16. Uluslar arası Hazar Şiir Akşamları, ''Bir ağacın iki kolu/bir ananın iki oğlu/O da ulu bu da ulu/Azerbaycan, Türkiye'' diyerek bütün şiirlerinde gönüllerimizi okşayan Azerbaycan’ın ‘Necip Fazıl Kısakürek’i olarak da anılan ‘söz ve edep sultanı’ Bahtiyar Vahapzade’nin anısına yapılacak
6–8 Kasım 2008 tarihleri arasında Türk Dünyasının yıldızlarını buluşturacak 16. Uluslar arası Hazar Şiir Akşamlarına T.C. Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay ile Azerbaycan Kültür ve Turizm Bakanı Ebulfeyz Karayef’in de katılacak olmaları Uluslar arası Hazar Şiir Akşamlarının aynı zamanda, ‘bir edebi hasret köprüsü’ olduğu gerçeği ile de bizleri bir daha yüzleştirecektir.
Dile kolay, 16 yıl kesintisiz olarak 1992’li yıllardan 2008’lere kadar uzanan yıllar içerisinde, Elâzığ’da verilmeye başlanan, ‘edebi toy’ ve bir manada, Hazar’da açılan ‘şairler kurultayı’nın aynı heyecanı devam ettirmesi bir farklı duygu veriyor insana!
Uluslar arası Hazar Şiir Akşamları dünden bugüne, edebiyat ve sanat dünyamızın sevilen ve sayılan toplumda ‘ortak kabul gören’ şair ve ediplerimizin anısına yapılmıştır. Fikret Memişoğlu, Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu, Cenani Dökmeci, Rahmi Harputi, Dede Nushet, Şeref Tan, Ahmet Kabaklı, İsa Yusuf Alptekin, Fethi Gemuhluoğlu, Mağcan Cumabay, Elmas Yıldırım, Cengiz Aytmatov Hazar’la birlikte anılmıştır. Bu yıl, Bahtiyar Vahapzade’yi öncelikle eserleriyle birlikte daha yakından tanıma imkânı bulacağız.
Uluslar arası Hazar Şiir Akşamları aynı zamanda, gönül coğrafyamın sevda erenlerinin ‘söz beyleri’nin yüzlerini döndüğü, gönüllerini verdiği ‘ses bayrağımın dalgalandığı’ mahşer yeridir.
Uluslar arası Hazar Şiir Akşamlarında, Hazar’da her yıl, ‘milli bir ülkü sancağı’ açılır. Bu coğrafyanın birliğe, dirliğe, birbiriyle tanış ve biliş olmaya verdiği asrın emaneti vardır Hazar’da! O sebepledir ki, Uluslar arası Hazar Şiir Akşamları sadece bir ‘gönül eğleme’ yeri değildir. Sadece, ‘şiir okuma’ mekânı da değildir! Hazar için, ‘Lale Devri’ gibi bir yakıştırmada bulunanlarda yanılıyorlar! Hazar’da, bizler hasretini çektiğimiz Yunus’un diliyle, ‘ete kemiğe bürünmenin’ adabıyla mest oluruz! Ahmet Yesevi’nin, ‘hikmet şualarını’ alarak, asra; farklı bir ayna tutmaya çalışırız!
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Değerli Üstadım,evet16 yıl boyunca sizin,Günerkan abimin,organizasyondaki üstün gayret ve hizmetleriyle Şener Bulut bey' in değerli hizmetleri 'Hazar Şiir Akşamları'nı 'Hazarbaba'nın eteklerinden zirvesine taşıdı.Allah sizlerden,emeği geçen herkesten razı olsun.
Selam ve saygılarımla.Ahmet Sefer Koçet
Yazınıza benden tam puan.
Bu şiir ile ilgili 1 tane yorum bulunmakta