Elbette bu git gel olgular içinde biçimlenişler de değişkendi. İletim hızı ve ulaşım tekniğindeki bir niceli değişme, bunu da değiştirecekti. Ama çoğu inşalar da kendi oluştukları dönemin özne nesnel iletilmeli ulaşım hızına bağlı olmakla donup kalabilirlerdi.
Tekrarla git gel olan eylemler adresli, pusula olur. Yine alışma veren durumlar kişiye güvede oluş rahatlığını verirle sevimli olur. Tekrarlar sevimli olduğu kadar da yinelenen alışmalar baskılı kutsallık basıncı da ortada kalkmaktadır. Tersine bir zıt hareketle sevimsiz; nefret edilir de olacaktı. Kulluğu ortaya koymak kadarda ters bir rüzgârla düzgüsü olana karşı isyan etme bilincini de ortaya koyacaktı.
Doğanın sevimli olmak, ya da sevimsiz olmak, alışkanlıklar üzerine hileler kurmak, hileleriyle bilinç geliştirmek gibi bir sorunu yoktur. Doğa, yasalara göre çelişir ve gelişir.
Sevimli-sevimsiz olma EL’in işi; El’in sorunuydu. Ama o da o aşama itibarıyla bunu bilmiyordu. El’e gösterilen saygı-sevgi tekrarları; kimi kulların gözünü açtı. El gibi olamamak fark edildikçe; El gibi olma isteği kimi kullar içinde yanıp tutuştu. El’e bağlılık olan biat söylemleriyle El’e yönelik saygı sevgi türü yinelenen dalgalanmalar yinelendikçe sınırına gelen tekrarlar Ele olan saygısızlığa, sevgisizliğe dönüş olmakla; biat te, biat sığlığa ve El gibi olmanın (tagut oluşun) kendisine dönüşüyordu.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta