Garip bir burukluk vardı
Havadan desem değildi
Güneş mi tutulmuştu
Ben mi hiç anlamadım
Kaldırımları sessizce yürüyordum
İçimden çok sesli düşünüyordum
Yollar küçükken ne büyük gelirdi
Şimdilerde ise çok yalnız geliyordu
Sessizce bir BEN de gidiyordu
Büyümek yolda düşünmek mi demekti
Arı kovanın içine çomak misali
Topla toplayabilirsen düşünerek öğürtmeye çalıştıklarını
Tutulan güneş miydi yoksa ben mi?
İşin garibi gece niye aklıma gelmişti bu.
Ayaklar şişmiş yorgunlukla düşülesi bir akşamda
Yolculuk cennete olmalıydı
Laf aramızda ne Cennet nede Cehennem daha yaratılmamıştı ki
Sırasını beklemekteydi aynı biz gibi
Yani bu yol bitip tükenmez gibi
Sınırlı sınırsız bir süre içermekte
Beni de fena halde sinir etmekteydi
Beklemek kadar sıkıcı
Sabretmek kadar zor ne vardı
Küstüm diyordum
Yalanlarınıza aldatmalarınıza
Bırakın beni kırıcam zincirlerimi diyorum kötülere
Duyan kimdi
Bende güç kalmamıştı
Çevresi değişen İstanbul
Yüzü değişense bendim
Değişmiyordum doğduğum şehrimi
Değişmiyordum içinde boğulduğum şehrimi,
İçinde bulunan değerli şeylere
Süslü bir saltanatı uzaktan izliyordum sadece
Bir kuş konuyordu caminin kubbesine
Ürkek bakıyordu lokmasına bulabilirse
Ayaklarım şiş muhtemelen yaraya meyilli
Yürüyordum sokaklarımı
Eskiden daha mı sıcak tı ne bu şehir
Kötülük adım başıydı sanki
Korkmuyordum bunalıyordum
Konduramıyordum şehrime nede kendime
Böyle olmamalıydı dedikçe
Olan bitenin içinde savruluyordum
Sensiz çekilmiyordu bu kaldırımlar
Hangi kahverengi düşüp yaraladıysa
Çok daha fazla buruktu sonbahar
Kış’ın beyazı olmuştu deli bir gri
Bahar’sa kapkara
Renklerle oynayanın diye bir küfür sallamak geliyordu içimden
Türkçe’yi yanlış kullanıyor diyecekler diye umursamıyordum
Ben mi karmıştım rengin boyalarını
Nasibime ne düştüyse alıp boyanmıştım duvarımı
Yıkıntıların arasında dertsiz bir gün peşindeydim
Tek bir günüm olsun dertsiz
O gün öleceğim derdim hiç çekinmeden
Ucu kırık konuşmalar yaşardım içimde
Bitmemiş hikâyeler başka bir biçimde
Çekilin tepemden hava alayım artık
Çember içinde boğdunuz beni
Kime diyorum kim dinliyor
İlla yarıp çıkacaksın bu çemberi
İllaki kıracaksın birilerini, bir şeylerini
Tıpkı seni kırıp geçenler gibi
Olmadı ki düşünmekten başka bir kötü alışkanlığım
Sığınıp saklandığım bir yer
Farkına varmak lazımdı
Kaçacak hiçbir yer yoktu
Hepimiz bu kainatın içinde hapsedilmiştik
Gökyüzünle yeryüzünle sınırlı hücrende
Özgürüz sanırdık kendimizi
Havayı ciğerimize çektikçe
Özgürlük içtiğimizi sanırdık
Düşünün bir kere akvaryumdaki balıktan
Çokta farkımız yoktu
Neyine hava atıp dolaşıyorsunuz daha,
Hangi köşelerin kavgasını ediyorduk
Bir Anne Bir Baba’dan gelen kardeşler savaşıyorduk
İYİ bile cinnet geçirip
Kötüleri öldürüp temizlemek istiyordu dünyadan
Ne farkı kalacaktı Garibin o zaman öldürdüğü mahlûklardan
Düşünüp düştüğün kuyu
Aslında itilerek düşüldüğün düşünme kuyusudur.
İlk girişimizi hariç sayarsak
Düşünerek giriyorduk her kapıdan
Ömrün en yorucu kapısıydı
Düşünmenin kapısı
Anıların tortusu
Kâğıtların kokusu
Tırım tırmalar düşünürsün
Ne yi ne zaman düşüneceğin bile belli değildir
Kibrit çöpüne bakıp koca gökdelenler yaparsın
Bir kediden binlerce sayfa roman yazarsın
İşin garibi yalnızsındır ve düşünerek
Kendinle konuşursun
Sorsalar kendimle konuşmadım dersin
Yaratansal bir hediye
Kendi kendinle konuşabilme
İçinde dünyaları geçirip susuverme
Susabilme sanatıysa yaşamak
Yaşayıp gidiyorduk
Düşünürsen yaşarsın
Düşünmezsen hiçbir şeysin
Kayıt Tarihi : 8.4.2006 03:17:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!