herkes bir mum ile kapıma geldiğinden beridir
elem yüklü o yeşil evde bir ölüye pervaneyim
dönerim levhaya susan yüzümün esrarında perde!
anlarım ki o kusur tende ben dilimin eksiğiyim
galib'in nefesinden gül okusa bana şeyh'im
Biri bir koca görür rüyasında:
Yüz lira maaşlı kibar bir adam.
Evlenir, sedire taşınırlar.
Mektuplar gelir adreslerine:
$en Yuva Apartmanı, bodrum kati.
Kutu gibi bir dairede otururlar.
Devamını Oku
Yüz lira maaşlı kibar bir adam.
Evlenir, sedire taşınırlar.
Mektuplar gelir adreslerine:
$en Yuva Apartmanı, bodrum kati.
Kutu gibi bir dairede otururlar.
Şiirde ne giriş , ne gelişme nede sonuç yani final yok , konu ise toplu değil , yani bu arz şiirlere elbet şiir diyebiliriz ancak öyle şiir yani çok etkili ve anlaşılır bir şiir değil yinede şiiri ve yazarını kutluyorum sayılar
Efendim bir vakitler, mesleğim icabı bu memleketin en önemli din alimleri ile oturup kalkma sohbet etme fırsatına nail oldum. Bu sohbetler esnasında fark ettim ki bizim din adamlarımız arasında ciddi manada bir soğukluk hatta düşmanlık var. Belirtmek isterim ki burada mevzuya bahis kişiler kendi yaşadıkları küçük çevrelerce kanaat önderi kabul edilmiş üç yüz beş yüz kişilik gruplara yön veren insanlar değildir. Tam aksine pek çoğunun, bizim memleketimizle birlikte uluslar arası müslüman çoğrafyasında da hatırı sayılır bir ağırlığı vardır." Bırakınız efendim o hurafeciyi" "Erzurum'un dağından kalktı geldi buralarda hoca oldu" "Onun ne mal olduğu hocasından belli" gibi pek çok cümle ile birbirlerinin adını duymaya dahi tahammül edemedikleri anlara şahit olduğum bu hoca efendilerin kimilerinin isimlerinin önününde "prof" yazar, kimilerinin "şeyh". Biri ilim ehli diye bilinir bir diğeri tasavvuf ehli. Birbirlerini suçladıkları zaman ayıptır günahtır demezler direk şirkten girerler mevzuya. Ve bu dağdağa arasında pek çoğu fetva yetkisine sahip bu insanlar 1500 yıllık birikime sahip İslam külliyatının meşakkatli ilimleri ile iştigal ederler. Neredeyse tamamı tefsire muhtaç bu ilimlerin günümüz koşullarında doğru anlaşılması ve aktarılması vazifesine memur bir grubun bu denli vahamet içinde bir tablo sergilemesinin başlıca nedeni ile aynıdır bu şiir altına yazılan yorumlar arasındaki çatışma. Biz herkesin gönlünce gezindiği içinde tepinip yuvarlandığı kah hayvanını otlatıp kah kendisinin sebeplendiği bir bahçenin çiçekleriyiz.
Cihat beyin açıklamaları olmasa ben bu şiiri anladım diyen beri gelsin.
İslamın esasları ve kıstasları olan ayetler ineli 1500 sene olmuştur ve onları en güzel şekilde anlayıp anlatan son nebi Muhammed-sav- ve onun mümtaz ashabının anlayıp yaşadığı doğru dinin üzerinden de tam 15 asır geçmiştir sayın Bamedi. Sizce dini onlar değil de, -ne Kur'anda ne sünnette ne de ashabın hayatında böyle bir anlayış tarzı ve yaşayış şekli olmamasına rağmen- onlardan asırlar sonra ortaya çıkan bir kısım akılda güdük dinde nakıs ilimde kasır kişiler mi daha iyi anlayıp anlatmışlar acaba? Böyle bir mantığa bizce kargalar bile güler! Kaldı ki bu konuda bir değil yüzlerce ayet ve hadis vardır ve bunlar ehl-i ilme de malumdur. Eskiden bu gibi küfür sözlerini söyleyenleri-Hallac-ı Mansur'da olduğu gibi- Şeriat mahkemelerinde idam ederlerdi. Osmanlıda da zaman, ,zaman böyle konuşan-İsmail Hakkı Bursevi gibi- kimselerin tekkeleri kapatılmış ve kendileri sürgüne gönderilmiştir. Yarım hocanın adamı dinden yarım doktorun adamı candan etmesi gerçeğinde olduğu gibi bu gibi bir kısım yarım imamlar ne yazık ki avamı dinden imandan ediyorlar!
Bu kişiler-Vahdetül vücutçular- şayet Kur'anın ve sahih hadislerin tamamını okuyup Vahdet ve şirk hakkında doğru bilgi edinmekten imtina ediyorlar ve bizim bunları incelemeye vaktimiz anlamaya da yeterli iz'anımız yoktur biz işin kolay olanına yani mukallit olmaya meyyaliz diyorlarsa o zaman sadece "İHLAS" suresinin mealini okusunlar! Sanırım iyi niyetli sağlam idrakli bir kula bu kısa sure bile yetip artacaktır vesselam!
Vahdetül vücutçuluk tarikatının zirve yapmış zırvalarından bir bölüme muhtevi olan bu satırlar vahdete ermek ismi altında şirkin daniskasını işlemekte ve bu küfürlerini de Kur'anın ve de sünnetin onca beyanlarına rağmen pervasızca ilan etmekte bir beis görmemektedir. Allah-cc- Kur'an-ı keriminde; "LEYSE KE MİSLÜHÜ ŞEYÜN...!" - HİÇ BİR ŞEY ONUN BENZERİ DEĞİLDİR!- derken bu heriflerin hala kendi uydurdukları "Beka-billah" ve "Fena-fillah" yani; terakki ede, ede -haşa ve kella- Allahlaşmak makamına çıkacaklarını iddia etmeleri akil ve kamil bir müslüman için tasavvuru bile mümkün olmaması gereken bir saçmalıktır. Bu saçma inancın kaynağı Mecusilik ve Hinduizm dir ki onlar buna "Nirvana" yani tanrıya ulaşmak ismini vermişlerdir. Allah bu gibi ilim, irfan ve idrak yoksunu kimselere Kur'ani ve Nebevi çerçevede gerçek bir iman ve sıhhatli bir idrak lütfetsin amin!
Herkese hayırlı çalışmalar.
haahah eksik etek:))
Çok eksik
bi sen eksiktin..
Efendim,
Divan şiirinde belirli imgeler, ortak benzetmeler, mazmunlar vardır malûmunuz.
Bunların en meşhurları: Tekke (meyhane) , kâfir(Hıristiyan güzeli) ,sanem (ecnebi güzeli, en güzel put) ,gül-bülbül, sevri- kumru, ışık-pervane...vs.
Bu cümleden olarak, pervane -mum mazmununda mum,Allah'ı; pervane de Allah'a kavuşmayı dileyen tarikat ehli müridi temsil eder.Pervane, küçük kelebek, mumun etrafında döner,döner,döner...En sonunda bu ateşe kendini atıp yakar ve mumla hemdem olur.Onun ateşine yanıp ondan bir parça olur.İstiarenin devamını tahmin edebilirsiniz.
Mürid, Allah yolunda çile çeker, ağlar, yanar, dünyadan vazgeçer,tarikatta döne döne sonunda can teslim edip Allah'a, o ezeli bütüne kavuşur.Tasavvuftaki vahdet-i vücut felsefesi de budur esasen.Kesretten vahdete ulaşmak.
Bizim kültürümüzde mum yakma adeti olmadığına göre, şairin bu imgeyi tasavvufi bir gösterge olarak kullandığını düşünmek sıradan bir edebiyatçının tahmin edebileceği bir olgudur.
Umarım meramım anlaşılmıştır.
Saygılar.
Bu şiir ile ilgili 41 tane yorum bulunmakta