Ödemesi en zor olanı kişi haklarıdır. Dinimiz bu konuda kul hakkıyla karşıma gelmeyiniz ayeti ile bu konuya verdiği önemi belirtir. Hiç düşündünüz mü hiç farkına varmadan kul haklarının gasp edildiğini! Mesela bir öğretmen dersine geç girdiğinde kaç öğrencinin hakkını yemektedir. Ya da derse girdiği halde öğrenciye vermesi gereken ders konularını öğretmemesi durumunda hak yemiş olduğunun bilmem farkında mıyız?
Öğrenciler arasında yapılan taraftarlık ve bunun olumsuz ya da olumlu olarak notlara yansıması birer haksızlık değimlidir? Acaba davranışlarımızda objektif olmamız mümkün değil midir? Ya da kişiler yaptıkları bu haksızlıkların farkına mı varamıyorlar acaba?
Sabahleyin nöbetine zamanında gelmeyen ya da nöbetini tam tutmadığı için çeşitli olayların meydana gelmesine neden olan nöbetçi öğretmenler meydana gelen olaylarda zarar gören hangi öğrencilerin hakkını gasp etmiştir acaba?
Görevine zamanında gelmeyerek kişi haklarını yiyen ya da görevini tam anlamıyla yapmayıp öğrenci ve velileri uğraştırarak haklarını yiyen idareciler herhalde kendilerini rahat hissediyorlardır! Öğrencileri en ufak bir hatalarında en büyük suçlarla suçlayıp, yargılayarak asan, onları toplumdan bir anda soyutlayan öğretmenler ve idareciler herhalde kendilerini vicdanen çok rahat hissediyorlardır!
İnsanları birbirine düşürmek için olmadık yalanları söyleyerek daha sonra doğruluk ve haklılık nutukları atanlar herhalde büyük onur ödülüyle ödüllendirilmektedir. Bilemiyorum; bu haksızlıkların hesabını verebilmek için herhalde bütün öğrencilerden teker teker haklarını helal ettirmek gerekir diye düşünüyorum.
Ya öğrencilerin yediği haklar! Hesabını veremeyecekleri haklardır bunlar. Devletin bütün imkânlarını sunduğu öğrencilerin derslerine çalışmayarak devleti ve ailelerini zarara uğratmalarından dolayı acaba kimlerin haklarını yemişlerdir. Bu vebalin altından kalmak mümkün değildir. Ayrıca sabahleyin erkenden kalkarak üzerlerine aldıkları eğitim görevlerini yerine getirmeyen öğrenciler kendilerine ve ailelerine verdikleri zararlarla acaba kimlerin haklarını yemektedirler. Öğrenciler arasına nifak sokarak ve yalan söyleyerek öğrencileri birbirine düşüren öğrencilerin yediği hakların hesabını vermek mümkün değildir. Ailelerin kıt kanaat kendilerini okutmak için çalışarak eğitim için harcadıkları paraları okuldan kaçarak veya okumayarak yok eden öğrenciler acaba kimlerin haklarını yemektedirler. Öğretmenlerini
Küçük düşürerek kendileri için çırpınan öğretmenlerini üzen öğrenciler acaba öğretmenlerinin haklarını nasıl vereceklerdir.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta