Kendinden kaçan insan nereye sığınabilir? Yıllarca sanattan ve edebiyattan medet umduk ve doğrusunu söylemek gerekirse pek işe yaradıkları da söylenemez. İyi edebiyat diye önümüze koyulan zırvalıklar beynimizi uyuşturdu, ne bok yiyeceğimizi şaşırdık. Artık bize daha fazla Thomas Bernhard lazım. Sevgili edebiyat öğretmenlerimiz: Bizi siz delirttiniz! ! . Ezberlettiğiniz ıvır zıvırlar beğenilerimizi köreltti, önüne koyulan her şeyi yiyen aç koyun yavrularına döndük. Neden bize James Joyce'den bahsetmediniz? Ne olurdu bir kez, tek bir kez olsun ağzınızdan Salinger ismini duysaydık. Merak eder okurduk belki. (Bize daha fazla Palahniuk lazım) . İyi roman, güzel şiir, baş yapıt öykü diye durup durup okuttuklarınız hepimizi ruh hastası yaptı. Bir kez olsun Poe'dan bahsetseydiniz keşke. Yapmadınız. Biliyorum ki eğer ortaokul yıllarımızda Küçük Prens'i okumuş olsaydık, hayata karşı bu kadar öfkeli olmazdık. Okumadık, bilmiyorduk. Anlatmalıydınız bize. Anlatmadınız. (Bize daha fazla Calvino lazım) . Ezberlettiğiniz kötü şairlerin arasına İlhan Berk'i, Oktay Rıfat'ı, Turgut Uyar'ı da katamaz mıydınız? Yoksa edebiyatı severiz diye mi korktunuz? (Bize daha fazla Yusuf Atılgan lazım) . Musil diye bir adam varmış. Neden bu kadar geç duyduk? Kafka diye başka bir adam yaşamış geçen yüzyılda. Çektiğimiz acıların, daralmaların, varoluşsal kaygıların ifadesini almış, neden bizden sakladınız? Anlayamayız diye mi korktunuz yoksa? Emin olun anlardık. Baki, Şeyh Galip, Nedim okuttunuz bize. (Tamam ben onları da severim, ama siz sevdirmediniz bana, kendim sevdim. Onların aruzunu, veznini bilmem nesini ezber etmeye takılıp kalsaydım, nefret edebilirdim. Allahtan edebiyatın hiçbir hesaplamaya sığamayacağını çok geç olmadan farkettim) Onların ağır dilini anlayabilen biz, Kafka'yı da elbet anlardık. (Bize daha fazla Canetti lazım) . Perec diye biri yaşamış mesela. Kelimelerle dünyanın en güzel oyununu oynamış. Bizler tam da oyun çağındaydık. Keşke bahsetseydiniz bize, oyunlarımıza onu da alsaydık. Her fırsatta okuyun dediniz bize. Okumanın erdemlerinden bahsettiniz, ama kendiniz o kadar az okudunuz ki, sınırlı beğenilerinizle bizleri de zevksiz, keyifsiz, kendinize benzettiniz. Oysa bize daha çok Oğuz Atay lazımdı, Bukowski lazımdı bize, John Berger lazımdı.. Ah öğretmenlerim ah, üzgünüm.. Bizi siz kaybettiniz..
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Kim bunlar yav??
Bu şiir ile ilgili 1 tane yorum bulunmakta