Gerçekliğin,
“ Belim ağrıyor.
Beş kişilik çalışınca böyle oluyor! ” una yanıtım..
Mutluyum..
Nokta yaşamını kontrol merkezinin
Harekete devamlılık ilkesinde barındığımı gösterir işareti bekliyorken:
Serinlik duygusu hakim atmosfere.
Serin bir derinlik duyumu alıyor ve bekliyorum
Ardı sıra dolgusunu yaşamın.
Yaşamın dolgusu:
“Ön renk koyu olduğu için”
Işık arkasına yansımıyor,
Arkasını aydınlatmıyor olguların.
Gerçekliğin asıl nedenselliği
Karanlıkta kalıyor hep.
Fısıltısını duyar gibi olup can çekişen,
Sıkıntıdan patlayacak gibi olan yüreğin,
Soruyorum:
“Ne kadar kendinsin?
Ne kadarı Sensin bu Benin? ”
Yaşamın tekrarlarıyla ilgili zikzakları merdivenler,
Düşünme fırsatı varken çıkılabilir olacak bir fırsat verdi.
Dördüncü sıra dokuzla on bir arası.
Bu ikinci argüman,
Ikinci yeşim taşı bulduğum.
Bir poz ve bir tebessüm
Kıvrılan dudağımda sergilediğim
Erginlendiğim ve de
Bu destansı güzelliklerden.
Haydi!
Kıvrımını bul gecenin koynunda saklı duranın,
Akıt zehrini de
Kapansın hiçlik uçurumu yaşamın.
(fısıltıyla)
Ona dair aldığım bilgiler rahatsızlık veriyor.
Burada bana düşen sorumluluk
Bu rahatsızlık verici bilgiyi
Bir yere iletmek olmalı,
Ama yerini tespit edince yapacağım bunu.
(fısıltıyla)
Yerini tespit edince, evet!
O bilgiyi öyle bir yere gömeceğim ki..
Merhaba..
Seni merak ediyorum. Nasılsın?
Seni seviyor olmamdan rahatsız mısın?
Hak etmediğini mi düşünüyorsun bu kadar sevilmeyi seven Ben olunca?
Ah! Kalbim dağılmak,
Parçalanıp un ufak olmak
Ve yeniden birleşmek,
Yoğrulmak yeniden
Ve ritmik bir şekilde atmak,
Coşmak, sevinmek arzusunda.
Seven Sen olmayınca bunu anlaman çok zor elbet.
Eski bir aşk hikâyeni dinledim çocuklarından,
Hüzünlendim.
Senden duyamadıklarımı
Başkalarından dinlemenin verdiği
Bir hüzündü bu daha çok.
Ne kadar çabalarsam çabalayayım
Sana bin kat yabancıdan
Daha yabancı hissediyorum giderek.
Oysa tek hareketle yüreğinin içine,
Bedenine girdim Ben.
Oturuyorum ve sessizce gelmeni bekliyorum kendine..
Kendine geldiğinde bulacağın yerdeyim,
Sendeyim daima,
Senleyim.
Atmosfer kırık..
Çok zor belki bütünleştirmem ama yine de dene..
Düşünsene..
Düşünüyorum..
Şu ana oturduğum andan bu yana bu bekleme anına,
Hep aynı heyecan fırtınası gelip yerleşiyor.
Gelip yerleştiğim yer ‘fırtına vadisi’ sanki
Özellikle o fırtınalı anın içine girip bekliyorum,
Bu deneysel süreçte..
“Gelcem, kesin gelcem de,..” diyen gerçek sese
Başka bir ağızdan gönderiyorum tepkisel sözcükleri.
Doris gibiyim artık
“ Zâhir, çiçek soğanının içi gibi,
Kat kat kılıfım var.
Beni ilk gördüğün zaman sana,
Herhalde, gayet basit görünmüş olacağım.
Üç yuvarlak, iki mikâp! ”
Biliyorsun ki
En son eklentiler üzerine düşünülebilir ancak.
Hep en son eklentilerin üzerinden
Yoğunlaştırabiliriz düşünselliğimizi.
Oyunun son oynanma gününe,
O son güne kadar oluşacak tortu birikiminin izi-
Duygudaki izi kadar-
Görsellikteki izi denli..
Geçip gidici..
Etkilendiğimiz şey kadarız..
Ve doğru çizdiğimiz bir çizgi
Yanlışa doğru da olabilmektedir.
İndirgediğimiz yaşamsal standartlarımız oranında
Yükselen starlığımız oluşur diğer uzamda.
Onlar ve daha pek çok belirtgeçler,
Daha çoğunun,
Çok daha çoğunun yüzgeçleridir,
Temsili akvaryumun içinde dolaşanların
Ya da daha çok dolaşacakların.
Sıcak bir mayıs gününde meselâ..
Çok daha sıcak günlere gebeyken..
Ortam; Yoğunlaşma hemen içine alır,
Ismarlanan sarmalar,
Neşeli uğultusu
Serinliğini
Derinliğin..
..tozlaşmanın,..
Habibe Merih AtalayKayıt Tarihi : 21.6.2009 15:53:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!