Réunion’un kızıl, öfkeli toprağında
on iki yaşında bir çocuk;
bedeninde paslı bir zincir,
ruhunda kâinatın kilidini açan
hür bir sezgi taşıyordu.
Meksika’dan sürgün gelmişti orkideler;
Fransız bahçelerinde
dilsiz ve kısırdılar.
Çiçek açtı, umut parladı
ama meyve sustu.
Arılar uykudaydı,
doğa mühürlüydü;
vanilya sırrını
rüzgârdan bile saklıyordu.
Botanik körleşti.
Bilim dilsiz kaldı.
Oysa bir esirin parmaklarında
toprağın kadim nabzı atıyordu.
Küçük bir bilge gibi,
ince bir bambu dalıyla
çiçeğin mahremini araladı;
bir çocuğun şefkatiyle
poleni,
bitkinin kalbine
bir nefes gibi bıraktı.
Ve yer yarıldı.
Tabiat selama durdu.
Ada, dünyanın en tatlı kokusuyla yıkandı;
orkideler ağır meyvelerle
başını eğdi.
Siyah inci vanilya,
o küçük elin mucizesiydi artık.
Fakat Edmond Albius;
adı keşfin altına yazılmadan,
emeği değere çevrilmeden,
yarattığı cennet kokusunun gölgesinde
yoksulluğun sessizliğine
gömüldü.
Şimdi bir dondurmanın serinliğinde,
bir parfümün en mahrem notasındadır
onun görünmez parmak izi.
Bir köle çocuğun ruhu,
dünyanın en büyülü kokusuna sarılmış,
unutulmuş bir zafer gibi
hâlen aramızda dolaşır.
Mesut Yüksel
Kayıt Tarihi : 19.12.2025 20:15:00
Şiiri Değerlendir
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.




Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!