Awram’ın, Nemrut’un, Firavun’un ulaşılmaz; akıl, sır ermez oluşuyla göğe göndermek istediği şey kuşkusuz ki kendi muktedir oluşlarının sınıf temsilcisi olan mana El'di. El tasımı batmıyordu. Kayıp olmuyordu. Hep kendilerini görüp gözeten bir kontrolün anlam olur baskı ve basıncıydı.
Gözü açılan kimi insanlar; koruyucu olan; efendinin olan El toprağını ve El iradesini belirten dikitlere; “bunlar eskinin masalı. Bunlar da bir put hareketi” diyordu. Yani irade kullanamaz bir sembolün size daha yakın olukla, size görünmemekle; sizi takip etmesi; eski atalar ruhu söylemli mana düşüncesinin hafızalarda olana uzanılmasıydı. Şimdiki yeni sürecin, buralara da çalışma zamanı gelmişti.
İnşa, giderek ihtiyaca göre maddi ve manevi ikamelerini oluşan bir şeydi. Herkesin El benzeri tarzla tagut olmak istediği bir ortamda; El tasımla olan semboller içinde batan Güneş, batan yıldız, batan Ay tasımı ile “ulaşılamaz olanın” görüngün egemen güçleri üzerinde eleştirel akıl yürütmenin de zamanı gelmişti.
Ne var ki El sembolü dikit oluşla, sürekli meydanda ve El topraklarında gözetir tapu oluşla gözlerinin önündeydi. El’in aynı etkileri vermesi yanında; ulaşılır olmasından, ulaşılmaz olması daha iyiydi. Çünkü böylece El’e bir de ulaşılamaz olanın çarpma, yamultma; kişiyi taş yapma türü baskı ve basınç etkileri de eklenmekle; El’in alan şiddeti daha da artırılmış olacaktı. “ Ben, benim. Ben, ben olan YHW’yimdi”.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta