Neler duydum hakkında, yazılı arzuhâlde
Sen ışık ben pervane olmalıyız herhâlde
Duydum ki; şahikalar üstünde yer edinmiş
Bir eline dolunay, birine Güneş inmiş
Yere düşen yıldızlar süslerken yamacını
Kuzey ışıklarıyla giydirmişler tacını
Gönül gözü görmesin, ritmi sapar sinüsten
Zarafeti Zuhal'den, ışıltısı Venüs'ten
Alnı, peri sultanın tılsımıyla buseli
Pembe şafak sökümü akıp giden nur seli
Dediler:Bir eşi yok, yedi iklim dört bucak
Hangi âdemoğluna açılır böyle kucak
Görenler anlamadan düşerken derin aşka
Peri kızın yaktığı ateşin ruhu başka
Gece, ufkun tülüyle ipek tenini sarar
Şebnem düşen saçını seherde rüzgâr tarar
Gönüllere kor düşen sevdası ne de kutlu
Bakışları zümrütlü tebessümü yakutlu
İmrenerek izleyen gözler ile barışık
Gölde Ay yıkanırken nasıl yansırsa ışık
Bir insan bu periyle el ele yol yürürse
Ölüme razı gelir bir günlük ömür sürse
Değmek haram kılınmış, yalnız izlemek helal
Gözüne çarptığı an, lal kesilir dilin lal
Hayalde, nilüferli endamı yansır göle
Rüyada, ele gelmez serabı düşer çöle
Yola düşenler için ne kadar vahim durum
Gitsen önün Kafdağı dönsen ardın uçurum
Dediler aşkı kâlpte yol aldığı sürece
Gözüne uyku girmez kâbusa döner gece
Gönüllerin içinde yakut tahta kurulmuş
Görenler şöyle dursun, işitenler vurulmuş
Hangi sanat betimler nefes kesen ahuyu
Perilerdense soyu, meleklerdense huyu
Bilinmeze yol alır mutluluk ile azap
Varlığı tatlı iksir, yokluğu acı kezzap
Bilinmez ki ezelden bahtı kime mühürlü
Vurulmasan bir türlü gönül versen bir türlü
İster nazlı ceylana ister bir güle benzet
Uzun sözün kısası iki mısralık özet:
Akla ziyan dediler, bir afet-i devran ki
Melike Belkıs tekrar Dünya'ya gelmiş sanki!
Dünya gözüyle görmek nasip olur mu derken
Karşıma çıkıverdin beklentimden de erken
Dedim: Hayal mi, düş mü; ne görüyorum böyle
Varsa başka bir adı, bunu bana sen söyle
Dedin ki:-Hayal değil, gerçeğin ta kendisi
-Ne bir serap tütsüsü, ne de bir rüya sisi
Hayal ve düş değilse, kutsal kehanetteyim
Ya da ölüp gittim de, şu anda Cennet'teyim
-Adı ölüm olunca âdemoğlu irkilir
-Kime nasiptir Cennet onu Yaradan bilir
Yıkılmaz tabuları nasıl da yıkıverdin
Seni Hakk'tan diledim, karşıma çıkıverdin
-Nasıl ki sevda gelip aklı baştan savarsa
-Kısmet neyse o olur, bahtında her ne varsa
Dalgalı deniz gibi çalkalandım duruldum
Nasıl oldu bir anda sana böyle vuruldum
-Hem günâhkar hem masum, aşkın yolu dolaşık
-Var mı kendi gönlüne söz geçiren tek âşık
Gönül sevdi bir kere sensiz nasıl durayım
Dile benden, fildişi sırça saray kurayım
-Kırılsınlar istemem gönlümdeki fayları
-Kerpiç damda mutluysam, istemem sarayları
İn misin cin misin sen, bir türlü anlamadım
Söyle ki ona göre atayım bir kaç adım
-Esrarını çözersen hükmü kalmaz efsunun
-Gönül sevdikten sonra ne önemi var bunun
Yüreğime kor düştü tepemde kaynar kazan
Bir ışık verir miydin, sen olsan umut yazan
-Hani eski sevdalar... Yozlaşıyor giderek
-Her söz söylenmez elbet sükûttan sezmek gerek
Ne evet ne de hayır sende dokunmaz dişe
Birbirine karıştı mutlulukla endişe
-Mutluluk sığ düşerken hüzün daha derinde
-Onu yaşarsın âşık ne varsa kaderinde
Vuslat mı ayrılık mı, bir renk vermiyor yüzün
Gönlüme mutlulukla karışık doldu hüzün
-Aşk, çile ve tutkusu sevenlerin akdidir
-Bana müsade âşık, geri dönüş vaktidir
Mahşer Günü'ne eğer müjde değilse niye
Elim eline değdi toplamda üç saniye
-Aşkın şavkı vurunca şahikada kar erir
-Gönül dağı bilemez kısmet neyi gösterir
Büyüleyip gitmiştin, âşıklar sahilinde
Gülerken ağlamak var ihtimal dahilinde
Sanki tılsımlı bir el alnıma dokunmuştu
Tersine akan yazım düz yönde okunmuştu
Gönlüm sevinçle doldu; hüzün ile karışık
Soluma küsen bahtım, sağ yanımla barışık
Bilemezsin sevgili nasıl değişti dünya
Hayal ardında hayal... Rüya içinde rüya
Her yerde ve her zaman seninle beraberim
Üç saniyenle başlar, noktalanır kaderim
Hani vuslat ufkuna hayalden yol gider ya
Bana aşk gemisini bekletir lebiderya
Deniz fenerlerinin yalnızlığı önümde
Bir daha görememek! Korkusu dört yönümde
Sensiz geçit vermezken hayatın yokuşları
Bir haber bekliyorum gelsin mektup kuşları
Başımdaki efkârla dilimdeki ahlımsın
Hayalimde nişanlım, düşümde nikahlımsın
Umut engin bir deniz, sahilde biz bizeyiz
Hayal sınır tanımaz, el ele, diz dizeyiz
Esrik kılan ismiyle büyülerken herkesi
Bizi çağırıp durur, ak zambaklar ülkesi
Gülde bir başka açar büyüleyen gülüşün
Her çiçekte ıtrın var gerisini sen düşün
Bazan ulu köknarın ardına saklanırsın
Bulup kendime çeksem o an yasaklanırsın
Nilüferler içinde gölde bir kuğu yüzer
Zamanında solsa da, çiçekler seni üzer
Her çiçekle konuştum, yalnız senin hakkında
Belki biri fısıldar kulağına yakında
Sordum vahşi çiçeğe: Sükût tutma orkide
Hangi menzile varır aşkımız gide gide
Dedim: Haberin var mı hasretimden mor sümbül
O, kanayan gül oldu; ben, göz akıtan bülbül
Güler yüzlü papatya, kolumu sars'a sars'a
Elim varmıyor sana, ya ''Sevmiyor!'' çıkarsa
Söylesene gonca gül, sır çıkar mı baygından
Kime verdin ismini, imrenerek saygından
Sıradaki gelincik kelebeklerin düşü
Kimin dudaklarından aldın nazlı gülüşü
Heba olan ömürde söz israfsa ne olur
Haber salsan bir destan, gelsen efsane olur
Bilemedim, sır veren kendisini taşlarmış
Aşkın kadim töresi gizlilikle başlarmış
Nasıl oldu paylaştım sırrımızı herkesle
Kendi göğsümü yakan kor kesilmiş nefesle
Başımdaki efkârla ne çok bekledim seni
Hangi gözü yakmaz ki, ayrılığın deseni
Bu kadar sevilmişken, helâl aşktan kim cayar
Gelişini beklerken gidişini duydum yâr
''Başkasıyla evlendi!'' dendiğinde yıkıldım
Hakk'tan sabır dileyip kendimle karar kıldım
Yeminle kilit vurdum gönlümün kapısına
Dilersen kırk bir huri, yüz bir periyle sına
Yolun bana düşseydi, rafta kalsaydı töre
Tekini bulamazken çift göz verirdin köre
Aşkın olduğu yerde kezzap dediğin ne ki
Gizli başlayan sevda gizli kalır mı peki
Hayal ettiğim yolun dışına sen sapalı
Dünya nimetlerine artık gözüm kapalı
Gönlümdeki sarayda sanma yerin dolacak
Çok uzadı geceler nasıl sabah olacak
Niçin kıydın sevgili bedenim iki yarım
Güneş'e mercek tuttun, odağında ben varım
Hayal ve düşlerimden akıp giderken yaldız
Hiç bedduam olmadı şansıma küstüm yalnız
Kim betimler hasretin şekli ile rengini
İzledin mi ateşin suyla olan cengini
Ressam fırçayı vurmaz gözüne iner perde
Şair kalem oynatmaz sözün bittiği yerde
Su her zaman ateşi söndürecek sanırken
Sular alev kesildi, hicranla sınanırken
Hani nerede şimdi felekten medet uman
Kalan bir avuç küldür üstünde tüten duman
Bundan sonra sözlerim, gönlüme sitem eder
Fermanı yırtıp attın, peki bitti mi keder
Hâlâ gözün görmüyor periden başkasını
Düşürmedin sırtımdan sefillik hırkasını
Otuzuncu halkayı üç yıl önce ekledin
Belki döner diye mi bu güne dek bekledin
Anla artık ömrümün kalan son demindeyim
Umudun Mahşer diyen kaygan bir zemindeyim
Neler görüp geçirdin, kendini avutmadın
Nasıl sevdin ki gönül ölsen de unutmadın!
*****
Antoloji.com nezdinde; Sevgili şair ve yazar kardeşlerimle değerli üyelerimizin. 20 Mart Dünya Mutluluk Günü'nü kutlar, Bütün dünyaya, sağlık, mutluluk ve barış getirmesi dilerim. Sevgi ve saygılarımla.
Kayıt Tarihi : 19.3.2020 01:56:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Videolu Şiir: https://youtu.be/4Nb4d-VbUrw

Kimisine yetişiyoruz...kimisine yetişemiyoruz...
Sonrası tabi ki üzülüyoruz.!
Mutlaka bekleniyoruzdur bazı yerlere...ev sahibi güzel insanlar çok.
Uzun soluk misafirlik isterler, karınca kararınca takılıyoruz müddeti...;
Mânâ arayınca civan, yorum'u bulmuş yoldaşı
Aşkları yapınca vatan, âşık olmuş vatandaşı.
Seven arayınca civan, sevilen olmuş yoldaşı
Meşkleri yapmışlar vatan, Dil'ler olmuş vatandaşı.
TEBRİKLER...yüreğinize sağlık sn İrfan YILMAZ üstadım
En derin hürmetlerimle...başarılar dilerim,
Her şey gönlünüzce olsun..esen kalınız her daim.
İrfan hocam,
her zamanki gibi.
çok güzel olmuş.
Kutluyor ve
selamlıyorum sizi.
İrfan Yılmaz Bey
Selamlar saygılar
İyi Bayramlar
TÜM YORUMLAR (10)