Bu seyreden tarihi anlatım ve yazım sürecine göre göre Enmarker'de geçen şu bir iki ifadeyi nasıl anlamalıyız? "göğün yüce kraliçesi". "Göğün ve yerin kraliçesi". "prenslik kudretiyle dolu koç". "Sümer'in baş yılanı". "Ey ortaya çıkışı güneş gibi olan evin kutsal 'göğsü'. "Eridu'yu bir dağ gibi arıtsınlar benim için”.
"Dağlık ülkenin koyunları gibi diz çökecek önünde". "Krallık gökten Kiş'e (ağacın adamına) inmişti". "Onun kudretli ineğine". Tohumu Aratta'nın tozunda saçılmış olana". "Sadık ineğin ahırında sütle beslenmiş olanına" gibi ifadelerdeki kelimelerin çoğu bugünkü anladığımız kelimeler olmasa gerek.
Kuşkusuz ki bu tarihin yazıldığı dönemdeki inek bugün bizim anladığımız anlamla inekti. Ama anlatıma konu olan inek, yazılı tarihten bin yıl, iki bin yıl önceki anlamla inek olup, bildiğimiz sütüyle beslenilen inek değildi. Karşı grup insandı. Karşı grup inek insanın sütünü emmekle o aitliği kazanıyordunuz.
İşte süreç içinde evirilen inek, gök, prenslik koç gibi sözcüğünün anlamını bilmeyen anlatıcı, aktarıcı ve yazıcılar; tarihi kaydı düşen yazarlar burada "ineğin" yanına kendi zamanlarındaki anlamıyla bir de ahır koymaktadırlar. Aktarıcıların kendi dar ufkuyla bir de zaman mekân yanıltması yapılmaktadır ki, evlere şenlik. İşte geçmişin tarihçileri de süreci böyle anlatıyorlardı. Bunda onlara göre abes bir şey de yoktu. Çünkü onlara göre inek ve ahır dünya kuruldu kurulalı vardı.
Saati mi şaşırdı bu hıyar?
Gerçi hiç saati olmadı ama
En azından birine sorar.
Cebimde bir lira desen yok,
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta