I
bir suskunları sevmem hayatta
bir de fazla düşünenleri; şu üç günlük dünyada
üstelik çözümü de sunulmuşken; ebedi musallatın
sunduğum hapları alıpta, keyiflerine bakacaklarına
büyük soruların peşine düşmüş cüretkarları
sevmem
atıpta üzerlerinden ölü toprağını
günün birinde doğarlarsa, ebedi esrara
öfkesiz bir küfür dolu bana, baştan ayağa
gözlerini topraklarıma dikmiş halde, üstelik
hafif bir gülümseme yüzümde
“hodri meydan” derim
yüzlerine
savaşa gerek yoktur; tanırım ben beşeri
kitap yapar satarım; bizzat, süslü sözleri
varsa gelse peygamber; dursa karşılarında
ezberlettiğim türkü; çalar kulaklarında
rahatsızlık duyarlar; kaçarlar kucağıma
sürprize yer bırakmam; kendi topraklarımda
II
görmüyor musun
sadece bir idraklik bedele
şatoluğunu hapishaneliğe devretmiş
şu taş yığını içinde
alacakaranlık kadar aydınlık bir sonbahar gününün hüznü
üzerlerine çökmüş kral ve kraliçeyi?
beyefendinin gözlerinde; bir hayalkırıklığı
tatmini bulamamış; en yüksek mevkilerde
hanımefendide ise; bir ölüm suskunluğu
ne şanla, ne şöhretle; verdiğim nimetlerle
doğmamış o güneşi; beklenen mutluluğun
tükettikleri yaşamlarının anlamsızlığına
yeni uyanmışlar da
çalan saatlerini susturmam için
bana yalvardıkları günleri
unutuvermişler ansızın
değer bilmezlerden
olmayagör
III
uzunca bir zaman geçtikten sonra üzerinden
doğduğun günün
bir gün ansızın aklına gelir böyle; ölümün
apaçık anlamsızlığı; oynadığın oyunun
bir kandırılmışlık hissi, bir pişmanlık
bir “keşke yaşasaydı da indirseydik çarmıhtan
taşladığımız hakikati” ağlaklığı
yalanların en ahlaksızını söylemişim güya
aynasız bir masuma
birazcık ucundan gösterip ışığını
ardından batan kuzey güneşi gibi olmuş
vaadettiğim mutluluk
bak şu şirretliğine beşeriyetin
sanki kendisi değilmişçesine, katleden
ayağına gelen doktorlarını
insaniyetin
IV
kim miyim;
ben?
nedenini bilmedikleri şavaşlar için
adını dahi bilmedikleri diyarlara
sanını dahi bilmedikleri insanları öldürmeye
afyonlanmış kafalarının esrik kahkahalarıyla giden
ve bir daha geri dönmeyen çocukları
bilir misin?
savaşı onlara ben sattım
çiçek çocukları geldi sonra
şiddete, tüketime; şevkle savaş açtılar
çiçekli gömlekleri, sence kimden aldılar?
“bu yol, yol değil” deyip; arayışa düşenler
kurtulmak için benden; yine benden aldılar
ararken ruhlarını; arzu emel buldular
“sır” diyerek sundum; obsesyona daldılar
ne Buda’yı sordular; “arzu ızdırap; aman! ”
ne Yunus’ta durdular; “ya nice okumaktır? ”
dudaklarda tekrarlar; tamponlara yazdılar
bir adım atmak hariç; her bir şeyi yaptılar
kaybettikleri özü; samimi sormadılar
aradıkları başka; gelip benden aldılar
yalan dolu kaplara; ruhsal etiket attım
bayılarak yediler; gülümseyerek baktım
yaşım kainata denk; suretlerim sayısız
babama baş kaldırdım; sofrasından kovuldum
bahçede birlikteydik; hatırlaman zor biraz
elimde elma vardı; atan ile paylaştım
yalnızlığı sevmezdim; yanıma yoldaş aldım
serpilip çoğaldınız; hepinizi kandırdım
gurbeti vatan sanan; uyurgezer dostlarım
vatanınız uzakta; mektupları ben yırttım
V
bakmışşın bihaber insanoğlu
tutsak; o ümitsiz tüketime
uyanmışsın da gerçeğe
kanat açmak istermişsin
ebediyete
kayıp mektuplarını ararmışsın; insaniyetin
duyduğuma göre
kainatın bilgisi; en cömert döneminde
nicesi okur yazar; kitaplar ellerinde
aradığın huzuru; buldun mu gözlerinde?
bir anda alev alıp; yandın mı sözleriyle?
bulursan yolu, söyle; yapıp basıp satalım
tüm dünya aydınlansın; hepimiz kazanalım
şaka bir yana sevdim; yaklaşımını inan
neden çıkmamış hala; böyle bir kitap bulan?
kızmak ne demek sana; bilakis duacınım
tüccar kafan durdukça; sende ölmem, yaşarım
daha büyük arzula; hedef, cennet-i ala
bereketim açılır; ben en büyük tüccarım
göstersin kitapların, kurtuluşun yönünü
sis çekerim gözüne, göremezsin önünü
bir yanını yaparken, bir yanını bozarım
ölü diri istemem, ara yerde tutarım
keserim şu kafamı; bir huyun değişirse
hükümdarlığım feda; böylesi erişirse
arzuları, hırsları; ümit yapar satarım
anlaşmayı imzalar; sen ölürken bozarım
VI
“güneşe ulaşamadığın her gün;
derinleşir sıkıntın…
çözümü basit oysa;
bir perde kadar yakın…”
ben mi çağırmıştım onu
yoksa o mu bulmuştu beni
ne önemi var ki…
ucundan kan damlayan kalemini uzatırken
gülümsedi
“unutabilirsin artık güneşi” dedi
“rahatlayabilirsin artık…”
VII
kim miyim;
ben?
geçmemişken daha
bensiz bir günün
sorulabilecek
en ilginç
soru
Çağrı Dörter
[email protected]
Kayıt Tarihi : 4.4.2011 18:45:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!