Şu anda dün olduğu gibi, mahşere yürüyorum. Yolumun kesiştiği marazlıklardan, yediğim sopanın ağırlığınca hakkı izhar ederek. Hemen hangi yola saptıysam nefret kokuları geliyor.
Yukarıdan verilen mesaj aşağılarda başka türlü tasvir edilmiş olacak, anlaşılan. Her ne kadar dokunmadan geçeyim denilse de, illaki dokunuluyor bir yerlerde zülf-i yare ve fıtratın tecellisi husumete tezahür ediyor sonrasında musafahanın. Soru başka cevap başka bu alemin bazı kerelerindeki üslubunda.
Herkes bir çıkış yoluna doğru ilerliyor yada öyle sanıyor ancak tuz taşlarında oturan bezirganlar bile oturdukları yerde yaşlanıyor, zamana yeniliyorlar.
Yedi iklimi bir göz kırpması vakit aralığında yaşadığım anlar olmuştur! Önümde sis bulutları, arkamda ayaklarımı yerden çelecek bir fırtınanın gümbürtüsü, yüreğimde sıcacık bir huzurla sevgiliye koşuyorum yılmadan, dur durak bilmeden.
Kendime soruyorum; Kim ki o sevgili?
Ve kendi kendime cevap veriyorum; Kirli tozlu yüzüme ve yırtık pırtık üst başıma aldırmadan, gözleriyle gözlerimi arayacak olan o sevgi ve şefkat dolu bedendeki ruh, belki de. Kaç defa kafam gözüm yarılmıştır bu faraza umut için!
Saati mi şaşırdı bu hıyar?
Gerçi hiç saati olmadı ama
En azından birine sorar.
Cebimde bir lira desen yok,