ökçesindeki bağcıklarından asılıydı
yoldan yanda köşe eğrede
“geçi gönü”nden bobamın çarığı
“-hinci çarığı keyen bilen mi ğaldı”dedi de
ebecezim “ha bi yadiğer” diye uzadınca
mertekler atılı(r)kana
Melid Usda mıhlayıvıdı eğrenin en ucuna"
“-nazar boncuğu kimin eğresinde?”
ha? bir de hiç “cizme” olmadı gitti bizim evde
eğrenin en ucunda bi de tosbağa yavrısı gurusu
ipinde de imame ğibi iki deve boncuğu
eyatlı bir yel esse savrulur
“gıldır, gıldır” sallanır durur
ucunda bir mavı “gök boncuk”,
“nazara birebir”,
“gök-göze eyi gelir”
“Allah gök gözlülerin nazarından emin eylesin” diye
tüm dovalara “Amin” der,
elimizi yüzümüze sürer
içimizden bildiğimiz her duayı okurduk..
hemi de kaşlar kerre!
agamdan bana intikal ettiğinde
taha do(ğ)rusu, ona yenisi alınınca
artık benim olan “yirik papba” ya
tığ, piz ve mumlu iple
özene bezene yorakla yama
dedemde kimbilir daha ne hünerler vardı
sayesinde müstamel yoraklı, acanta oldu!
“yesyeni meh bakalım ağğa” diye keyf bağışladı
“agayınkından gabadayı hemi”
inandım,
itiraz aklıma gelmezdi
sıkı-sıkı tuttum, ayağı kırık keçinin boynuzunu
debelendi kaale almadım, yerli-gatli goyvumadım..
içim gitse de beğirmesine aldırmadım
o mıh sandığının alt tahtasıynan seyikledi
çapar yazmışın arka bacağını
bi yandan da imtam devam etti
“kimin ümmetisin”,
“kimin zürriyetisin”
“-ağğa” dedi
“hu an etibarıyna(n) senin yetimlik-gopillik bitti
adamakıllı; böyüdün ga(y)ri”
hakkaten yau! o ğün böyüdüm
çelimsizliğimi, gebeşliğimi unuttum,
kasaldım.. yorak yamalı pabuçlarımla
eşkere birkaç numara böyükdü amma
O; “seneye de keyersin” deyicekleyin.. avundum..
parmaklarımı büküp, kahına basarak
“tarrık-turruk” sürüdüm.
gardaşım uçun örkenle eğreye çuncak;
bana da söğüt dalından at” düzüverdi,
halı ipinden gemli
“daahh” dedim, yarışa götürdüm
çoktan süngerli dona, askılı pontura
terfi etmiş akranlarımın yanna
el sırasında, güya; söğüt dalından da olsa;
atı olan yeniyetmelerden olduk
özenir durudum ne zamandır
ne ağaç, ne günyağsalayan, ne topuk,
ne tel tekerli araba, ne fırfır, ne cırcır,
ne de ötekiler gibi tımılı bıçak
gemi azıya almaz mı “deynek düldül”üm
atbaşı olmayı bırak, en arkaya galsam da
ağzımda "gopuduk, gopuduk.. gopuduk"
sözde nal sesleri eşliğinde
dört nala sürdüm..
annaçdakı gonşu evde
iki mes lastiği vardı
Köse Memedinen Ümmüce
Çoban İrbemin pappası
yazın toz-toprak dolu
kışınan cizmesi çamurlu
omzunda ıslak kepenek cabası
afyon çapasında “ağızdadı”,
feskilenli şerbet içtik nişanında
o sene hemen “harman sonu”
ikindin geçeni bi cumayderneğinde
damın ucunda de(y)zo(ğ)lu bi tek tüfeğ atdı,
söğeden saçaklarına mıhlanan sırık ucunda
bayrak asıldı
Terzi Hasan dikişi Ay-yıldızlı
lokum-püskevitden hanımbudu,
cığaralar kulakta
devrisi ğün davul zurna;
görsen bi! ortalık nasıl şenlendi,
bir mes lastik daha geldi gonşuya
meşin, dabannı, kösele topuklu
“gacırt gucurt” ses çıkarır her sekişinde
cangır-cungur "beşibiryerde"
minder, kırlent, hasır yastık; sandık
her şeyleri “cedit yeni”..
Esme Ğelin daha; o Macargızının evindeki
mavi laylom pabuçlardan giymedi..
ahıra, ağıla inmedi.
süpürmedi, yemlemedi, sağmadı
Halıcı Memet’den ödünç alınmış “başlık”
“gelin ertesinde”; kekili, zülüfleri kesildi
ve evlerine halı dezgahı çakıldı
yoldan tarafa bakan duvara
gülücende ip sarıldı
direzi gerildi,
eğri demir, doğru demir, maşa
mengene kuruldu;
Esme Ğelin er kalktı,
halı dokudu günboyu
modele baktı
düğüm attı
“küt” “küt” “küt” kirkit vurdu
peynir, yoğurt çalmadı,
aş pişirmedi
beline inen sekiz belik saçı
bir daha örülmedi
ısdar çözüleceğdi bizim evde; seneye ğaldı,
cevizlerin altında; hasır yarım
ikindin geçeni seğirtdim vardım
“sen get, bireşden gelceğmiş de” dedi
umurumda olmadı, diretdim
yapışdım goyvumadım bobamın golunu,
Gökçe’nin gayfada
her zaman ki ezberim
“ebem ünneyo”ya, aldırmayınça
“anamın böbee olmuş” diye celallandım
emmiler gülüştü,
“olan mııı, gız mı?”
çinzimi çekdim, gaşlarımı çatdım,
alt dudağım büzük, tek kelam gonuşmadım
domuştum, gaşlarımı çatdım, garardım
sovuk oraleti “cangır, cangır” garışdırmadım
bekledim içim getse de işmedim
gözlerimi gırpmadım, kimselere bakmadım, aldırmadım,
eve geli(r)kene bobamın elini dutmadım,
ilk diba önüşkü yarennikleri etmedik
barabar seğirtmedik
hayada girdik bobam merdimene ayak basmadı,
dama çıkmadı
ahıra yöneldi.. mallara bakdı
Allah var ben de eve giremedim
dam başında goya bobamı bekledim
“iki eli ganda da olsa, her zaman etişirdi”
“geliiinn boşaldın mı gı?,
eyi bakalım mubareğ ossun” deyelek geldi
“ha hunu bi yeyvireydin ıscacık” dedi
bi tek Goca Halam sahınnan pelte getirdi
anam önşe bana yedirdi..
onnar ebeminen oturakana
anam galkdı Okarı Çeşmeye suya ğetdi
“yengattan aga olmuşuyun”
“papıcım dama atılmış”
“o ğelin olu(r)kana atbaşı dutarımışıyın”
“onu satıp bana gelin alcaklarımış”
hani “gız” demeselerdi yeterdi..
gün gelip bizim eğreye de bayrak asılıkana
kına yakılacakdı sarı saçlarına
iki yannında ayna
kepezinde yedi renk poçu
allı mavılı “tuğ”un “tavıktüyü”
elinde pembe laylom “gelin gülü”
ben de kösele tabanlı mes alacağdım sana
ama eve halı tezgahı kurulmayacağdı asla
ne seninkilerin, ne benimkilerin adı çocuklarımıza
anam anasının adını goydu da n’oldu
“bi Allahın gulundan gabil” görmedi “Dudu”
bobam öykünüp bir radyo sanatçısına
ezenine seslendi gulaklarına
“ne demekse?”
“Nejla” goymuştu böbe(ği)mizin adını
küçük kardeşime göre de “cezla”
“püm” dedi, “an-na, bob-ba” dedi
“aga” demedi Nejla bebiş
bir sonraki böbeğe de “Gülcan” hazırdı
“Nejla-Dudu?” değmedi yaşına
anamca; “nazar” değmiş
sapsarı uzun saşlarına
parıl parıl gülen gözlerine
ebem “bi ğurşun döküvermedi” nedense
gonçları gara yundan “beş şiş”le örülen güçcücük çorapları
babamın baş yastığının içinde
bir de çapıtla bağlı iki buklecik saçı
o yasdığın içinde kim bilir daha ne yadigerleri vardı anamın
benim ne yun yasdığım oldu, ne yadigerim
muradım…; muradım? bitecik sen’din!
oysa sen; şe’re gelin olma sevdasındaydın
sen gelin oldun
ben elin!
!
?
canın sağ olsun!
DİPNOTLAR
ökçe: ayakkabının arka kısmı
eğre: toprak dam ve çatıda mertek(yatay dikme)lerin duvar dışında kalan kısımları,
yerli : ol gör, bir türlü, asla, mümkünü yok
fırfır: pervane
cırcır : çember
tımılı : sapsız bıçak
acanta; yeni, yesyeni, yepyeni, ilk el, eldeğmemiş, kullanılmamış.
seyik: kol ve bacak kırıklarında kemiğin doğru kaynaması için yanlara konulan tahta, atel.
Cumayderneği: Perşembe
püm: sucedit: yeni, kullanılmamış, kız eli değmemiş
goca hala : büyük hala
örken: örülmüş ip, halat
çuncak: salıncak
anlaşılmayan hususlar ve kelimelerin bildirimesi halinde katkınızdan onur duyulacaktır.
İbrahim ÇelikliKayıt Tarihi : 1.3.2018 18:27:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
giyilmemiş ayakkabılar Anadolu'da gelin kaynana babalı oğlanın malı değil oğlu bile olmaz gelin öder başlığı başyastığında birikim ve yadigarlar yine de sevda en vazgeçilmezimizdir daha ne olsun
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!