Toplumlar: kişisel inanmalı ve kişisel keyfiyetlerle belirmeli oluşmalara, oldukça kapalıdır. Ve öznel keyfiliğe oldukça sınırlamalar getiren bir üretim ilişkileşmeler alanıdır. Oysa halk ve öznel yaşamlarınız da inançlaşmaya çok açık ve çok uygundur. İnançlar, kişiler inanmalı ve kişiler keyfiyetli oluşmalardır. İnançlar, kişileri olduğunca serbestleştiren, yalınlaştıran ve kişisel duyum içerenliğine değin indiren belirme alanlarıdırlar.
Serbestlikleri, toplumsal özgürlük sayma yanılgısı; okumuş, okumamış herkeste ve cahil olanlarda büyük oranda vardır. Hatta sınırlanmayı, kurallarla belirlenmeyi (anarşizmi) , özgürlüğe aykırı sayan yüzeysel düşünmeler çokça vardır. Hâlbuki toplumun bir üretim zorunluluğu varken sosyal yaşamın, kendi alan girişmeleri ile keyfi oluşma sosyal yaşam özgürleşmesi vardır. Cehalet densizliğiyle, bunları ayıramazlar.
Bir kere serbest, gelişi güzel, kafanıza göre davranır olmayı sınırlama, doğanın kendisinde vardır. Söz gelimi uçmak iştiyakı ile serbestçe kendinizi bir uçurumdan aşağı atmanın içinizdeki hevesçi belirmesi vardır. Ve yine bir apartman katından uçma coşkusuna kapılışla aşağı atlama eğiliminiz sizde, güçlü bir şekilde belirirdir. Ama uçamayacak olmanız ve atlamanın sonunda ölümün olması; sizin bu serbest oluşan fikirlerinizi ve keyfilikle oluşacak eylemlerinizi, gerçekleştirmenizi, hem sınırlandırır, hem de engeller olacaktır. Bu bir amaçlı ya da amaçsız olsun, kendilik otokontrollü olan otomatikman bir sınırlanmalı girişmedir.
Yine üzerinde 30 000 voltluk bir gerilim olan tele dokunmayı, özgürlüğünüz adına, hiçbir engel ve sınırlanmayı tanımama adına dahi olsa, kendiliğinden dokunamayacağınızı ve bir sınırlama ile karşı karşıya olduğunuzu, pek ala düşünmüş olmanız lazımdır. Yine bir ormanda gezinti yapmayı, sırf canınız istedi diye bu isteğinizi keyfice ve özgürce gerçekleştiremeyeceğinizi bilirsiniz. Bu da her istediğinizi yapamaz oluşunuzun kendi kendine bir sınırlanmasıdır. Yine özgürlükle ve canınız istediği için ve sırf sınırlanmadan komşunuzun kafasına taşı indirmeyi düşünebilirsiniz. Ama sizin de kafanıza taş inme riskinden dolayı bu isteğinizi, içinize atıp, gemlemek, sınırlamak zorundasınızdır. Nasıl eylemlerimiz (girişmelerimiz, kendimizden ötürü ise, eylemlerimizin (girişmelerimizin) sınırlanması da, yine kendimizden ötürüdür.
Keyfiliklerinizin oluşması gibi keyfiliklerinizin sınırlanması da egonuzdan kaynaklanır. Komşunun kafasına taş indirme isteğiniz, bir ego isteğidir. Yine sizin kafanıza taşın düşmemesini istemek de bir ego isteğidir. Sizler keyfice ve egoistçe ve serbestlikle yemek ve içmek isteyebilirsiniz. Ne var ki bu keyfilik isteğiniz, yani yemek içmek isteğiniz; karşılandıkça, giderek yön değiştirir. Yani karın doyurma, önce tıka basa doymaya yönelir. Sonra da yeme ve içmeniz tıkanmaya dönüşür.
Bir sağlayışın ileri yön akışı, hep aynı tek düze nicel akışını koruyamaz. Akış, sürekli sağlanış yönünde hep lineer olamaz. Keyfice yenişin, keyfice içilişin sonunda, patlama ya da patlayacak gibi olmanız da söz konusudur. Fazla yeme içmenin; boğulma yapması, yine egoistçe sakınma olan rahatsızlık ve hayatta kalma duyumundan ötürü egoizm; sizi, fazla yeme ve fazla içer olmadan kaçındıracaktır. Bu yeme ve tıkanma girişmesi eğiliminizi kendiliğinden (resen) sınırlayacaktır.
Bu gibi haller, siz doğa içinde iken, sizin hiçbir sosyal, toplumsal kısıtlamalarınız olmadan dahi, kendiliğinden ve otomatikman karşılaşacağınız sınırlanma durumlarıdırlar. Ki aslında bunlar bir özgürlük de değildirler. İnsanlar özgürlüğünü toplum içinde bilmiştir. Toplumun dışında özgürlük yoktur. Sosyal yaşamın temeli hiyerarşik bir statüdür. Toplum bir ilişkiler alanıdır. Yani toplum ilişkilerle sınırlı yapabilirlikler ve sınırlanmalarla, yapılamazlıklar alanıdır.
Yani insanlar özgürlüğünü bu ilişkileşmeleri içinde, ilişkileriyle üreterek sağladığı, toplumsal güçle üstünleşmelerin kullanımı sayesinde, özgürlüğün farkına varmıştır. Böylelikle özgürlüğü bilmiştir. Yani ilişkileşmelerde karşılıklı sınırlanmalar ve karşılıklı bağıntılı davranmalarla, insanın toplumsal olanı üretmesidir ki insan bunlarla özgür olabilmiştir. Bu yepyeni ve olgunlaşmalı bir aşamadır.
Toplumsal bazda, girişmeyen(sınırlanmayan) her bir davranışınız ilke olarak anlamsızdır. Sosyal bazda da davranışlarınızın girişmesi (sınırlanması) ne kadar yalınlaşırsa o kadar özgürsünüzdür. Yani toplumda bağımlılaşarak özgürleşirken, sosyal yaşamda bu bağımlılığın çözülmesi ile en aza inmesi ile duyduğunuz yalınlığa öznel özgürlük denir. Toplumsal sağlayışlar yüzdendir ki sosyal yaşam içindeki eski kandaşçı, etnikçi ve aile sigortacı dayanışma, arka çıkmalı ilişkileriniz çözülmektedir. Girişen davranışlarınızın, belirme alanının, gelişerek ulaştığı, sınırlanan son noktası; bir dairenin çemberi gibi sizi de sınırlar. Şeklinizi ve biçiminizi belirler.
Çember, ne daireye ait bir etkilenme alandır. Ne de çember, daire ile hiç bir ilişkisi olmayan, bir sınır çizgi de değildir. Çember üzerindeki noktalar daire içi girişmelerin etkisine girmedikleri için girişme alanı içinde sayılmazlar. Oysa çember üzerindeki noktalar girişme alanını belirlerken yani girişme alanına bir biçim, bir form, bir şekil verirken de, zorunlu olarak daireye aitmiş gibi girişen davranırlar. Biçimlerde asıldandır.
Bir girişme alanı, kendi kendine organize bir ilişkiler alanıdır. Ve yine bu girişmeler, kendi etkisini otomatik olarak sınırlarlar. Bu sınırlanış, artık içinde kendi girişmesinin olmadığı bitişik uzay alanları ile belirlenme ilişkisidir. Bu tür girişmenin nasıl bir sınır ve bir form oluşturduğunu, girişmenin nasıl bir şekil kazandığını, bir örnekle kendi kendimize de anlamaya çalışabiliriz.
Sürecek
Bayram KayaKayıt Tarihi : 8.6.2010 08:15:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!