Duy feryad etmede her an bu ney,
Anlatır hep ayrılıklardan bu ney.
Der ki feryadım kamışlıktan gelir,
Duysa her kim, gözlerinden kan gelir.
Ayrılıktan parçalanmış bir yürek
ne olur kim olduğunu bilsem pia'nın
ellerini bir tutsam ölsem
böyle uzak uzak seslenmese
ben bir şehre geldiğim vakit
o başka bir şehre gitmese
otelleri bomboş bulmasam
Devamını Oku
ellerini bir tutsam ölsem
böyle uzak uzak seslenmese
ben bir şehre geldiğim vakit
o başka bir şehre gitmese
otelleri bomboş bulmasam
Celaleddin er-Rumi'nin nasıl birisi olduğunu anlayabilmek ve gerçek fikirlerine ve de kimliğine muttali olabilmek için kulak dolma yalan yanlış şişirme bilgileri bir tarafa bırakarak bizzat onu yedi ciltlik mesnevisini okumak ya da onun Farsça olan rezaletnamesini Türkçeye tercüme eden Konya Selçuk üniversitesi tarih hocalarından muhterem Mikail Bayram hocanın bu mevzudaki videolarını bizzat izlemek lazımdır. Ben yedi ciltlik mesnevisini okuyup ondaki 20 küsur tane müstehcen gayr-i ahlaki hikayeyi görünce aklım durdu ve ona olan büyük muhabbetim nefret ve öfkeye döndü. Çelebi Türkköse kardeşimizin de dediği gibi bu zat İslam'a zarar veren kişilerin başında gelenlerdendir. Çünkü; İslamın İki ana kaynağı olan Kur'an'ın muhkem ayetlerinin manalarına ve sahih hadislere bir çok konuda muhalefet edip İslam'ın içine din namına dinde yasak olan bid'at ve hurafeleri sokmuştur.
Ney, var mı senin gibi derin evliyaları iyileştiren.
Evliyalar ki kendini Ney gibi araçlarla eleştiren.
Biz insancıklar hep insancıkları eleştiririz de insancık kalırız.
Asıl evliyaları eleştirmeliyiz ki aydınlıklarına varalım evliyaların.
Mevlana Celalettin Rumi seni nasıl eleştireyim söyle bana.
Ne olursan ol gel dersin ayrılıktan yakınırsın beyitlerinde.
Hey gidi Mevlana'm ben senin esrarına varırım ve kapitalizmi çözerim.
Sosyalime varmak için ne olursa olsun her kese varırım derim.
Cahillik ki cahili gören gözlerdedir düşünen akıllardadır.
Sen hamı anlarsan olgunsun anlamazsan senin için hamdır.
Etme dedin sen ne ettin be Mevlana'm
Bizi cahillerle cahil ettin hep sözlerinle.
Cahil, ham insan yoktur aklını kullanamayan insan vardır.
Allah'ına varamayan değil beyniyle Allah varamayan insan vardır.
Kalben Allah'a duayla dururuz
Beynimizle Allah bize bilimiyle varır.
Büyük üstada yorum yazmak had aşımıdır, ancak beğenilerimizi belirtebiliriz.
Diğer bir konu; eğer anlam yitimi yoksa çok iyi bir çeviri, zira estetik ve uyum oldukça güzel.
Merhamette güneş gibi ol; cömertlikte akarsu gibi ol; tevazuda toprak gibi ol; ayıpları, kusurları örtmekte gece gibi ol.
“..olduğum gibi kim görebilir,
beni?..
ne rengim var benim,
ne nişanım..
benim de bildiğim sırlar var,
diyeceksin;
ama,
hem o sırlarım, ben,
hem de o sırları saklayanım..” ( mcr)
Şiir güzel. Şair lik yanıyla güzel dinimize darbe vuranların birisidir Müstehcen hikayeleri ile, Mesnevisi için bazı Kuran ayetlerini soyleyerek. Bu mesnevi alemlerrin Rabbi tarafından indirilmiştir. Batıl onun önünden arkasından gelemez demiştir. Oglu itiraz etyiginde
Tasavvuf deryasına dalmış bir Hak âşığıdır. İlmi, teşbihleri, sözleri ve nasihatleri bu deryadan saçılan hikmet damlalarıdır. O, bir tarikat kurucusu değildir. Yeni usûller ve ibadet şekilleri ihdâs etmemiştir. Ney, dümbelek, tambur gibi çeşitli çalgı âletleri çalınarak yapılan törenler ve âyinler, Hazret-i Mevlana’nın vefatından 3-4 asır sonra meydana çıkmıştır. Halbuki o, ney ve dümbelek çalmadı. Dönmedi, raks etmedi. Bunları sonra gelenler uydurdu. 47 binden ziyade beytiyle dünyaya nûr saçan Mesnevî’sine, her ülkede, birçok dillerde şerhler yapılmıştır. En kıymetlisi Mevlana Câmi’nin kitabı olup, bunun da şerhleri vardır. Türkçe şerhlerinden, Ankara vâlisi Âbidin Paşanın şerhi çok kıymetlidir. Âbidin Paşa bu şerhinde, ney’in, insan-ı kâmil olduğunu ispat etmektedir.
Mevlevîlik, cahillerin eline düştüğünden, bunlar ney’i çalgı sanarak, ney, dümbelek gibi şeyler çalmaya, dönmeye başlamışlar. İbadete, İslam dininin yasak ettiği çirkin şeyler karıştırmışlardır. Hazret-i Mevlana, bırakın ney çalmayı, oynayıp dönmeyi, yüksek sesle zikir bile yapmadı. Nitekim Mesnevî’sinde diyor ki:
Pes zî cân kün, vasl-ı Canan-râ taleb
Bî leb-ü gâm mîgû nâm-ı rab.
Manası şudur:
O halde, Canana kavuşmayı, cân-u gönülden iste
Dudağını oynatmadan, Rabbinin ismini kalbinden söyle.
Bugün, bu tasavvuf üstadının türbesine sonradan konan çalgı âletlerini görenler, işin gerçeğini bilmeyenler, bu mübarek zatın çalgı çaldığını, bu aletlerin onun olduğunu zannetmektedirler. O hakikat güneşini yakından tanıyanlar, bunlara elbette itibar etmez. Zaten bu büyükler, şüpheli şeylerden kaçtıkları gibi, mubahları bile sınırlı ve ölçülü kullanmışlardır.
Gençlik yıllarımda insanların neden yanlış yaptığına,
neden yanlış yaşadığına hakkı görmediğine hak'ça konuşmadığına
dürüst olmadığına anlam veremediğimden hastalanmıştım.
bu halimi bilen yakın dostum ile doktora gittiğimde.
doktora bu halimden bahsetti.
ben böyle bir şey diyeceğini beklemiyordum ama ben de doktora tam olarak rahatsızlığımı anlatamıyordun; anlatamayacaktım.
Bu şiiri okuduğumda hatırıma geldiğindin bahsettim.
Büyük üstada Rabbim Rahmeti ile muamele etsin.
emsallerini insanlık alemi arasından eksik etmesin.
her dizeler muhteşem birer ders
Mevlana'nın eserlerini yorumlayacak makama eremedik henüz :)
Bu şiir ile ilgili 14 tane yorum bulunmakta