Ekim Tutsakları Şiiri - Olgun Ekinci

Olgun Ekinci
271

ŞİİR


0

TAKİPÇİ

Ekim Tutsakları

Saatler sabah, Toros'larda ilk çay molasındayım, uykusuz
Özlemlerim mi dağların doruğundan esen,
Sana hemen kavuşma isteğim mi serin serin…
Zirveden esen çay tadında serinlikte koyuldum yola, ivedi
Bitmeyen, azalmayan, eksilmeyen kilometrelerin beyaz çizgilerini
Sayarken yol üzerinde bir Çarşamba günü…
Onüç'üydü ayın…..Otuz koca gün / ay / yıl (mı) olmuştu?
Bir otogarın içinde seninle ilk vedamızdan ardından

İlk karşılaşmada yaşadığımız yanardağ misali ateşin
Külleri durmaktaydı çay sonrası sigaramı içerken o yerde…
Aynı masa, aynı moladaydım şimdi sana üç saat kala,
Son kez, ilk ayak bastığımız o yerden yola çıktım, yine
Özlemin ateşi saatleri hızlandırmasada….
O yollar özleminle nasıl geçerse
Öyle geçti ilerlemeyen saatlerin koynunda..
Konaklayacağım yerde adım yoktu, yıkılırken adsızlığıma
Ararken seni heyecanla, ürkerek birazda
Nasıl olsa kalırdım herhangi bir yerde sadece bir gece
Bu ülkenin beş yıldızlı otellerinde de konakladım,
Sirkeci'nin kirden kağıt gibi yırtılan battaniyeli palaslalarında da
En fazla arabada yatardım, alışıktım nede olsa..
Sesim karışınca sesinin heyecanına yanlış yollardı girdiğim
Caddelerini bir türlü öğrenemediğim bozkır kokan kentte…
Sonra ''adam şimdi gidecek'' diye düşündüysen de,
Bu yol, yollar, ovalar, dağlar kimin için aşıldı bir tanem?
On derece iken dışarıdaki hava, kütüphanenin sıcağında
Kupandan içtiğim çaydı ısıtan dostlarının eşliğinde…
O yol, ovalar, dağlar yormadı ama
En çok bahçeli de fıstıkçının sağır eden müziğiydi
Sohbette sesimizi yükselttiren bira eşliğinde..
Otobüsle yolcularken seni gece
Ellerinin sıcaklığını almıştım yüreğime koymak,
Sabaha dek ısıtmak için ruhumu….
Dünyanın en mutlu adamı nasıl uyursa
O huzurla karıştım geceye, sabah olsun diye..

Ve öğlen kopmak için dünyadan
Uzaklaşırken karmaşadan, trafikten, gürültüden
En güzel yolculuktu şimdi serçe parmağının sıcağında
Varsın yollar, dağlar, kilometreler bitmesin di şimdi
Dursun du zaman, heyhat sen varsın yanımda
Afyon, Burdur ve nice ilçeler, köyler, kasabalar
Sevdamızın konukluğunda onurlanacaklar
Ah birde benzinci çocuk ıslatmasaydı üzerimi…
Joan Beaz'in hüzün sıcağındaki büyülü sesi
Arabadan ovalara, dağlara ulaşıyordu gitar eşliğinde
Acaba dinlemişler miydi daha önce,
Kuş sesleri yayılırken ovalarına?
Güneş batımında girerken Antalya caddelerine
Şimdi Pera Palas'ı bulmak vardı Kale içinde
Ve o dar mistik sokaklardan geçerken yavaş yavaş
Tarihi bir gezintiydi sanki özlediğimiz ve nostaljik
Takı, incik, boncuk satan dükkanların
Siftahsız bir akşamına mı denk düşmüştük…?
Urfalı pideciden sonra, baklava kıvamında geldi
O tepede içtiğimiz çaylar, tütsü ve mum kokulu..
En güzel sohbetin gecesiydi ondördünden sabaha uzanan
Onbeşinci gün öğle yenen gözlemenin sıcağını
Ayrandan başka ne söndürebilirdi kent çıkışı…
Ana yoldan saparken egzotik Çıralı'ya doğru
Geçtiğimiz o yol orman kaplı cennet miydi, yoksa
Köylüler mi örmüştü gök yüzünü ağaçlarla bizim için?
Mitolojisiyle her dönem araştırmalara konu olan
Gizemli bir tatil öncesinin Çıralı'sıydı bizi karşılayan..
Güneş'liydi, ılıman dı sahile paralel ilerlerken,
Odile….işte on iki ay kendini doğanın kollarına, tenine
Özgürce bırakmak isteyeceğin güzellikte bir otel..
Girişte çam ağaçlarından duyulan kuş sesleri,
Harmoni sunuyordu bize cıvıltılarıyla, hoş gelmiştik
Her sabah 'günaydın' demenin hazırlığında..
Gece soğutmak için yüreğimizi, içeceğimiz soğuk suyu
Barındıran bir mini bar olmasa da razı geldik ılık bir suya,
Dağların eteğinde deniz kokan odamızda…
Odanın arkaya açılan balkonundan görünen nar ağaçları,
Ve mandalina, elma, armut ile diğerleri
Elele vermiş güzellikler sunmak için konuklara…
Pazarda, manavda tezgahta gördüğümüz meyvaların
Yetiştiği o ağaçlara, dallara, yemişlerine dokundu
Ellerimiz, yüreğimiz, bahar dallarımız…sevgi ile..
Güneş batmadan önce, olur muydu denize girmemek
Onca yoldan, yorgunluktan, sıcaktan gelip..
Attığımız her kulaçta Olimpos'la kucaklaşırken adeta
Caretta'ları görmedik o gün ve sonrasında
Yumurtlama mevsimleri olmadığından, ama olsun duyumsadık…
Kumsalda Ekim esintisiyle bir sigara molasındaydık
Odamızdan, havuzdan önce ve yine…
Hiçbir şey keyif vermiyor bana dünyada,
Beraber içilen o sigaranın tadından paylaşımından başka..
Ah! Ah! Ah!
Keşke……ama keşke …akşam yemeği öncesi,
Uyuya kalmasaydım..ama ne çare dalmışım şekerleme tadında..
Seni sevdikten sonra ben,
Rafa kaldırdım uykularımı, daha çok görmek için yüzünü..
Bir peri miydi? karşımdaki diye açarken gözlerimi
Nasılda fırlamıştım yataktan ürkek, korkak, sen gülümsüyorken
Dakikalarca süren şaşkınlığım nice sonra geçti..
Ama o peri hiç geçmedi, gitmedi içimden…
Öylesine içimsin ki….bir parçamsın….yarımsın..
...DOYMADIM DOYAMADIM SEVMELERE SENİ BEN
...KİMSEYİ KOYAMADIM YERİNE YENİDEN' diyen
Sağanak yağmurlu bir gece yarısı dinlediğim
Sezen'in şarkısının sana uzamasıydı…yine...yeniden..
Hiç doymadım ki…Asla doyamayacağım ki….
Ne sana…Ne seni sevmelere..
İlk kez ve beraber tattığımız yörük mantısı
Alışa geldiğimiz mantının lezzetini sunmadıysa da
Açlığımızı bastırmaya yetmesiydi aslında varolan
Neden bu kadar köpek olur, hala anlayabilmiş değilim
Sana korkumu belli etmesem de…sahilde yürürken
Salaş ama sevimli çay bahçesinde
Ağaç altında içtiğimiz çay günün kapanışıydı şimdi
Siyah-beyaz ve renkli resimlerinle bakarken
Bir kez daha ve sonsuz, geçmişini sahiplenmemin
Onurunu yaşıyordum o gece ve her gece…
Geçmişin bugünümdür…Kabulümdür..
Bugün,geleceğimizdir yaşanacak olan masalsı tatlar…

Uyanırken sabaha cennet bahçede, Olimpos'un eteğinde
Kocaman güne tarih yazacaktık yine, sevdamızın masumiyetiyle
Onaltısında…Cumartesi… Odilede bir kahvaltı sabahı..
Gazetemiz, kolamız, suyumuz, sigaramız poşetlenip
Koyulduk yola Yanartaşa konuk olmak için artık
Nasılda sevgi ile kızmıştın bana yolda ilerlerken
'Yanartaşa teleferik yaptıracağım varsıl olursam'' söylemimde
Yüzseksen metreye tırmanmak dağcıların işiydi ama
Bende askerde komandoydum, refakatçiydim sana
Zirveye varınca konuşuruz teleferik mevzuunu
Ve işte başladık tırmanmaya, yağmurda bile sönmeyen
Nasıl bir ateşti merakındayken biz, ilk molayı
Biraz erken verdik sanırım dizlerimizin ağrısından…
Ama tırmandık işte, vardık zirveye…hakverdin bana
Yaşlandığımızda çıkamazdık buraya, lazımdı o dediğimden…
Arkamızdaki ağaçlara tırmanan keçilerin sessizliğinde
Ve o zirvede mavi kaleminle çözdüğümüz bulmacanın tadını
Senden önce ve sonra hiç almadım, alamayacağımda sensiz..
İnmeye hazırlanıyorken şimdi...delikanlımdan gelen telefon
Doping olmuştu sana, ne güzel indin merdivenlerden
Terlerimi silerken yolda anne sıcaklığında
Deniz paklardı şimdi bu yorgunluğu akşam üstü
Ama serindi, soğuktu deniz, olsun du, üşüme mevsimindeydik
Çakıl taşlarının üzerinde, denize sıfır rakımda olmak
Herşeye ve dünyaya bedeldi ikimiz için, dalgaların serinliğinde..
Bugün hala sakladığım turkuaz çakıl taşı
Çıralı'da senden bana en büyük armağandı ya yeterdi..
Başım dizinde, ayaklarım denize, yüzüm Olimposa dönük,
Sonradan hatırlayamayacağım hayalin portresini çiziyordun,
Dokunuşlarında kayboluyor saçlarım, ellerinde hayat buluyordu..
Dizlerinden bedenime yayılan ıtırlı kokun,
Kumsaldan denizlere yayılırken köpük köpük..
Gün ve gecelerce..gece ve günlerce.. aç, susuz
Uyuyabilirdim orada gözlerinin sevgi sıcaklığıyla, dizlerinde…
Dizlerimizde olmak, beraber yaşlanmak tek idealimiz bizim..
Seninleyken sevdiğim alkol almayı, ertelemiştim dün akşam
Ama akşam beraber içmeliydik yarınki yolculuktan önce
Nasılda ısıtıyordu açık havayı rüzgara rağmen
El arabasında şömine mistikliğinde yanan kütük…
Önüne gelen her yemek fazla gelir ya sana
İşte yine levreğin bir parçasını bıraktın tabağıma…
En koyu kıvamında rakı eşlik ederken sohbete
Gecenin yarısında, aşkın tam içindeydik şimdi, çıkılmaz
O sahil, o şezlong, o lacivert gece…
O elimizi uzattığımızda dokunabileceğimiz yıldızlar
Ve terbiye görmemiş sesimle önce mırıldanıp
Sonra yıldızların, ay'ın çarptığı esriklikle haykırdığım
….GÖK YÜZÜNDE YALNIZ GEZEN YILDIZLAR
….YER YÜZÜNDE SİZİN KADAR YANLIZIM

Şimdi……….
Yüreğime, dilime, içime düşen şarkılarda
Ağlamaklı olurum, geceden sabaha…sabahtan akşama…
Ve artık dönüş….kısa ayrılıklar zamanındayız..çaresiz,
Aklıma getirmesem bir tanem….getirmesen aklına…
Biliyorum yüreklerimiz hüznün mahmurluğunda ağlamaklı
Belli etmesekte birbirimize, saklıyabilirmiyiz gözlerimizi?
Son sabah..Çıralı..Odile ve bir kahvaltı masalı…
…ARTIK DEMİR ALMAK VAKTİ GELMİŞSE LİMANDAN
…SESSİZCE BİR GEMİ KALKAR BU LİMANDAN
Hep söylerim sana usumdan çıkmaz hani, hatırlarsın
'Kırık Bir Aşk Hikayesi'' adlı filmi
Sözleri Bülent Ecevit'e ait, bu şarkısı düştü Hümeyra'dan dilime…
Önce Odile'ye, sonra o salaş çay bahçesine,
Ardından her mevsiminin ayrı güzelliğini ve gizemini
Birgün geri dönmek üzere bıraktığımız Çıralı'ya veda'dayız…
Yollar uzun, yollar uzak... ama bize kısa, bize yakın..
Yenilen takımın oyuncusu rakibine nasıl saldırırsa, yaralı
Ben nasıl şaşırmam Antalya'dan çıkarken yolu
Ama tektir o sahil kentten bozkır kente uzanan karayolu…
Ve tost ile ayranın Afyon'daki doyurucu tadı,
Çocuklarıyla hafta sonu dinlenceye o tesise gelen
Aileler olmasa…pazarın…on yedisinin farkında olamazdık..
Ve unutulan Ekim devrimin yıl dönümüydü o gün..
Nerden, nerelerden ve nasıl geçtikte geldik, sen hatırlıyor musun?
Sadece Migros'un orada nasıl durdum,
Nasıl arabaya binip gittin,
Yine yolları şaşırıp yanlış sokaklara nasıl girdim,
Sonunda son gecemin konukevini nasıl buldum,
Hatırımda en çok kalandı o güne dair….
Şimdi……….
Aynı kentin havasını solurken ayrı semtlerde, nefessiz
Hayal miydi yaşadıklarımız, yaşamadığımız hayaller miydi
Biz mi yaratmıştık saklı kalan güzelliklerimizi?
Biraz efkarıma efkar katmak için anarak bizi, anıları
Sakarya'da bira-sigara molasındayım…Ki;
Yarın çıktığımda yola, anmalıyım bu geceyi, bizi

Ne Ekim'in on sekizi ne Pazartesi'nin hükmü var,
Pozantı'da yazıp Adana'dan yollayacağım
Ve yazarken ellerimin titrediği o mektuba kadar…
Nasıl kalkılır, nasıl yola çıkılır, nasıl gidilirse
İşte öyle kalktım, çıktım, gittim..(mi) ? ? ..

Gün olur, biter bu tutsaklık…..

25.9.2005 - Adana

Olgun Ekinci
Kayıt Tarihi : 4.10.2005 14:59:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Olgun Ekinci