Efkârıma Çeyrek Var Şiiri - Yorumlar

Halil Pazarlı
131

ŞİİR


0

TAKİPÇİ

(yalnızlık sırça köşküm / cama dayanmış burnum
hava puslu, bulutlu / efkârıma çeyrek var)

Sen İstanbul gibisin sevgilim..

Bazen Sultan Ahmet Camii'nin avlusunda yemlenen
gri bir güvercinin; kursağında dil gibi

Tamamını Oku
  • Nihat Malkoç
    Nihat Malkoç 24.05.2005 - 21:28

    HECENİN YETİM ÇOCUKLARI
    M.NİHAT MALKOÇ

    Bilindiği gibi şiir hece ölçüsüyle,aruzla ve serbest tarzda yazılır.Hece ölçüsü bin yıldan beri özellikle halk şiiri geleneğiyle günümüze kadar gelmiştir.Bu süreç içerisinde binlerce büyük halk şâiri yetişmiştir.Yunus Emre,Karacaoğlan,Aşık Veysel bunlardan bazılarıdır.Bu ekol çok köklü bir geleneğe sahiptir.
    Hece ölçüsüyle şiir yazmak sanıldığı kadar kolay bir iş değildir.Çünkü hece,şiirde bir disiplinin adıdır.Öncelikle dizelerdeki hece sayılarının eşit olması gerekir.Ardından durakların da baştan sona kadar aynı düzende devam etmesi şarttır.Yani meselâ 11’li ölçüyü tutturmak yeterli değildir.Bunun durakları da vardır ve olmalıdır.İlk mısranın durakları 6+5=11 ise ötekilerin de öyle olma mecburiyeti vardır.
    Bunun yanında kafiyelerin kusursuz olması gerekir.Beytin veya dörtlüğün aynı kafiye türüne sahip olması lâzım.Dörtlüğün tamamı aynı kafiyelenmelidir.Bir dize başka,öbürü başka olamaz.Bunun yanında bir de kafiye örgüsü vardır.Düz kafiye,çapraz kafiye,sarma kafiye diye…Buna da uymalıyız…Kafiyeyle redifi de birbirine karıştırmamak gerekir.Meselâ iki çekim eki kafiye olmaz;redif olur.Tunç kafiye ve cinaslı kafiye de ayrı bir ustalık gerektirir.Kısacası heceyle şiir yazmak bazılarının sandığı gibi kolay bir iş değildir….Bunu başarmak hüner ve çaba ister.
    Bazılarının heceyle ilgili klasik yakınmaları vardır.Neymiş efendim heceyle yazarken duygular kısıtlanıyor.Çok güzel bir benzetme buluyorsun ama hece ölçüsüne uymayınca terk etmek zorunda kalıyorsun.Şiir yazmayı alelâde bir iş olarak mı görüyorsunuz?Marifet bu kısıtlamalara rağmen güzel eserler vücuda getirmektir.Türk şiirinde bunu başarmış pek çok mümtaz isim mevcuttur.
    Hece bir söz disiplinidir.Yok neymiş,hisleri prangalara vurmamalıymışız…Git o zaman deneme yaz…Hikaye yaz….Kelimeleri leblebi gibi beyaz sayfalara savurmak mıdır şiir?....Bu mu sizin sanat anlayışınız?Benim soyut hikayelerim var(Bazıları bunlara postmodern hikâye diyormuş…) Alın o hikayeleri; sıralayın cümleleri alt alta…Alın size serbest şiir…Bundan sonra ben de hikâyelerimdeki cümleleri yan yana değil de alt alta mı yazsam?Bunu hiç düşünmemiştim.Hay aklımı seveyim…İyi fikir…Kim tutar beni!!!!!
    Bir de aruzla yazılan şiirlerimiz var.Osmanlı devleti zamanında zirveye çıkan aruz şiirinin de kendine mahsus pek çok kuralı vardır.Yok işte aruz kalıplarına uyacaksın;imale,zihaf,med,ulama yapacaksın gibi…Bu şiir altı yüz yıl boyunca yaşamıştır.Çok da mükemmel eserler ortaya konulmuştur.Fuzulî,Bakî,Nef’i,Nâbî,Nedim,Şeyh Galip bu tarzın üstatlarıdır.Dil inkılabıyla beraber bu şiir de tarih olmuştur.
    Divan şiirinin son büyük üstadı bir Mevlevi şeyhi de olan Şeyh Galip’tir.Divan şiiri maalesef bugün müzeye kaldırılmıştır;esamesi okunmamaktadır.Bu ayrı bir tartışma konusu…Ben bugün bu şiirin tekrar canlandırılması gerektiğini savunmuyorum.Onu bir kenara bırakalım ama asla yok saymayalım.Onu yok sayarsanız edebiyatımız kuşa döner.
    Gelelim serbest şiire…Ben serbest şiirin varlığını inkâr eden bir insan değilim.Şiirde ne kadar çeşitlilik ve alternatif söyleyiş tarzı olursa bu edebiyatımız için o kadar kârlıdır.Fakat serbest şiir derken bazıları bu serbestliği başıboşluk olarak anlıyorlar.Serbest şiir demek,ne söylersen şiir olur demek değildir.Onun da kendine mahsus söyleyiş ilkeleri vardır.
    Önüne gelen ne idüğü belirsiz imajlar icat ederse bu yazılanları,o eseri yazandan başkası anlamaz…Biraz daha da ileri giderek şunu söylemek istiyorum..Serbest şiir yazdığını söyleyen bazı aşırı serbestler(!) ne dediklerini kendileri bile bilmiyorlar.Ben atayım,onlar mânâlandırsınlar.Nasıl olsa şâirlerin hayal dünyası sorgulanamaz.
    Hatta ne idüğü belirsiz şiirler bugün daha çok tutuluyor.Vay be….Adam ne biçim yazmış…Hiçbir şey anlamıyorum bu dizelerden…Ben de ne cahilmişim…Hele bu şiiri bir çözsem kim bilir ne harika mânâlar çıkar altından…Gelsin övgü dolu yorumlar….”Yüreğine sağlık…” diye başlayan samimiyetten uzak dilekler…Sormalı o kişilere anlamadığın,çözemediğin şiirin güzel olduğuna nasıl karar veriyorsun?Güzelliğin ve mükemmelliğin ölçüsü anlaşılmazlık mıdır?Bu kanaat akılla ve mantıkla bağdaşır mı?Kerameti kendinden menkul diye bir deyimimiz var ya….Aynen uyuyor bu anlaşılmaz şiirlerin hayranlarına…
    Şiir üzerine konuşulsun...Herkes yazıyor ama şiir teorisi konuşulmuyor...Şiir tahlilleri yapılmıyor...Herkes üstât...Ama niçin? ...Güzel şiir nedir? ....Şiir değerlendirmelerinde kıstaslarımız neler olmalıdır? Bunlar konuşulsun...Şiir tabu olmaktan çıkarılsın.Şiir özneldir deyip işin kolayına kaçılmasın....Kimse iyi şiir yazıyorum diye kendini kandırmasın.....Bu, şiirin geleceği açısından hayatî öneme sahip bir mevzudur..Ben biraz da bunun peşindeyim...
    Kurumasın söz ağacı....Gelişsin,serpilsin,yeşersin,gürleşsin...Serbestlik serbestlik de bu kadar mı? ...Bunun bir sınırı olmalı...Pek çok şâir ne yazdığından kendisi bile haberdar değil...Şiirlere methiyeler dizilince kendisi de şaşırıyor...Tabiki,argo tabirle söylemek gerekirse çaktırmıyor da! ..Şiirde anlaşılmamak marifet olarak telâkki edilmemeli….
    Başımızı kuma gömmekle hakikatleri görmezlikten gelemeyiz. “Güneş balçıkla sıvanmaz” demiş atalarımız...Herkes bir yol tutturmuş gidiyor.Bu başıboşluk hayra alâmet değil..Ben bir kıvılcıma vesile oldum.Bu ateşi korlaştıracak sizlersiniz...Tartışmaktan zarar gelmez...Fikirler tartışılarak gerçeklere varılır.
    Son yıllarda ülkemizde bir serbest şiir furyası esiyor.Bin yıllık heceye kimse itibar etmiyor…Serbest yazmak moda oldu….Hatta heceyle yazanlar çağa ayak uyduramamakla suçlanıyor…Hatta bir Şâir(!) benim heceyle yazdığım şiirleri eleştirirken “Siz Yahya Kemal’i bile aşamamışsınız…Neyin peşinde koşuyorsunuz?…” diyordu.Yahya Kemal sanki sıradan bir şâir de ben onu bile aşamamışım…Soruyorum şiirle uğraşanlara: “Bugün Yahya Kemal’i aşan bir isim var mı?” O büyük şâiri aşsam sen benim şiirimi eleştirmeye cesaret edebilir misin?Yani sapla saman karışmış bir durumda…
    Ben bu hece düşmanlığına bir anlam veremiyorum…Heceyle yazanlar,bazı aşırı serbest şiir üstatları(!) gibi makinalaşarak vatanlarına mı ihanet ettiler?….Peki niçin hece şâirlerinin karşısına dikiliyorsunuz?Onların da hislerini ifade etme hakları yok mu?Hececiler niçin üvey evlât muamelesi görüyor?
    Son yıllarda yapılan şiir yarışmalarını hep takip etmişimdir…Bu müsabakalarda birinci seçilenler hep serbest tarzda yazan şâirlerdir.Madem öyle,bu yarışmalar “serbest ve hece ölçüsüyle yazılanlar” diye ayrı kategorilerde değerlendirilsin…Olmazsa şartnamelere “Bu yarışmaya ölçülü ve kafiyeli şiirler katılamaz” diye bir hüküm konsun!….
    Bunlar da olmazsa Kültür Bakanlığı’na bir teklifle giderek heceyle şiir yazılmasını yasaklayın…Konuyla ilgili kanun hükmünde kararnameler çıkarttırın!…Yine de heceyle yazanlar çıkarsa büyük Divan şâiri Nef’î’yi boğdurdukları gibi siz de bu asi herifleri darağacında sallandırın…Hem heceyle şiir yazmak Kopenhag kriterlerine de aykırı!!...Bizi Avrupa Birliği’ne almazlarsa bunun asıl suçlusu hece şâirleridir.Hecenin bu yetim çocuklarının bu ileri çağda yaşamaya ne hakkı var ki!.....

    Cevap Yaz
  • Sinem Hun
    Sinem Hun 24.05.2005 - 13:31

    Sairler istanbula dair kliseleri kullanmak konusunda hayli israrli davranmislar anlasilan.okudugum siir ilk bakista yine bana bunu dedirtiyor.siirde bir okuyucu olarak benim hosuma giden mekanin, istanbula dair mekanlarin kullanilmis olmasi.ama bu ayni zamanda bir zaaf olmus; mekan adi kalabaligi istanbulu tanimayan okuyucuyu siire yabacilastiriyor.yine bu eksende istanbullu olmayan iyi niyetli kesifperver okur soye bir yorum yapmakla yetiniyor: elimize bir istanbul haritasi tutusturulmus.bu sairin sevgiliyi bulma/tekrar bulma haritasi, sairin kisisel sevgili/istanbul trajesi.'sen istanbul gibisin sevgilim'le baslayan siir 'sen istanbulun ta kendisi oluyorsun'la bittigine gore bu yolculuk, mekanlar arasinda dokunan mekik bana boyle birsey dusunduruyor.baska veri bulamadim maalesef.

    Diger yandan anlatilan istanbul da sevgili kadar hayali ve bize uzak.sonunda sevgili istanbul oluyor ama bu hangi istanbul? hayali bir istanbul.siir sanki biraz bunun gerilimini de yasiyor; yani mekan denen somut bir cevreden,algidan bahsediyoruz.mekanin gercekligi herkesin malumuyken sairin eski zaman kliselerine bagli kalma israri bu gerilimin sebebi diye dusunuyorum.istanbul, terorun,karmasanin,guvensizligin de sehri degil mi ayni zamanda.bunlar da sevgilinin kulagina fisildanamaz miydi?gerci bir tercihtir tabi, iki sevgili arasindaki iletisime cevrenin etkilerini,cevrenin yakici gercekligini katmamak.benim sahsen karsi ciktigim bir yaklasim.iki nedenden:birincisi, yaraticiligi olduruyor.cogu sairin istanbulun kendine has retoriginde takilip kalmasi bu yuzden sanirim.ikincisi, kollektif bilinci baltalamakta.orhan velinin sehirle derdi vardir mesela ve ya nazim sevdigine dunyadan haberler vermeyi sever.dis dunyanin gercekligi vardir siirlerinde.bu anlamda siirin en cok alkazar sinemasi vurgulu bolumu ve iskembe corbasina deginilen kitalarini begendigimi soyleyebilirim.benim bildigim istanbula dokunabildikleri icin belki de...
    bir de teknik bir elestiri:kimi yerlerde bir kelime kalabaligi var, bu da goz yorgunluguna sebebiyet vermekte.mesela 'ya da Haydarpaşa Garı'nda bekleyen yolcular kadar kentlisin.' de yolcular cikarilip bekleyenler denebilirdi.bir de iki misra oncesindeki 'vatman amca' tamlamasi var. ancak ona tam olarak itiraz edemiyorum; cunku bir asinaliktan bahsediliyor.bunu vurgulamak adina amca tercih edilmis olabilir.yine de siirin ritmine bir kostek gibi geldi bu tercih.

    elbette her okuma yeni yorumlar yaptirir.sair bile cok ayri yorumlar yapabilir her okumasinda.bir okur olarak ilk bakista bunlari soylemek istedim.kutlarim basarinizdan dolayi.devaminin gelmesi dilegiyle.

    Cevap Yaz
  • Akal Günay
    Akal Günay 23.05.2005 - 22:15

    Sultan'ların Diyar'ı İstanbul için:

    Sultan'ların İstanbul İçin Yazdıkları Şiirler,

    Tüm şairlerimize ve Antoloji Ailesine Armağandır.

    SULTAN 1. AHMED (BAHTİ)



    (16. Yüzyıl)

    Gazel



    Edirne şehri gibi gerçi şehr-i bî-bedel olmaz

    Yine amma bu dünyada Sitanbul’a bedel olmaz



    Egerçi hûb olur gâyetle ayvası anın amma

    Sitanbul’un sulu şeftalisi gibi güzel olmaz



    Anın berk-i çenârı zîr-i dest itdi Sitanbul’u

    Kimesne dimesün dünyada kim el üzre el olmaz



    Mahalsiz varmışuzdur dime ol şehre sakın ey dil

    Zemanında irişdük hak budur böyle mahâl olmaz



    Ol şehr-i dil-güşânın vasfına dinmiş gazeller çok

    Veli Bahti senin nazmın gibi rengin gazel olmaz

    SULTAN 2. MAHMUD



    (19. Yüzyıl)

    Şarkı



    Pek hâhişi var gönlümün ey serv-i bülendim

    Yarın gidelim Çamlıca’ya cânım efendim



    Redditme sakın bu sözüm şâh-ı levendim

    Yarın gidelim Çamlıca’ya cânım efendim



    Râhat mı olur anda iken cümle ahibbâ

    İster ki gönül zevk idelim biz bize tenhâ



    Bir gün de Fenerbağçesi’ne gitmeli ammâ

    Yarın gidelim Çamlıca’ya cânım efendim

    Üstadım güzel ve bendenizi onore eden sözleriniz için önünüzde saygı ile eğilirim.Yapılan her eser ne olursa olsun bir hizmet için yapılmış ve de insanlığa
    hizmettir.İstanbul için yapılan yarışma da hem İstanbula , hem şaiirlerimiz , hem de insanlık için yararlı olduğunu düşünüyorum.Ödüller göreceli olarak dağıtılır bence.Bence katılan tüm şiirlerimiz birinci ve şairlerimiz de takdire şayandır.
    Hani derler ya söyle senden başka kimim var benim.
    ''ŞAİRİM ,ŞİİRİM VAR BENİM''

    Üstadım,

    Gelenler bilemediler senin kadri kıymetini
    Yüce yaratanın sana verdiği bu güzelim nimetini
    Canım İstanbul.

    Burada yeri gelmişken boğazın güzelliğini yalın bir dille anlatan bir şairimizin şiirini eklemek istedim,affınıza sığınarak:

    Sevme İhanet Eder

    Dost arama bulamazsın bir ömür biter
    Teselli ararsan gözyaşın yeter
    Sevme kimseyi bil ki ihanet eder
    Çektinse ızdırab üzülme biter
    Gönül üzülürse boğaza gider
    Ne güzeldir orası bulunmaz ender
    Bu güzel insana ömrünce yeter.

    Dr İbrahim Necati Günay

    Üstadım Sultan Fatih bizler için fethetmiş,bizlerde her gün fethetiyoruz.
    Ben böyle bir yarışma düzenleseydim,katılan her şiirin yanına bir yıldız koyar,tüm yarışmacıları onore ederdim.Sebebi ise bu farklı bir yarışma dünyanın en güzel kenti için yapılan yarışma.Yedi düvelde böyle bir şehir yok.Yaratan bir tek yüce Türk Milletine böyle bir gerdanlığı hediye etmiş.O halde böyle bir yarışmaya girmekte her şaire nasip olmaz
    Satırlerıma burada son verirken hepinizin önünde saygı ile eğilir,İstanbul'un kadir kıymetini bilerek ona sahip çıkalım,onu gönülllerde yaşatalım.Atamızdan bize yadigar,Sultan'ların Diyar'ı İstanbul.






    Cevap Yaz
  • Atakan Kartaltepe
    Atakan Kartaltepe 23.05.2005 - 20:03

    Sn. Harvard'lı Merhaba...
    Dün gece uyku tutmayınca Antoloji'ye girdim...Bir iki dolaştıktan sonra da 'günün şiiri' nedir diye baktım ve uzuuun bir eleştiri (ya da not) görünce de altında da isminizi görünce -Bu Harvard'lı ne diyor acaba?- diye bir okuyayım dedim..Ve sonuna kadar okudum...8-10 Dakikamı aldı galiba....Üstelik saat de gece sabaha karşı 03.00 filândı...
    İstanbul'lu (doğumlu) olmasanız bile ve de orada büyüyüp yetişme dönemini orada geçirmemiş olsanız bile...Bu İstanbul bilgisi, bu İstanbul anıları, bu İstanbul ilgisi, bu İstanbul hakkında geniş açılı donanımınız ile...Bence (ki ben İstanbul'luyum ve de 43 yaşına kadar da orada yaşadım) benden daha İstanbul'lusunuz...Gönül isterdi ki bu İstanbul hayranı (veya bu gibi başka bir İstanbul âşığı) bir şiirle katılsın ve o kazansın l.liği...Bu yazınızı benim gibi hem de gecenin 3'ünde okuyacak kaç kişi çıkar bilemem de eğer çıkarsa kendileri için iyi bir şey yapmış olacaklardır... Bir İstanbul'lu olarak İstanbul adına (ki buna hakkım var sanırım) hem de kendi adıma teşekkürlerimi sunarım...Bu yarışmanın belki de tek kazancısınız...Antoloji ve İstanbul için! Benim Antoloji'de l. şiir için yaptığım eleştirinin ana direği bu idi... Şiir anlaşılmazmış ya da başka anlam katılarak yazılmışmış ya da l.lik o'nun hakkı değilmiş de bununmuş...muş da muş...mış da mış...Hepsi bir yana Hoca'nın dediği gibi ' Damdan düşen' misâli İstanbul'lu olanın İstanbul şiiri yazmaya kalkışmasının doğru olduğudur...Ama kim anladı ki...Şimdi bu yazınızı okuyanlar inşaallah anlayacaklardır...Ne demek istediğimi...Bana da yardımcı olmuş oluyorsunuz..Teşekkürler...Hatta biraz iler gidip derim ki alınsın l.lik payesi ve sizin bu yazınız İstanbul konulu şiir sayılsın (serbest) ve paye - ödül buna verilsin...
    Bir İstanbul gerçeği de benden müsaadenizle...O zaman ki (çocukluğumun-gençliğimin) İstanbul'unda...evlerin...apartmanların giriş, bodrum, zemin katları evdi...dükkân - işyeri değildi...Ve yaz aylarında her evin sokağa - caddeye bakan pencereleri açık...tül perdeleri çekik olur...kimi evler arasında 1 - 2 veya 3 arsa (arazi..yani henüz ev yapılmamış yerler) olmasına rağmen radyolardan yükselip de sokağa taşan ses genelliklle değil mutlaka aynı istasyonun yayını olur ve siz sokakda caddede bir yerden bir yere yürüken o melodiyi...şarkıyı veya nağmeleri sanki evinizde oturuyormuşcasına kesintisiz sonuna kadar dinlerdiniz...Nerdeee şimdi? Yok! yok! 1960'lardan sonra nerdeee? Benim de 1964 de yazdığım (tabii ki 1960 öncesi dönem için gibi) İstanbul şiirimi yarışmaya göndermiştim..Şimdi valla pişmanım...
    Selâmlar
    Atakan

    Cevap Yaz
  • Akal Günay
    Akal Günay 23.05.2005 - 16:27

    İzlemeye devam ediniz.

    FENNİ



    (18. Yüzyıl)

    Sevâhilname’den



    Hep galat sözle geçürdi gününi âşık-ı zâr

    Galata seyrine gitmiş meğer ağyâr ile yâr



    Kesret-i keyf ile dün gice fitili almış

    Der-i Mumhane’de varmış seheri mumlanmış



    Hele sekdirme sübhânlerle bugün tavr-ı garîb

    Falye virmiş gibi Tophane’de yâr ile rakîb



    Bağlanub kalmış iken zülf-i siyeh-kârında

    Savdı başdan beni âhir Salıpazarı’nda



    Tutsa uşşâk mahaldir kırılur gibi taraf

    Buldu ol gözleri bâdem ile Fındıklı şeref



    Seng-dil âfeti nerm eylemese mil her ân

    Hiç tehi mi dayanurdu Kabataş’a rindân



    Kalmadı kimsede hiç nân alacak bir akçe

    Serv-kadler ile pür olalı Dolmabağçe



    Tıfl iken sana hırâm-ı bedi’ öğretdiğiyçün

    Dilerim Hazreti Hak’dan ânı kim o Beşik taş olsun



    Oldu dil olmuş iken kayd-ı cihandan reste

    Ortaköy’de yine bir mûy-miyâne beste



    Eylemekden o mehin şahs-ı firâk ile savaş

    Gözlerimde Kuru çeşme gibi hiç kalmadı yaş



    Takılur ardına al ile rakîb-i nâ-pak

    Arnabud karyesine gitmiş o şûh-i dellak



    Yâreli bir güzelin aşkı ile dîde-i ter

    Arnabudköyü akıntısı gibi durmaz akar



    Hû çeker rûh-ı Hasan Kalfa nevâ-yı meste

    Pişgâhında okundukça hüseynî beste



    Oldı muhtâc gönül tıfl-ı civân-ı gayre

    Gitmeyince Bebeğe merdüm-i dîdem seyre



    Fiske taşıyla eğer ürker ise gülşenden

    Bülbül-i taze Kayalar kadar olmaz mesken



    Yari ağyâr ideyim diyü çü zevrâkde kenar

    Topa tutulmuşa döndürdü ahâli-i Hisar



    Eşk-i ağyâr der-i meykedede oldu revân

    Düşdü Şeytanın akındısına gûya rindân



    Gel seninle bulalım saklanacak mahfî mekân

    Balta limanı bugün dalgalık ey serv-i revân



    Bizi beylik gam ile itdi felek şîvende

    Mirgûn’a varalım zevk idelim gülşende



    Rüzgarın siteminden oluruz âzâde

    İçse İstinye’de bizimle bade



    Gelicek yâda dilin doğrusu derdin yeniler

    Tazeler ile Yeniköy’deki eski demler



    Yar unutdursa nola pîr-i mugâna devri

    O sanem ile olan mahfî Tarabya seyri



    Zahida gezme sokaklarda tehi sine sine

    Çamurun çünkü kuru git Kefeli karyesine



    Gözümün yaşına rahm itmediğiyçün yârân

    Bir Büyük dere gibi itmede her dem cevelân



    Teb-i aşk ile tenim alsa dahi zâr ü nizâr

    Yine itmez dil-i bî-çâreye rahm ol Sarı yar



    Kalmadı görmediğin seyre sezâ cây-i safâ

    Rumeli hasnına var seyri temâm it cânâ



    Oldu rindâne dümen suyı il vâki key

    Karataş altına mı gitdi aceb zevrâk-ı mey



    Meyl idüb şem-i izârı içün ol sîm-bere

    Düşdü pervâne-i dil şimdi Fener’den Fener’e



    Oldu germiyyetin ol şûh ile zâhid çü hevâ

    Bu burûdetle Soğuksu sana cây olsa sezâ



    Ah çeküp kâmeti sevdası ile cânânın

    Şimdi başında Kavak yeli eser yârânın



    Ayş u nûş eyle de terk it azıcık paf pufi

    Sadr-ı meyhâne Umur yeri değildir sûfi



    Kendime yar mı buldum diyerek şenlikde

    Döğünür aşık-ı şûride Değirmenlik’de



    Def’i gâm itmeğe ey şuh ararsan çâre

    Var mülûkane yanaş İskele-i Hünkâr’e



    Hüsnde öğdül alub da bulalım diyu kemâl

    Yalı-köyü’nde koşuş etmede her dem etfâl



    Bir çetin kâre sataşdırdı bizi devr-i zemân

    Oldu Beykoz’lu bir afet ile çeşmim giryân



    Aramam debdebe vü gayret-i akraniye

    Saltanatdır bana ol şah ola Sultaniye



    Çekdiler sineye İncirli’de bintü’l inebi

    Darısı başına ey sürmeli zen-dost çelebi



    Sav yanından bugün ey şuh aman ağyârı

    Gel Paşabağçesi’ne zevk idelim Hünkâr’ı



    Çûb-i gam kor mu idi dilde safâ-yı hatır

    Olmasa zevk-i nihaniye Çubuklu hazır



    Açdı tiğ-i sitem ile ciğerimde yâre

    Kanlıcalı yine bir gamzeleri hun-hare



    İzn-i âmdır deyu gitme meleğim değme yere

    Zurefâ Körfez’i bahş eyledi zen-parelere



    Ne revâ seyr-i Hisar’da ola yârim mahzun

    Sâkiyâ bana yarımca ver âna dolu sun



    Mest kanzil güç ile irdi gönül maksuda

    Bir siyeh-çerdeye mâil olalım Göksu’da



    Firkatinle şu kadar giryeler itdim cânâ

    Bir Küçük su görünür eşkime nisbet deryâ



    Bağrımın yağını eritdi belî etvârı

    Hele Kandilli’de bir cam ile yakdım yâri



    Abı zirâki o sayru olana dermandur

    Kadı-zadeliye Vani-köyü pek çesbandur



    Leb-i deryâdaki âyûya mı oldu meftûn

    Kuleli bağçeye har-tâb-ı rakibin efzûn



    İşte buldum san sallanmağa bir özge mahal

    Sözümü dinle rakîba yalınız Çengel’e gel



    Hased ol rinde ki mey-nûş ede kâne kâne

    O şeh-i hüsn ile Beylerbeyi’de mîrâne



    Gıbta ol şahsa olur irdiği dem nevruza

    Gide cânân ile zevk itmeğe İstavroz’a



    Sandılar duht-i reze geldi arablar da yanuk

    Suhtegân zümresine cây olalı Kuzguncuk



    Ko sığırlar gibi yatsun uyusun pinhâni

    Oldu ağyâre makarr çünkü Öküz limanı



    Ka’be toprağı olsa bile nâm-âver

    Üsküdar’dan dahi yeğdür bana rû-yi dilber



    Şemsi namında bir âfet mi zuhûr itdi aceb

    Şemsipaşa’yı mekan eylediler yârân heb



    Bir şerîfin nigeh-i lutfu ile dünyâda

    Kasr-ı dil aynı ile döndü Şerefâbâd’a



    Bakarak ruhlerine eşk-i habîbin akmış

    Sandılar bağçe-i hüsn içre Ayazma çıkmış



    Vuslatın gördü kıyas eyleme ey dil elyak

    Havfi oldur seni ferdâlara yarın Salacak



    Kasdın alemde teferrüc ise ger bir derece

    Duhter-i rez Kız Kulesi’ne bul ferece



    Kâmete fikr ü hayal-i ruh-i al ile yine

    Deşt-i dil ayni ile döndü Kavakbahçesi’ne



    Düldül-i naza süvâr olsa o şûh-ı yektâ

    Atı oynağı olur saha-i Haydarpaşa



    Ey gönül boşlama da’vanı heman gamla soruş

    Kadıköyü’nde ayak nâibinin pâyine düş



    Fikr-i ruhsârı ile yandı tenim bilmez mi

    Aceb ol mâh Fenerbağçesi’ne gelmez mi



    Galiba Fennî tamam eyleyecekdir zevki

    Adalar seyrine düşmüş ol perînin şevki

    Şairlerimizi tenzih ederek:Sakın yarışmalarda yazılan bu şiirlerden alıntı yapmayınız.

    Devam edecek.

    Saygılarımla.....

    ''Sultan'ların Diyar'ı İstanbul.

    Cevap Yaz
  • Akal Günay
    Akal Günay 23.05.2005 - 16:21

    İzlemeye devam ediniz.


    NECAT ÇAVUŞ



    Anıt öpüşler



    Mimar Sinan Kostantıniyye’yi en güzel yerinden

    Tutup öpmüş öpmüş İstanbul yapmıştır

    Belki bir Şehzadebaşı da, bir Süleymaniye de

    Bir öpüş rüzgara karşı çınar

    Bir öpüş çağlara karşı simya

    Bir öpüş müziğin gül açımı

    Bir öpüş denizin içindeki ses

    Ya Üsküdar’daki Şemsipaşa

    Tanrım! O ne öpücüktür, belki de

    İstanbul hiç böyle öpülmemiştir.

    Saygılarımla....

    ''Sultan'ların Diyar'ı İstanbul''

    Cevap Yaz
  • Akal Günay
    Akal Günay 23.05.2005 - 16:19

    İzlemeye devam ediniz.

    EŞREF



    (19. Yüzyıl)

    Gazel

    Gönülde arzudur vuslat-ı heyhât-i İstanbul

    Bir âteşdir ciğerde hasret-i mâ-fât-i İstanbul



    Tüter güya gözümde tûtiyâdır hâk-i müşkini

    Girandır kadri dürrden kıymet-i zerrât-ı İstanbul



    Hilafet âsmânıdır sadâret âstânıdır

    Meziyyetce nice şâhid eder isbât-ı İstanbul



    Şinâs-ı bezm-i üns-â-üns vasf-i ülfet-i sahrâ

    Muvâfıkdır mîzaca mevsim-i evkât-ı İstanbul



    Mülûkane mahaldir mecma-ı bahreyndir Eşref

    Nola ayn-ı sıfat-ı cennet olsa zât-ı İstanbul



    Şikâyet baht-ı serkeşden hikâyet Niş’dendir hep

    Meded ey ruh-ı alem revnâk-ı dârât-ı İstanbul



    Reşid-i nev’-i âdem Mustafa Paşa-yi efhamsin

    Der-i lütfunda hâsıldır bütün hâcât-ı İstanbul



    Revâ kıl hâcetim ta kim varub ol şehr-i irfâna

    Zemin-i şâiriyyetde idem iskât-i İstanbul



    Ümid oldur ki hakkımda zuhûr-i iltifatınla

    Medâr-ı sûret-i ikbâl olur mir’ât-ı İstanbul

    Saygılarımla.....

    ''Sultan'ların Diyar'ı İstanbul''


    Cevap Yaz
  • Akal Günay
    Akal Günay 23.05.2005 - 16:15

    İzlemeye devam ediniz.

    NİHANİ



    (16. Yüzyıl)

    Gazel



    Bir güzel gördüm bugün ben Ayasofya’dan yana

    San melekdür indi Hak emriyle dünyadan yana



    Gözleri ok dökdi göz göre benümle cenk ider

    Mâil olur mest olan elbetde gavgaadan yana



    Dilberüm ber-dâr ola zülfine dil-dârun rakîb

    Bakasın gözüm nezâketle Galata’dan yana



    San hilâl ile mukârin oldı gökte aftâb

    Keştîye binüp yürüse bari deryâdan yana



    Yar kûyi var iken olur mu dünyâda bu gün

    Zerre denlü meyl idem firdevs-i a’lâdan yana



    Ey Nihâni görmek istersen güzeller kânını

    Gâh İstanbul’a gel git gâh Galata’dan yana

    Saygılarımla....

    ''Sultan'ların Diyar'ı İstanbul''

    Cevap Yaz
  • Akal Günay
    Akal Günay 23.05.2005 - 16:12

    İzlemeye devam ediniz.


    NABİ



    (17-18. Yüzyıl)

    Der Beyan-ı Şeref-i İstanbul



    ......

    İlm ile ma’rifete cây-ı kabul

    Olmaz illâ ki meğer İstanbul



    Olmaya mîve-hor-ı bâğ-ı hüner

    Olmaya şehr-i Sitanbul kadar



    İtsün İstanbul’ı Allah ma’mur

    Andadır cümle meâli-i umur



    Mevlid ü menşe-i ashâb-ı himem

    Terbiyet-hâne-i esnâf-ı ümem



    Ne kadar var ise ashâb-ı kemal

    Hep Sitanbul’da bulur istikbâl

    .......

    Ne kadar âlemi devr itse sipihr

    Bulmaz İstanbul’a benzer bir şehr



    Hüsn ile görmek ile müstesnâ

    Anı âğûşuna çekmiş deryâ



    Ne kadar var ise aksam-ı hüner

    Hep Sitanbul’da bulur revnâk ü fer

    ....

    İ’tidal olsa hevâsında eger

    Gayri buldâna kim eylerdi nazar



    Her kimün kim ola bünyâdı kavi

    Yapmasun gayri vilâyetde evi



    Ana mânend olamaz şehr-i diyar

    Olmaz anun gibi bir cây-i karar



    Andadur mâ-hasal-ı kadr ü hüner

    Taşralarda kim okur kim dinler



    Akçedür taşranun ancak hüneri

    Hakk olunmuş hünerün sanki yeri

    ....

    N’olduğun halkı kenarın ancak

    Gören İstanbul’u anlar ancak



    Olur irdükde kemin meclise hasr

    Geçinen taşrada allâme-i asr



    Mütefennin görünen sersem olur

    Mütekellim geçinen ebkem olur



    Olmaz ednalarınun bezmine râh

    Taşra yirlerde satan izzet ü câh

    .....

    Hak budur âb-ı rûy-i buldândur

    Hayli ma’mûre-i âl-i şândur



    Maksad-ı Hind ü Firenk ü Maçin

    Bender-i mu’teber-i rûy-i zemin



    Bulunur emtia-i gûn-a-gûn

    Ni’met ü mal ü menâli efzûn



    Bâhusus ab ü hevâsı dil-keş

    Sâha-i nihr ü binâsı dil-keş


    Saygılarımla....

    ''Sultan'ların Diyar'ı İstanbul''

    Cevap Yaz
  • Akal Günay
    Akal Günay 23.05.2005 - 16:04

    İzlemeye devam ediniz.

    HELAKİ



    (16. Yüzyıl)

    Murabba



    Kemâl-i vech ile seyrin görenler dâr-ı dünyânın

    Safâ-yı kalb ile zevkin sürenler her temâşânın

    Nazîrin görmedi hergiz bu iki şehr-i zibânın

    İlâhi yıkma bünyâdın Sitanbul’un Galata’nın



    Birinün ravzası bâğ-ı behişt ü sahn-ı cennetdür

    Birinün devhâsı tûbâ misâli dürlü ni’metdür

    İçinde bir nefes dirlik dirilmek hoş saâdetdür

    İlâhi yıkma bünyadın Sitanbul’un Galata’nın



    Birinde çeşmeler aynen tüsemmâ selsebîl olmuş

    Birinde hamr ırmağı akar her su sebîl olmuş

    Hevâ vü âb-ı cennetden safâ-bahş u cemîl olmuş

    İlâhi yıkma bünyâdın Sitanbul’un Galata’nın



    Birinde kul oğulları cefâ vü hışm u kîn eyler

    Birinde kâfir oğlanı müselmân-ı kasd-ı dîn eyler

    Görenler bu iki şehri hezârân aferîn eyler

    İlâhi yıkma bünyâdın Sitanbul’un Galata’nın



    Biri zevk u safâ içün behişt-i câvidânîdür

    Biri şevk-i neşât içün heman firdevs-i sanîdür

    Safa kânı vefa meydânı işret gülistânıdur

    İlâhi yıkma bünyâdın Sitanbul’un Galata’nın



    Helâki bir dahî görsem Stanbul u Galata’yı

    Ebed anmaz idüm Mısr u Semerkand u Buhâra’yı

    Diri oldukça dünyada iderdüm bu temennâyı

    İlâhi yıkma bünyâdın Sitanbul’un Galata’nın

    Saygılarımla....

    ''Sultan'ların Diyar'ı İstanbul ''

    Cevap Yaz

Bu şiir ile ilgili 65 tane yorum bulunmakta