Düşünüyor insan ister istemez

Habibe Merih Atalay
496

ŞİİR


9

TAKİPÇİ

Düşünüyor insan ister istemez

"Tavır yapılmış gibi olmasın,
öyle anlaşılmasın sakın" diyo bi yandan
öte yandan tavra da gereksinim duyuyor.

Tavır takındı işte o da kendince
-takınabildiğince- takındı tavrını sonunda.
Takınabildi.

Şöyle ki,
telefonu çaldı,
aldı eline,
o arıyordu...
"O! " dedi...
durdu...

O sırada kulağında kulaklık film izliyordu,
dondurdu filmi yanıt vermek üzere elinde telefon,
tuşa da ha dokundu ha dokunacak parmaklar... ve...
kaldı... baktı şöyle bi içine ve yokladı... yokladı...
ve bıraktı!

Sesini duyurmak gelmemişti içinden ilk kez,
yine içinden, şaştı!

O an onu düşünemezdi hiç,
aklı yarım bıraktığı filmdeydi sade,
konu yoktu zihninde ne de içerik,
hatırlamıyordu -ne- neden aradığını
-ne- ne zaman, o an fark etti unuttuğunu
hepsi önceki günde kalmıştı, hepsi! .
Tüm duyguları.

Sesini duyma isteğiyle aradığı andaki
arzu heyecan, şimdi sanki çook uzak,
soluk bi geçmişte kalmış
diğer arzuların mezatındaki
değerlerin arasına sıkışıp, karışıp,
yitip gitmiş kaybolmuş...
tın tın yürek ve hiç eser yok aşk namına.

Son kez inmiş kürsüye mezatçının
tokmağı, bitmiş sanki açık artırım
kapanmış çoktandır kalp,
tınmıyor yara.

Çok değil iki kez çalan ve sanki
sonsuza dek susan, masaya bırakılmış
telefondaki, işte o iki melodi arasındaki
bilincinden özetle geçiveren tüm bu
düşünceler...

ki çok değil bu da.. duyduğu ezik
müzik, ruhun düşük yapması gibi,
doğamaz ve doğdurulamaz o
nadide parçanın, kazınıp uzamınca
son bir kez, çekilip içinden ustalıkla,
çıkarılması gerekmekteydi..

kalıp gibi soyundu ruhunu uzandı
utanmadan beyaz çıplak sedyeden,
son kez açtı uzuvlarını...
açtı sonuna dek,
kalan son bir tınıyla
kaçtı bütün umudu.

Dirim getirmeyen aşk,
aşk sayılmazdı.
Hiç sayılmazdı.
Sevmiyormuş demekti artık bu,
sevmiyordu işte.
Zorla mı?

Bitmişti yıllara meydan okuyan
çanlardaki aşk melodisi.

Ve uzaklaşıyor,
uzaklaşıyor,
uzaklaşıyor işte yine kamera,
artıyor aralarındaki mesafe, aşkla!
hızla artıyor,
hızla!

Görünmez olduğunda nihayet sarılışı
sessizce kalemine, sarılışı kendine ve
aralarındaki şu kalmış son loşluğa,
hiçten az sarhoşluğa sarılışı sımsıkı...
"beni bırakma!" dememek için boşluğa,
"allah rızası için bi lokma aşk" dilenmemek
adına hiç bir yönetmenden, bir kez daha.

Sevmek yanlış mıydı? Hayır.
Sevmemek yanlış mıydı? Ona da hayır.
Sevmek de sevmemek de insana has.

Karşılıklı olsun istemişti
herkesin isteyeceği ölçülerde,
birini seversen eğer o da sever
gibi geldiğinden,
ilk seven o olmuştu.
Öyle olmuyormuş meğer.
Ön taraf sevmiyorsa
arka yan da sevemezmiş.

Bu yüzden ne ilk ne son
sevemeyenler olacak bu nesil.

"Doğrusu da bu aslında"
diyo insan ister istemez:

"Doğrusu da bu: birbirini
ilk andan itibaren seven
şanslılardan olunmalı, bu açıdan."

Yine bu açıdan olan şu ki kimse tarafından
sevilmemiş o bu güne kadar gerçek anlamda
çünkü o da hiç kimseyi doğru dürüst sevmemiş,
görünen bu gerçekten.

"Kendimi kandırmayayım.
Bir sevgi oyunu yazdım -ben-
aşk partisyonu yarattım -tek başına-
kurguladım, sahneledim, çıktım
çaldım, çırptım oynadım -belki-
biraz çıldırdım yüreğimi,
çalamadımsa da hiç kimsenin yüreğini
şimdi iniyorken artık sahneden
alkış bekliyorum yine de
algılayışlı ellerden! "

Yine de alkış!

Ve selamlıyoruz kendilerini,
elveda diyorken o son kez aşka,
çünkü yine onun sayesindedir ki
epey bi iyi oyalandık, buralarda.

Habibe Merih Atalay
Kayıt Tarihi : 19.4.2017 10:46:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


Toros/Antalya 19.04.2017 10.41 Benzemez kimse sana tavrına hayran olayım Bakışından süzülen işvene kurban olayım Lütfuna ermek için söyle perişan olayım Bakışından süzülen işvene kurban olayım Beste: Fehmi Tokay Güfte: Rüştü Şardağ Makam: Beyati Usûl: Aksak

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Habibe Merih Atalay