Bir mektup aldım geçenlerde. Uzunca süredir unuttuklarımı yeniden hatırlatıyordu bana. Oldukça iyi tanıdığımı sandığım Dostoyevski ve Camus’nün dünyalarından gelen ılık bir esinti gibiydi.
İlginç olan tarafı Dostoyevski’nin az bilinen veya az okunan bir yapıtından; “Yer Altından Notlar”dan bahsediyor olmasıydı. Yapay entellektüelizmin bir anlamda hicvedildiği eserden yani… Onu okuduğumdan bu yana çok zaman geçmişti. Belleğimi bir hayli kurcalamak zorunda kaldım. Bir tür yılgınlığın, kaçışın ve kendi kabuğuna çekilmenin hikâyesi değil miydi? Sanırım öyleydi. Dostoyevski’nin tanınmış büyük romanlarından önceki dönemde yazılmıştı. Büyük Dostoyevski’nin doğuş ve derin ahlaki-felsefi konulara girişinden hemen önceki “gebelik” zamanının bir ürünüydü. Düşündüm biraz. Bu eseri günümüzde önemli kılan neydi peki? Sanıyorum toplumsal yaşamın bugün vardığı; değerlerin evrenselleştiği; post- modernizmin insan yaşamı üzerine bir kâbus gibi çöktüğü noktayı yazar yıllar öncesinden hissetmişti. Ve tepkisel olarak doğan zorunlu kaçışları işaret ediyordu…
“Yer Altından Notlar”, şimdi bana bir haykırış sesi ve güçlü bir çığlık gibi geliyor. Dostoyevski’den günümüze kadar uzanan kocaman uyarıcı bir çığlık…
Ve Camus. İnsanın tek başına olmasının utanılacak bir şey olduğunu söyleyen Camus… Bu da beni ana konu olan yalnızlığa geri getiriyordu. “Yalnızlık” olgusu üzerinde düşündüm bir süre. Gerçek yaşamda yalnızlığa pek inanmam ancak düşüncenin hâkim olduğu ortamlarda yalnızlığın oldukça yararlı olduğunu söyleyebilirim. “Seçilmiş ve tercih edilmiş” bir tür yalnızlıktan söz ediyorum. Düşünür ve üretirken yalnız olmakla yaşam yalnızlığı farklı şeylerdir. Kişi, yeri geldiğince aradaki sınırın bir o tarafına, bir bu tarafına atlamayı bilmek zorunda. Hem gerçek yaşamın kalabalığında, hem de düşünsel anlamdaki yalnızlıkta çoğalmak mümkün ama gereksinim duyduğumda, “seçilmiş” yalnızlığıma sığınır ve severim onu. Eldiven gibi giyerim üzerime. Asla törpülemez ve acıtmaz. Seçim yaparken düşünmek lazım… Ve sormak; “Neyi, ne kadar ve nasıl kaldırabiliriz? ” Kısacası, ne ölçüde baş edebiliriz? Yalnızlık bir tür kaçış veya çoğalma yolu mu, sığınılacak bir liman veya bir intihar mıdır?
Hatırıma sıla düştü bu gece.
Güngören'in horozları öterken
Gönül kalktı yola düştü bu gece.
İçinde dışında yoktur yalanı
''Sığınak'' yalnızlıkların,düşünsel yalnızlık olmadığının etkileyici anlatımı...Aksine o yalnızlıklarımda, oldukça kalabalık düşünce dostlarım olmuştur benim de...
Kutluyorum.
Kutlarım efendim,şiirsiz kalmayın,şiir tadında kalın,yüreğinize sağlık.
saygımla...
gereksinim duyduğumda, “seçilmiş” yalnızlığıma sığınır ve severim onu. Eldiven gibi giyerim üzerime..
ellerim....ellerim ısındıkça....
daha sıkı tutarım
hayata dair ne varsa
bir istiridye içine sığınan
ve orada
küme küme
pembe beyaz inci
doğuran .........demek geldi içimden...
Saygılarımla
Nazan İzmirli
..
Naime hanım güzeldi yazınız..Benzeri bir yalnızlık tecrübesi yaşadım. Tanıdık çevre içinde yalnızlık çevrenin varlığıyla yaşanabiliyor. Bir nevi emniyette
yaşanan bir şey. Ben 1 hafta denedim, tanımadığım bir çevre içinde. Hiç kimseyi tanımıyor,dokunmuyor ve gerekmedikçe konuşmuyordum. Para olunca buda rahatça yaşanabiliyor. Kalem ve kağıtla baş başa bir yalnızlık. Parasız olarak o yalnızlık nasıl yaşanır bilmiyorum,denemek lazım. İhtiyaçlarını karşılayabilir şekilde bile olsa, o yalnızlık müthiş ağır. Kendi kendine konuşmak denen şey yaşanıyor. Çevreden soyutlarsan kendini, okuduğun
şeylerde yaşamaya başlıyorsun. Kitap ya da herhangi bir yazılı yayın okurken kendinden geçen insanlarda bence aynı duyguyu yaşıyorlar. Konuşmamak yalnızlıkla birleşince gerçekten çok farklı şeyler hissediyorsunuz. Bilmem deneyen oldumu. Bu ilginç konuyu hatırlattığınız ve bilgilendirdiğiniz için teşekkür ederim.
Saygılarımla.
..
Bu şiir ile ilgili 4 tane yorum bulunmakta