Efsus'a Dönüş Şiiri - Mehmet Solak

Mehmet Solak
18

ŞİİR


1

TAKİPÇİ

Efsus'a Dönüş

işte bir “esenlik şansı” sana
kendi yolundan çevrilmişse yönün
yıkılmışsa inancın. in
en içe: fokurdayan magmaya
sen yürüdükçe ışıyan yola dön
fıtrata: doğduğun menzile
seç “gitmekte olduğun yönü”
“tek ve ortak evren” i.
aynı değil orada rüyalar
hiç değil tek tip tek beden ve tek renk
efsunlu kaftanlar bile

bilirsin nasıldır firarîler gibi
yordamsız ilerlemek el feneri ışığında
serin derinliğine vadinin
ürkek ve cesur… ve kör

bir “esenlik şansı” sana bu yolculuk
bu boşluk: kendine terk edilmiş efsus
onmaz yara silinmez iz
kuyuda kalan karındaşlık

kim gördü senin gördüğünü
kim terk etti terk etmem dediğini
kim güldü gülen gözlerini görünce
kimindi sana anlatılan hikaye
sen değilsen kimdi sebepsiz ağlayan muhalif
kimdi mikail kimdi dakyanus kim yücel
kimdi çarmıha gerilmiş oğlan kendine yazgılı
devrim patlak vermeden daha infilak eden
“devrim şarttı” diyen kim devrim şart
hayata döndürmek için vicdanı yeniden
yeniden conatus şart

mümkün iyileşmek yeniden
“kendini dile getirmek” özdeş olmak mahlûkatla
dile gelmek katılaşmadan gökyüzündeki maya
“kur’an sesi vardı benim sesimde”
demek için israfil’e
mümkün yeniden hayal kurmak
evlerden sokaklara yayılan bir sükunetle
var olmak umuduyla gelecekte

kim varsa başkası adına konuşan
kim varsa başkası için yaşayan, hepsine
tanrı sözüne saklanan yahut
söz alan tanrı adına kim varsa insanlık adına
dur demek için hepsine birden
mümkün
çıkarmak etimize saplanmış kancayı
onun sesiyle uyanmak onu duymak
ve yaşamak şimdi hemen ve her daim
mümkün
açıp kapıyı çıkabilmek hayata pürüryan
toprağın suyu emmesi yeniden
hışırdaması ağaçların kıpır kıpır
sağaltmak yarayı sızladığı yerde
övgüsüz ve büyüsüz

mümkün
değil başkasının insafına bırakmak kendini
bu değil güven, hiç değil
hınç değil nefret değil
korku değil kuşku değil en dipte
dikenlerini kıran hafızanın
dudaklarda gizlidir kardeşin
kardeşe ihaneti sessiz ve puslu

seni bekliyor bak çocukluk evin
yol bulmak için kendine yeni baştan
“bir hayalin peşi sıra” terk ettiğin
ateşe ve suya inan toprağa ve rüzgara
güzel yüzüne ve emin sesine
geceleri sırtını sıvazlayan meleğin
müşfik nefesine inan hep sana esenlik olan
duasına yalvacın

bilirsin
doğumla başlamaz hayat. başlamadı
ölümle bitmez. bitmedi
“bir sanrı değilse yaşamak”
“yalnızlıkla ıralı beden”de
neden bu sonsuz tekerrür
bu ontik döngü
sen de katıl ervaha tekerrür et
iz sür babadan oğula geçen yazgıda
soyun günahlarını çırçıplak kal
hep çıplak sessizlikte

unutmak affetmek değildir. unutma
hatırla kaç kişiydiniz işaretli mağarada
haşırı bekleyen kaç uyur kuru ot misali
nasıl birikir nasıl sökün ederse anılar
öyle uyur insan “toprakla yalıtılmış bir tinle”
gel. son akşam yemeği değil bu
yokla yokluğu ve dokun. ürkme
her istendiğinde ve istenmeden
hep verdiğin ne varsa maddî ve manevî
kuruntularına dokun kaybetmek korkuna
çökecek sandığın gökyüzüne
aç iken komşusu aç yatmayan müfside
gidip dönmeyenlere yapayalnız ölenlere mezarsızlara
yalan söyleyen krala dokun ve onun resmî tarihine
kapanmayan defterlere her cumartesi
her sayfası boşluk olan kütük kayıtlarına
dokun kilitlense de dilin yüzülse de yüzün
çevirme öteki yanağını da. susma
tek çare değil hazır ol’da yaşamak
karakolda okulda ve evde “hazırol,
gelmekte, gelmekte olan felaket”
“yaklaşıyor yaklaşmakta olan” bak
yaklaşıyor “bir gece vakti
bir dostu uyandırmak” vebali
“yazık, şairler kadar cesur değilim”

yazık
cesur değilim ama şairim işte
bilmem kükrek bir edayla ünlemeyi “eeeyyy” demeyi
ama iyidir ortam uyumum renk kültürüm
kendi klanım yeter bana kendi baskın benzerim
bilirim “hayhay” demeyi de elbet küçük olsun benim olsun
benim şiirim benim davam demeyi benim iktidarım

dedik de ne oldu tek nizam tek tek ve hep beraber
silindi alnımızdan adalet izi çoğaldı yüzümüz
ne kaldı geriye hangi değer hangi itikat
kalmadı imkansızlık kalmadı ödev bilinci
artık kızarmıyor yüzler mübah çünkü her günah
her yalan makbul fark etmiyor pembe beyaz ala
örtük değil perdeler de alabildiğine açık artık
kalmadı dingününe ayarlı mahrem

“dinle yaşayın” demesi dindar bir babanın
yahut “hafızadaki yerinden başka bir yeri
ve devamı” olmayan bir annenin
umut bağlaması oğluna
yetmiyor çocuklarının
din yolundan gitmelerine
yetmiyor hiçbir kaygı çevirmeye
ütopik yolculuğundan evladı
bilse de bilmese de dedesinin alfabesini
her seher üç aylar boyunca yıllarca
uyansa da hüzünlü kur’an sesiyle
“kendini ilk insan kılmak” isteyen annesinin

bak “allahın gözyaşları” iniyor seher’in gözlerinden
doluyor içine “arzudan arınmış” sesiyle kur’an. uyan
kulağında hâlâ ve içinde gençliğindeki hüzün
“sanki yokmuş gibi dünyada günahın çağrısı”

kıyamet çalgını sesin

Mehmet Solak
Kayıt Tarihi : 1.3.2020 20:34:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Mehmet Solak