Gözlerden uzak mütevazı bir çay bahçesinin yosun kokusuna en yakın masasına oturmuş, baktıkça hipnoz etkisi yapan yakamozu izlerken, yan masada oturan iki arkadaşın konuşmalarına ister istemez kulak misafiri oluyorum. Davetsiz bir dinleyici olmaktan hoşnut olmamakla beraber, uğultunun içinden gelen bu iki sesi özenle seçtiğimi fark ediyorum.
Biri üzgün, sinirli ama hayal kırıklığının siniri bastırdığı bir ses ‘’ Ben güvendim abi ’’ diyor. ‘’ Bu ikiyüzlülüğün nedeni ne? Dosttu ya sözde… Diğerinden tecrübe akıyor, hafif çatallı, güven titreşimleri gönderiyor diğerine. ‘’ Dost..? ‘’ diyor, hafif hayrete düşmüş, bilgiç bir tavırla. ‘’ İki ay önce tanışmıştınız değil mi? ‘’ Susuyor sonra. İkisi de kesiliyor seslerin. Mesaj gitmesi gereken yere ulaştı sanırım diye düşünüyorum ki bana bile uğradı geçerken… Biraz da acıttı aslında. Bakışlarım ışık oyunlarına kilitlendiğinde, aklıma gelen benzer halimi düşüncelerimden kovmaya çalıştığımı farkediyorum. Sonuç: Başarısız…
Sinir, üzüntü, hayal kırıklığı masa değiştiriyor. Yayıla yayıla kuruluyorlar yanıma. Hastalığımdan oyun diye bahseden sözde dostun bana kazandırdığı güvensizlik, önümdeki kayıktan göz kırpıyor. Alabora olan güvenim son çırpınışlarında. Kurtarmak istemiyorum. Kaçırdığım bakışlarım, yakın bir yerden atılan havai fişeklere takılıyor. Beni mi kutluyorlar..?
Gökyüzündeki bu renk cümbüşüne aldırmadan çayımı yudumlarken, değişmeye zorlandığımız gerçeği inceden içimi sızlatıyor. Önce güveni kaybediyoruz. Sonra samimiyeti, içtenliği… Sonundaysa, mekanik işleyişin duygusal robotları olarak uyanıyoruz yeni güne. Eksiliyoruz..!
Selim SabırlıKayıt Tarihi : 22.7.2011 12:01:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!