Dut Ağacından Kâğıtlar(öykü)

Gökhan Sarıkaya
24

ŞİİR


0

TAKİPÇİ

Dut Ağacından Kâğıtlar(öykü)

"Doğaya uzaktan bakmak ve onun güzelliğini anlamlandıran hayallere dalmak çok az insana mahsus bir özelliktir. Zafer barajının puslu güzelliğini izliyordu eprimiş pardesülü ve fötr şapkası elinde olan kahramanımız Turgut.

'Benim bu yalnızlığım, benim bu dalıp dalıp gittiğim uzaklık bana mı aitsin?' dedi manzaranın hayalle birleştiği yere uzanarak.

Küçük deri çantasını bileğine dolayıp, fötr şapkasını kafasına geçirdikten sonra ilçe merkezine uğradı ve karnını doyuracağı bir yer aradı. Yarı aydınlık, köhne bir lokantanın yanında durdu. İçeriye adım attığında lokantanın ocak kısmında odun ateşiyle cızırdayan etin kokusunu çekti içine. Dal gibi ince kara kuru olan garsona kanat ızgara ve yayık ayranı getimesini söyleyip, verdiği siparişin gelmesini bekledi.
Yemek tabağının geniş alanına dizilmiş kanat ve ortasında kalıp halinde bulunan pilavı yedikten sonra hesabı ödemek için lokantanın çıkış kapısına yakın ağzında kürdanla kasada oturan ve patron olduğunu tahmin ettiğimiz şişman adamın yanına varıp hesabı ödedikten sonra lokantadan dışarıya adımını attı.

Paltosunun cebinden sigarasını çıkarıp yaktıktan sonra hafif esen rüzgâra karşı dumanını savurdu. Birazdan aynı saatte ve aynı kaldırımda sürekli karşılaştığı Kırmızılı Kadını görecekti. Kırmızılı Kadın hep aynı dalgınlıkla yanından geçip gidecekti. Geride sadece bırakmış olduğu keskin parfüm kokusu kalacaktı ve Turgut yersiz bir monolog havasında teatral bir gösteri yapacaktı o an.
Kırmızılı Kadın diyoruz halbuki kadının ismini öğrenmesi ya da onunla tanışması oldukça kolaydı Turgut'un. Kolay olmasına kolaydı fakat Turgut bu küçük ilçede ne birilerini aracı koymak ne de hayalinde büyütüp ulaşılmazlık kazandırdığı bu kadına , yanyanalığın sıradanlığıyla değer biçmek istiyordu. Okuduğu veya yazdığı kitapların yarattığı hastalıklı bir kahramanlığa mı özeniyordu Turgut ? Bunu maalesef bilmiyoruz...
Kırmızılı Kadın özel bir bankada çalışmaktaydı, bunun dışında onun hakkında diğer bilgilere sahip olmamız hemen hemen imkansızdı. Çünkü çalıştığı bankadaki meslektaşları adı ve oturduğu yer dışında başka bir bilgiye sahip değillerdi. Bu birbirleriyle çok konuşmayanlar grubu, yaptıkları işin mahiyeti nedeniyle hesap kitap İşeri dışında varlıklarını sadece biyolojik ihtiyaçlarını giderdikleri vakit hissetmekteydiler. Sanırım bu kadarı bile yeterliydi onları tanıyanlar için...

Turgut ciğerlerini ve ruhunu yoran betonlar cumhuriyetinden kaçıp gelmişti bu küçük ilçeye. Sonunda geri dönebileceği bir toprak parçası kalmayana kadar, unutmak ve unutulmak istiyordu dış dünya tarafından.
Kırılmaz kabuğunun içinde tek başına yaşamayı seçmişti. Kabuğu sertleştikçe içinde sıkışıp kalan ruhu belki bir inci tanesine dönüşecekti en sonunda. Ama olmamıştı, Kırmızılı Kadının topuk sesleriyle zamanı altüst edişindeki kayıtsızlığa her tanık oluşunda, kalbinin paslı çarkı yavaş yavaş sesler vermekteydi.
Penceresinden yağmur tanelerinin çatıya düşerken çıkardığı sesi nasıl duyuyorsa, paslanmış kalbinin çığıtkan sesini de öylece duyuyordu.
Kalemi kaç gündür bir şeyler yazmamıştı. Zavallı kalem mavi ağzını kocaman açıp Turguta bakıyordu şaşkın şaşkın. Bahçesinde ki dut ağacı kaç gündür buruşturulup buruşturulup çöpe atılan kağıtların olmayışına seviniyordu yapraklarıyla fısıldaşarak.

Bir gün Kırmızılı Kadın kendisini uzaktan uzağa gizli gözlerle izleyen detektif kılıklı bu kahramanımızı fatketmişti. Aynı saatte ve aynı kaldırımda karşılaştıklarında karşısına geçip dikildi.

Kırmızılı Kadın: Seni dinliyorum! Neden sürekli aynı noktada ve hep aynı saatte aylardır karşılaşıyoruz ? Bugün bankanın kapısından çıkarken, bankaya doğru nöbet alır vaziyette beklediğini gördüm. Çoğu kez de böyle görüyordum. Yanılıyor olamam!

Turgut: Evet birini bekliyordum, aylardır karşılaştığımız noktadan yer ve zaman kavramını bir süreliğine dondurup, kâinata kendi kokusunu sunduktan sonra, uzaklaşıp kaybolan görüntüsüne dair kırıntıları belleğimden kalbime sunduğum ve onun hiç bilmediği, hiç tanımadığı bir adam olarak kendimi düşünürken ve şimdi ve şu an 'seni dinliyorum' diyen o kadını bekliyordum.

Kırmızılı Kadın: Bana herhangi bir isim verme tenezzülünde bulunmadığın için, bu hikayende daha fazla durmamın anlamı olmayacağı düşüncesindeyim. Eğer birini bekliyorsan şunu unutma ki; onun önce ismini daha sonra hikaye de olsa onun bir kadın olduğunu ve böyle gizliden gizliye takip etmenin hoş bir davranış olmadığını bilmeni isterim. Şimdi gidiyorum hoşça kal...
Etraf bir anda mavi mürekkep lekesine bürünmüştü. Turgut nerede hata yaptığını öğrenmek için yanağına yenik bir tebessümü çizip 'Hoşça kal Kırmızılı Kadın.' dedi.

Masanın üzerinde duran kağıdı hınçla buruşturup çöpe attı. Bahçesindeki dut ağacı yapraklarını döküyordu üzüntüden. Ve ince belli kadehinde duran buğulu rakısını tek seferde kafasına dikip yüreğinin gözüyle kendisine baktı. Camdan gözleri olan ve kara kedisinde bıraktığı sureti özledi. Bir gün öncesi rüyasında gördüğü ve ona söylediği sözü tekrarladı dudakları titreyerek 'Ben yüz on yıldır seni bekliyorum.' dedi hıçkıra hıçkıra ağlayıp koltuğuna düşerken..."

Gökhan Sarıkaya
Kayıt Tarihi : 13.6.2023 13:44:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Gökhan Sarıkaya