Bugün fazla yağmurlu artık
Tutamıyorum
Bıçak gibi kesiyor lafımı damlalar
Sana minnet eylemekten korkuyorum
Devlerin aşkı büyük olurmuş
Sana delik deşik avuçlarımla sular getirdim
Eflatun rengi papatyalar, beyaz salkımlar
Anlamadın, Orhan seni çalar seni söylerdi
Sulayacak mıydın gövdemden filizlenmiş nergisi
Ben ninniler söyledikçe sen uyandın
Emire, henüz yirmi ikisinde genç bir ceylan
Bir ah gibi düşerken damlalar lebinden dökülür iki tutam söz
Öylesine mahmur öylesine aşikar
Usul usul bacalardan tüter duman
Bir çingene kızı gülümser ayağı çıplak
Emire, henüz yirmi ikisinde düşmüş vatan derdine
Bir gün öleceğim ve mezarımı bulamayacaklar
Derimdeki çizgileri sayacaklar bir bir
Ne de yaşlıymış diyecekler
Bilmeyecekler solan baharımı
Bir gün öleceğim ve başımda taş bile beklemeyecek
Kuşlar, kuşlar ve yağışı karın
Kuşların cama çarpışı en aniden
Senin göz kırpmaların hele ki ellerin
Kuşların azabı ve iç çekişlerin
Sen olmasan aydınlık olur muydu Ankara
Seni bana ayır
Sakla çizgili gözlerden kem gülüşlerden
Canın kıymetlidir bilirim
Geçemezsin karlı yolları yorulursun
Büyük adamsın büyük
Kelebek kovalayan çocuklar büyütüyorsun içinde
Yine bir karanlıktır tutturmuşsun gidiyor
Oysa senin aydınlığında kibritçi kızlar ısınır
Günebakanlar yüzünü sana çevirir utanırsın
Tane tane toplarlar başakları
Görmediğin şehirlerde kirli bacalar tüter
Bulutlar takılır peşine, anlamazsın
Gözlerinden
Tane tane toplasınlar başakları
Kavrulmuş güneşinden
Onlara bakıyorum
Miskin ağızlarından aynı cümleler dökülüyor
Misket oynayan çocuklar gibi şendim
Sen sakindin
Islık bile çalardın
Şarkı bile söylerdin
Ellerimi nereye koysam bilemedim
Sen piyano bile çalardın
Gökten üç damla düşmüş
Üçü de bana
Hani seninle masallar okuyacaktık
Hatırladın mı ellerin titrerdi
Soğuk bahane olurdu eldivenler unutulurdu
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!