(yalnızlık sırça köşküm / cama dayanmış burnum
hava puslu, bulutlu / efkârıma çeyrek var)
Sen İstanbul gibisin sevgilim..
Bazen Sultan Ahmet Camii'nin avlusunda yemlenen
gri bir güvercinin; kursağında dil gibi
I
Hüznüm; süngülü yalnızlıklara itilmiş bir Dersim gecesi,
açlığım; bir deri bir kemik,
sabrım; altı aylık unutulmuşluğuyla bir Bahçesaray'lı
ve korkum; yollarına sinmiş bir çakal
ya gidenler evin yolunu bir daha bulamazsa Anerka!
Devamını Oku
Hüznüm; süngülü yalnızlıklara itilmiş bir Dersim gecesi,
açlığım; bir deri bir kemik,
sabrım; altı aylık unutulmuşluğuyla bir Bahçesaray'lı
ve korkum; yollarına sinmiş bir çakal
ya gidenler evin yolunu bir daha bulamazsa Anerka!
HECENİN YETİM ÇOCUKLARI
M.NİHAT MALKOÇ
Bilindiği gibi şiir hece ölçüsüyle,aruzla ve serbest tarzda yazılır.Hece ölçüsü bin yıldan beri özellikle halk şiiri geleneğiyle günümüze kadar gelmiştir.Bu süreç içerisinde binlerce büyük halk şâiri yetişmiştir.Yunus Emre,Karacaoğlan,Aşık Veysel bunlardan bazılarıdır.Bu ekol çok köklü bir geleneğe sahiptir.
Hece ölçüsüyle şiir yazmak sanıldığı kadar kolay bir iş değildir.Çünkü hece,şiirde bir disiplinin adıdır.Öncelikle dizelerdeki hece sayılarının eşit olması gerekir.Ardından durakların da baştan sona kadar aynı düzende devam etmesi şarttır.Yani meselâ 11’li ölçüyü tutturmak yeterli değildir.Bunun durakları da vardır ve olmalıdır.İlk mısranın durakları 6+5=11 ise ötekilerin de öyle olma mecburiyeti vardır.
Bunun yanında kafiyelerin kusursuz olması gerekir.Beytin veya dörtlüğün aynı kafiye türüne sahip olması lâzım.Dörtlüğün tamamı aynı kafiyelenmelidir.Bir dize başka,öbürü başka olamaz.Bunun yanında bir de kafiye örgüsü vardır.Düz kafiye,çapraz kafiye,sarma kafiye diye…Buna da uymalıyız…Kafiyeyle redifi de birbirine karıştırmamak gerekir.Meselâ iki çekim eki kafiye olmaz;redif olur.Tunç kafiye ve cinaslı kafiye de ayrı bir ustalık gerektirir.Kısacası heceyle şiir yazmak bazılarının sandığı gibi kolay bir iş değildir….Bunu başarmak hüner ve çaba ister.
Bazılarının heceyle ilgili klasik yakınmaları vardır.Neymiş efendim heceyle yazarken duygular kısıtlanıyor.Çok güzel bir benzetme buluyorsun ama hece ölçüsüne uymayınca terk etmek zorunda kalıyorsun.Şiir yazmayı alelâde bir iş olarak mı görüyorsunuz?Marifet bu kısıtlamalara rağmen güzel eserler vücuda getirmektir.Türk şiirinde bunu başarmış pek çok mümtaz isim mevcuttur.
Hece bir söz disiplinidir.Yok neymiş,hisleri prangalara vurmamalıymışız…Git o zaman deneme yaz…Hikaye yaz….Kelimeleri leblebi gibi beyaz sayfalara savurmak mıdır şiir?....Bu mu sizin sanat anlayışınız?Benim soyut hikayelerim var(Bazıları bunlara postmodern hikâye diyormuş…) Alın o hikayeleri; sıralayın cümleleri alt alta…Alın size serbest şiir…Bundan sonra ben de hikâyelerimdeki cümleleri yan yana değil de alt alta mı yazsam?Bunu hiç düşünmemiştim.Hay aklımı seveyim…İyi fikir…Kim tutar beni!!!!!
Bir de aruzla yazılan şiirlerimiz var.Osmanlı devleti zamanında zirveye çıkan aruz şiirinin de kendine mahsus pek çok kuralı vardır.Yok işte aruz kalıplarına uyacaksın;imale,zihaf,med,ulama yapacaksın gibi…Bu şiir altı yüz yıl boyunca yaşamıştır.Çok da mükemmel eserler ortaya konulmuştur.Fuzulî,Bakî,Nef’i,Nâbî,Nedim,Şeyh Galip bu tarzın üstatlarıdır.Dil inkılabıyla beraber bu şiir de tarih olmuştur.
Divan şiirinin son büyük üstadı bir Mevlevi şeyhi de olan Şeyh Galip’tir.Divan şiiri maalesef bugün müzeye kaldırılmıştır;esamesi okunmamaktadır.Bu ayrı bir tartışma konusu…Ben bugün bu şiirin tekrar canlandırılması gerektiğini savunmuyorum.Onu bir kenara bırakalım ama asla yok saymayalım.Onu yok sayarsanız edebiyatımız kuşa döner.
Gelelim serbest şiire…Ben serbest şiirin varlığını inkâr eden bir insan değilim.Şiirde ne kadar çeşitlilik ve alternatif söyleyiş tarzı olursa bu edebiyatımız için o kadar kârlıdır.Fakat serbest şiir derken bazıları bu serbestliği başıboşluk olarak anlıyorlar.Serbest şiir demek,ne söylersen şiir olur demek değildir.Onun da kendine mahsus söyleyiş ilkeleri vardır.
Önüne gelen ne idüğü belirsiz imajlar icat ederse bu yazılanları,o eseri yazandan başkası anlamaz…Biraz daha da ileri giderek şunu söylemek istiyorum..Serbest şiir yazdığını söyleyen bazı aşırı serbestler(!) ne dediklerini kendileri bile bilmiyorlar.Ben atayım,onlar mânâlandırsınlar.Nasıl olsa şâirlerin hayal dünyası sorgulanamaz.
Hatta ne idüğü belirsiz şiirler bugün daha çok tutuluyor.Vay be….Adam ne biçim yazmış…Hiçbir şey anlamıyorum bu dizelerden…Ben de ne cahilmişim…Hele bu şiiri bir çözsem kim bilir ne harika mânâlar çıkar altından…Gelsin övgü dolu yorumlar….”Yüreğine sağlık…” diye başlayan samimiyetten uzak dilekler…Sormalı o kişilere anlamadığın,çözemediğin şiirin güzel olduğuna nasıl karar veriyorsun?Güzelliğin ve mükemmelliğin ölçüsü anlaşılmazlık mıdır?Bu kanaat akılla ve mantıkla bağdaşır mı?Kerameti kendinden menkul diye bir deyimimiz var ya….Aynen uyuyor bu anlaşılmaz şiirlerin hayranlarına…
Şiir üzerine konuşulsun...Herkes yazıyor ama şiir teorisi konuşulmuyor...Şiir tahlilleri yapılmıyor...Herkes üstât...Ama niçin? ...Güzel şiir nedir? ....Şiir değerlendirmelerinde kıstaslarımız neler olmalıdır? Bunlar konuşulsun...Şiir tabu olmaktan çıkarılsın.Şiir özneldir deyip işin kolayına kaçılmasın....Kimse iyi şiir yazıyorum diye kendini kandırmasın.....Bu, şiirin geleceği açısından hayatî öneme sahip bir mevzudur..Ben biraz da bunun peşindeyim...
Kurumasın söz ağacı....Gelişsin,serpilsin,yeşersin,gürleşsin...Serbestlik serbestlik de bu kadar mı? ...Bunun bir sınırı olmalı...Pek çok şâir ne yazdığından kendisi bile haberdar değil...Şiirlere methiyeler dizilince kendisi de şaşırıyor...Tabiki,argo tabirle söylemek gerekirse çaktırmıyor da! ..Şiirde anlaşılmamak marifet olarak telâkki edilmemeli….
Başımızı kuma gömmekle hakikatleri görmezlikten gelemeyiz. “Güneş balçıkla sıvanmaz” demiş atalarımız...Herkes bir yol tutturmuş gidiyor.Bu başıboşluk hayra alâmet değil..Ben bir kıvılcıma vesile oldum.Bu ateşi korlaştıracak sizlersiniz...Tartışmaktan zarar gelmez...Fikirler tartışılarak gerçeklere varılır.
Son yıllarda ülkemizde bir serbest şiir furyası esiyor.Bin yıllık heceye kimse itibar etmiyor…Serbest yazmak moda oldu….Hatta heceyle yazanlar çağa ayak uyduramamakla suçlanıyor…Hatta bir Şâir(!) benim heceyle yazdığım şiirleri eleştirirken “Siz Yahya Kemal’i bile aşamamışsınız…Neyin peşinde koşuyorsunuz?…” diyordu.Yahya Kemal sanki sıradan bir şâir de ben onu bile aşamamışım…Soruyorum şiirle uğraşanlara: “Bugün Yahya Kemal’i aşan bir isim var mı?” O büyük şâiri aşsam sen benim şiirimi eleştirmeye cesaret edebilir misin?Yani sapla saman karışmış bir durumda…
Ben bu hece düşmanlığına bir anlam veremiyorum…Heceyle yazanlar,bazı aşırı serbest şiir üstatları(!) gibi makinalaşarak vatanlarına mı ihanet ettiler?….Peki niçin hece şâirlerinin karşısına dikiliyorsunuz?Onların da hislerini ifade etme hakları yok mu?Hececiler niçin üvey evlât muamelesi görüyor?
Son yıllarda yapılan şiir yarışmalarını hep takip etmişimdir…Bu müsabakalarda birinci seçilenler hep serbest tarzda yazan şâirlerdir.Madem öyle,bu yarışmalar “serbest ve hece ölçüsüyle yazılanlar” diye ayrı kategorilerde değerlendirilsin…Olmazsa şartnamelere “Bu yarışmaya ölçülü ve kafiyeli şiirler katılamaz” diye bir hüküm konsun!….
Bunlar da olmazsa Kültür Bakanlığı’na bir teklifle giderek heceyle şiir yazılmasını yasaklayın…Konuyla ilgili kanun hükmünde kararnameler çıkarttırın!…Yine de heceyle yazanlar çıkarsa büyük Divan şâiri Nef’î’yi boğdurdukları gibi siz de bu asi herifleri darağacında sallandırın…Hem heceyle şiir yazmak Kopenhag kriterlerine de aykırı!!...Bizi Avrupa Birliği’ne almazlarsa bunun asıl suçlusu hece şâirleridir.Hecenin bu yetim çocuklarının bu ileri çağda yaşamaya ne hakkı var ki!.....
Sairler istanbula dair kliseleri kullanmak konusunda hayli israrli davranmislar anlasilan.okudugum siir ilk bakista yine bana bunu dedirtiyor.siirde bir okuyucu olarak benim hosuma giden mekanin, istanbula dair mekanlarin kullanilmis olmasi.ama bu ayni zamanda bir zaaf olmus; mekan adi kalabaligi istanbulu tanimayan okuyucuyu siire yabacilastiriyor.yine bu eksende istanbullu olmayan iyi niyetli kesifperver okur soye bir yorum yapmakla yetiniyor: elimize bir istanbul haritasi tutusturulmus.bu sairin sevgiliyi bulma/tekrar bulma haritasi, sairin kisisel sevgili/istanbul trajesi.'sen istanbul gibisin sevgilim'le baslayan siir 'sen istanbulun ta kendisi oluyorsun'la bittigine gore bu yolculuk, mekanlar arasinda dokunan mekik bana boyle birsey dusunduruyor.baska veri bulamadim maalesef.
Diger yandan anlatilan istanbul da sevgili kadar hayali ve bize uzak.sonunda sevgili istanbul oluyor ama bu hangi istanbul? hayali bir istanbul.siir sanki biraz bunun gerilimini de yasiyor; yani mekan denen somut bir cevreden,algidan bahsediyoruz.mekanin gercekligi herkesin malumuyken sairin eski zaman kliselerine bagli kalma israri bu gerilimin sebebi diye dusunuyorum.istanbul, terorun,karmasanin,guvensizligin de sehri degil mi ayni zamanda.bunlar da sevgilinin kulagina fisildanamaz miydi?gerci bir tercihtir tabi, iki sevgili arasindaki iletisime cevrenin etkilerini,cevrenin yakici gercekligini katmamak.benim sahsen karsi ciktigim bir yaklasim.iki nedenden:birincisi, yaraticiligi olduruyor.cogu sairin istanbulun kendine has retoriginde takilip kalmasi bu yuzden sanirim.ikincisi, kollektif bilinci baltalamakta.orhan velinin sehirle derdi vardir mesela ve ya nazim sevdigine dunyadan haberler vermeyi sever.dis dunyanin gercekligi vardir siirlerinde.bu anlamda siirin en cok alkazar sinemasi vurgulu bolumu ve iskembe corbasina deginilen kitalarini begendigimi soyleyebilirim.benim bildigim istanbula dokunabildikleri icin belki de...
bir de teknik bir elestiri:kimi yerlerde bir kelime kalabaligi var, bu da goz yorgunluguna sebebiyet vermekte.mesela 'ya da Haydarpaşa Garı'nda bekleyen yolcular kadar kentlisin.' de yolcular cikarilip bekleyenler denebilirdi.bir de iki misra oncesindeki 'vatman amca' tamlamasi var. ancak ona tam olarak itiraz edemiyorum; cunku bir asinaliktan bahsediliyor.bunu vurgulamak adina amca tercih edilmis olabilir.yine de siirin ritmine bir kostek gibi geldi bu tercih.
elbette her okuma yeni yorumlar yaptirir.sair bile cok ayri yorumlar yapabilir her okumasinda.bir okur olarak ilk bakista bunlari soylemek istedim.kutlarim basarinizdan dolayi.devaminin gelmesi dilegiyle.
Sultan'ların Diyar'ı İstanbul için:
Sultan'ların İstanbul İçin Yazdıkları Şiirler,
Tüm şairlerimize ve Antoloji Ailesine Armağandır.
SULTAN 1. AHMED (BAHTİ)
(16. Yüzyıl)
Gazel
Edirne şehri gibi gerçi şehr-i bî-bedel olmaz
Yine amma bu dünyada Sitanbul’a bedel olmaz
Egerçi hûb olur gâyetle ayvası anın amma
Sitanbul’un sulu şeftalisi gibi güzel olmaz
Anın berk-i çenârı zîr-i dest itdi Sitanbul’u
Kimesne dimesün dünyada kim el üzre el olmaz
Mahalsiz varmışuzdur dime ol şehre sakın ey dil
Zemanında irişdük hak budur böyle mahâl olmaz
Ol şehr-i dil-güşânın vasfına dinmiş gazeller çok
Veli Bahti senin nazmın gibi rengin gazel olmaz
SULTAN 2. MAHMUD
(19. Yüzyıl)
Şarkı
Pek hâhişi var gönlümün ey serv-i bülendim
Yarın gidelim Çamlıca’ya cânım efendim
Redditme sakın bu sözüm şâh-ı levendim
Yarın gidelim Çamlıca’ya cânım efendim
Râhat mı olur anda iken cümle ahibbâ
İster ki gönül zevk idelim biz bize tenhâ
Bir gün de Fenerbağçesi’ne gitmeli ammâ
Yarın gidelim Çamlıca’ya cânım efendim
Üstadım güzel ve bendenizi onore eden sözleriniz için önünüzde saygı ile eğilirim.Yapılan her eser ne olursa olsun bir hizmet için yapılmış ve de insanlığa
hizmettir.İstanbul için yapılan yarışma da hem İstanbula , hem şaiirlerimiz , hem de insanlık için yararlı olduğunu düşünüyorum.Ödüller göreceli olarak dağıtılır bence.Bence katılan tüm şiirlerimiz birinci ve şairlerimiz de takdire şayandır.
Hani derler ya söyle senden başka kimim var benim.
''ŞAİRİM ,ŞİİRİM VAR BENİM''
Üstadım,
Gelenler bilemediler senin kadri kıymetini
Yüce yaratanın sana verdiği bu güzelim nimetini
Canım İstanbul.
Burada yeri gelmişken boğazın güzelliğini yalın bir dille anlatan bir şairimizin şiirini eklemek istedim,affınıza sığınarak:
Sevme İhanet Eder
Dost arama bulamazsın bir ömür biter
Teselli ararsan gözyaşın yeter
Sevme kimseyi bil ki ihanet eder
Çektinse ızdırab üzülme biter
Gönül üzülürse boğaza gider
Ne güzeldir orası bulunmaz ender
Bu güzel insana ömrünce yeter.
Dr İbrahim Necati Günay
Üstadım Sultan Fatih bizler için fethetmiş,bizlerde her gün fethetiyoruz.
Ben böyle bir yarışma düzenleseydim,katılan her şiirin yanına bir yıldız koyar,tüm yarışmacıları onore ederdim.Sebebi ise bu farklı bir yarışma dünyanın en güzel kenti için yapılan yarışma.Yedi düvelde böyle bir şehir yok.Yaratan bir tek yüce Türk Milletine böyle bir gerdanlığı hediye etmiş.O halde böyle bir yarışmaya girmekte her şaire nasip olmaz
Satırlerıma burada son verirken hepinizin önünde saygı ile eğilir,İstanbul'un kadir kıymetini bilerek ona sahip çıkalım,onu gönülllerde yaşatalım.Atamızdan bize yadigar,Sultan'ların Diyar'ı İstanbul.
Sn. Harvard'lı Merhaba...
Dün gece uyku tutmayınca Antoloji'ye girdim...Bir iki dolaştıktan sonra da 'günün şiiri' nedir diye baktım ve uzuuun bir eleştiri (ya da not) görünce de altında da isminizi görünce -Bu Harvard'lı ne diyor acaba?- diye bir okuyayım dedim..Ve sonuna kadar okudum...8-10 Dakikamı aldı galiba....Üstelik saat de gece sabaha karşı 03.00 filândı...
İstanbul'lu (doğumlu) olmasanız bile ve de orada büyüyüp yetişme dönemini orada geçirmemiş olsanız bile...Bu İstanbul bilgisi, bu İstanbul anıları, bu İstanbul ilgisi, bu İstanbul hakkında geniş açılı donanımınız ile...Bence (ki ben İstanbul'luyum ve de 43 yaşına kadar da orada yaşadım) benden daha İstanbul'lusunuz...Gönül isterdi ki bu İstanbul hayranı (veya bu gibi başka bir İstanbul âşığı) bir şiirle katılsın ve o kazansın l.liği...Bu yazınızı benim gibi hem de gecenin 3'ünde okuyacak kaç kişi çıkar bilemem de eğer çıkarsa kendileri için iyi bir şey yapmış olacaklardır... Bir İstanbul'lu olarak İstanbul adına (ki buna hakkım var sanırım) hem de kendi adıma teşekkürlerimi sunarım...Bu yarışmanın belki de tek kazancısınız...Antoloji ve İstanbul için! Benim Antoloji'de l. şiir için yaptığım eleştirinin ana direği bu idi... Şiir anlaşılmazmış ya da başka anlam katılarak yazılmışmış ya da l.lik o'nun hakkı değilmiş de bununmuş...muş da muş...mış da mış...Hepsi bir yana Hoca'nın dediği gibi ' Damdan düşen' misâli İstanbul'lu olanın İstanbul şiiri yazmaya kalkışmasının doğru olduğudur...Ama kim anladı ki...Şimdi bu yazınızı okuyanlar inşaallah anlayacaklardır...Ne demek istediğimi...Bana da yardımcı olmuş oluyorsunuz..Teşekkürler...Hatta biraz iler gidip derim ki alınsın l.lik payesi ve sizin bu yazınız İstanbul konulu şiir sayılsın (serbest) ve paye - ödül buna verilsin...
Bir İstanbul gerçeği de benden müsaadenizle...O zaman ki (çocukluğumun-gençliğimin) İstanbul'unda...evlerin...apartmanların giriş, bodrum, zemin katları evdi...dükkân - işyeri değildi...Ve yaz aylarında her evin sokağa - caddeye bakan pencereleri açık...tül perdeleri çekik olur...kimi evler arasında 1 - 2 veya 3 arsa (arazi..yani henüz ev yapılmamış yerler) olmasına rağmen radyolardan yükselip de sokağa taşan ses genelliklle değil mutlaka aynı istasyonun yayını olur ve siz sokakda caddede bir yerden bir yere yürüken o melodiyi...şarkıyı veya nağmeleri sanki evinizde oturuyormuşcasına kesintisiz sonuna kadar dinlerdiniz...Nerdeee şimdi? Yok! yok! 1960'lardan sonra nerdeee? Benim de 1964 de yazdığım (tabii ki 1960 öncesi dönem için gibi) İstanbul şiirimi yarışmaya göndermiştim..Şimdi valla pişmanım...
Selâmlar
Atakan
İzlemeye devam ediniz.
FENNİ
(18. Yüzyıl)
Sevâhilname’den
Hep galat sözle geçürdi gününi âşık-ı zâr
Galata seyrine gitmiş meğer ağyâr ile yâr
Kesret-i keyf ile dün gice fitili almış
Der-i Mumhane’de varmış seheri mumlanmış
Hele sekdirme sübhânlerle bugün tavr-ı garîb
Falye virmiş gibi Tophane’de yâr ile rakîb
Bağlanub kalmış iken zülf-i siyeh-kârında
Savdı başdan beni âhir Salıpazarı’nda
Tutsa uşşâk mahaldir kırılur gibi taraf
Buldu ol gözleri bâdem ile Fındıklı şeref
Seng-dil âfeti nerm eylemese mil her ân
Hiç tehi mi dayanurdu Kabataş’a rindân
Kalmadı kimsede hiç nân alacak bir akçe
Serv-kadler ile pür olalı Dolmabağçe
Tıfl iken sana hırâm-ı bedi’ öğretdiğiyçün
Dilerim Hazreti Hak’dan ânı kim o Beşik taş olsun
Oldu dil olmuş iken kayd-ı cihandan reste
Ortaköy’de yine bir mûy-miyâne beste
Eylemekden o mehin şahs-ı firâk ile savaş
Gözlerimde Kuru çeşme gibi hiç kalmadı yaş
Takılur ardına al ile rakîb-i nâ-pak
Arnabud karyesine gitmiş o şûh-i dellak
Yâreli bir güzelin aşkı ile dîde-i ter
Arnabudköyü akıntısı gibi durmaz akar
Hû çeker rûh-ı Hasan Kalfa nevâ-yı meste
Pişgâhında okundukça hüseynî beste
Oldı muhtâc gönül tıfl-ı civân-ı gayre
Gitmeyince Bebeğe merdüm-i dîdem seyre
Fiske taşıyla eğer ürker ise gülşenden
Bülbül-i taze Kayalar kadar olmaz mesken
Yari ağyâr ideyim diyü çü zevrâkde kenar
Topa tutulmuşa döndürdü ahâli-i Hisar
Eşk-i ağyâr der-i meykedede oldu revân
Düşdü Şeytanın akındısına gûya rindân
Gel seninle bulalım saklanacak mahfî mekân
Balta limanı bugün dalgalık ey serv-i revân
Bizi beylik gam ile itdi felek şîvende
Mirgûn’a varalım zevk idelim gülşende
Rüzgarın siteminden oluruz âzâde
İçse İstinye’de bizimle bade
Gelicek yâda dilin doğrusu derdin yeniler
Tazeler ile Yeniköy’deki eski demler
Yar unutdursa nola pîr-i mugâna devri
O sanem ile olan mahfî Tarabya seyri
Zahida gezme sokaklarda tehi sine sine
Çamurun çünkü kuru git Kefeli karyesine
Gözümün yaşına rahm itmediğiyçün yârân
Bir Büyük dere gibi itmede her dem cevelân
Teb-i aşk ile tenim alsa dahi zâr ü nizâr
Yine itmez dil-i bî-çâreye rahm ol Sarı yar
Kalmadı görmediğin seyre sezâ cây-i safâ
Rumeli hasnına var seyri temâm it cânâ
Oldu rindâne dümen suyı il vâki key
Karataş altına mı gitdi aceb zevrâk-ı mey
Meyl idüb şem-i izârı içün ol sîm-bere
Düşdü pervâne-i dil şimdi Fener’den Fener’e
Oldu germiyyetin ol şûh ile zâhid çü hevâ
Bu burûdetle Soğuksu sana cây olsa sezâ
Ah çeküp kâmeti sevdası ile cânânın
Şimdi başında Kavak yeli eser yârânın
Ayş u nûş eyle de terk it azıcık paf pufi
Sadr-ı meyhâne Umur yeri değildir sûfi
Kendime yar mı buldum diyerek şenlikde
Döğünür aşık-ı şûride Değirmenlik’de
Def’i gâm itmeğe ey şuh ararsan çâre
Var mülûkane yanaş İskele-i Hünkâr’e
Hüsnde öğdül alub da bulalım diyu kemâl
Yalı-köyü’nde koşuş etmede her dem etfâl
Bir çetin kâre sataşdırdı bizi devr-i zemân
Oldu Beykoz’lu bir afet ile çeşmim giryân
Aramam debdebe vü gayret-i akraniye
Saltanatdır bana ol şah ola Sultaniye
Çekdiler sineye İncirli’de bintü’l inebi
Darısı başına ey sürmeli zen-dost çelebi
Sav yanından bugün ey şuh aman ağyârı
Gel Paşabağçesi’ne zevk idelim Hünkâr’ı
Çûb-i gam kor mu idi dilde safâ-yı hatır
Olmasa zevk-i nihaniye Çubuklu hazır
Açdı tiğ-i sitem ile ciğerimde yâre
Kanlıcalı yine bir gamzeleri hun-hare
İzn-i âmdır deyu gitme meleğim değme yere
Zurefâ Körfez’i bahş eyledi zen-parelere
Ne revâ seyr-i Hisar’da ola yârim mahzun
Sâkiyâ bana yarımca ver âna dolu sun
Mest kanzil güç ile irdi gönül maksuda
Bir siyeh-çerdeye mâil olalım Göksu’da
Firkatinle şu kadar giryeler itdim cânâ
Bir Küçük su görünür eşkime nisbet deryâ
Bağrımın yağını eritdi belî etvârı
Hele Kandilli’de bir cam ile yakdım yâri
Abı zirâki o sayru olana dermandur
Kadı-zadeliye Vani-köyü pek çesbandur
Leb-i deryâdaki âyûya mı oldu meftûn
Kuleli bağçeye har-tâb-ı rakibin efzûn
İşte buldum san sallanmağa bir özge mahal
Sözümü dinle rakîba yalınız Çengel’e gel
Hased ol rinde ki mey-nûş ede kâne kâne
O şeh-i hüsn ile Beylerbeyi’de mîrâne
Gıbta ol şahsa olur irdiği dem nevruza
Gide cânân ile zevk itmeğe İstavroz’a
Sandılar duht-i reze geldi arablar da yanuk
Suhtegân zümresine cây olalı Kuzguncuk
Ko sığırlar gibi yatsun uyusun pinhâni
Oldu ağyâre makarr çünkü Öküz limanı
Ka’be toprağı olsa bile nâm-âver
Üsküdar’dan dahi yeğdür bana rû-yi dilber
Şemsi namında bir âfet mi zuhûr itdi aceb
Şemsipaşa’yı mekan eylediler yârân heb
Bir şerîfin nigeh-i lutfu ile dünyâda
Kasr-ı dil aynı ile döndü Şerefâbâd’a
Bakarak ruhlerine eşk-i habîbin akmış
Sandılar bağçe-i hüsn içre Ayazma çıkmış
Vuslatın gördü kıyas eyleme ey dil elyak
Havfi oldur seni ferdâlara yarın Salacak
Kasdın alemde teferrüc ise ger bir derece
Duhter-i rez Kız Kulesi’ne bul ferece
Kâmete fikr ü hayal-i ruh-i al ile yine
Deşt-i dil ayni ile döndü Kavakbahçesi’ne
Düldül-i naza süvâr olsa o şûh-ı yektâ
Atı oynağı olur saha-i Haydarpaşa
Ey gönül boşlama da’vanı heman gamla soruş
Kadıköyü’nde ayak nâibinin pâyine düş
Fikr-i ruhsârı ile yandı tenim bilmez mi
Aceb ol mâh Fenerbağçesi’ne gelmez mi
Galiba Fennî tamam eyleyecekdir zevki
Adalar seyrine düşmüş ol perînin şevki
Şairlerimizi tenzih ederek:Sakın yarışmalarda yazılan bu şiirlerden alıntı yapmayınız.
Devam edecek.
Saygılarımla.....
''Sultan'ların Diyar'ı İstanbul.
İzlemeye devam ediniz.
NECAT ÇAVUŞ
Anıt öpüşler
Mimar Sinan Kostantıniyye’yi en güzel yerinden
Tutup öpmüş öpmüş İstanbul yapmıştır
Belki bir Şehzadebaşı da, bir Süleymaniye de
Bir öpüş rüzgara karşı çınar
Bir öpüş çağlara karşı simya
Bir öpüş müziğin gül açımı
Bir öpüş denizin içindeki ses
Ya Üsküdar’daki Şemsipaşa
Tanrım! O ne öpücüktür, belki de
İstanbul hiç böyle öpülmemiştir.
Saygılarımla....
''Sultan'ların Diyar'ı İstanbul''
İzlemeye devam ediniz.
EŞREF
(19. Yüzyıl)
Gazel
Gönülde arzudur vuslat-ı heyhât-i İstanbul
Bir âteşdir ciğerde hasret-i mâ-fât-i İstanbul
Tüter güya gözümde tûtiyâdır hâk-i müşkini
Girandır kadri dürrden kıymet-i zerrât-ı İstanbul
Hilafet âsmânıdır sadâret âstânıdır
Meziyyetce nice şâhid eder isbât-ı İstanbul
Şinâs-ı bezm-i üns-â-üns vasf-i ülfet-i sahrâ
Muvâfıkdır mîzaca mevsim-i evkât-ı İstanbul
Mülûkane mahaldir mecma-ı bahreyndir Eşref
Nola ayn-ı sıfat-ı cennet olsa zât-ı İstanbul
Şikâyet baht-ı serkeşden hikâyet Niş’dendir hep
Meded ey ruh-ı alem revnâk-ı dârât-ı İstanbul
Reşid-i nev’-i âdem Mustafa Paşa-yi efhamsin
Der-i lütfunda hâsıldır bütün hâcât-ı İstanbul
Revâ kıl hâcetim ta kim varub ol şehr-i irfâna
Zemin-i şâiriyyetde idem iskât-i İstanbul
Ümid oldur ki hakkımda zuhûr-i iltifatınla
Medâr-ı sûret-i ikbâl olur mir’ât-ı İstanbul
Saygılarımla.....
''Sultan'ların Diyar'ı İstanbul''
İzlemeye devam ediniz.
NİHANİ
(16. Yüzyıl)
Gazel
Bir güzel gördüm bugün ben Ayasofya’dan yana
San melekdür indi Hak emriyle dünyadan yana
Gözleri ok dökdi göz göre benümle cenk ider
Mâil olur mest olan elbetde gavgaadan yana
Dilberüm ber-dâr ola zülfine dil-dârun rakîb
Bakasın gözüm nezâketle Galata’dan yana
San hilâl ile mukârin oldı gökte aftâb
Keştîye binüp yürüse bari deryâdan yana
Yar kûyi var iken olur mu dünyâda bu gün
Zerre denlü meyl idem firdevs-i a’lâdan yana
Ey Nihâni görmek istersen güzeller kânını
Gâh İstanbul’a gel git gâh Galata’dan yana
Saygılarımla....
''Sultan'ların Diyar'ı İstanbul''
İzlemeye devam ediniz.
NABİ
(17-18. Yüzyıl)
Der Beyan-ı Şeref-i İstanbul
......
İlm ile ma’rifete cây-ı kabul
Olmaz illâ ki meğer İstanbul
Olmaya mîve-hor-ı bâğ-ı hüner
Olmaya şehr-i Sitanbul kadar
İtsün İstanbul’ı Allah ma’mur
Andadır cümle meâli-i umur
Mevlid ü menşe-i ashâb-ı himem
Terbiyet-hâne-i esnâf-ı ümem
Ne kadar var ise ashâb-ı kemal
Hep Sitanbul’da bulur istikbâl
.......
Ne kadar âlemi devr itse sipihr
Bulmaz İstanbul’a benzer bir şehr
Hüsn ile görmek ile müstesnâ
Anı âğûşuna çekmiş deryâ
Ne kadar var ise aksam-ı hüner
Hep Sitanbul’da bulur revnâk ü fer
....
İ’tidal olsa hevâsında eger
Gayri buldâna kim eylerdi nazar
Her kimün kim ola bünyâdı kavi
Yapmasun gayri vilâyetde evi
Ana mânend olamaz şehr-i diyar
Olmaz anun gibi bir cây-i karar
Andadur mâ-hasal-ı kadr ü hüner
Taşralarda kim okur kim dinler
Akçedür taşranun ancak hüneri
Hakk olunmuş hünerün sanki yeri
....
N’olduğun halkı kenarın ancak
Gören İstanbul’u anlar ancak
Olur irdükde kemin meclise hasr
Geçinen taşrada allâme-i asr
Mütefennin görünen sersem olur
Mütekellim geçinen ebkem olur
Olmaz ednalarınun bezmine râh
Taşra yirlerde satan izzet ü câh
.....
Hak budur âb-ı rûy-i buldândur
Hayli ma’mûre-i âl-i şândur
Maksad-ı Hind ü Firenk ü Maçin
Bender-i mu’teber-i rûy-i zemin
Bulunur emtia-i gûn-a-gûn
Ni’met ü mal ü menâli efzûn
Bâhusus ab ü hevâsı dil-keş
Sâha-i nihr ü binâsı dil-keş
Saygılarımla....
''Sultan'ların Diyar'ı İstanbul''
İzlemeye devam ediniz.
HELAKİ
(16. Yüzyıl)
Murabba
Kemâl-i vech ile seyrin görenler dâr-ı dünyânın
Safâ-yı kalb ile zevkin sürenler her temâşânın
Nazîrin görmedi hergiz bu iki şehr-i zibânın
İlâhi yıkma bünyâdın Sitanbul’un Galata’nın
Birinün ravzası bâğ-ı behişt ü sahn-ı cennetdür
Birinün devhâsı tûbâ misâli dürlü ni’metdür
İçinde bir nefes dirlik dirilmek hoş saâdetdür
İlâhi yıkma bünyadın Sitanbul’un Galata’nın
Birinde çeşmeler aynen tüsemmâ selsebîl olmuş
Birinde hamr ırmağı akar her su sebîl olmuş
Hevâ vü âb-ı cennetden safâ-bahş u cemîl olmuş
İlâhi yıkma bünyâdın Sitanbul’un Galata’nın
Birinde kul oğulları cefâ vü hışm u kîn eyler
Birinde kâfir oğlanı müselmân-ı kasd-ı dîn eyler
Görenler bu iki şehri hezârân aferîn eyler
İlâhi yıkma bünyâdın Sitanbul’un Galata’nın
Biri zevk u safâ içün behişt-i câvidânîdür
Biri şevk-i neşât içün heman firdevs-i sanîdür
Safa kânı vefa meydânı işret gülistânıdur
İlâhi yıkma bünyâdın Sitanbul’un Galata’nın
Helâki bir dahî görsem Stanbul u Galata’yı
Ebed anmaz idüm Mısr u Semerkand u Buhâra’yı
Diri oldukça dünyada iderdüm bu temennâyı
İlâhi yıkma bünyâdın Sitanbul’un Galata’nın
Saygılarımla....
''Sultan'ların Diyar'ı İstanbul ''
Bu şiir ile ilgili 65 tane yorum bulunmakta