EDEBİYATIMIZDA AŞK
Şiir ve zamanın yanında tanımı olmayan kavramların başında aşk gelir.
Biz aşkı, bu yazı ile tanım sıkıntısından kurtaracak değiliz elbet,
Divan Edebiyatı’ndan itibaren kısaca irdelemeye çalışacağız.
Aşksız bir yaşam düşünemeyen insanlık; insan olmanın farklılığını ispatlamanın bir yöntemi olarak sanatı oluşturmuştur. İşte sanatların sanatı denen;
Şiir üzerinden aşkı irdelemeye çalışacağız, hemen şunu belirteli, son dönem şiiri hariç, hemen tüm şiirlerimizde; erkek aşık mevkiinde, kadın ise maşuk makamında yer alır.
Bu işlenişe göre dört çeşit aşktan söz edebiliriz.
/
1) Maddi Aşkı
2) Manevi Aşk
3) Platonik aşk
4) Hayali aşk.,
/
MADDİ AŞK..Günümüz şiirinde de çokça işlenen maddi aşk, kaba tabirle; kara kaş, kara göze vurgunluk diyebiliriz. Aşık ve maşukun aşk hissi ile birbirilerine önlenemez bir arzu ile yönelmeleri şeklinde cereyan eder.
İşte bu arzu, istek şiirlerimize yansır, bilhassa halk şiirlerinde görürüz. Mesela;
/
Güzel, ne güzel olmuşsun
Görülmeyi, görülmeyi
Siyah zülfün halkalanmış
Örülmeyi örülmeyi
*
Bahçende gülün güllenmiş
Şeyda bülbülün dillenmiş
Koynunda memen kirlenmiş
Emilmeyi emilmeyi
*
Seğirttim ardından yettim
Eğildim yüzünden öptüm
Adın bilirdim unuttum
Çağırmayı çağırmayı
/
Ünlü Halk Şairimiz Karacaoğlan; ikinci dörtlüğü bile bile örmüş elbet, okuyucunun iç dünyasında bir alan genişlemesi olur, insan ilişkilerinde bir özgürlük telkin eder. Şiir çekici olur.
Bu şiir, maddi aşka sembolik bir örnek olduğu için aldım.
Maddi aşkı ifade eden; edebiyatımızda çok sayıda bu tarz şiir vardır elbet.
Görüldüğü gibi; maddi aşkta, güzele temayül vardır, yani aynadaki görüntü, bence buna resim de diyebiliriz.
Arzulu yönelimdir. İnsana ekstra değer atfeder, güzel midir? Hem de çok güzeldir.
/
MANEVİ AŞK...
Maddi aşkta gördük, aynadaki şekil, resim. Büyüleyici bir resme bakınca ressamı merak ederiz, tahayyül ederiz, işte resme bakarak, ressama aşık olmak, iş aynanın dışına taşar.
Temayül yine güzeledir ama eşsiz güzele en güzele yönelir bu kez. Maddi aşk istiap etmez, ikna etmez artık.
İşte maşukun ressamı, tabir caizse YARATAN, Allaha aşık olmak, tabi bunlar baklava dilimi gibi birbirinden ayrılmaz,
Allaha aşık olan maddi aşk duymaz mı. Duymaz olur mu, fakat onun hareket saiki farklı olur. Resme bakarken ressamı zikreder artık.
/
Örnekleyelim.
/
Aşkın aldı benden beni, bana seni gerek seni
Ben yanarım dün ü günü, bana seni gerek seni
Ne varlığa sevinirim, ne yokluğa yerinirim
Aşkın ile avunurum, bana seni gerek seni
Aşkın aşıkları öldürür, aşk denizine daldırır
Tecelli ile doldurur, bana seni gerek seni
Aşkın şarabından içem, Mecnun olup dağa düşem
Sensin dün ü gün endişem, bana seni gerek seni
Sofilere sohbet gerek, Ahilere Ahret gerek
Mecnunlara Leyli gerek, bana seni gerek seni
Eğer beni öldüreler, külüm göke savuralar
Toprağım anda çağıra, bana seni gerek seni
Cennet Cennet dedikleri birkaç köşkle birkaç huri
İsteyene ver sen anı, bana seni gerek seni
Yunus'dürür benim adım, gün geçtikçe artar odum
İki cihanda maksudum, bana seni gerek seni..............Yunus Emre
/
Manevi aşkta tipik bir şiir. Şiire bakın lütfen Mecnun’dan bahsediyor, ne demek bu; heyttttt benim maşukum YARADAN sen kim oluyorsun demiyor, bu ayrıntı çok önemli, gerçek Allah aşıkları insanlara da aşıktır.
Maddi aşk bahsinde gördük; aşık erkek, maşuk kadın; temel yapı bu, bu edebiyatımızda şiir bağlamında böyle gelmiştir.
Manevi aşkta işte keyfiyet değişir; Maşuk Mevla, aşık kadın veya erkek asla fark etmez.
Demek ki; maddi aşkta aşık ve maşuk kadın, erkek iken manevi aşkta maşuk YARADAN. Kadın da aşık mevkiine geçer.
/
PLATONİK AŞK.....Platonik aşk maddi ve manevi aşkın karışımı diyebiliriz; maddi aşkı basamak yaparak; manevi aşka ulaşmak örnekleyelim.
Edebiyatımızda; platonik aşk şiirlerinin yegane öncüsü Fuzuli’dir. Ne diyor.
/
yâ rab bela-yı aşk ile kıl âşîna beni
bir dem bela-yı aşktan kılma cüdâ beni
(ya rab aşk belasıyla içli dışlı kıl beni,
bir an bile ayırma aşk belasından beni)
az eyleme inayetini ehl-i dertten
yani ki çoh belâlara kıl müptelâ beni
(az eyleme yardımını dertlilerden,
yani çok aşk belaları ver bana)
/
Bakın; maddi ve manevi aşka yollama vardır.
Devam edelim.
/
Mecnun didî ey büt-i perîveş
Hâşâk-i zaıfe urma âteş
(Mecnun dedi ki: “Ey periye benzeyen güzel! Kuru, ince çalı çırpıyı ateşleme)
Yakmağa beni yeter hayâlün
Yohdur bana tâkat-i visâlün
(Beni yakmağa senin hayalin yeter; seninle vuslat etmeğe gücüm, kudretim yoktur.)
Zinhâr getürme ey semen-ber
Ayine-i ânzun berâber
Ey yasemin göğüslü! Sakın, yanağının aynasını beraber getirme! (Bana yaklaştırma.)
/
Günümüz ilişkilerine bir de bu şiire bakalım, bir insana (maşuk) bundan daha fazla değer atfedilebilinir mi.
Niye bunları ele alıyoruz, toplumu steril kılar, yoksa ne işim var benim, saatlerimi harcayayım, bu toplum bizim, torunlarımız, torunlarımızın torunları, hijyenik bir yaşam bırakmak.
İşte bu şiirler bunu sağlar.
Şiirleri lügatımızdan çıkaralım, çoğu siyasi yalan olmak üzere ve küfür kalır.
Onun için edebiyatımızı sınırsız şekilde önemsiyoruz.
/
HAYALİ AŞK...
Divan edebiyatımızda yegâne işlencedir hayali aşk. Örnekleyelim.
/
Bir lebi gonca yüzü gülzar dersen işte sen
Har-ı gamda andelib-i zar dersen işte ben
Gonca dudaklı ve gül bahçesi (gibi güzel) yüzlü kimdir, dersen; işte o sensin. Gam dikenliğinde ağlayıp inleyen (bu) bülbül kim, diye de sorarsan; o da benim
Lebleri mül saçları sünbül yanagı berk-i gül
Bir semenber serv-i hoşreftar dersen işte sen
Dudakları şarap (gibi sarhoş edici); saçları sünbül (gibi hoş kokulu, kıvrım kıvrım ve simsiyah); yanağı gül yaprağı (gibi taze ve kırmızı); yasemin (gibi beyaz) göğüslü ve selvi gibi nazlı yürüyüşlü (bir güzel kimdir) dersen; işte o sensin.
Payine yüzler sürer her serv-i dil-cuyun revan
Su gibi bir aşık-ı didar dersen işet ben
Servi (boylu güzellerin) ayaklarına su gibi yalvararak yüz süren güzel yüz âşıkı ararsan; o, işte benim.
Zülfü sahir turrası tarrar şuh-ı şivekar
Çeşmi cadü gamzesi mekkar dersen işte sen
Zülfü insanı büyüleyen; alnındaki kıvrım kıvrım saçları yankesici gibi gönlü kapıveren; nazlı, edalı, şuh; gözleri cadılıklar yapıp yan bakışı insanı aldatan güzel kimdir, dersen; işte o senden başkası değil.
/
Baki’nin bir gazeli, bakın, sanki insanüstü bir varlıktan söz ediyor.
“alnındaki kıvrım kıvrım saçları yankesici gibi gönlü kapıveren “
Divan edebiyatında en çok işlenen aşk; Hayali aşktır, kaşlar keman, kirpikler ok, gözler ceylan, yanaklar elma, dudaklar kiraz, ağız badem daha neler neler.
Görüldüğü üzere; edebiyatımız boyunca tıka basa şiirlerle aşk işlenmiştir.
Divan Edebiyatımızda hayali aşkın bu denli cömertçe işlenme nedeni, kadının içtimai hattaki kıtlığından mı bilmiyorum. Böyle bir yargıya bağlamaya donanımım el vermez bu sosyologların işi olsa gerek.
Demek ki, aşka umumiyetle güzele temayül, Fuzuli ile birlikte bilhassa ruha temayül etmiş olduğunu görüyoruz.
Şimdi biraz yorum hakkımızı umarım haddimizi aşmadan kullanabiliriz.
Aşk insan değerinin tavan yaptığı bir merci bir mevkidir.
Aşk tekamül etmez en yeni ve en eski bir devrimdir.
Aşk barbarlığı, hunharlığı önler.
Aşk hayata letafet katar, aşktaki haz hüzünden süzülerek gelir, süzme bal gibidir yani.
Aşk azabı dayanılırsa en erişilmez lezzet olur.
Mutluluğun havuzu yoktur. Yani güzel anlar su gibi akar gider, aşk teraküm eder.
Bir şiirimizde demiştik.
Ne şiirsiz aşk olur ne de aşksız şiir.
Aşkın kısımlarına göre, görüldüğü üzere erkek aşık, kadın maşuk konumunda kalmıştır.
Edebiyatımızda kadın naz ile mücehhezdir, ayrıca kıskançlık aşık nezdinde dayanılmaz hassasiyettedir.
/
A benim bahtı yarim
Kalbimin tahtı yarim
Yüzünde göz izi var
Sana kim baktı yarim’
/
Batı edebiyatında bu yoğunlukta değildir. Kıskançlık farklı şekilde evrilir.
Şiirsel tema ve işlemelerle; şiirdeki kadın, maşuka şu rol verilr.
Aşk arıyorsan, aşk nesnesi benim, sen bana aşık olmalısın ben sana değil, benden aşk onayı alırsan bu bahtiyarlık sana yeter. Der gibidir kadın. Maşuk.
Şiirlerimizde bahse konu süreçte, maşuka bir kasılma payı verilir.
Dedik ya, aşk lezzeti hüzünden süzülür gelir.
Böyle gider işte; günümüz şiirine yollamalar yaptık.
Divan edebiyatımızda sayısı üçü beşi geçmeyen kadın şairlerimizin varlığı söz konusudur.
/
Çekil, bu gölgeli yolda gezinme,
Bahar, bakışların yine pek sarhoş!
Yanılıp gönlüme misafir inme,
Kapısı kilitli, mihrabı bomboş,
Mâbeddir orası, meyhane değil...Halide Nusret Zorlutuna.
/
Şiirde kadın ağzı da diyoruz buna, dikkat edilirse maşuk mevkiinden sesleniyor. Kadın manevi aşk bağlamında aşık konumuna geçebilir.
Şiirlerimizde işlenen aşık ve maşuk isimlerinin başlıcaları şunlardır.
Ferhat-Şirin, Kerem-Aslı, Tahir-Zühre, Leyla-Mecnun, Asuman-Zeycan, Arzu-Kamber, Yusuf-Züleyha, Karacaoğlan-İsmikan, Elif -Mahmut, Derdiyok-Zülfüsiyah, Emrah-Selvihan…
Yeri geldi mi bilmiyorum ama şu gözlemimi serdedeceğim, az çok dünya edebiyatına göz attım.
Türk Edebiyatı kadar kadını (maşuk mevkii olarak) büyüleyen, yücelten, baş tacı yapan bir edebiyat (şiir ölçeğinde) görmedim.
Günümüz şiirinde, kadın şairlerimiz; hiç kimse, edebiyat yargıcı olamaz en fazla benim gibi çok edebiyat sever olabilir, bu fasıldaki aktarımım bir tespittir.
Günümüz şiirinde, kadın şairlerimiz, yerinde olarak ben de varım diyerek; mevki mevki anlamam ben içimdeki duygularımı ben de ifade ederim.
Bu güzel bir zenginliktir;
Zaten fıtridir de; ne demek istiyorum; Mevlamız diyor ya, ben bilinmez bir cevherdim, bilinmek istedim, kainatı yaratış nedenlerinden olarak.
Her insan kadın, erkek ayrımı gerekmez içindekini sunar, alan alır almayan almaz düşüncesiyle.
Gerek eser olarak gerek edebiyatsever olarak edebiyatımıza katkı sunan hakkın rahmetine kavuşmuşları rahmetle hayatta olanları da sağlık ve sıhhat dileklerimle;
Kayıt Tarihi : 28.8.2022 13:03:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!