Düşünen Adamın İade-i Duası

Mehmet Dokumacı
48

ŞİİR


3

TAKİPÇİ

Düşünen Adamın İade-i Duası

sevilen yanlarımı,
-sonradan eklentilerimdir onlar-
tutar zaman zaman terbiyecim
kendim olmayanlarımı
silkeler üstümden

salt kötü, tanrım!
müştemilatımdan artakalan
silkelendiğimden sonra
ne dayanılmaz manzara!

düşün ki:
bir kalorifer peteği önünde
kıblesine ters kalmış
çıplak adam
düşünmüş, çıldırmakta...
ki çıldırıyorum.

toprak
su
ateş

yani
sen bari kalmış olsaydın son silkelenmelerimden
inan yapışıp secdeye
içime biraz hava üfleyecektim senden

çok ağır oldum tanrım.
olmadı!

Mehmet Dokumacı
Kayıt Tarihi : 13.11.2008 12:55:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Avni Çakar
    Avni Çakar

    Amarcord' un girişini izleyin. Oradaki teknik işinizi kolaylaştırabilir.

    Cevap Yaz
  • Filiz Bektaş
    Filiz Bektaş

    Hayat denilen bu serüvende, yaşadığımız çelişkiler... aslında raslantılarımızda aradığımız mutlulukları yaşatmaya çalışmak... tebrikler....

    Cevap Yaz
  • Tayyibe Atay
    Tayyibe Atay

    neye benzerse meyvesinden ve yaprağından kurtulan ağaç,insan da öyle olur silkelenince işte!:)))

    belki bie nevi arınmak tutkusudur bu desem,Tanrı silkelensin benim yerime...çünkü ben,ondan daha az günahkar ve kirliyim...

    ve dönüyorum gökyüzüme;gürlüyor!..neyin sesidir bu acep!..

    :)))))

    Cevap Yaz
  • Seraceddin
    Seraceddin

    SADECE BU TÜRKÜDÜR YAKIŞTIRDIĞIM BU ŞİİRE:

    Orası mezarlar adasıdır, susan ada; gençliğimin mezarları da oradadır. Hep yeşil kalan bir hayat çelengi iletmek isterim oraya.

    Bunu gönlüme koyup aştım denizi.

    Siz ey gençliğimin görünümleri, görüntüleri! Siz ey bütün sevgi bakışları, siz tanrısal bakışlar! Ne çabuk yitirdim sizi! Bugün sizi ölülerim gibi anıyorum.

    Sizden, ey sevgili ölülerim, bana bir burcu koku geliyor, gönül açan, göz yaşartan. Gerçek, bu koku, yalnız gemicinin gönlünü açıyor, allak bullak ediyor.

    En zengin, en imrenilesi kişiyim daha ben, -ben en yalnız olan! Çünkü siz benimdiniz, ben sizinim daha. Deyin bana; böyle kırmızı elmalar benden başka kime düşmüştür ağaçtan?

    Sevginizin mirasçısı ve mirasıyım daha ben; sizi andıkça renk renk, yabanıl erdemlerle çiçeklenmekteyim, ey en sevgililer!

    Ah, birbirimize yakın olmak için yaratılmıştık, ey güzel, görülmemiş harikalar; ürkek kuşlar gibi gelmediniz bana ve özlemime, -hayır, güvenene güvenenler gibi geldiniz!

    Evet, bağlılık için yaratılmıştınız bence, ince sonrasızlıklar için: Şimdi gelgeç diye mi adlandırayım sizi, ey tanrısal bakışlar, anlar; başka bir ad öğrenmedim daha ben.

    Gerçek, pek erken öldünüz bana göre, kaçaklar. Ama siz kaçmadınız benden, ben de sizden kaçmadım: gelgeçliğimizde suçsuzuz birbirimize karşı.

    Beni öldürmek için, sizi boğdular, ey şakıyan kuşları umutlarımın! Evet, size attı, en sevgililer, oklarını kötülük, -yüreğimden vurmak için!

    Vurdu da! Çünkü benim gönlüme en yakın sizdiniz hep, benim dediklerim, bana benim diyenler: Bu yüzden genç ve pek erken ölmek zorunda kaldınız.

    En can alıcı yerime saldılar oku: siz ki deriniz tüy gibiydi, daha doğrusu, bir bakışta sönen gülümseme gibiydi!

    Ama bir çift sözüm var düşmanlarıma: bana ettikleriniz yanında adam öldürmek nedir ki?

    Adam öldürmekten daha beter kötülük ettiniz bana; yerine konmaz şeylerimi aldınız benden: -bunu derim size ey düşmanlarım!

    Öldürmediniz mi gençliğimin görüntülerini, en sevgili harikalarını! Oyun arkadaşlarımı aldınız benden, kutlu canları! Onların anısına koyuyorum bu çelengi, bu ilenci.

    Size bu ilenç, düşmanlarım! sonrasızlığımı kısaltmadınız mı, bir sesin soğuk gecede sönmesi gibi! Ancak tanrısal gözlerin pırıltısı gibi gelirdi o bana, -bir anlık bakış gibi!

    Şöyle demişti mutlu bir saatinde tertemizliğim: 'tanrısal olacaktır benim için bütün varlıklar.'

    Derken kirli hortlaklarla üşüştünüz başıma; ah, nereye uçtu şimdi o canım saat!

    'Bütün günler benim için kutsal olacaktır' -böyle demişti gençliğimin bilgeliği: evet, sevinçli bir bilgeliğin dili!

    Ama sonra siz düşmanlarım, çaldınız benim gecelerimi, onları uyku bilmez ağrıya sattınız: ah, nereye uçtu şimdi o sevinçli bilgelik!

    Eskiden mutlu belirtiler özlerdim kuşlardan: derken bir baykuş azmanı çıkardınız yoluma, iğrenç mi iğrenç. Ah, nereye uçtu en ince özlemim o zaman?

    Bütün tiksintileri yadsımaya and içmiştim: derken çıbana döndürdünüz yakınlarımı, en yakınlarımı. Ah, nereye uçtu en soylu andım o zaman?

    Kör gibi yürürdüm kutlu yollarda eskiden: derken pislik attınız körün yoluna: şimdi kör, eski kaldırımından tiksiniyor.

    Ve en güç işimi başardığım ve yengilerimin bayramını kutladığımda: beni sevenleri bağırttınız, en çok o sırada canlarını yakarmışım gibi.

    Gerçek, sizin işiniz buydu hep: en tatlı balımı zehir ettiniz bana, en iyi arılarımın çabasını.

    İyilikseverliğime en arsız dilencileri gönderdiniz hep; acımanın çevresine onulmaz yüzsüzleri yığdınız. Erdemimin inancını böyle yaraladınız işte.

    Ve en kutsalımı süngü olarak koyduğumda, 'sofuluğunuz'hemen daha semiz armağanlar yerleştirdi yanına: böylece en kutsalım, sizin yağınızın dumanında boğuldu.

    Ve öyle bir hora tepmek istiyordum ki, benzeri geçmişimde bulunmasın: hora tepmek istiyordum bütün göklerden öte. Derken en gözde çalgıcımı kandırdınız.

    O da korkunç, ağır bir havaya başladı; ah, yaslı bir kaval gibi ötüyordu kulaklarımda!

    Öldüren çalgıcı, kötülük aracı, en suçsuz araç! En güzel oyuna durmuştum: derken öldürdün coşkumu seslerinle!

    En yüce şeylerin simgesini oyunla anlatabilirim ancak: -en yüce simgem dile gelmeden kaldı üyelerimde!

    Dile gelmeden, gerçekleşmeden kaldı en yüce umudum! Ve soldu bütün görüntüleri, avuntuları gençliğimin!

    Buna nasıl dayandım? Nasıl atlattım, nasıl kurtuldum bu yaralardan? Bu mezarlardan nasıl yekindi ruhum yeniden?

    Evet, yara almaz, gömülmez birşey var içimde, kayaları parçalayacak birşey: bu benim istemim'dir. Sessiz ilerler ve o değişmeden, yıllar boyu.

    Yolunu benim ayaklarımla yürüyecektir koca istemim; taş yüreklidir yapısı ve yaralanmaz.

    Yara almaz yerim ancak topuğumdur. Sağsın daha, olduğun gibisin, ey en sabırlı olan! Bütün mezarlardan uğramadın mı hep!

    Ne ki gençliğimde kurtarılmadı, sende yaşar daha; umut dolu, hayat ve gençlik gibi oturursun burada, mezarların sarı yıkıntıları üstünde.

    Evet, sen daha benim için bütün mezarları yıkansın: selam sana, istemim benim! Ve ancak mezarların olduğu yerde olur dirilmeler.

    Türküsü buydu Zerdüşt'ün.

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (4)

Mehmet Dokumacı