iken
senin için kolay değil
gülü dikeninden ayırmak
denizi dalgalardan
gökyüzünü bulutlardan
kolay değildi kök salıp göğe
ve toprağa sarılmak
gerçekleştirmek istediğin düşler
yaptıkların ve henüz
yapamadıkların şimdi
yeniden yüreğe çim
yaması telaşındasın
bilmezler ki
su yürüyen dalda adın var
sonsuza dek yaşamak neydi
Kayıt Tarihi : 26.3.2015 08:24:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!