Sandığın gibi değil, ıslanmaz emek
Sudan değilse nasibin
Kaskatı değildir öyle bildiğin
Taştan çıkarmak gibi ekmeğini…
Hani yazdığın bir mektup vardı ya;
Şubatın dört yılda bir rastlayanı
Bahtı yirmi dokuz olanı
Sorma geç diye üzerinde durmadığın;
“-otuz beşinden sonra ne yapacaksın? -”
İstikbalin, devletin sönmüş senin
Yolu çoktan yarıladın
Belli ki yok gidecek yerin
Besbelli ikbal çekmiş elini eteğini…
Sorma geç ha, soran kim ki?
Hangi bedduayı duysam aynı;
-“Allah seni enteresan zamanlarda yaşatsın! ”
Ovuştursam elimi çakar sihirli lambası
Kor gibi yanar gözleri alaattinin
Üstelik bunca yıl rızkımı veren
Mahrum mu eder ki bir teneke akideden
Bundan yıllar önce kaynanam
Neden desin on yaşındaki sabiye
“-Şekerciye vereceğim seni! ” dıye
Allah söyletir Allah!
Dervişin kalbinden, kendi dilinden…
Acının gözyaşlarından sulanır
Feleğin çarkı!
Kanın namusu…
Bir elmanın iki yarısı
Kedere bulanmış kına sarısı
Biri kuzey, biri güney kutbunda
İki insan;
Ben ve Hülya sultan
Yumurta akı gibi kedersiz
Elimizde sıcak ekmeğimiz
Üç öğün
Ekmek arası akide…
Tahtakalede…
Kayıt Tarihi : 9.3.2007 00:50:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
şeker-şerbeti üslubuna da taşımış
şiiriyle bize de tatdıran,
Bursa/Tahtakale'li şekerci dostta
tebrikler teşekkürler
Ali Rıza Malkoç
ÇOK GÜZEL BİR ŞİİR.
KEYİFLE ZEVKLE OKUDUM.
YÜREĞİNİZE SAĞLIK.
SEVGİ VE SAYGILARIMLA.
TÜM YORUMLAR (2)