ELAZIĞ KALEMLERİ) SÜNDÜS ARSLAN AKÇA
Bu makale 2015-02-03 16:15:42 eklenmiştir.
İLHAMİ BULUT
‘Elazığ Kalemleri’ dizelerini ırmak suyundan besleyip, su gibi coşkulu akarak, mısraları edebiyat dünyamızın yamaçlarında gelincik gibi açan eğitimci şairemiz “FIRAT’IN KIZI” Sündüs Arslan Akça ile akıp gidiyor.
14 Temmuz 1971 tarihinde Elazığ’ın Keban İlçesi’nde dünyaya gelen şairimiz; ilk ve orta öğrenimini bu ilçemizde tamamlayarak, Van 100.Yıl Üniversitesi Eğitim Bölümünden mezun olduktan sonra;
Erzurum’un Horasan İlçesi Alagöz Köyü’nde 19 yaşında öğretmenlik görevine başlayıp; daha sonra Ankara’da görev alan ve halen Tokat İl Merkezinde İbn-i Kemal İlkokulu’nda aynı görevi yürüten Sündüs Arslan Akça; namı diğer “Fırat’ın Kızı”
Neden “Fıratın Kızı” sorusunu şu şekilde yanıtlar:
“ ‘FIRAT’IN KIZI’ (Sündüs ARSLAN AKÇA) Ben ‘Fırat’ın Kızı’,dizelerim çoğu zaman o ırmağın suyundan beslenir. O toprağın insanı suyuna taşına doğasına benzer. Özelliklerini taşır ruhunda.
Kimi zaman bir su gibi coşkulu akar, kimi zaman bir dağ olur; yaslanacak ve kırlarında gelincik olur açar. Kimi zaman kızgın bir sıcağın yüreğinde oluşturduğu yangını yaşarsın ve usulca bırakırsın dizelere…
Çok sorulan sorulardan biri Neden Fırat’ın Kızı? Bir insana, neden annen baban bu diye sorulmaz. Bana da neden Fırat’ın Kızısın sorusu o kadar ters düşüyor.
Çocukluğu, gençliği anıları hep o su ile haşir neşir olmuş biri elbette ki; ondan bir parça olur. Ben de Fırat’ tan bir parçayım. Bu nedenle şiirlerimde hep bu ırmak akar durur. Ben Fırat olurum dizelerimde, kimi zaman coşkun, ürkek, kimi zaman mahzun yatağında sessiz bir akışa bırakırım kendimi.”
Diyen ve şiirlerini; 2013 Yılı Kasım Ay’ında
“Fırat’ın Kızı”
İsimli kitapta toplayan Şair Sündüs Arslan Akça; yazma tutkusunu şu satırlarla özetliyor.
‘Fırat’ın Kızı’nın yazma tutkusu lise yıllarından başlar. Yazma tutkusundan önce okuma tutkusundan bahsetmek gerekiyor. Ailem okuyan bir aile değildi. Okul yıllarına kadar kitaptan uzak bir yaşam getirdi. Daha sonra ortaokul çağlarında kitapları tanıdıkça ilgim ve merakım arttı. Her okuduğum kitapla yeni bir hayalin içinde buluyordum kendimi.
Gittikçe içine almaya başladı. Hele lisede daha iyi bir okur yaptı. Yazma isteği zorla veya sonradan kazanılmaz buna eminim. Var olanı geliştirirsiniz, Allah vergisidir. Duyguları ahenkli bir dille sözcüklerle ifade etmek, lise yıllarında ve daha öncesi yazılarım günlük deneme ve öncelikli şiirlerdi.
O yıllarda başladığım şiirler, yazılar uzun süre devam etti. Evlilikten sonra çocukların olması ve mesleğim daha fazla zamanımı aldı. Son 10 yıldır rafa kaldırdığım kalemime tekrar uzandım. Uzun soluklu bir ayrı kalış özlemimizi artırmış ve daha sıkı bir birlikteliği getirmişti.
Allah nasip ettiği müddetçe de yazmaya ve yazmanın beslendiği kaynak okumaya, devam diyorum. Bizler kaleme hizmetkâr olarak varız. Hiç bir zaman mükemmeli ve en güzel şiiri bulamayız ve hiçbir zaman duygularımızı kalemle yeterli ölçüde buluşturamayız. Bu buluşturma çabası ömrümüzce sürüp gidecektir.”
“Her gözlerimi açtığımda yeniden doğarım ben
Her doğan güne selam olsun yüreğimden…..”
Gibi ışıklı mısralarla şiirlerini süsleyen şair; “Ölürsem ki kabrimi Fırat’a karşı koyun” vasiyet hükmünde dizeleri imzaladığını görürüz.
Akça’nın poetika mülahazası ise şu satırlarda ifadesini bulur.
“Ben Fırat’ın Kızı, ‘’ Ben sıradan bir şairim. Yaşadıkça; yaşamın sunduğu duygu yoğunlukları siz de yaş olur, hüzün tüter bacanızdan. Ve gelir bir şairin yüreğine oturur Dudaktan kalbe giden yol gibi kalpten dile gelir, söz olur, şiir olur…
Ben sıradan bir şairim. Herkes mısralarıma uğrar bir iz bırakır gider. Her daim genzim dumanlıdır. Bazen ağlayan bir şehit anası, bazen gözleri korku dolu ürkek çocuk, bazen boşluğunda çırpınan kul, bazen sen, siz, onlar olurum. Bazen bir diyar bazen yâr olur koşarım mısralarımda
Ben sıradan bir şairim aslında bilindik,tanıdığınız,siması hiç yabancı gelmeyen…Bildiğiniz yerde,bildiğiniz işleri yapan…Bilindik mekanlarda dolaşan…Bazen de bir bilinmezin içinde bilindik bir şairim aslında…! Her yürek kendi şarkısını söyler, her şair kendi şiirini yazar mezar taşına …’’”
“Gökle yer arasında kızıl bakışlarından
Hasretin göverdiği yürekte hazan kalmış
Mavinin eteğine işli nakışlarından
Gelincikler payına en güzelini almış
Rüzgâra savurduğu kızıl yapraklarını
Matem havası sardı vuslat topraklarını.”
Diyen Sündüs Arslan Akça beslendiği kaynaklardan bahsederken şunları söyler:
“ Eskiden okuduğum şairler, Yahya Kemal, Ahmet Haşim, Faruk Nafiz, Cahit Külebi, Necip Fazıl, Mehmet Akif, Orhan Veli… Bunların yanı sıra Nazım Hikmet, Ümit Yaşar, Ahmet Arif vb. severek okuduğum şairlerdi.
Sadece okumakla kalmazdım. Sevdiğim şiirlerini yazardım. Okuduğum kitaplarda hoşuma giden bölümler veya cümlelerin altını çizer ve onları da ayrı bir yere yazardım.
Galiba bunlar ve var olan hayal dünyam, memleket hasreti, aileye duyulan özlem… Mistik düşünceler… Fırat’ın Kızı olduğum için önemli kaynaklardan biri de Fırat ırmağıdır.”
Şairin yazı ve şiirleri;
‘Bizim Ece’ dergisi, ‘Kümbet Dergisi’, Kültür Ajanda Dergisi, Sanal ortamda: Artuklu Haber Net. de,Vakfı Kebir bir ses. Com, Tek Hakimiyet.com, Bilim ve Aklın Aydınlığında Eğitim ve bir birçok yerel gazetede yayınlanmış ve yayınlanmaktadır.
* Elazığlılar memleketlerini çok sever. Elazığlı yazar olmak nasıl duygu? Şeklindeki soruya şu yanıtı verir şairimiz.
“Benim memleketime olan düşkünlüğümü hem şiirlerimi okuyan bilir hem de çevrem farkındadır. Yıllardır Tokat’tayım. Tokat’ı ve Tokatlıları çok severim fakat bülbül gibi altın kafese de koysanız “Elazığ” ’derim.
Elazığlı yazar olmak ilimi zerre ölçüsünde de olsa; ismini duyurmak, faydalı olmak elbette ki çok güzel bir duygu. Memleketim bu anlamda hep yanımda ve destekliyor.
Sürekli Elazığlı şair ve yazar gazeteci büyüklerimle istişare halindeyiz. Yakın takip ediyorlar. İnşallah ileride güzel çalışmalara imza atacağız, diyorum.”
Açılan bir gülsün sen yaprak yaprak
Ben aşkımla bahar getirdim sana;
Tozlu yollarından geçtiğim uzak
İklimden şarkılar getirdim sana.
(Ahmet Muhip Dranas)
Dağda dolaşırken yakma kandili,
Fersiz gözlerimi dağlama gurbet!
Ne söylemez, akan suların dili,
Sessizlik içinde çağlama gurbet!
(Necip Fazıl Kısakürek)
Tarzında; ruhunda uyanan ve kabaran şiirsel heyecanları; hisli ve içli bir dille, duygu yükünü bizlere dizelerle taşıyan, ölüm, sevgi, ayrılık, aşk gibi kaynaklardaki hammaddeleri bireysel olarak şair gücüyle mamul hale getirip; bazen bir tas su, bazen de bir gelincik yaprağı olarak ikram eden;
Nesnel dünyadan kaynaklı duygu ve düşünceleri okurun kalbine servis edip, okuyucuya estetik bir haz veren;
“Güzelleme” türünde şiirleri ile maruf evli iki çocuk annesi; halen Tokat ilimizde eğitimcilik görevini deruhte etmekte olan Şairemiz Sündüs Arslan Akça’yı güzide ailesiyle sağlıklı ve mutlu uzun ömürler sürmesi dileğimiz ve duamızla ve ayrıca da bir şiiriyle selamlıyoruz.
TURNALAR
Turnanın kanadını allayıp da pulladım
Şiirlerle bezeyip yüreğimi yolladım
Ucu yanık mendille arkadan el salladım
Turnalar dizi dizi yare doğru uçun siz
Bahar ayı gelince birer birer açın siz
Giyinin gökyüzünün mavi elbisesini
Bulutlarla süsleyin kırılgan busesini
Vuslata ortak edin o rüzgârın sesini
Turnalar kanatlanıp güne, neşe saçın siz
Bahar ayı gelince birer birer açın siz
Dağlarda gelincikler hasret ile bekleşir
Hayallerin yerine gam-kasavet yaklaşır
Siyah saçlarım bile günden güne aklaşır
Turnalar uzaklardan biraz ümit saçın siz
Bahar ayı gelince birer birer açın siz
Sündüs Arslan Akça
ELAZIĞ KALEMLERİ) ŞERİF FATİH
İLHAMİ BULUT
‘Elazığ Kalemleri’ Hani bir tabir vardır ya bizde “tığ gibi” hem sanat boyutu ile hem de 29 yaşında olmasına rağmen mezkûr tabirin içini imzaladığı üç şiir kitabı ile doldurmuş bulunan; şiirin koordinatlarını kendi yüreğinin ekseninden özgün bir şekilde geçirmeye çalışan bir şairle sürüyor. Bu şairimiz Şerif Fatih;
Şair; 01Mart 1986 tarihinde Elazığ’da dünyaya gelir. İlk ve orta öğretimini Elazığ’da tamamladıktan sonra 2008 yılında Fırat Üniversitesi Teknik Eğitim Fakültesi Bilgisayar Öğretmenliği bölümünü bitirir.
Aynı yıl Elazığ’ın Palu İlçesi’nde bulunan Mesleki ve Teknik Eğitim Merkezi’nde
bilişim teknolojileri öğretmeni olarak göreve başlar ve 2014 yılında İstanbul’a atanır.
Şerif Fatih; Fırat Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsünde “Web Tabanlı Öğrenme” konulu teziyle yüksek lisans eğitimini bitirmiş bulunmaktadır.
On yaşından beri Halk Oyunlarını oynayan şairin 18 yaşında bu alandaki yetenek ve başarısı ile halk oyunları eğitmenliği yapmış olarak, Milli Eğitim Bakanlığı Halk Oyunları C kategorisi jüri üyesidir.
Türkiye Halk Oyunları Federasyonu’nda önce il hakemi daha sonra da ulusal hakemliğe kadar yükseliş trendi devam eder.
Şair; birçok il, bölge ve Türkiye finali yarışmasında jüri olarak görev almış bulunmaktadır. Bir dönem Türkiye Halk Oyunları Federasyonu Ulusal ve Uluslar arası projeler kurul üyeliği de yapmıştır.
Elazığ Kanal-e TV.’de kültür, sanat ve edebiyat içerikli programlar hazırlayıp servis etmektedir.
Şerif Fatih;
-“Umudum Sabret Dedi”
-“Kurumuş Ağaçlar Ormanı”
-“Bulutlar Gökyüzünde”
İsimli şiir kitaplarının şairidir.
NLP ve kişisel gelişim eğitimlerini Ankara ve Elazığ’da tamamlar. Beden dili, temel psikoloji, etkili iletişim, centilmenlik eğitimi ve mental aritmetik eğitimleri alarak, bu alanlarda eğitim verebilecek yeterliği elde etmiş bulunmaktadır.
Merkezi Ankara’da bulunan Uluslar arası Kişisel Gelişim Federasyonu Yönetim Kurulu üyesidir.
Şerif Fatih’in verdiği seminerlerden bazıları şöyledir
1- Fırat Üniversitesi BESYO bölümü öğrencilerine Etkili İletişim Semineri 2012 Mayıs Elazığ
2- Siverek İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’ne Etkili İletişim ve Beden Dili Semineri- 2012 Eylül Şanlıurfa
3- Fırat Üniversitesi öğrencilerine Etkili İletişim ve Centilmenlik Eğitimi Ekim 20 12
Şairin poetika hususundaki mülahazalarını kısaca paylaşalım.
“Şiir öyle bir sanattır ki sizden ömrünüzü kendisi uğruna feda etmenizi ister ama karşılığında size vereceğini peşinen söylemez. Yani şair “Evet ben şiire ömrümü vereceğim.” dediği anda şiir bu söze hemen inanmaz.
Zamanla şairi sınar. Eğer şair verdiği bu sözü bir an bile unutmazsa zaman da üzerine düşeni yapar ve şairi yüceltir.
Tam bu noktada işe nasıl başladığımı anlatayım. İlk önce şiir adına koyulmuş bütün kuralları, öğrenmeyi amaçladım ve bu kuralları içselleştirdim.
İkinci olarak tüm bu kuralları yıkıp kendi kurallarımı koymayı düşündüm. Şu an yapabildim mi bu soruya henüz net cevap veremem ama her an daha büyük bir inançla kendi kurallarımı koymaya çalışıyorum.
Bunu yaparken de özellikle çok katı bir gelenek karşıtlığını savunmuyorum. T.S. Eliot Edebiyat Üzerine Düşünceler kitabının daha ilk yazısında geleneği bilme kavramını kullanır.
Bizim kendine gelenekçi diyerek şiire sınır çizen bazı şairlerimiz büyük bir yanılgı ve cahillikle gelenekten yararlanma diye sloganlaşan bir kavramı getirip önümüze koyuyorlar.
Daha ilginci gelenekten yararlanmayı sadece Divan Edebiyatına bağlayarak kuramsal olarak nasıl cahil olduklarını adeta ispatlıyorlar.
Bizim bazı şairlerimiz ne yazık ki şiir üzerine düşünmeden şiir yazmaya kalkıyorlar. Kuram okumadan, ne yazdığını bilmeden bu şekilde altını dolduramayacakları yanlış kavramlarla işi geçiştiriyorlar.
Halbuki ben, benden önce yazılmış divan, halk ve çağdaş tarzda bütün şiirleri okumayı, bunların eksik ve iyi yanlarını görmeyi ve bunları öğrenmeyi amaçladım.
Aynen T.S.Eliot’ın dediği gibi. Günümüz şairlerinin önünde büyük bir dağdır bu gelenek denilen şey. Bazı şairler bu dağın yamaçlarında bazılarıysa doruklarında kendilerine yer bulmuşlar (Şiire verdikleri sözü tutma oranlarıyla alakalı bu yer. Daha önce bahsetmiştim) .
Son kertede bu dağa tırmandım bütün şairleri dinledim. Sonra bu dağdan indim ve başka bir dağ aradım ve buldum. Bu yeni dağın zirvesine tırmanmaya karar verdim.,,,,,”
Diyen şairimiz; özellikle şiirin ana damarı olan ilham konusunda da farklı düşündüğünü beyan ediyor..
“,,,,Çünkü ben şiir adına poetikamı yazdığım şiirlerle ortaya koymayı benimsedim. Ben şiirde ilhama inanmam. İlhama dayanan şiir tesadüflere açıktır. Benim şiirimde tesadüf mısraya yer yok.
Bilinçli olarak çalışarak kurulmuş bir şiirdir benimkisi. Yazacağım şiiri kafamda kurarım, o şiire yönelik okumalarımı yapar notlar alırım. Sonuç olarak bu okumalar beni elbette o psikolojiye sokup sonunda şiiri yazdıracaktır.
Dil özelliği bakımından örneğin ironik bir dil kullanacaksam. Önce ironiyi öğrenirim. Sonra ironik dille şiir yazmış şairleri okurum. Bu okuma sonunda yazdığım şiirde ironi iğreti olarak değil kendiliğinden ortaya çıkar. Yoksa ironiyi öğrenip hadi bir ironiyi kullanayım demekle olmuyor. Muhakkak ironinin uygulayıcısı şairleri derinlemesine okuyarak ironiyi içselleştirmem gerekir”
Şerif Fatih şiir kitapları ile ilgili olarak şu malumatı bizimle paylaşıyor
“Okuma kaynaklarımı söyleyeyim. Son iki kitabımda yoğun olarak yunan mitolojisi ve varoluşçu felsefe okudum. Bunun sonucudur ki yazdığım şiirler bu iki husus bilinmeden değerlendirilemez.
Unutmadan yaşadıklarım şiirimin her zaman çıkış noktasıdır. Böylece son iki kitabımın genel izleğinin neden kadın olduğu ortaya çıkıyor. Bütün öğrendiklerim, okuduklarım yaşadıklarımdan başlar ve yine yaşadıklarımla biter. Öyle olması gerektiğine de inanıyorum. Kendimden başkasını yazamam. Kadın imgesi benim düştüğüm bir kuyu. Kolay çıkamam gibi”
SON ARZU
Gündüzün karanlık vaktinde
Uzattım ellerimi göklere
Uzattım ellerimi gökler tutmadı beni
Hâlbuki çaresizdim sevgisizdim
Ama yalnız değildim çünkü kendim vardım
Eskiden bir çocuk gülerdi gözlerimde
Yeruşalim’e dönüşü gibi İsa’nın
Temiz ayaklarla yürünürdü yollarım
Sevmek her şeylerin üstündeydi
Ben eskiden sadece layık olanı severdim
Şimdi kime baksam kanıyorum
Eski elbiseleri yenilerle yamıyorum
Söyleyemem güneşin doğuşunu
Bir dağın ardından
Öpüp başıma koyarım elinizi
Ama gezemem artık ayaklarınızla
Bu bir kaçıştır sağ elimden sol elime
Ne olur beni asın kendime………
Şairin ‘Bulutlar Gökyüzünde’ isimli kitabında yer alan bir şiirini paylaştık.
“Bizim Külliye” ve “Rabarda” dergilerinde şiirleri yayımlanan şairimizin ayrıca “Tay” dergisinde yayımlanmış şiiri mevcut olup; “Mühür” dergisinde şiirlerinin yayımını sürdüreceğini bildiğimiz şairin;
Edebi sanat kavramında şiirde; alışılmış dil mantığını silkeleyip yıkmaya çalışarak; bilinçaltı otomatizme prim ödeyip, hiçbir baskı altında kalmadan, şiirin algılama biçimini değiştirmeye mütedair öykünme özellikle son şiir kitabı olan “Bulutlar Gökyüzünde” isimli eserinde bariz bir şekilde duyumsanır.
Şair; şiirsel olarak akıl dışına taşma “Ne olur beni asın kendime” gibi dizelerle, ters çevirme metoduna müracaatla kapalı ve soyut anlamı planlayarak, çağrışım dünyasını alışılmış metaforik formattan çıkarıp; ayrı bir dil ve düş rengiyle biçimlendirerek anlam yoğunluğuna, özgün olarak ulaşmaya çalışmaktadır.
“ Şairleri farklı kılan dili kullanma maharetleridir” diyen şair Şerif Fatih; edebiyatımızda daha çok okunup, irdelenip adından çokça söz ettireceğe benzer.
Şehrimizin bağrından neşet eden bu genç kuşak şairimizi övünç ve yüksek umutlarla selamlıyor. Şiir şiir takip ediyoruz.
ÖTESİ
(Gecenin)
Derin sessizliğin balyozuyla dövülmüş
Eli kanlı demir gecede
Huysuz bir at kişnedi geçmişten
Uyandım, kapısız penceresiz kendimden
Bir kedinin başını okşuyordu yalnızlığım
Herkesin bilip bilmez gelip geçtiği
Bir kavşaktan bütün yollara sapan
Kadınların çocuklarını emzirdiği dinginlikle
Derken yitirdim gökyüzünü sabahı beklerken
Sustu dağlardaki kaval sesleri ve ben
Kimseler görmeden binip zamanın atına
Koştum dörtnala en ötelere
Ey karanlığından şüphe duyan gecelerde
İçindeki çıkmaz bir sokağa kendini vuran yolcular:
Ben sizin çocukluğunuzu bilirim….
(ELAZIĞ KALEMLERİ)
ASLAN BAYKARA
İLHAMİ BULUT
‘Elazığ Kalemleri’ Gür sesli, uzun soluklu, güçlü bir yorumcu ve şairimizle devam ediyor. Bu şair, yorumcu ve yazarımız Aslan Baykara;
1960 Yılının Kasım Ay’ında Sivrice İlçe’miz Karaçalı Köyü’nde dünyaya gelen şair. İlk ve orta öğretimini bu yerde tamamlayarak, birincilikle bitirdiği lise döneminden sonra 1978 yılında Edirne Eğitim Enstitüsü Matematik Bölümü’nü okuyarak; Elazığ’ın bir köyünde bir yıl öğretmenlik yapar.
Yıldız Teknik Üniversitesi Jeodezi ve Fotoğrametri Mühendisliği Eğitimi’ni tamamlayarak; sekiz yılı Milli Eğitim’de olmak üzere toplam olarak; on yıl kamuda hizmet verdikten sonra, kendi isteği ile ayrılıp;
İstanbul’da özel bir eğitim şirketi kurarak hayat mücadelesini sürdürür.
34 yıldır günlük yayımlanan Bizim Anadolu Gazetesi’nin 2 yıl boyunca genel koordinatörlüğünü üstlenir ve aynı gazetede aynı süreyle köşe yazarlığı yapar.
Yurt genelinde yaygın dağıtımı olan ÖNCE VATAN Gazetesi’nde köşe yazarlığı ve birçok edebiyat sitelerinde yazılar yazarken; HÜRYILDIZ gazetesini kurar ve 14 yılı aşkın bir süredir burada yazılarını sürdürür.
-Zemheri Gözlüm (Şiir)
-Aklım Firarda (Şiir-deneme)
-Bilgisayar Temel İşletim Sistemleri (Teknik)
İsimli kitapları yayınlanır.
TV. Program yapımcılığı ve sunumları yanı sıra yönetmen olarak ta birçok eseri imzalayan, beste çalışmalarına yer verdiğini bildiğimiz şairin birçok eseri THM. dalında bestelenir.
‘Gül Ekelim Yüreklere’ isimli antolojiyi de çıkaran şairimiz; SİYŞAD.’ın her yıl hazırladığı 5 antolojide eserleri yer almış bulunmaktadır.
Ulusal ve yerel basında beş bine yakın makale ve şiirleri yayınlanmış, yirmi yıla yakındır ulusal basında yazmanın yanında halen www.huryildiz net gazetesinde; yazıları, incelemeleri ve haber yorumları yayınlanmaktadır.
Şair hayat mefkûresini bize şöyle özetliyor.
“Daha çok yaşamdan aldığım kesitleri dizelere getirdim. Bu yaşamın kıyısında herkesin nefesleneceği bir çınar ağacı dikilmiş, umutlarını sabun köpüğünde arayanlardan olmadım. Gurbeti sılasında çekenlerin, yokluğunda göz ardı ettiğimiz nice sevgilerin farkına varmak için, dizelerin içine sakladığım, Karanfilleri sevdiklerimizle paylaşmak için!
Yıkılan, ezilen nice gönüllerden bir türlü çıkmayan, isyan gecelerinin karanlığında ardımızda bıraktığımız nice canların sessizliklerine ses verebilmek için!
Bir türlü yenemediğimiz öfkelerimize kurban ettiğimiz nice sevdalara durak olup, dinlemek için!
Kaderin ağlarından bir türlü yakasını kurtaramayan ömür boyu, yüreğine mahkûm olanlar için! Hazırladığım AKLIM FİRARDA daha adlandıramadığım her yürek için birkaç dize eklemeyi ihmal etmedim.
Sadece kendimden değil yaşadıklarınıza olan tanıklığımdan da, anlatılması, anılması ve anıldıkça hiçbir kalemin yazamadığı, sayfaların yetersiz kaldığı iç sesimizden, sözcüğe düşenleri size getirdim.
Sevgi ibadet kadar kutsalken, nedense her defasında hovardaca tükettiğimiz bu duyguyu yüreğimizden asla çıkarmamak için,
Rüzgâra karşı yürümeği göze alarak emek kadar kutsal, inanç gibi değerli olan sevgiyi hiç bir zaman tüketmeden çoğaltan yüreklere selam olsun!
Bu cennet memleketimin toprağına sözlü, ırmaklarına nişanlı, dağlarına gönül nikâhlıyım.
Paylaşmanın, cömertliğin ve sadakatin yüreklerden eksilmemesi dileğimdir.
Kitaba adını Veren Şiir'le anlatmak gerekirse”
Aklım firarda
Konuşma Sakarya sadece dinle
Üstümde bir hâl var aklım firarda
İhanet gördün mü aşkta yeminle
Gönlümde melâl var aklım firarda
Sen niye gâmlısın sen niye deli
Yârdan ayrılık mı gözünün seli
Meğer lâl edermiş hasretin dili
Bağrımda hilal var aklım firarda
Hilal ki ruhumun ender ışığı
Gizli sevdiğimdir bekler aşığı
Sallamaya çok geç ümit beşiği
Gidecek çok yol var aklım firarda
Bazen delicesin bazen de durgun
Bazen benim gibi sevdaya dargın
Yoksa bizler miyiz çilede yorgun
Sanma bize gül var aklım firarda
Hırçın dalgalarda gözyaşın saklı
Bizi düşündükçe zây ettim aklı
Yârden yana vuslat bize yasaklı
Ateşten bir yol var aklım firarda
Susma ha Sakarya acıyor canım
Sessiz çığlığında kanıyor kanım
Al beni bağrına dinsin sol yanım
Hasretimde kül var aklım firarda
- Elazığ’ın kültür yapısına dair samimi bir analiz yapmayı düşünür müsünüz? -
“ELAZIĞ kültür ve sanat alanında Anadolu’muzun en eski yerleşim alanı olmasına rağmen bu birikimini ve bu davaya gönül vermiş kültür elçilerine ne yazık ki sahip çıkmada çok alt sıralardadır.
Kendi içinde bildiği, yetişen değerlerini ne acıdır ki pencere ötesine taşıyamamıştır. Bunun en büyük nedeni, birlikte hareket etme ve ciddi manada yazar ve çizerine sahip çıkamamaktan kaynaklanmaktadır.
Sözgelimi bir Sivas, Tokat ya da Malatya’daki gibi sivil toplum derneklerini kuramamış ya da kurulanlar da Elazığ sınırları dışında bilinmemektedir.
Oysa ta Osmanlı döneminde Divan edebiyatından Halk edebiyatımıza kadar sayısız sanat cevheri olan tek illerimizden biridir. Nüzhet Dede bunlardan bir örnektir.
Öneri olarak Gönüllü Kültür elçilerinin bir arada olacağı ve tüm ülkede adını ve eserlerini tanıtacakları güçlü bir sivil toplum kuruluşunu hayata geçirmeleridir”
-Şairimiz Elazığ bağlamındaki görüşlerini şu şekilde sürdürüyor.-
“Kalıcı ve seçkin eserlerin toparlanması ya da her yıl bir ANTOLOJİ DE yeni eserleri buluşturarak Elazığ'ın tarihi ve turizm beldelerinden tüm ülkenin haberdar edilmesi bu projeyle mümkündür.
Devlet töreni mantığından arınarak, daha geniş çevreye ve seçkin kalemlere yer verilerek ortaya çıkacak eserler; yarınlarda Elazığ için Kültürel bir kütüphane ve gençlerin hafızası olacaktır
.Buna örnek SİYŞAD (Sivas Yazarlar ve şairler birliği) bu yıl 6.sını hazırladığı Antolojide ortalama 600 yeni, eski şair ve yazarı Sivas'a ve ülkeye tanıtmıştır.
Bu güne kadar olduğu gibi bundan sonrada kültür ve sanat alanında özellikle edebi sanatlarla, musiki alanında eşsiz eserlere imza atacak yüzlerce değerli kaleme sahiptir.
Bu değerlerimizi tanış kılmak adına bir araya getirmek ya da en azından yılda bir defa birlikte paneller düzenleyerek toplanmalarını temin etmek gerekir.
O zaman yürekten inanıyorum ki çok daha güzel eserler edebiyatımıza katılacak ve birlikten kuvvet doğacaktır.
Dergi ve gazetelerin sanat editörleri bir öğrenci edasıyla araştırmacı olarak ve yeni şairleri toplumla buluşturacaktır.
Bir kaç isim yapmış şairden ibaret olmayan bu edebiyat dünyamızda mükemmel kalemlerin varlığı bilinecektir”
Diyen şairimiz; bu sanatsal faaliyetler yanında, hayatını harita mühendisi olarak halen İstanbul’da sürdürmektedir.
Evli 2 çocuk babası, Fransızca bilen şairimiz ASLAN BAYKARA’yı hemşerileri olarak bir şiiri ile hatırlıyor ve selamlıyoruz.
Ben Seni Harput’ ta Sevdim
Seni Azizlerin şehrinde tanıdım
Kısrakları kıskandıran yürüyüşünde
Zifir saçlarında ilk yangını tanıdım
Dudaklarında susadım, susamışlığımı sevdim
Beyaz çeşmeden akan ak sütü andıran
O Karaçalı’nın buzu aratmayan suyundan
gana gana içerken gül veren, leblerinde sevdim.
Ben seni “Harput”ta sevdim
Güneş geç terk ederdi Harput sırtlarını
Sevdalara tanık olurdu her kayabaşı
Ben seni Harput’ta “Sara Hatun” avlusunda
Balak Gazi çadırında sevdim
Ben seni Sütlü kale yolunda:
Dabağhane içinde şifa niyetine yıkanırken bedenler
Gözlerim kapalı, suretin sezdim
Feti Ahmet Baba türbesinde el açarken semaya
Asırlık ata toprağın da Harput’un
Ben seni Ulu çınarın gölgesinde:
İnce belli bardaktaki demde sevdim..
Yürüdüğümüz;
Şehit İlhanlarda sevdaların gözlerle anlatıldığı,
Hani Arada Urfalı Ağe’nın elinde tepsiyle “teze teze çiğ köfte” diyerek
dükkan dükkan dolanışında…
Ardından stüdyo Kemaliye’den bir hoyrat yükselirdi:
“ Kar mı yağmış şu Harput’un başına”diyordu “Enver Demirbağ”
O hoyrata ederken ben senin ceylan gelişlerini Öskerdim
Seninle ilk, bardaktan boşalan bir ilkbahar yağmurunda,
Göz göze geldiğim “o “ okul yolunda,
Sığındığımız divan Pastanesinin aile yerinde
Gül veren gamzelerini, sevdim…
Sen muzlu süt, ben Çedene içerdim
Sen yudumunda sütü, bense çedenemden seni içerdim
Sonra kaçamak bir yol seçip, bir metre aralıklarla
Yürürdük Mezire’ye ulaşırdık
Mezire'de bir çam dibinde kütük bulursak ilişirdik
Ha arada İki de tütün tüttürürdük…
Nefesim nefesinde tutulurdu
Çamın kokusunda seni, gülü dalında severdik
Ben seni “Harput”un yamacında
Ben seni, Mezire'de sevdim
Ben seni Gülmez de sevdim
Of...Off “Dolan gözler. Doludur dolan gözler “diyor Celal:
Yıllar sonra uğradım Hazar’a
Hazar gölüm çekilmiş ben gibi kabuğuna
Ben seni Gölbaşında,
Hazar akşamında seyrederken günbatımını
Hazar’ı sende sevdim seni Hazarda
Sustuğunda öfkeni sevdim, konuştuğunda türkünü sevdim
O Uzun uzun yazdığın mektuplarını sevdim,
Ele Öskedim, ele öskedim diyen satırlarını sevdim.
Nazını sevdim, sözünü sevdim,
Sende Aşkın imkânsızını sevdim...
Ben seni HARPUT’TA sevdim
Ben seni Harput’ta sevdim
Ulu ova’da bal damıtan, engür bağında
Kuyulu’ da çilek tarlasında
Yazı konak’ta bostanda çapa sallarken
Ben seni şeker yolunda sevdim
Ele öskedim ki ele…nasıl anladim
Deyiler ki gakkoş de ki: ne bu halin!
Lal olur dillerim..Hayalin karşımda gülümserdi bana
Derdi ki anam “ gadan alam oğul söyle neyin var”
susardım…
Derdim ana:
HARPUT’ ta bir yar sevdim
Harput’ ta yâri sezdim…
Ben seni Her çatısı şiir kokan
Ediplerin meşkinde sevdim
Yeniceli Kemal’in düğün alayı başında:
“gam vurur gamzen deler” hoyratında
Bizim “Davulcu Hıdo”nun serhoş tokmağında
Klarnetçi Şerif’in yürek yakan mayasında
Ben seni “Çayda Çıranın” eşsiz ritminde,
“Dik halay” da halay başında: Al mendili sallayışında sevdim.
Seni İstasyon caddesinde
Amansız Zemheriyle nöbette
Geceyi gündüz saydığım izzet Paşa caddesinin
Buz tutan kaldırımlarında sevdim…
O vakit
Yol yürürdü
Sen yürürdün
Ben iki adım arkanda:
Ellerim yeşil parkamın cebinde
Sarı saplı on dörtlüm ile kardeş! ...
Kem gözlerden ırağa yolcu ederken seni
Kimin çizdiğini bilmediğim Sınırı geçermişim,
Serseri âşık cüretiyle,
Gecenin sesizliğini yırtan kurşun seslerinde uyanırdım
Can pazarına aldırmadan
Işıkların yanınca usulca geri dönerdim
Her bir kahpe tuzağa aldırmadan
Daha yirmisinde bulutlar üstünde yüzerken
Sorarlardı bana “sağcı”mısın “solda” mısın
Çabuk söyle:
Cevabım tekti: İnsanım gardaş!
Sağımda, solumda benim:Sahan ne oli ki? Derdim…
Deli…. diye güler, giderlerdi..
Bilmezlerdi ki yüreğimin sağında da, solunda da
Sen vardın
Çünkü sen Elaziz gibi mağrur
Çükü Elaziz’ de sen gibi ulu:
Ben Sendeki uluyu sevdim
Seni Hazar gibi sevdim
Sen Elaziz gibi güzel
Ben Harput kadar asi
Ben seni çohhh çohh sevdim
Ben seni HARPUT’ ta sevdim
Harput’u sende sevdim…
Aslan Baykara
ELAZIĞ KALEMLERİ)
R.MİTHAT YILMAZ
‘Elazığ Kalemleri’ Riyasız; ” Olduğu gibi görünen, göründüğü gibi olan” necip ve müşfik bir şairle devam ediyor; bu eğitimci-şairimiz R.Mithat Yılmaz;
Şairimiz; 1948 yılının 12 Kasım günü Elazığ’ın Uzuntarla Köyü’nde dünyaya gelir. Babası Recep Bey, Annesi Ayşe Hanım olan şair R.Mithat Yılmaz’ın anne tarafından dedesi, merhum Mustafa Efendi Çanakkale’ye gidip dönmeyenlerdendir. Ailesi köyün orta halli çiftçilerinden olan;
R.Mithat Yılmaz, ilkokul çağına geldiğinde, köyünde okul olmaması nedeniyle; komşu köyleri olan Cip Köyü’nde ilkokulu 4.sınıfa kadar okuduktan sonra; bu öğrenimini, daha sonra kendi köyünde açılan ilkokulda bitirmek nasip olur.
Daha sonra; Elazığ Mezre Ortaokulu, Ticaret Lisesi ve öğretmen okulu eğitiminden sonra; 1968 yılında öğretmen olarak atanıp; Palu, Silvan ve Baskil’in köylerinde bu meşakkatli görevi başarı ile yürüten şair; 1974 yılında Elazığ’ın merkez Gözpınar köyüne tayinle gelir. Daha sonra da Elazığ merkezdeki Yakup Şevki Paşa, Vali Tevfik Gür ve Namık Kemal İlköğretim Okullarında çalışarak 35 yılı bulan toplam hizmet sonunda; 2004 yılında emekliye ayrılır.
“Emeklilik memurun mürüvvetidir” ve “Her çalışana bir emeklilik lazım” diyen şair;
R. Mithat Yılmaz, daha çocukluğundan içine kapanık, duygulu, nahif yapılı, yalnızlığı seven biridir. Belki de bu halleri onu şiire itmiştir. Zaten ona göre şiir, insanın ikinci dilidir veya şairin şuuraltı dili.
Bu gizli dille konuşa konuşa; yani bir anlamda ikinci beniyle tekellüm ede ede şiiri söken R. Mithat Yılmaz, ortaokul sıralarındayken şiir yazmaya, mahallî gazetelerde şiir yayınlamaya başlamıştır.
Lisedeyken artık onu, mahallîliği aşmış, il dışındaki dergilerle yazışırken görürüz. Hatta yine lise yıllarındayken, Cumhuriyet dönemi Elazığ’ının en kıdemli gazetesi Turan’da yazılar yazmaktadır;
Fikret Memişoğlu’nun çıkardığı Yeni Fırat dergisinde yazıları, şiirleri basılmaktadır. Reşat Gündüz’ün Ufkum/Elazığlı Şairler Antolojisi’nde şiirlerini okuduğumuz R. Mithat Yılmaz’ da yine bir lise öğrencisidir.
Hisar ve Ülkemiz dergilerinin lise düzeyinde açtıkları şiir yarışmalarında bu ticaret lisesi öğrencisinin dereceleri vardır.
İlimizde Uluova Gazetesi’nin açtığı şiir yarışmasında da birincilik R.Mithat Yılmaz’ın şiirine verilir. Keza 2007 yılında, Karabük ili Yenice ilçesi konulu şiir yarışmasında “Yenice Güzellemesi” başlıklı şiiri birincilik ödülüne layık görülmüştür.
Halen; Elazığ’da yayınlanan Günışığı Gazetesi’nde haftada bir şiir, sanat, kültür konularında yazılar yazmakta; kitap tanıtım ve eleştirileri yapmaktadır.
-Kuş Defteri
-Şiir Şiir Elazığ
İsimli eserleri imzalayan şairin “Kuş Defteri” isimli çalışması 1999 yılında basılan çocuklara yönelik şiir kitabı; “Şiir Şiir Elazığ” ise, Elazığ-Harput şiirleri antolojisidir.
Bilgi edinmemize ilişkin; şiir anlayışına mütedair, tevcih ettiğimiz sorunun yanıtı kendi poetikasını belirliyor adeta.
“Bütün güzel sanatlar gibi şiir de bir arayıştır. Sanatı arayıştır, şiiri arayıştır, güzeli arayıştır. Necip Fazıl’a göre Allah’ı arayıştır. Hatta gaibi, hiçbir zaman bulunamayacak olanı…
Ne demişti Rodin; bu heykel, bu taşın içinde zaten vardı; ben onu ortaya çıkardım sadece. Bir şair için de şiir, şunca kelimenin içinde zaten var. O kelimeleri seçip bir şekilde yan yana, alt alta istif ederek; yani bir anlamda arayarak ortaya çıkaran adama şair diyoruz biz.
Senin yeteneğin güçlüydü, arayış azmin aşkındı, güzellik anlayışın sıradan değildi; şiirin de farklı ve kalıcı oldu. Ben, kelimelere senin kadar hükmetmesini bilemediğim için şiirim de bir-iki raunt sonra zamana nakavt oldu. Ömürsüz çıktı, ölü doğdu…
Sanatkârın işi aramaktır; hep aramaktır. Güzellik bir tek değildir; dolayısıyla sanatkâr da “ben buldum” deme şansına sahip değildir. Başka başka güzellikleri arayacaktır, en güzeli arayacaktır. “Ben güzeli buldum” diyen sanatçı, bilin ki kaybetmiştir; tükenmiştir.
Şunu unutmayalım; bir sanatçının en güzel eseri daima, “bundan sonraki” olmalıdır, “yarınki eseri” olmalıdır. Şairin, romancının, ressamın, müzisyenin veya heykeltıraşın “arama” eylemi asla bitmemelidir.
Ağaç her sene yeniden işe başlayarak nasıl ki yaprak ve çiçek açıp meyve veriyorsa; arı nasıl ki bal arayışını bitirmiyorsa; tabiat nasıl ki her an yeni bir değişim, oluşum ve arayış içindeyse, bence şair de her dem benzer bir mesainin içerisinde olmalıdır. Ağaç, ben meyve verdim; çiçek, ben açtım; dere, ben aktım; güneş, ben dün doğmuştum; artık yeter, işim bitti, diyor mu? Her sabah, her bahar, her saat arayışlarını sürdürüyor ve kendilerince yeni yeni şiirler yazıyorlar.
Şairler ve bütün öteki sanatçılar, ortaya koyduklarıyla yetinmemeli, en mükemmel eserlerini vücuda getirmek için bir sabırla araşışlarını sürdürmelidir. “Yarın” telâkkileri asla bitmemeli; şiirlerinin en güzelini, o muhayyel “yarın”da yazacaklarına inanmalıdırlar. Sanatın mükemmeli, her sanatçı kabul etmelidir ki bulmayacağını/bulamayacağını bile bile arayanların hakkıdır.
“Ya bulursam! ..” diyerek aramaya devam! ” diyen şairimiz,
R.Mithat Yılmaz’ın şiirlerinde; iç âlemlerden kendi yöntem ve ferdi duyuşuyla elde ettiği ruh coşkunluğunu; felsefi kaynağını dinden alan mistisizmin ‘vecd’e dayalı disiplininde sakinleştirerek dizeleştirdiğini görüyoruz. Örnekleyecek olursak,
“Senenin sultanı şu Ramazan’ın
Bilelim kadrini ya-hu bu gece.
Zamanlar içinde kutlu zamanın
Bilelim kadrini ya-hu bu gece” ‘
Ne hâkim gerekli, ne de mahkeme
Al karşına nefsi, et muhakeme
Çıkar icmalini arz et hakeme
Bilelim kadrini ya-hu bu gece YA-HU BU GECE’ şiirinden.
‘BAYRAK OLSAM’ şiirinden
“Yedi kat göklere tâ
Yücelip bayrak olsam.
Sidret-ül müntehâda
Burç alıp bayrak olsam.
Arz’eder, çok isterim
Az gelir kanım, terim
El verse şehitlerim
Güç alıp bayrak olsam.”
R. Mithat Yılmaz’ın, şu sıra yeni şiir kitabının hazırlığı ile meşgul olduğunu biliyoruz. Ayrıca, 2009 yılı boyunca her on beş günde bir Manas Yayıncılıkta, ilimiz şairlerinin şiirleriyle ilgili yaptığı değerlendirme konuşmalarının bir kitap oluşturacak hacimde olduğunu da;
Ayrıca; Yeni Çağ ve Günışığı’ndaki yazılarından seçkiler ise birkaç kitaba yetecek miktarda olup; kitaba dönüştürülmesini bekliyoruz.
Elazığ’a ‘Şiirin Başkenti’ payesinin verilmesine medar olan; bu gün yurt çapında marka olmuş bulunan “HAZAR ŞİİR AKŞAMLARI” programını, ilk kez 1992 yılında başlatan, başında M.Şener Bulut’un bulunduğu, bu güçlü organizasyonun banilerindir şair R.Mithat Yılmaz,
Elazığ Akçakiraz Köyü eşrafından Neman Hoca’nın kızı Ayşe Hanım’la 1974 yılında kurduğu izdivaçtan; Azapay Gökçen, Umay Selcen, Çağrı isimli üç çocuk; Atalay, Aysima ve Ömer isimli üçte torun sahibi olan;
Vefakâr, kadirşinas, adabı ve muaşereti ödünsüz yaşayan; sağlıklı ve hayırlı uzun ömür dilediğimiz şairimiz R.MİTHAT YILMAZ’ı bir şiiriyle selamlıyoruz.
NİNELER BİR YOKMUŞ
Nineler masala benzer
Bir varmış bir yokmuş
Anka kuşu, peri kızı sözünde
İçirir bengisudan
Aşırır Kafdağı’nı
Kolay eder zoru.
Nineler türküye benzer
Gözü yolda, kulağı seste
Bir Yemen olur –yıkılası–
Bir seferberlik.
Söyleyen “âh” çeker
Dinleyen “of! ”
Kayıt Tarihi : 15.1.2015 21:20:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!