Dyr-Güncel.21 22,26Şub. '08 Şiiri - Akın ...

Akın Akça
1865

ŞİİR


3

TAKİPÇİ

Dyr-Güncel.21 22,26Şub. '08

iTürkiye’nin sistemi adalet ve hukuktur. Laik, demokratik, sosyal devlet. Tekstili severiz, yok etmek kimin haddine! . Adalet ekseni, en eski devirlerden beri Türkün sırtındaki gölgesidir. Sonradan, Avrupa hukukunda giderek, ilerleyerek, sosyal hayatımıza da çeki düzen vermişiz gördüğüm.
Bir şeyi belirtmek isterim; toplumsal bazı olaylar olabilir ve şu an yaşadığımız, benim de bazı ölçülerden şaşırdığım bir durumdur ama böyle durumlarda örnek alınacak insanlara baksam da ben çok kişinin yaptığı gibi, buna ek olarak bir de kendime güvenimi hiç bozmamaya çalışır içime bakarım, bunun için de haklı gerekçelerim var: dürüstlük, sevgi ve tutarlılık, yanı sıra cesaret, özgürlük ve tabi adalet ama zulmün altındaki herkesi kollayan bir adalet ve buna benzer şeyleri hep savunurum, bunlardan ödünü sevmem ve kendime saygımı korurum. Bunu derken şunu da kastetmedim, bu ikinci dediğimi uzaktan ya da yakınen aynen yapan başkaları da vardır fakat genel algılayışlar nedense çoğuna yakın nötr gözüküyor bence ve halkı bundan ‘bazı zamanlar özellikle’ uyandımak gereklidir.‘Kendimi aydın görmüyorum şahsen burada bunca deneyimli insnalar varken’ dedikten sonra şunu belirtmek isterim; aydınların görevi de burada başlar sanırım, yani halka meşale olduğu yerde, ölçütte. Bunları neden dedim; işte, Türkiye’de öyle bir coşku ve sevinç var ki derinlerde ve en kötü koşulda bile kendini fark ettiren, bunu bu gece FB-Sevilla maçındaki seyircide de gördüm. Türkiye ne durumda olursa olsun bu pis oluşumlardan er geç sıyrılıp aydınlık fikre tam olarak yelken gene açacaktır özgürce, açmalıdır da.

Avrupa’dan kravatı, papyonu almış olabiliriz, klasik batı da nasıl bizden temizlenme konusunu aldıysa –ama ruhlarını daha arıtmayı başaramadılar ve aksine uyuz oldular, kaşınmaya devam ediyorlar. Yakında bir gün; ‘Amerika’nın PKK’yı piyon olarak kullanmış olduğu’ misali siyasal islamla önce flört eden, sonra da şimdi sırt haklı yere onlara dönülmüş gözüken geç gelen liberaller’e kendilerini sarf batılı ifade ettirebilenler ya da bizzat kendilerini böyle lanse edebilenler tekrar karanlık çağa girerse, ileride kravatı ve laikliği onlar bizden alacak olabilir. Bu işler böyledir, tarihin akışıdır. Önemli olan kimin, hangi ülkelerin ne olduğu, ne olacağından ziyade; bu konuda, kendimizin ne olacağıdır. Veya tersini düşünürsek, onlar tekrar toparlanır da biz şeriata girersek, onlar bize ileriki çağlarda –mesela, neden olmasın, 23. yy.’da- wc olayını ‘gene öğretecekler’ olabilir –önceden onlardan almış olmasak da yani. Türkiye tarihinde ve daha geniş tarihimizde, milletten nemalanan politikacılar ve hatta halktan nemalanan halktan insnalar da olduğu doğrudur günlük hayatta ama cumhuriyetle birlikte, kadın hakları konusunda nasıl Atatürk’ün uğraşları bir örnek Avrupa’nın önüne geçebildiyse, bu yönergede hep kalmamız gereklidir. Şu da belirtilmeli ki; coğrafyamızın bir kısmıyla, kültür ve tarihimizle zaten Avrupalıyız da, yöneliş ve istikbal olarak da geleceğimizi batı olarak gördük, neden? Çünkü çağdaş değerleri gördük ve savunduk. Bunun iyi tahlil edilmesi lazımdır. Dilencilik pozisyonundan farklı bir şeydir, biz bunu gördük ve bir orjinalite kapsamında yorumladık. Kopyacılık konusunda, Batı’yla Türkiye’yi mukayese de eden bir yazıya en son paragrafta yer vereceğim: Biz kopyayı sevmeyen bir milletiz, kopyacılıktan kaçınalım. Atatürk bu işleri böyle yapmadı, bilgilendiğime göre Atatürk Ankarayı for ex. cetvellerle çizerken, matematikselvari bir düzene oturturken, bunun şablonunu başka yerden alıp da koymamıştı buraya asla, kendi aklına göre ve başkalaına danışarak da yaptı ve binlerce kitap okumuş biriydi ve kötü amaçları da hayatı boyunca kendine oturtmamış bir bireydi. Yani içi dolu bir yaratıcılığı mantık dahilinde uyguladı; öz bu işte, sözde değil özde! Onun da sinirlendiği, sinirlendiği anlarda herkesi suçlamak istediği anlar olmamış mıdır, tabi olmuştur bence ama o bunları dizginlemeyi hep bilmiştir. Herkes bunu yapamaz, bunu becerenlerin de büyük çoğunluğu şu değerleri bir araya toplştıramaz: Mücadeleci vatanseverleri organize edeceksin; güvenilecekleri yanına şaşmadan tpoplayacaksın; doğru zamanda doğru yerde olacak, düzenlemelere zamanı kurabilecek öngörüde varolacaksın; savaşları kazanacakları hazırlayıp, en ön saflarda yer alabileceksin ve sonra da yeni bir ülkeyi şaşmadan kuracaksın, cesaretli devrimler getireceksin; tabi bir de hainle çıkacak karşına her daim, hep de bunlarla mücadele edeceksin. İşte bu sadece cesaret de istemez, aydın kafa ve planlar ve irade de ister vs. -ki bilinçli irade olmazsa ya da dönüşmeyecekse buna, zaten cesaret aptal cesareti olmaz mı çoğunda? - Bunun yanı sıra; bu sırf Atatürk’te olsa cephede 1 kişi savaşırdı, ama tüm bir halk beraber çağrıştık düşmana karşı.
Şeriatı bize dayatırsan ve Arsenal stadını Emirates’e çevirirsen, liman işçileri takımı güzide Liverpool’u satarsan ve her şeyi para ile ve kendin idare edebileceğini sanırsan, çok tehlikeli bir akışın içerisindesin demektir. Gerçi batı da yavaştan bir devletleşmeye dönüşe doğru başladı ya. Şu neo-liberaller mi, 2. Cumhuriyetçiler mi adı her neyse bu kişiler en abuk bir sentez yakalamış görünüyor, amaçlarına ulaşmak için her yol geçerli onlara, bunu da ben demiyorum ki kendi icraatları gösteriyor bunu; din min umurlarında mı sanıla, iyi bir hristiyan dinle pornoyu falan aynı kefeye sokar mı. Son derece laubali bakış açısı. Hazır konu açılmışken, konu örtünmek- örtünmemek konuları falan da değil. Bu konuları birbirine karıştırarak herkesin kafasını karıştırabileceğini sanan budalalar bunlar, kendini zeki sanan budalalar. Ne yani yapıp yapabilecekleri bu kadar mı :) şaşarım ben bunların mind control dedikleri yoksa bu mu? Böyle zihin kontrollerine anca ahmaklar kanar. Hadi bakalım kolaysa hipnotize edin, asla hipnoza girmeyecekler çok fazla var bu dünyada! Sevgiye enerji ayırmıyorlar; kendi küçük saraylarında nelere kafa yoruyorlar ve halkları bölebilmeye çalışıyorlar, şaşarım ben size.

Bazı şeyler yapmalıyız, böyle sessiz oturulmaz. Küçük de olsa bir çözüm önerisi sunmaya çalışacağım: Batı’dan bazı insnalar getirtelim kısa süreliğine ve medyaya çıkartalım ve önüne mikrofon uzatalım; bakalım Türkkiye’de laiklik hakkında görüşleri neymiş, türbana sıcaklar mıymış, sıcaklar ise bunun sebepleri neymiş, yok değillerse bunun sebepleri de neymiş. Hele bir objektif bakalım bakalım. Gerçek neyse ortaya çıksın, yok öyle hala kalabalıkları görmezden gelmek,yook! ! ! ! ! Çağırsanıza Victoria Tolstoy’u İsveç’ten, konuşsun iki gak guk etsin medya devlerine, Ahmet Altan’ın Taraf’ına; çağırın hatta Anıtkabir kırıtkanı laubali Kevin Costner’i o bile konuşsun, çağırın Gerhard Schroder’i de açıklasın ne diyecekse, aman sakın Clinton’u çağırmayın yoksa o yolda gördüğü büyümüş Erkan bebeği bulup çıkartır da gene kırmızıpancar burnunu mıncıklatır, sonra neme lazım burnu kopar mopar da -Erkan bebek de yaş aldı çünkü- Clinton başımıza kalır :)))))
Yani demek istediğim mesela U2 müzik grubundan solist Bono’yu çağırsın sn Baykal örnek ve Bono gelince mesela, laik değerler hakkında görüşü neymiş açıklasın. Adalet ve Kalkınma veya Ak Parti, her neyse artık, bunlara kulaklarını kapayamaz çünkü gül İngiliz istihbaratçısı, tayyyyipse Amerikan Ross Wilson’u. Malum şahsiyetler “herkes aynı fikrde olamaz zaten, konuşsunlar “ demişler ya ‘kömür bile dağıtmak yanlısı olmayacaklarını bildğim cumhuriyetçilere dair; demokrasi var he, e bari konuşayım yaw ben de alala :))))))))))))
Bu idare eden kişilerde insaf denilen şey varsa, bende hiç yaşamamışım!
Lozanı delmeye niyetlenen vakıflar yasası geçirildi, iş Anayasa Mahkemesine kaldı; iyi ki CHP var. Türban olayında gene iş mahkemeye kaldı, iyi ki CHP’yla DSP var. Eğer 1 Mart kararı kabul edilseydi, şu an Irak’ın içlerinde ordumuz çok tuhaf durumlarla karşı karşıya kalacaktı. Ve Amerika bunu kabul ettiremediğinden olsa gerek, şimdi de TSK’yı Doğu Irak Kandil’in oralara sokmamak suretiyle orayı burayı bombalayabilirsin diyerek kendince bir izin tanıyor ve yıpratmaya çalışıyor, kimbilir ne planları var. Çuval olayı 1 Mart’ın intikamıymış. Türk ordusunun hava gücü bile dünyada beşinci geliyor, kara kuvvetlerini dememe bile gerek yok. Halkımız kendine geldiğinde ne olduğumuzuysa cümle alem bilir. Şu kadarını derim, Türkiye’nin dünyada yeri yoksa kimsenin hiçbir milletin yeri olamaz gibi geliyor. İşte bu damarlara basıyorlar, ve zorla dürtüyorlar. Bu arada Tübitak delinmez zırh geliştirdi, ve bilgisayarlarda falan teknik alt yapımız atom bombası için bile varmış. İstenirse yapılabilirmiş. Aman şu hükumet geçsin de :) Bunlar atom bombası bile atar kendi yurttaşına. Eğer 1 Mart geçse idi, onbinlerce Amerikan askeri buraya girecek, 320 uçak sokacak,4 havaalanını tahsis ettirecek ve bazı limanları da tahsis ettirecekmiş. Olaylara bakın… AKP dışişleri büyükelçi ve heyet bile yanlarına almayarak yurtdışında görüşmeler yapıyor ve verilerin devlet arşivine girmesine mani oluyor, bu olay Türk tarihinde değil dünya tarihinde bile rastlanmış şey midir? Ben artık bi şey demiyorum, yorum sizin.. Emekli Orgeneral açıkladı bunları. Parçalamak için neler yapıyorlar görüyorsunuz, bir dahaki seçimde malum partiye kim oy verecek çok merak ediyorum? Bu arada bir de yeni YÖK başkanı da durmuyor tabi, bakan Çelik’in beğenmediği adamın işine son vermiş, ve türbana sıcak bakmayan rektörleri sindirmek istiyor, ve atamalar da malum. Ben ne diyeyim…
Bir insan aşkından ayrılmışsa, yaşadığı şehir ona olasılıkla bir buhran gelebilir, normaldir; ve eğer kişi ülkesini savunmazsa, yaşadığı dünya ona eskisi kadar bir şey ifade etmeyebilecektir ve eğer dünyamız olmasa, uzayda naparız? Böyle böyle gidiyor bu işler sanırım. Mantık aynı mantık…

İki örnek üzerinde duracağım bazı şeyleri açıklarken:
1-Pkk olaylarında ebeveynler veya yetişkin gençler ki aslında aynı, çocukların ellerine taş vererek bunları askere karşı kullandılar, sanki şeytan taşlıyorlardı. Vay cancağazım vay, sonra da polisler bunlara ayakkabı dağıtıyor çocuklar sevinsin diyolardır kimbilir kesin en derinlerden yürekçe ve tabi görev de yaparlarken; çocuk da diyor ki, abi bi daha taş atmayacağım. Eh yani ne deylim, çoucksun mocuksun da aklın da var.
2-Tavuk gribi olayında da ebeveynler çocuklara tavuk yoldurtmuşlardı. (Bu iki mantalitenin aralarında derince ilişkisini herkes mümkünse bir kafasında kursun)
Bu iki örneğin birinde cahillik, birinde bilinçli kötülük egemen olur diye hatırlatmıştı bu yazıma cevaben Kazım Uzun abi ve es geçmişim orayı çok doğru; durum böyle gözükse de, ikisi de temelde aynı mantıksal ilerleyişte değil mi? Tüm bunların ötesinde; ülkemizdeki coşkunun, sevginin dürüstlüğünve kadirşinaslık gibi değerlerin ve haksızlığa tepki gösterişin vs. her şeyin üzerinde olduğunu biliyorum, ve bunun farkında aslında o kadar fazla insan var ki: Türkiye’nin savunduklarıdır bunlar ve asla taviz vermeyecekleri; gün gelecek gene hepsi ortaya dökülecek ve sesleriyle kendini duyuracaklar, meydanlardakileri demiyorum onlar zaten seslerini duyuruyorlar -ne kadar duymadık deseler de duymak istemeyenlere bile ki o meydanlardakilerden biri de benim..

Türkiye’nin hemen her konuda Batı ile sıkı bağlarından bahsetmiştim: onların kabul edip etmemeleri bizi bağlamaz; etmezlerse de birliğe “goa hell! ” derler adama, etmeyen her kimse ona. Şu var, biz dilenci değiliz asla, ama bu saydığım sebeplerden ötürü zaten tarihten beri Avrupalıyız da biz. Haklarımızı savunuyoruz ve küçük görülmemiz değersiz bir şeydir bunun yanında. Ama kendimizi savunacağız da hep, asla vazgeçmeden, yelkenleri de suya indirmeden, bizi küçümseyene de ait oldukları kategoride davranmak gerekir.
Tarih boyunca yabancı eşleriyle evlenmiş durmuş bizimkiler, aynı şeyi Fransa, İngiltere, Amanya tarihlerinde falan da görmez miyiz; Baltalı 1. Katerina’ya aşık olmasa veya doğru dürüst aşık olabilse, şu anda Rusya bizimdi ve belki Sovyetlerin de dağılmasına gerek kalmazdı ki bizim olsaydı zaten Rusya olur muydu? ve hatta Osmanlı dağılmamış ooabilirdi bir ihtimal. İsveçliler alamamış diye okumuştum, Almanlar Fransızlar da, kısırlaştırıp da ‘Papa karşısında kuğuya dönen Rahmi Koç bey gibi’ boynu bükük pozisyonda göndermişler bizimkiler onlara varlık içinde yokluk misali; Eğer doğru ellerde yönetilsek, Kraliçe Victoria’ya tiftik keçisini kaptırıp da sonra hiç ekonomimizin çöküşünü izler miydik? Kahvehanelrimzin İngiltere onların ellerde kendi topraklarına çıkartma yapılmasını izlemek zorunda kalarak, bırakılarak bile diyemiyorum yazık ki; fikirsel münakaşalar geliştirmelerine yol açıp kendimiz geri kalmış durmuşuz. Hayır, onlara da hayır işlemeyelim demem ama biz önce kendimizi düşünmeliyiz!

Kötü örnekleri de var bizde batının, iyi örnekleri de. Çok iyi insan çok iyi, kötüsü de çok kötü bizde de; özellikle artık son zamanlarda sanki. Osmanlı sarayında neler döndü kimbilir, halen sürüyor bunlar hem alenen; ne entriklar Allahım, ne ikiyüzlülkler. Demek çok zengin olsak, o parayla Avrupayı muhtaç edecekler fırsatları olsalar :) p Ama ne de pırlant insanlarımız var öte yandan; halkta, her yerde, politikada bile…. EE, bu yönden de Avrupa Birliğindeymişiz demek :) hem de belki tepesindeyiz bu açıdan. Bu kadar ikili,üçlü, onlu oyunu kaldırabilecek derecede asil ve adil bir başka millet daha var mı acaba? almasalar da birliğe,who cares. We are here. We’re here and we are visible.
Osmanbey’lerden ve çok daha öncesinde Öntürklerden bugünlere çok yollar geçtik. İslamiyet öncesini de tanıdık, İslamiyet’i de. Merlin’in Gerçekle gerçek arası tarihsel Arthur efsunlarındaki Keltleri Paganları –bir hafif benzetmeye tabi tutarsak- da vardı bizde hani yani at bindik az gittik uz gittik az gitmedik, sonraki Hristiyanlığın doğuşuna da şahit olduk, Müslümanlığı da kabul ettik. (Burda paganlığı kötüleme amaçlı bunları demedim, ayrıca belirteyim; bu konular daha derin incelemeyi hak edecek. İyi Paganda doğa sevgisinin çok olduğunu okumuştum.)
Dünyaya karşı sömürü gütmedik ve Atamızla dışımızı daha da aydınlatacak kendimiz’e, iç değerlerimize de çeki düzen vermeyi öğrendik: Bizim için tarihin tekerrür etmesi, olumsuz anlamıyla olmayacak bu olmamalı, bunun olabileceği en son ülkelerden biriyiz ve aslında en sonuncusu belki de. Olasılıkla denilebilir ki; Türkiye olgusu, Kıbrıs ve sonrasında Türki’ler de biterse, dünyada ne kalır ki sağlam gerçek anlamıyla? Şu anki Bush dostuvari Clinton bile 20yy’ı bizim yazdığımızı söyledi, ama bunu söylerken bakalım 21. Yy’da ne yapacaksınız demeyi de ihmal etmedi. Atatürk ve devrimleri bu uğurda büyük adımdır, insanlığa katkıdır bizim işimiz; insanlık için Neil Armstrong’un attığı gibidir: “Benim için küçük, insanlık için büyük.” Ay’a çıkan bir insanı düşünebiliyorum, güneşin aydınlattığı gel-gitlerde yansıyan ve yansıtan Ay’da yürüdü ve bilginin ışığının ulaştığı ve bilginin roketinin ışıkla sarmalaştığı mevkide bir zarafeti kuşandı. Düşünün ki, Atatürk bunu AY’a roketle çıkmadan yapmayı başarabilmiş biridir.
Eğer onun izinden gidersek ki gideceğiz, ekonomimizi de düzeltir yola devam eder ve nice adam gibi bilim adamlarıyla daha esaslı NASA’lar kurar uzaya da gideriz.
Türk olarak doğmak şansımdır demesin de ne desin sorarım.

Medem Tanrı’nın dinini uyguluyorduk ki zaten öyle, gene bunu uygulayalım hep derim. Her/Kişinin (kişisel) kendi/ne dini yoksa da, Kuran’ın dini belliyse de, birey kişi’yle Tanrı arasındadır işte bu olaylar, bir de bu yanı var. Türban olayını simgeye çevrdiler, marka olayına kafa takmaları gibi bişey.Tanrı dinden ötedir; dini gönderen Tanrı’ysa ki öyledir, namazın da amacı Tanrı’ya ulaşmak değil de nedir. Töbe be, kendini ilah zannedip dün kok mu rafine petrol mi bilmem ama sonucta dağıtan kömür bugün de ‘başı açık da benim insanımdır’ diyebilecek yüzsüzlüğe indirgenebilen ardından da kalabalıkları halen ‘bir avuç’ diye niteleyip ‘on katını da toplarım’ diyerek devam edebilen kendini bilmez kendi’ni Tanrı’ya eş koşan-cambazı değil de nedir? Eş başkan mısın, Toplasana bakalım o kalabalığı hadi, görelim en azından nesin ne değilsin. Kim inanır sana ya. Tehdit, tehdit, yalan dolan, küfür argo, tek bildikleri. Anlaşma, uzlaşma, iyi niyet kültürleri yok; anlaşılan bizim Yunus Emre’nin, Karacaoğlan’ın halktan kültüre yabancılar.
Kuran’ın dediklerini hiçe sayıyorsan, Denktaş’ı azarlayıp senin gibisine dürüstçe çıkışan mankafa Sarkozy’ye burun büküyorsan, dini koruyup kollayan laikliğe verip veriştiriyorsan, ahlakın yerlere serilmişse, küfürden başka şey bilmez yüzünden nur düşmez ama bıngıldak patlıcan alt dudağı düşer birine dönmüşsen; küçükbaşları güdebilen geçinen ama çoban İsa’dan da çalmayan baş bir bakan sen olsan bile, Büyükanıt Paşa önünde gülümsemek zorunda kalan ve eteklerini sıkıştıran Suudi Kralının ayaklarını çadırlarda gölgede yıkayacak düzeye alçalmışsan; her lafın yalan dolansa kandırıkçılıksa ne anlarım ben sen namaz kılmışsın kılmamışsın. Müslümanlık özgür düşündür, okuduğunu anlamakla da eşgüdüm; iradedir yeryüzündeki, azmiyle kuşanmıştır insan, esaret değildir. Birilerinin bunlara tam değinmesi lazım.
Bu yazılar basında,, her yerde artmalı ve gereken sorumlular kendilerine çeki düzen vermeli. Hasankeyf tarihi dokusunun canını baraj suyuyla almak hangi kötü düşünce sahibinin aklına gelebilirdi ki? Yaşar Nuri’den dünyada eşsiz sedirleri bulunan diye duyduğum Güzelim Kaz Dağı’na, buzulda fokların beyzbol sopacısı Kanadalı siyanürcü kazıcı çağırtmak kaç kişinin aklına gelirdi, ha? Bu ülkeyi biz parayla almadık be; o kelle tabir edilen değerlerimizle kan dökerek aldık, az çalışmadık!
Gerçekten suç sahiplerini, şuurlu cahilleri sevmiyorum, sevmeyeceğim de; şuursuz cahilleri severim amaacımam da, küçümsemem yani. Yani bunu drken; kötü amaçları olmadığından diye dedim, en azından. Bunlar da işte belki aczim denilebilir belki değil denilebilir, neyse nedir odur işte; kimin dediğinden bağımsız olarak, hiç de umrumda değil. Yani kimin ne dediği umrumda değil değil tabi :) bu konular öyle tavırlar gerektiriyor ki acz neymiş ne değilmiş fasa fiso, yapılacak şey belli, ülkemiz için güzel şeyler yapmalıyız.
Tanrı, ilerleyen düzlemlerde kendini gösterir. Çalışmak bunun yararcıl faturası ise de her şey çırpınmak değildir, insanın iyi niyeti yoksa çabalamaları da gider boşa.

Tarihi olduğu biçimiyle ele alamayan, cehaletin doruğa ulaştığı erbunaklar idare ediyor gözüküyor dünyayı; bizde öyle, Bush öle, Sarkozy-Merkel buluşması öyle –buluşup masalar etrafında fingirdeşip gülüşüyorlar az ekonomileri iyi de tabi mutlular, yarın öbür gün bir düşüşe geçsinler görürüm ben onları daha düne kadar kanlı bıçaklıydılar Einstein’ın da fikirleri olmasaydı bu AB projesinin ilk safhaları için, biraz zor bugünlere ulaşırlardı.
*
Daha önce bahsettiğim, Türkkiye’yle klasik Batı’nın kıyaslamasının yapılabileceği ve kopyacılık üzerine, Bilim ve Tekniğin bir 2007 sayısının bir başlığından aldığım kısa pasaja değiniyorum:
‘Kaderi Değiştirebilen Bir Teknoloji Askeri Laserler’ konu başlığından ‘Kopya fotonlardan işe yarar aygıtlara’ paragrafı:

“Peki, bu birbirinin kopyası bir grup foton ne işe yarar? Şöyle ki; eğer siz tek bir fotonu bir yere yönlendirirseniz kppyası olan diğer fotonlar da hemen hemen onunla aynı yere giderler. Bir başka deyişle fotonlarınız ne kadar benzerse topluca kontrolleri de o kadar kolaydır. 0(koyunları hatırlatıyor biraz) Şimdi bunu tersi bir örnek verelim. Eskilerin Muhtar Feneri dediği büyük pille çalışan el fenerlerini sanırım herkes bilir. Bu fenerler beyaz ışık üretirler. Beyaz ışıksa, aslında görünen dalgaboyundaki tüm ışıkların bir karışımıdır ve içerisinde pek çok dalgaboyunda birbirinden tamamen bağımsız bir sürü foton bulunur. Diyelim bir gece Ilgaz Dağı’nın harika ormanlarında kamp kurdunuz ve arkadaşınıza bir ağacı el feneriyle işaret etmek istiyorsunuz. Eğer ağaç birkaç metre ileride ise bir sıkıntı yok. Fener ışığı istediğiniz ağacın üzerine düşer. Ancak, yirmi metre ilerideki ağaçlara tutarsanız, ne kadar odaklarsanız odaklayın, büyük bir ışık çemberi oluşur ve birkaç ağacı aydınlatırsınız. Feneri yüz metre ilerideki ağaçlara tutarsanız eğer, çok geniş bir alanı aydınlatırsınız ve hangi ağacı göstermek istediğiniz kesinlikle açık dğildir. Çünkü beyaz ışık içerisindeki bir sürü rastgele fotonun her biri bambaşka bir yöne gitmektedir. Ama yanınızda çok az bir güçle çalışanbasit bir kırmızı renkli lazer işaretleyici (pointer) varsa, yüz metre ilerideki herhangi bir ağacı rahatlıkla işaret edebilirsiniz. Çünkü işaretleyiciden çıkan fotonlar aynı dalga boyunda (kırmızı) , aynı fazda ve aynı doğrultudadırlar. Bu fotonların biri nereye giderse diğerleri de oraya gider. Laser işaretleyicilerle oynamış dikkatli okuyucular kırmızı noktanın uzklarda genişlediğini hemen söyleyeceklerdir. Bunun sebebi fotonların pratikte “tamamen” değil “hemen hemen” birbirinin aynı olmasıdır. Ne yazık ki fotonların benzerliğini ne kadar artırırsanız, sitemin maliyeti de o kadar artmakta.”
Bilim ve Teknik, sayı 478, 3,5 YTL, Eylül 2007, s.74

Bu yazıda geçen “fotonların benzeşmesindeki maliyetin artması olayı bana koyunları gütmek olayı ve koyunların ekonomiye tepkisi ve kömür poşetleri gibi şeylri anımsattı biraz da, nedense(!) Beyaz ışıkta her çeşit dalbaboyundan fotona sahip olarak daha kozmopolit ve özerk parçacıklara sahip sanki; kontrol etmesi daha zor gibi ama özgürler. Diğerinde ise, kırmızı ışık hep aynı, değişen bir şey yok ve her an emre amadeler, ne tarafa sürüklersen oraya gidecek gibiler.
Dünyada tep hep sarışınların, kızılların veya esmerlerin mi olması iyidir sizce, yoksa karışık insan bulunması iyi midir?
Ya da şöyle ifade edelim; dünyada eko sistem olmasa, her gün çok bitkinin ve hayvan türünün tarihe karışıyor olmasına rağmen bunca çeşitlilik bulunmasa ve burası sarf bir kaya parçası olsa ve siz de kayadan oluşmuş bedenlere sahip kaya gibi duygulardan örülü olmuş olsanız ve tek cins olsanız ve çevrenizde tanıyıp araştırabileceğiniz bir şeyler yoksa ve her şeyden önemlisi bunu hissedemeseniz bile ki öylece yaşasanız, bundan bir zevk alır mıydınız?
Dünyada her zaman bir Atatürk olacaktır, bir tane yani; gelecektir yeniler, ve herkes değişik kişidir, kendine hastır. Bu işler böyle olacaktır, böyle olduğuna bakarak bunu diyebiliyorum tabi. Ne kıskanmak gerektirir, ne de gereksiz övgü; ama karşımızda olan gerçekleri görmeli ve büyük insanlara saygı duymalıyız. Bir Shakspeare herkese benzemez, bir Einstein da kolay bulunamayacağı gibi.
*
Türkiye burada, bir yere de gitmeyecek.
Türkiye ışıyacak; her zaman. Her zaman, en belli noktalardan…
Kötü insanla hep çıkar, her ülkede, ama Türkiye’nin farkı hep kendini belli etmiştir dünyada. Prototipler değiliz, hemen herkes bir antrenördür ve gerekirse alır takımı kurar, işler üzerine kafa yormayı severiz: Fakirlik sınırının uçurumlarında yaşayandan en zengin birine çeşitli sorular sorulabilir ve hkkaten şaşırtan en ilginç cevaplar da gelebilir, şaşar insan yaratıcılığa. Sürü psikolojisine insan olan kimi sokarsanız etkilenir, ama bizde şu belli, hem birbirimize sevgimiz hem de sürüler haline sokmaya çalışanlara öfkemiz. Çünkü iktidarlar halkları uyutmayı severler görünür genelde; böylelikle kendi bencil amaçlarını kolay kalkındırabilirler, doldururlar cepleri.
Güzel insanlarımız için her şeyin en güzeli verilmeli. Güzel şeylere layıklar.

Şu kadarını diyeyim, Atatürk’ün devrimleriyle, kazanımlarıyla ve layık hükumetlerle hep gidebildiğimiz takdirde bir gün dünyanın süper gücü bile oluruz kesin, yeter ki kendimize gereken değeri verelim. Tarım ve hayvancılıktaki düşüşe rağmen bile, şu an dünyada yerimiz bellidir. Herkes de bunu biliyor. Türkiye’ye bu derece diş bilenmesinin altında farklı sebepler arıyorum, belki bizim bile bilmediğimiz şeyler saklı olabilir Vatikan ve batı arşivlerinde. Belki onların da bilmediği bir şeyler vardır, kim bilir. Yükselişimizden korkuyorlardır belki de. Yalnız bildiğim bir şey var, bu kadar eziyete gebe bıraktırılan bir halk, kendisi için en büyük yükselişlerin önünü açacağı kesindir. Çünkü bu kadar sessizlik, içinde yaşadığımız zaman ve evrenle ters düşmektedir. Mantık ve yaradılışın doğası ve tarihin gidişiyle bağdaşmamaktadır.

Tanrı’yla sıkı sıkıya ilişkilizaman’a küfreden, çıkarılan vakıflar yasası’yla damat ferit’ten daha zararlı iş yapabilen, tarih ve Türk adaleti önünde hesabını verecektir ama bizi ilgilendiren esas bunun ötesindedir. Vatan hainliği içinde olup önce 40 yıllık kazanımımız milli unsurlarımızı yabancılara geçirip borç batağına da batırıp dört yönden bizi güçsüz bırakmak isteyip kiliseye özerklik verip ve gelecek zamanlarda Türklerin giremeyeceği toprakları Türkiye içinde oluşturmaya gayret edenlere ne olmuş ne olmamış o kadar da önemli değil, milletini gerçekten sevenlerin yanında. Bu çeşit kaybetmişleri unutun, cezalandırmak harici; ve geleceğe bakalım. Onların yeri ne batıdır ne arabistandır,ne türkiye’dir, onlar vatansızdır çünkü ihaneti seçtiler. Siyasal İslam bir avuç paraya toprak satmaktır. Karşdaki gözlükçü bile demişti bunu bana. “EE ama yabancıya Türkiye’den yer satıyorlar” demiştim dinciye. Ne cevap verse iyi, “Olsun, para kazanıyoruz.” (Hayır efendi, biz tam bağımsızlıktan yanayız ve balık tutarız, balık vermeyiz, kömür verip kandırıkçılık yapmayız bizim işimiz dürüstlükle!)
İşte, amaçları tam bu olmuyor gözükse de, 2. Cumhuriyetçiler ya da adı her neyse liberaller vs. tren gibi bu siyasal İslamcıları kullanmak istiyorlar ama kendi bindikleri dalı keserler. Sonuçta bir şey bellidir, bu konularda vardığın önemlidir. Kişi hainse haindir değilse değildir, hainler bu işin hak ettiklerinin sonuçlarını almaya başlayacaklardır. Kararlı insanlar için yol her zaman yakındır. Bilinmelidir ki, kararlı olduğumuz vakit tüm bu sömürü planlarını dize getireceğiz, ama yol almalarına da izin vermemeliyiz! Çabuk harekete geçmeli, bize yakışanı yapmalıyız. Üç beş kişinin kamyonetten yola patates soğan dökmesi protesto uğruna ya da işçilerin yürümesi olayı değil bu, bağımsız mı kalacağız yoksa bunların insafına mı bırakacağız. 1-Eğer insaflarına bırakırsak, ilerde Türkiye’yi üçe dörde bölüp Yugoslavya gibi yapabilirler ve hatta böyle olduktan sonra bile Avrupa birliğine almayabilirler. Elektrik vermezler karanlıkta oturturlar vesaire. Bunlara razı olacak var mıdır? Ne yani, bize top atmalarını mı bekliyoruz Viyana’dan? O zaman mı uyanacağız? O asla olmayabilir, o günler geçti, ama sizi esir alırlar. Ve öyle bir alabilirler ki, hiçbir şey kalmaz. Hoş tarihte savaştığımız Viyana bile değilmiş ya İlber Ortaylı’nın dediğine göre, Almanya’ymış. İnsana en iyi sabun gene insan yağından olurmuş muş muş miş. Ne yani en iyi sabun insan diye insanları fırınlara mı sokacağız, aynı mantık. Asla ama asla böyle düşünemem ben. Bunu düşünenin insanlıkla uzaktan yakından alakası yoktur. Masum insanları fırına sokanı asmalı esas. 2-Hitler’se Yahudileri Çek Cumhuriyeti’nde, kadınları 20-25 dk. Erkekleriyse 25 ila 35 dk. Arasında fırınlara gönderirken, İsmet İnönü’ye mesaj yollayıp arada kaynayan onbeş kadar Türk için özürlerini iletmiş. İşte hasta mantaliteleri görmek lazım. Ne Hitler’de duygu aranmalı, ne de bizi sömürmek isteyen bu pespayelerde. Halklar kardeştir ama halklarla halkların arasına giriyor bu bazı siyasetçiler. Tüm kötü mihrakları düşünsem, sayısı az denecek insan, dünya halklarıyla oynayıp duruyor.

Herkesin üstüne düşen görevler var. Ankara’yı kalkındırmaya devam. İstanbul’u neden dünya başkenti ilan ediyorlar, Barroso mu Barosso mu her ne haltsa ona göre İstanbul Avrupa Birliği’ne alınabilirmiş,bak sen şu şarlatan maymuna! eğer binlerce küçük kilise devlerçiklerini Türkiye’ye vakıflar yasasıyla yayacaklarsa alsınlar Avrupa Birliği’ni başlarına çalsınlar. Bu yolla kendi ülkemizde yabancı konumuna düşmez miyiz.Hristiyan laikliği olmaz, biz çağdaşız. Melih Gökçek Gençlik Parkıyla oynadı, çay bahçesini yıktı, havuzu susuz bıraktı, bir de tabeladaki ismiyle kendi adını övüyor. Kaldırımın tümü çöplerle kaplıydı Akay’dan çıktığımda, yoldan geçmek için asfalta inmek zorunda kaldım, neden görevini yapmıyor Büyükşehir belediye başkanı? Maltepe Pazarını cd bahanesiyle yıktı, ve yağmur duasına çıkın diyor. Bir de teşekkür bekliyorlar. Kuğulu Park’ı ve önceden Hitit Güneşi’ni bile yıkmayı denemişti. Bunlar Anıtkabir’i de yıkmayı deneyeceklerdir benden söylemesi. Sonra da yağmur duası edin diyeceklerdir. Tecrübeyle sabittir. Yalansa yalan deyin ben de bir daha demem. Anadolu değerlerini koruyun, dürüstlük ve samimiyeti yıkmak istiyorlar. Çankaya Belediyesi’ni AKP alırsa buna seyirci kalmayız. kurtuluş günü yakındır. Anadolu ve Türkiye kaybedilirse, Çin’i ekonomiyle zayıflatmış ve kültürünü Japonya’ya yaymış Amerika, Asya’yı da çökertecek ve gelecek birkaç bin yılda sömürü düzenini tüm dünyaya yaymak istemektedir. Bunu yapmak istediği görülmektedir. Görevimiz, yalnızca ülkemizin bile değil dünyanın geleceği ve tarihin korunmasının teminatı anlamına gelmektedir! Esaret altına gireceğimizi düşünen varsa, gerekli yanıtı her zaman alacaklardır. Bunu görecekler. Canımız yaşamamızın amacıdır, yaşamımızsa vatanımızla eşdeğerdir! Bu topraklar bu zihniyete kapalıdır. Tüm bu Vatikan şirketleri ve onun vatansız artık uzantıları, nerede doğdukları hesaba katılmaksızın; hepsi geldikleri gibi giderler, savrulur atılırlar.
Her yere sömürüyü yayabileceklerini biliyorlar, Ankara’dansa Türkiye’ye Atatürk gerçeği var. Bunu da çok iyi biliyorlar. Bu yüzden işte her yeri tanırlar ama bahsetmekten çekindikleri tek dünya başkenti Ankara’dır. Şimdi bahsetmedikleri Türkiye’yi, kötü laflarla anmaya başladılar ve sömürüyle üstümüze geliyorlar olan tek bu. Ne yani her gün 10 yerine 5 kırbaç yese birisi, bu onu mutlu etmeye yeter mi, sahiplerine teşekkür mü eder? Bu ne budalalık! Herkesi sindirebilirler, ama bizi sömüremezler. Bu asla olmayacak, görecekler. Kurtuluş Savaşı’nda Polatlı’yı zorlayanlar bugün Köşk’te ve takunyalarıyla sağa sola genizden balgam kusuyorlar. (Köşk’ü gözleyen gözler tepede, ve bu kişiler Atatürk’e bağlılıklarıyla bilinenler; halkımız da var, yakında bilinç artışı olacak.) Ama bu aldatmasın, bu bir zaman mefhumu. Savurup atacağız hak etmeyenleri, sömürücüleri, siyasal İslami, şeriatı, batı uzantılarını, doğu uzantılarını! Tekrar ediyorum, Türkiye giderse Asya’yı da almaları daha kolay gözükmektedir. Bunu tarih sınamıştır. Savunduğumuz sadece kendimiz değil, yeryüzünün geri kalanıdır da.
Tarihi karartmaya niyetlenenler, kendilerini evrenin yegane unsuru gören az sayıdakiler şunu bilmelidir; zamanı tekeline alamazsın çünkü uzay-zaman’ı ve yaşadığımız havayı, suyu yaratan Amerika değildir. Bu, gerçektir. Yarın bir gün bir kasırga gelir ve siler sizi. Ve ergeç planları yıkılacaktır. Havadaki mantığa kendi çabamızı eklediğimiz vakit, bunları savurup atacağız. Bizim çabamız gerçeğe ve sevgiyedir! Kardeşlikle uğraşanlar kendi sonunu hazırlar, unutulmasın. Çünkü haksızlığa verilen tepki, başka tepkiler gibi gelip geçici olmaz. Tarih bunun örnekleriyle doludur. Türkiye adaletin yeşerdiği, anlamlı topraklardır. Buna layık olmak elimizde. Zamanın geçmesine izin vermeyin, zaman kendini anlamlı kılan insanları tarihle ödüllendirir ve ölümsüz kılar. Tanrı iyi ve adaleti savunan insanlara ekstra güç katar. Bu da bir gerçektir, ve gerçein kendisidir. Bunu da hakkıyla Türklerin yaşadığı ve hatta başka ülkeden insnaları da “diğer” olarak görmeyip işe sevgisini katarak “yaşattığı”,tarihin tecrübesiyle sabittir. Atalarımızın yüzünü kara çıkartmayacağız; çünkü sokağa her çıktığımda ve evde, kanımın aktığını hissediyorum. Siz de hissediyorsunuz. Ama hainler bunu hissedemez, hissetmedikleri için suçlanmaları da beklenemez belki. Bu onların suçu bile değil belki de. Ruhları yok. Onlar suçlanmamalı belki de, sadece cezalandırılmalı ama mutlaka. Çünkü masumun hakkına yeltendiler, sınırı iyice aştılar. Kimsenin doğacak çocuk ve torunlarının esir olarak doğup köle yetiştirilmesine tepki vermeyeceğini düşünmem. Hayatta bazı şeyler vardır, paradan önemlidir. Evet, yalan söylemeyen insan vardır, ve bu çeşit insanlar yeryüzünün her yerinde varlıklarını sürdürürler. Çünkü tabiatlarını baskılardan almazlar, kendi özlerinden alırlar; asalak olarak yaşayacaklarına ölürler daha iyi. (Yazık ki diyelim) bu iş ya hep ya hiçtir, burada ılımlılık aranmasın asla. Klasik ancak söz konusu vatansa gerisi teferruattır.Hayatta oluşturduğumuz kendi tavırlarımız bizi biz eden unsurlardır, yok eğer başkasının gelip size ne yapacağınızı söylemesini beklerseniz bunun benim anlayışıma göre gerçeklikle alakası yok. Bu aldatmacadır ve bir aldatmacayı içime sindireceğime bu uğurda ölürüm daha iyi. Galileo gibi bile olmak saçmacadır, bir köşelerde hapiste çürür insan yoksa; eğer tam bir şereften söz edilecekse ki namusumun altına imzamı atabilirim ben, Giordano Bruno gibi yakılmak göze alınır ve gerçeğin arkasında durulur. Copernicus’sa Papa’ya lafını esirgememiş birisidir, ama ilk safhalarda gerçeği açıklamak için az biraz tereddüt de etmiş. Galilao’yla Bruno arasında bir şahsiyettir kanımca ama sonucta anlaşılan iyi biri. Yaşanmış tarihten dersler çıkartmak gerekir dünyada, gelişimin önünü açıcıdır ehil ellerde.Çıkartacağımız ders Bruno gibi yakılmamak olursa eğer, hainliğe giden yolda ilerleyebiliriz olasılıkla ama eğer dersimizi doğru çıkartırsak, savsaklamamız bile düşünülemez. Sömürüye hayır dendiği için tarihte Hypatia adlı kadının eti midye kabuklarıyla kemiklerinden kazınmıştır, bunu yapan kişiyi tahmin edebilirsiniz, ruhban bir din adamıdır kendisi; buna sevinecek insanın boğazındadır ellerim. Bir diğer din menşeğili adam olan Copernicus ise bilimin diliyle çağdaş dünyayı ışıtmıştır. Yani güzele güzel demiştir. İşin dinle falan alakası yok, bunu da belirtelim kimse alınmasın. Din görevlisi vardır, harika insandır; din görevlisi vardır yobazdır. İnsandan insana değişir.Olay insanın içinde başlar, namaz da her şey de insanın içinde başlar. Tanrı her istekli insana kendini gösterir. Çünkü o her yerdedir de denmemiş mi. Din görevlisi kişi, ahlaklı olmalıdır, ahlak bekçiliğini kastetmiyorum. Ahlaklı olmalıdır. İnsanoğlu zulüme gelmez, bunun foyası bir yerden ortaya çıkar. Güneşi balçıkla sıvayamazlar. Bu olaylar içten hissedilir. Herkese güzel günler

Atatürk kendini bile düşünmeden halkı mutlu olsun istedi, bunlar ise sırf kendi fikirlerini diretiyorlar. Bu ülkede kurallar bellidir, kurucusu bellidir, Atatürk devrimlerine uymayan vatan hainidir; bu ayrım konacak önce. Hükumet, MHP ve hatta türbandaki toleransıyla BBP aynı potaya girdi. Arjantin ve Menem’in özelleştirme durumları neyse bir bakıma aynı sömürü başlatıldı burada, ama buna dur diyeceğiz. Orda sadece bir sömürü vardı, burada ise işin iki yönü var. Amerika ve Avrupa her zamanki gibi dış politikasında sömürü istiyor ve bunun için gerekenleri maddi manevi AKP’ye veriyor, bunun karşılığındaysa AKP de bir din devleti kurma güvencesini bunlardan alıyor; olan bu. Arjantin tekrar atağa kalkıştı dünyada, bizimse bu dincileri ve dış sömürüleri aşmamız gerekiyor. Tarım hayvancılığa sekte vurdular neden, çünkü köylüyü özelleştirmelerle dışa bağladılar. Doğu’dan Türk şirketlerini çektirtip orayı da özelleştirmeye geçmek isterler neden, ordaki bazı insanlarımızı dağa kanalize etmeye çalışmadılar mı. Terör neden tırmanışta? Kömür dağıtmak işin görüntüsü, açlık sınırında yaşayan insanlarımız bir daha bunlara oy verirse ben de buradayım! Şahsi fikrimce, Ecevit nasıl zorlanarak laiklik yürüyüşüne Kocatepe’ye çıkartılıp orda şehit olması sağlandıysa, AKP’nin kanlı elleri terör uğruna ölen sayısız Mehmetçiğimizin de kanındadır. Katil olmuşlardır gözümde. Damat Ferit bu kadar büyük hain miydi sormak gereklidir! Batı ülkeleri şu an için sömürü düzenini sadece dışlarına işletmektedir, ancak bu sapkın tavırları onları yeni bir Hitler yaratmaya götürebilir kendi içlerinde gelecekte bunu da unutmasınlar. Batı’da kamu yararı ve şirketler birlikte işlerler, ne kadar özelleştirme yapsalar da bunlar uyum içindedir ve bundan halk faydası sağlanır, orası hangi ülkeyse artık orada. Batı sosyal devletten prim verir mi sanıla? Türkiye’de ise şu an böyle mi? Hayır, para dışarıya akıyor kar, köylünün hakkı olanla yabancı şirketler oynaşıyor. Bunların hesabını kim verecek? AKP başa gelirken demişti ki, suçlu olursak buradayız gibi bir şeyler ifade demişti. Peki şimdi suçunun cezasını çekmeye yanaşacak mı, yoksa tavşanlar gibi ülkeden tabanları yağlayacak mı ileride? Bakın daha yakında İngiliz viskisinden gümrük almayacaksın cinsinden, arap şeyhine emir verir gibi, bizimkilere ultimatom veren Tony Blair’in bile şaşacağını düşündüğüm neler olmuş: Malum cumhurbaşkanı denen Gül, masada kısacık türban yasasını 11 gün bekletti, ve ne zaman ki ordumuz onca teröristi etkisiz hale getirirken az da şehit verdi, işte o vakit cumhurbaşkanı onayladı türban olayını. Neden bu kadar beklemişti, yoksa onaylamayacağını mı bekleyenler vardı a canım.
Ordumuz terör konusunda başarılı olurken, AKP’nin çabalarıyla siyasal istikrarsızlık halen devam edebilmekte. Ülkemizi yıkmak isteyenleri iyi tanıyalım! Bu kadar iğrençliği ben bir arada görmemiştim; tanık olan varsa daha önce, ben de o kişiyi tanımak isterim. Alnından öpeceğim.

Geleceğin Türkiye’sini oluşturacak adımlamalar yapılacak, üstünden geçeceğimiz eşiği kendimiz oluştururuz. Nasıl istenirse öyle olur ama önce halkın üzerine eğitimi seferber etmeli ve ve ondan sonra kömür dağıtmalı ille dağıtacaksan. Okuldaki çocuğa Fettullahçı baskılar gibi şeyler neticesinde, o çocuk babasına sen içki içmemelisin derken, annesinin eteklerini kesebiliyor. Okuldaki hocasına ise sen başörtüsü giymiyorsun senin dediklerin makbul değil diyebiliyor. Bu tarz olayların hiç artmaması ve belli süre sonrada inişe geçirtilerek yok edilmesi için görev bize düşüyor, her birimize. Gül’ün eşi ile Tayyip beyin eşinin arasında bir çeşit olaylar mı var, pek de sıkı fıkı değillermiş görünüyor burdan. Ama bir ruha sahip olmayan insanlar için neden bu kadar düşüneyim değil mi(!) Aman işte, konu Türkiye olunca hep düşünülür, napayım. Biri İngiliz istihbaratçısının eşi, diğeri Teksaslı Bush kahyasının…

En son neler oldu bi bakalım. Gül bize aramızdaki tek bağın vatandaşlık vb. olduğunu söylerken –ki buradan, sakın bunu küçümsediğim de anlaşılmasın ayrıca- neyi kastetmektedir. Laiğin, şeriatçının, veya vs vs. dini ayrıdır noktasına mı işi çekmeyi istemektedir. Bölücülük tutumlarının altında daha başka neler vardır, daha ileri giderek Boğaz Köprüsü’nü de mi satacak, Anıtkabir’i de mi Kanadalı siyanürcüye satacak yoksa? Hayret, hep bodoslama gidiyorlar, en son örnek de TSK’yı Amerika’nın yönlendirdiğini kastetmeleri oldu. Artık sınırı iyice aşıyorlar. Cinsel tercihleri beni değil kendilerini ilgilendirir, beni ilgilendiren konuysa, İpekçi, Ersoy, ve Yağmurdereli’nin bilir bilmez ya da bilinçlice ne tarafa meylettikleridir. Ruhu olmayan insanlar için iyi ve kötü kavramları ne ifade edebilir ki. Bir kenenin biyolojik olarak tek gerçekliği çalı çırpının altından geçecek hayvandaki tereyağı asitidir ama bunlarda bunu bile göremiyorum. Belki de ben yanılıyorumdur, varsa böyle bir şey biri bana açıklarsa sevinirim. Bütün sorunların yokolması için Tek yapılacak şey hükumeti değiştirmek ve yeni politikalar üretmek, bundan sonra Türkiye eskisinden daha da güçlü bir ülke olabilecek ve dünyaya da çok açıdan yön verecek.
21/26şub. ‘08

Genel olarak yazıldı ve ama gocunması gerekli şahsiyetler harici kimse işlenen suçlardan sorumlu değildir.
Tarihsel kronolojik vs. bilgi yanlışına rastlayan olursa bildirirse sevinirim, duyduklarım ve bilgilerim ölçüsünde..
Bu yazılar uzar. Yakında bir kısa tatile çıkacağım, şimdiden belirteyim. Herkese sevgiler dilerim.
Pek düzeltmeden, 2. Şekliyle ve sonradan da eklenenlerle. Malum, hainler boş durmaz ama ben de boş durmam. Lafımı çok da esirgediğimi sanmıyorum ama insanlar hakkında gördüklerimi söylerim, ve böyle bilinçli hak edenler için de üzülmemi gerektirecek bir şey olmadı bir yaşından beri.Üstünden geçmicem, ne midem kaldıracak ne de sabrım.
Masumun hakkı yenilmeyecek bu ülkede ve türban siyasete alet edilmeyecek, okullara vesaireye girmeyecek yoksa bu işin kendim adına arkasında duracağım hukuk çerçevesinde. Son sözüm de budur. Köy enstitülerinden, Halk odalarından evlerinden, tarımdan gelen bir ülkede tarım ve hayvancığı katlettiler, ama yeniden ve çok daha iyi kurulacak bunlar ve bu sefer iyice bilinçleneceğiz ve bu işlerin sonunda Türkiye çağdaş Cumhuriyeti daha da güçlü en kökleşmiş bir biçimde karşımıza çıkacak. Kuşku gereksiz, yeter ki sorumlular defedilsin. Proje üretecek o kadar çok beyin var ki yeter ki onlara yol açalım.

Akın Akça
Kayıt Tarihi : 3.3.2008 03:15:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Akın Akça
    Akın Akça

    askeri başarısızlıkla suçlayanları lanetliyorum, hem burda hem öte dünyada başları düşsün .
    Onca teroristi etkisiz kılıp geri döndüler bunu mu hakettiler! Hesap verilecek
    Laikliğin koruyucusu mevkindekilere böyle düşmanlık beslemeleri normal çünkü ordu insanları köleleştirmeyi istemez ama şeriat ya da vs bu tarikatlar ister bunu. Köleleşen insan boynu bükük gezer ve hesap da sormaz. Stalin'in tavuğu yapmak istiyorlar herkesi ve orduya da diş biliyorlar. Ne yani kölelik mi uygundur bu halka, elbette hayır tabi ki. Bunların sonları yakındır.

    amerika çekil dedi diye ordumuz bir hafta daha mı bekleyecekti. bizim kendi plan ve programımız var. isteyen inanır isteyen inanmaz. ama cahilleri yönlendirenler asıl suçlulardır.

    bu kanıtlanırsa üniformaları çıkaracağız dmiş Büyükanıt. Hükumet tabi ki kanıtlayamaz. Gerçek olmayan laf salatasının altında kalacaklar gene. Kendi laflarının altında kalacaklar ama bunu doğru yorumlayacakların yanı sıra, anlayamayanlar da olacaktır gene, ve zaten bunu duymazlıktan gelmek isteyen de olacaktır. Medyanın hali de ortada.

    Suçlular nasıl sokaklarda hayret etmemek elde değil

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (1)

Akın Akça