Düşünürken Düşünememek Mi? 08

Bayram Kaya
2924

ŞİİR


13

TAKİPÇİ

Düşünürken Düşünememek Mi? 08

Bunların adım adım birikmeleri ve tek tek girişen ilişkileşmeleri; günün birinde, bu gelişme ve girişmeleri, hepsinin de bir arada olduğu, süredurum ilişkileşme girişmesi olacağı da kaçınılmazdır. İsa dönemine gelindiğin de, bunların en vahşi dönemlerinin çoktan oluşmuş şekilde sürer olduğu ve de diğer yandan da artık yeni bir devrimci değişmelere (feodalizme) yüz tuttuğu görülecekti. Bunların bir arada girişmesi, çatışmalarla ortalama bir değerde dengeye gelecektir. Ki çatışma ve kavgalar önlene bilsin idi. Artık köleler merhametle(!) öldürülmeyecekti.

Ama köleler de (mülksüzler de) aç kalmamalıydı. Mülkten, mülkü olmayanlara (kölelere) sadaka ve zekât vererek bunların yaşamalarına da acınmalıydı. Köleler, merhametle yaşar olsunlaydı ki, hem köle olarak artık ürün üretebil sinlerdi. Hem de, talan ve kin gibi öççü duygu oluşmaları sönümletilmeli idi. Gösterilen bunca merhamete karşın, bunlar da, eşek değillerdi ya(!) nankör olmamalıydılar. Veli nimetlerine daima saygılı olmalıydılar. Bükemedikleri eli öpmeliydiler. Sanki el bükmek gibi bir zorunlulukları varmış gibi!

Yani çember üzerinde başlangıç ve son aynı yerdir. Bu yüzden başlangıç ile son karıştırılır. Doğanın işleyişinde adaletçi olmak gibi bir zorunluluk ve lüks yoktur. Mülk bir nedense, adalet bir sonuçtur. Bu adalet anlayışı doğal bir işleyiş olmayıp, insansal etkimeli bir eylemselliktir. Adalet toplumsal olanın doğal bir parçasıdır. Ve daima öznel sübjektiviteleri içerecektirler. Süreç başladıktan sonrada sonuçlar neden gibi davranıp bazen mülkü belirleyeceklerdir.

İnsanlar, süreç içinde bunları karşılıklı etkimeli (diyalektik) giriştirecektir. Mülk nesnel gerçekçidir, adalet öznel hakikattir. Artık olaylar böyle bir görünümle girişirler. Ki bu görünüşler de, şüpheci ve analizci olmayan bilgisizliğimizin de yanılsama kaynağı olmuştur. Olayları bu tür anlayışlar üzerinde, söyleşilenleri dinler ve anlar olmalarımız da, bir inançlaşma ve bir tekil mantığın ürünü oluşudurlar.
Ne mutlak bir mülk ilişkisi biçimi vardır, ne de mutlak bir adalet vardır. Mülk ilişkileşmeleri, adaletçi anlama olgularını doğurduğu da bir hakikattir. Ancak süreç başladıktan sonrada adaletçi anlama olguları da mülkün işleyişini, insansal bağlam da düzenleştirdiği bir gerçektir. Ne var ki mülk, adaletin mülke temel olması ilişkisi üzerine oturmamıştır. Yani önce bir adalet vardır, sonradan da, mülk ilişkileri buna göre oluşturulmuş değildir. Bu anlayış çok yanlış bir gözlemsel çıkarma olup, tarihsel bilinç ve bilgi taşımaz. Hiçbir bilimsel kıymeti har biyesi olmayan, halkçı öğretmeyi kısa yoldan düzenleyen bir tek yanlı, inanççı mantık çıkarımıdır.

Burada yine çok yerde değindiğim egemenlikçi ya da özgürlükçü anlayışa bir değinmenin felsefesini yapayım. Zorunluluklarınız varsa, zorunluluklarınızın da bir sağlanışı vardır. Zorunluluklarınız aşağı yukarı hep aynı kalırken, zorunluluklarınızı sağlayışınız ve bunların ilişkileşmesi hep aynı kalmaz, yani daima değişecektir.

Şu saptamamı da söyleyip, ondan sonra, bunların anlatım açılımına geçeyim. Zorunluluklarımız, bizim dışımızdaki gerçeklenmelerdirler. Her davranışımız nedenlidir ama zorunlu olmayabilir. Temel düzlem davranışlarımız zorunlu iken yani, tıksırmak nedenli ve zorunlu iken tıksırma anında burnunuzu tutmak zorunlu değildir. Bu tür zorunlu davranışlarımızın, bizler üzerinde kaçınılmaz baskısı vardır.

Toplumsal ve sosyal girişmeler, gereksinimlerimizi zorunlu sağlayış ilişkilerindendirler. Bu türden temel gereksinimlerin, sosyal ve toplumsal sağlanış ilişkileşme nesnelliklerin baskısından dolayı; bizlerin var olan ve keyfi olan kişisel tutumlarımız, kişisel iradelerimiz, girişirken kırpılırlar. Bu türden olan temel gereksinimlerimizin sosyal ve toplumsal sağlanışları yüzünden, keyfi oluşların tamamen kırpılmalarıyladır ki; keyfi oluşlar her şeyin üstüne çıkabilir değildir.

Hem de bu türden kırpılan, yok olan enerjilerimiz, zorunluluklarımız; hiç ummadığımız bir şekilde, hiç bilmediğimiz, yepyeni bir gücü, toplumsal gücü ortaya çıkarırlar. Bu demektir ki toplumsal güç tek tek kişilerin olmayan ama kolektif olaraktan bizlerin egemenci oluşumuzun da bir belirişidirler.

Açıkçası toplumsal olan yükümsel girişmeler, sizin üste çıkar keyfiliklerde olmanızı engelleyicidir. Bu girişme kayıplarınızı ortaya koyacaktır. Bu nedenle keyfilikle egemenci (özgür) olamayacaksınız. Ama yine sırf bu nedenle, bu sağlanışları girişmesi ve kırpılan dalgalanmalar sonucunda da, bambaşka bir (egemenci ve özgür) oluşunuz da, sosyal ve toplumsal güçle, ortaya konacaktır.

Söz gelimi üstteki paragrafların belirtilişi bağlamında, açlığınız sizin bir iç zorunluluğunuzdur. Tepenize yıldırımın düşmesi de, sizin dışınızda, ama size de etkimeli, bir dış zorunluluktur. Yani zorunluluklarımızın (yönelimlerinizin- eğilimlerinizin) bir kısmı bizim içinizden dışımıza doğrudur. Bir kısım zorunluluk da, bizim dışımızdandır ama size doğru da bir yansıma potansiyeli vardır. İşte bu zorunluluklarınızı biz karşılar olmak, biz sağlar olmak zorundayızdır.
Siz bu zorunlulukları doğada sağlarsınız. Bu sağlanışlar, sözün gelişi dıştan size doğru olacak bir güvenlik tehdidini de, destekler olacaktır. Bu tür belirmelerde sözün gelişi, siz av yaparken, sizin av olmanız gibi tehdit çil, zorlukları vardır. Bu tür zorunluluklardan ötürü siz de, zorunlu olarak karşılıklı yükümleşen grup sağlayışlarına doğru bir devinişi geliştirirsiniz. İşte bu gibi sağlayış şekillerinden birisi de sosyal birlikler, komüncü düzenidirler. Bu düzlem de, buradaki süreci daha sonra toplumsal sağlayışlara doğru kaydırtmıştır. Şimdilerde toplumsal sağlayışlar da artık miyarını tamamlamış gibi görülmektedir. Tabii ki, toplumsal sağlayış öyle sabahtan akşama biter bir konu da değildir.

Tüm gereksinimlerimiz dıştan sağlanır nesnelliktedirler. İçten olanlarsa, hem nesnelliktir, hem durumsaldır, hem duygusal ve ruhsal tavırlıdırlar. İşte bu zorunlulukların dıştan ilişkisel sağlanışı nedeniyle yapılan girişmeler gide gide mülkleşme olgusunu ortaya çıkartmıştır. Söz gelimi sosyal birlikler döneminde sağlanışlıklar yaklaşık eşitlikçi biçimde olduğu için o düzlemin adalet anlayışları ve adalet oluşturmaları da farklıdır. Şimdiki toplumsal iyelikçi mülkiyet biçimin de ise, adalet duygumuz daha başka, bam başka bir deviniş içindedir.

Sürecek

Bayram Kaya
Kayıt Tarihi : 3.6.2010 06:43:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Bayram Kaya