El Değmemiş İnci Şiiri - Resul Aslan

Resul Aslan
526

ŞİİR


8

TAKİPÇİ

El Değmemiş İnci

Öyle bir güzergah ki gölgelenmeye ağaç dahi yok. Sıcaklık saçlarımı ve kafatasımı geçip beynimin içini kaynatıyor adeta. Üstüm başım toz, kir pas içinde. Yorgunluğum birbirinden habersiz iki yanda hayatın yoğunluğunda kaybolan ayakkabı bağcıklarımdan belli. Nereden geldiği anlaşılmayan, belli belirsiz bir mırıldanma geliyor kulağıma. Bir yandan bu garip, hem tanıdık hem büsbütün yabancı sese kulak kabartıyorum; öte yandan genzimi yakan toz ve susuzluk ikilisiyle mücadele ediyorum. Yine bir hayal kırıklığı ve yaşama korkusu ile kalkıp tahmini bir yöne yola koyuluyorum. Birkaç tepeyi aşarken sese göre yön değiştiriyorum. Nihayet birkaç tepeden sonra bir su birikintisi yanında oturmuş elleri bir üflemeli çalgıyı tutarcasına havada ahenkle dans eden, sesi berrak, tutku ve coşku dolu olan bir Peri'ye rast geliyorum. Tuhaf ki elinde bir enstrüman yok, ancak yalnızca bir çalgıdan gelebilecek melodiler yayılıyor dört bir yana. Civarda canlı cansız ne varsa can kulağıyla O'nu dinliyor. Hemen yanında yerde gümüşi renkte bir heybe. Belli ki O da benim gibi uzaklardan geliyor. Fakat, benim aksime üstü başı tertemiz. Pınarı ve yaşam kaynağını, gölü, su birikintisini, yeşilliği ve çiçekleri benden önce bulmuş. Ben onca vakit çölde bir oraya bir buraya dolanıp durdum, nice seraba ve hayale aldandım, olmadık eşkiyaya gönül verdim. Aynı yolu geldik lakin sanki O hiç çölden geçmemiş gibi. Merakla ve geldiğimi haber vermek için öksürerek yaklaştım. Tabii susuzluktan öksürüğüm gerçeğe dönüştü. Aşağı yanına vardım. Bana göz ucuyla baktı ancak aldırmadan şiirsel ezgisine devam etti. Öksürüğüm izin verir vermez sordum;
"Affedersiniz, suyunuzdan içebilir miyim?"
"İçebilirsiniz, ancak su benim değil. Ben de sizin gibi yolcuyum."
"Kime ait?"
"Çölün de, bu yeşil vadinin de pınarın da sahibi aynı, O'nun zenginliğine ölçü bulmak güç. Ancak, merak etmeyin O pek cömert. İçebilirsiniz. Hak etmeyenler de içebilir. Hatta en çok onlar içiyor, nimetlerinden faydalanıyor. Çünkü en çok onlar susuyor ya da doymak bilmiyor."
Ne diyeceğimi bilemedim. Konuşma kesilince yine ağzını bir aletin ağzına götürürmüş gibi yaptı ve yine aynı eşsiz müzik yayıldı. Hayretle bakakaldım. Elinde görünmez bir alet olmalı. Bu esnada susuzluğumun şiddeti bin kat arttı suyu görünce. Eğilip kana kana içtim. Öyle tatlıydı ki doymak bilmiyordum. Doymak bilmi...?!?!? Bir an irkilip geri çekildim. Bir suya bir de Peri Güzeli Kız'a baktım. Çalmayı bitirmesini bekledim; aklımda biriken çığ gibi sorular vardı. Ancak, bir türlü durmadı. Bölmek için ağzımı açtım;
"Affedersiniz, acaba bi..."
"Sabrederseniz huzura ereceksiniz, müsaadenizle devam edeyim. Doymayı bilmemek de, sabır göstermemek de aynı sebepten ötürü."
Ben utancımdan kızarıp, ezilirek yerin dibine geçmeyi dilerken O, sesten ziyafetine devam etti. Kendimi onu izlemeye kaptırdım. Gülümsemesi, tutkusu, coşku dolu sesi, asil duruşu, öz güveni, özgünlüğü bir harmoni içindeydi.  İşte şimdi anlamaya başladım. Elinde bir enstrüman yok. Bu melodiler onun saf ve temiz ruhundan dökülüyordu. Elleri sadece bir dekor olarak görsel şölen veriyordu. Bambaşka bir pencere açıldı önümde. Terlemem durdu, susuzluğum giderek azalmaya başladı. Yüzümdeki yorgunluk yerini tebessüme bıraktı. Sahte aşklarla kirlenen ruhum, yorulan kalbim temizlenmeye ve canlanmaya başladı. Yüzünü bana döndü ve bana doğru çalmaya başladı. Parmakları ahenkle hızlanmaya başladı. Yüzünde mutluluk, öz güven, sevgi okunuyordu. Sonra bir esinti başladı vadiden ferahlatıcı mı ferahlatıcı. Üzerimdeki tozlar silkelendi ve yere döküldü. Topraktan yemyeşil kumaşlar yükselip bedenimi sardı ve bir sultana yaraşır bir görünüme kavuştum. Sular kabardı ve ayak bileklerime kadar yükseldi. Geri çekildiklerinde lacivert, parlak taşlarla bezeli göz alıcı birer çizme ayaklarımı kapladı diz kapaklarımın hemen altına kadar. Gök yüzündeki bulutlar tamamen dağıldı. Güneş en tatlı bakışlarıyla bizi ısıttı. Gölün ortasında devasa bir yarık açıldı. İçinden simsiyah, yeleleri uzun bir at çıktı. Ayaklarında da upuzun yeleler vardı. Kuyruğu uzun, gür ve havada duruyordu ve sanki arkasında kocaman bir çarşafı andırıyordu.  İyice yükseldi ve altında kalan yarık kapandı. Suyun üzerinde durdu. Ağzım şaşkınlıktan açık kaldı. Tüm bu olanlar nefesimi kesiyordu. Kız ona doğru dönüp derin bir tutku ile üfledi notalara.  Bu esnada siyah at suyun üzerinde yürüyerek bize doğru gelmeye başladı. Bana yaklaştı önce. Bedenim biri tarafından kontrol edilircesine istemsizce bindim sırtına. Sanki yıllardır berabermişiz gibi, iki candan dostmuşuz gibi zevkle homurdandı. Uzanıp iki kulağının arasını okşadım. Çok sevdi bunu.  İleri doğru yürüdü komutumla. Peri Güzeli Kız'ın yanı başında durduk. Sağ elimi uzattım, parmakları sıkıca sardı elimi. Bir çırpıda bindi arkama. Kolları belime dolandı. Bu nasıl güzel, doyumsuz bir his ve ben sanki yüz yıllardır bu anı bekliyorum. Başını sırtıma dayadı ve melodisine ara verip nefeslendi. O arada hafifçe mırıldandı;
"Bu diyarın sahibi cömert zat, çöldeki milyonlarca kum tanesini aşıp onun evini ziyaret ettiğin için  bu El Değmemiş İnci'yi sana hediye etti. Eğer ki emanete ihanet edersen, şiddetli çöl sıcağı kemiklerini dahi eriterek seni yok edecek."
El Değmemiş İnci'yi elime alıp baktım. Yükte epey hafifti. Ancak pahada ve sorumlulukta epey ağırdı. Öyle ki O'na her baktığımda dağların omuzlarıma çöktüğünü hisseder gibi oluyordum. Peri Güzeli narin dudaklarını kulaklarıma yaklaştırdı ve yanık besteler mırıldanmaya başladı. Artık ellerine ihtiyaç duymuyordu. Onlar belimi hiç bırakmamacasına kenetlenmişti, hatta kaynaşmıştı. Mutluluk işte böylece dünyanın en sarhoş edici içkisi oluyordu ruhum için. Üzerime bambaşka bir huzur çöktü. Biz üç yoldaş menzile doğru ilk adımı attık...

Resul Aslan
Kayıt Tarihi : 7.9.2017 17:02:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Resul Aslan