iTürkiye’nin sistemi adalet ve hukuktur. Laik, demokratik, sosyal devlet. Tekstili severiz, yok etmek kimin haddine! . Adalet ekseni, en eski devirlerden beri Türkün sırtındaki gölgesidir. Sonradan, Avrupa hukukunda giderek, ilerleyerek, sosyal hayatımıza da çeki düzen vermişiz gördüğüm.
Bir şeyi belirtmek isterim; toplumsal bazı olaylar olabilir ve şu an yaşadığımız, benim de bazı ölçülerden şaşırdığım bir durumdur ama böyle durumlarda örnek alınacak insanlara baksam da ben çok kişinin yaptığı gibi, buna ek olarak bir de kendime güvenimi hiç bozmamaya çalışır içime bakarım, bunun için de haklı gerekçelerim var: dürüstlük, sevgi ve tutarlılık, yanı sıra cesaret, özgürlük ve tabi adalet ama zulmün altındaki herkesi kollayan bir adalet ve buna benzer şeyleri hep savunurum, bunlardan ödünü sevmem ve kendime saygımı korurum. Bunu derken şunu da kastetmedim, bu ikinci dediğimi uzaktan ya da yakınen aynen yapan başkaları da vardır fakat genel algılayışlar nedense çoğuna yakın nötr gözüküyor bence ve halkı bundan ‘bazı zamanlar özellikle’ uyandımak gereklidir.‘Kendimi aydın görmüyorum şahsen burada bunca deneyimli insnalar varken’ dedikten sonra şunu belirtmek isterim; aydınların görevi de burada başlar sanırım, yani halka meşale olduğu yerde, ölçütte. Bunları neden dedim; işte, Türkiye’de öyle bir coşku ve sevinç var ki derinlerde ve en kötü koşulda bile kendini fark ettiren, bunu bu gece FB-Sevilla maçındaki seyircide de gördüm. Türkiye ne durumda olursa olsun bu pis oluşumlardan er geç sıyrılıp aydınlık fikre tam olarak yelken gene açacaktır özgürce, açmalıdır da.
Avrupa’dan kravatı, papyonu almış olabiliriz, klasik batı da nasıl bizden temizlenme konusunu aldıysa –ama ruhlarını daha arıtmayı başaramadılar ve aksine uyuz oldular, kaşınmaya devam ediyorlar. Yakında bir gün; ‘Amerika’nın PKK’yı piyon olarak kullanmış olduğu’ misali siyasal islamla önce flört eden, sonra da şimdi sırt haklı yere onlara dönülmüş gözüken geç gelen liberaller’e kendilerini sarf batılı ifade ettirebilenler ya da bizzat kendilerini böyle lanse edebilenler tekrar karanlık çağa girerse, ileride kravatı ve laikliği onlar bizden alacak olabilir. Bu işler böyledir, tarihin akışıdır. Önemli olan kimin, hangi ülkelerin ne olduğu, ne olacağından ziyade; bu konuda, kendimizin ne olacağıdır. Veya tersini düşünürsek, onlar tekrar toparlanır da biz şeriata girersek, onlar bize ileriki çağlarda –mesela, neden olmasın, 23. yy.’da- wc olayını ‘gene öğretecekler’ olabilir –önceden onlardan almış olmasak da yani. Türkiye tarihinde ve daha geniş tarihimizde, milletten nemalanan politikacılar ve hatta halktan nemalanan halktan insnalar da olduğu doğrudur günlük hayatta ama cumhuriyetle birlikte, kadın hakları konusunda nasıl Atatürk’ün uğraşları bir örnek Avrupa’nın önüne geçebildiyse, bu yönergede hep kalmamız gereklidir. Şu da belirtilmeli ki; coğrafyamızın bir kısmıyla, kültür ve tarihimizle zaten Avrupalıyız da, yöneliş ve istikbal olarak da geleceğimizi batı olarak gördük, neden? Çünkü çağdaş değerleri gördük ve savunduk. Bunun iyi tahlil edilmesi lazımdır. Dilencilik pozisyonundan farklı bir şeydir, biz bunu gördük ve bir orjinalite kapsamında yorumladık. Kopyacılık konusunda, Batı’yla Türkiye’yi mukayese de eden bir yazıya en son paragrafta yer vereceğim: Biz kopyayı sevmeyen bir milletiz, kopyacılıktan kaçınalım. Atatürk bu işleri böyle yapmadı, bilgilendiğime göre Atatürk Ankarayı for ex. cetvellerle çizerken, matematikselvari bir düzene oturturken, bunun şablonunu başka yerden alıp da koymamıştı buraya asla, kendi aklına göre ve başkalaına danışarak da yaptı ve binlerce kitap okumuş biriydi ve kötü amaçları da hayatı boyunca kendine oturtmamış bir bireydi. Yani içi dolu bir yaratıcılığı mantık dahilinde uyguladı; öz bu işte, sözde değil özde! Onun da sinirlendiği, sinirlendiği anlarda herkesi suçlamak istediği anlar olmamış mıdır, tabi olmuştur bence ama o bunları dizginlemeyi hep bilmiştir. Herkes bunu yapamaz, bunu becerenlerin de büyük çoğunluğu şu değerleri bir araya toplştıramaz: Mücadeleci vatanseverleri organize edeceksin; güvenilecekleri yanına şaşmadan tpoplayacaksın; doğru zamanda doğru yerde olacak, düzenlemelere zamanı kurabilecek öngörüde varolacaksın; savaşları kazanacakları hazırlayıp, en ön saflarda yer alabileceksin ve sonra da yeni bir ülkeyi şaşmadan kuracaksın, cesaretli devrimler getireceksin; tabi bir de hainle çıkacak karşına her daim, hep de bunlarla mücadele edeceksin. İşte bu sadece cesaret de istemez, aydın kafa ve planlar ve irade de ister vs. -ki bilinçli irade olmazsa ya da dönüşmeyecekse buna, zaten cesaret aptal cesareti olmaz mı çoğunda? - Bunun yanı sıra; bu sırf Atatürk’te olsa cephede 1 kişi savaşırdı, ama tüm bir halk beraber çağrıştık düşmana karşı.
Şeriatı bize dayatırsan ve Arsenal stadını Emirates’e çevirirsen, liman işçileri takımı güzide Liverpool’u satarsan ve her şeyi para ile ve kendin idare edebileceğini sanırsan, çok tehlikeli bir akışın içerisindesin demektir. Gerçi batı da yavaştan bir devletleşmeye dönüşe doğru başladı ya. Şu neo-liberaller mi, 2. Cumhuriyetçiler mi adı her neyse bu kişiler en abuk bir sentez yakalamış görünüyor, amaçlarına ulaşmak için her yol geçerli onlara, bunu da ben demiyorum ki kendi icraatları gösteriyor bunu; din min umurlarında mı sanıla, iyi bir hristiyan dinle pornoyu falan aynı kefeye sokar mı. Son derece laubali bakış açısı. Hazır konu açılmışken, konu örtünmek- örtünmemek konuları falan da değil. Bu konuları birbirine karıştırarak herkesin kafasını karıştırabileceğini sanan budalalar bunlar, kendini zeki sanan budalalar. Ne yani yapıp yapabilecekleri bu kadar mı :) şaşarım ben bunların mind control dedikleri yoksa bu mu? Böyle zihin kontrollerine anca ahmaklar kanar. Hadi bakalım kolaysa hipnotize edin, asla hipnoza girmeyecekler çok fazla var bu dünyada! Sevgiye enerji ayırmıyorlar; kendi küçük saraylarında nelere kafa yoruyorlar ve halkları bölebilmeye çalışıyorlar, şaşarım ben size.
Bazı şeyler yapmalıyız, böyle sessiz oturulmaz. Küçük de olsa bir çözüm önerisi sunmaya çalışacağım: Batı’dan bazı insnalar getirtelim kısa süreliğine ve medyaya çıkartalım ve önüne mikrofon uzatalım; bakalım Türkkiye’de laiklik hakkında görüşleri neymiş, türbana sıcaklar mıymış, sıcaklar ise bunun sebepleri neymiş, yok değillerse bunun sebepleri de neymiş. Hele bir objektif bakalım bakalım. Gerçek neyse ortaya çıksın, yok öyle hala kalabalıkları görmezden gelmek,yook! ! ! ! ! Çağırsanıza Victoria Tolstoy’u İsveç’ten, konuşsun iki gak guk etsin medya devlerine, Ahmet Altan’ın Taraf’ına; çağırın hatta Anıtkabir kırıtkanı laubali Kevin Costner’i o bile konuşsun, çağırın Gerhard Schroder’i de açıklasın ne diyecekse, aman sakın Clinton’u çağırmayın yoksa o yolda gördüğü büyümüş Erkan bebeği bulup çıkartır da gene kırmızıpancar burnunu mıncıklatır, sonra neme lazım burnu kopar mopar da -Erkan bebek de yaş aldı çünkü- Clinton başımıza kalır :)))))
Yüz lira maaşlı kibar bir adam.
Evlenir, sedire taşınırlar.
Mektuplar gelir adreslerine:
$en Yuva Apartmanı, bodrum kati.
Kutu gibi bir dairede otururlar.