Karışan beyin, parazit yapan sistem ve bozulan kimyayı düzeltmenin tek yolu düşünmektir.
Ama nasıl düşünmek?
Çok becerikli ve “ehil kafa dağıtıcıları” vardır hani; sinemaya, maça, içmeye, dost muhabbetlerine ve bazen de “geyik” üzerine kurulu zaman öldürmecelere pek meraklıdırlar. Bu konuda ustalaşmışlardır adeta. Onlara bir sözüm yok benim. Ne mutlu hepsine. Benimki biraz farklı. Baştan uyarmalıyım sizi, zira epeyce zor bir zanaattır bu. Önce kafayı kötü düşüncelerden arındıracak, aklayıp paklayacaksın ki azıcık yer açılsın; sonra öfkeni bastıracak ve dış dünya ile hafiften bir mesafe koyacaksın araya. Televizyonun, radyon, kapın hiç susmaz ve e-postaların birbiri ardına ekrana düşerse eğer, giriştiğin düşünme eyleminden de bir hayır gelmez açıkçası. Bu yüzden, benimkisi tenhalara kaçıp inzivaya sığınarak düşünme biçiminde oldu genellikle. Kafamda giderek büyüyen, şişen ve beni sıkıştırıp bunaltan lanet enerji toplarından kurtulmanın bildiğim yegane yoluydu bu. Beynimin her minik kıvrımından fışkırıyor; silahları ile üzerime üzerime gelirken dengemi bozuyor; kasırgaya duçar olmaktan beter ediyorlardı. “O halde düşünmeye devam” dedim…
Düşünmek yazmaktı bir anlamda; yazmak ise boşalmak…Amma ve lakin bir sorun vardı. Uzayımsı bir boşluğa salınıveren düşüncelerim bu hayali yazım sürecinde o denli süratle akıyorlardı ki, onları bir daha asla yakalayamıyordum. Hızlarına yetişmek, kalem veya tuşlarla mümkün olmuyordu. Düşüncelerimi yitiriyor; düzelip doğrulmak uğruna bir yandan da eksiliyordum. Eksik kalıyordum yani!
Düşünceyi yakalamak ve kaydetmek insanoğlunun yaşamında gerçekleşebilecek en önemli evrim aşamasıdır. Görüntümüzü; görünür veya görünmez iken konuştuklarımızı kayıt altına alabiliyoruz. Ama bu yeterli mi? Beyin ve dil aynı hızda çalışmıyor ki. Beyin emir veriyor ve dil onları sıraya diziyor. O halde dili aradan çıkaran“düşünce teypleri” üretmeliyiz hiç vakit kaybetmeden. Hemen şimdi, bu andan başlayarak!
Düşünce, bilgisayarda çöp kutusuna atılmış dosyaya benzemez. Orada çöpü geri yükleme şansınız ('Geri' de ne demekse? 'Yeniden yükleme' deseler kulağa daha hoş gelmez miydi sanki?) daima vardır. Oysa belgelenmeyen düşünce, sonsuza kadar süren uzun bir yolculuğa çıkmış demektir. Sonsuz kavramı da irdelenmeli biraz. Sonsuz ortak bir mal olmayıp herkesin sonsuzu kendinedir. “Dar sonsuzlular”dan “engin sonsuzlular”a dek uzanan öznel ve geniş bir ıskaladan söz ediyorum burada. Ne denli “var” ve ne kadar “cogito ergo sum”* cu iseniz sonsuzunuz da o ölçüde büyük olur. Oysa matematikte 'sonsuz' neredeyse tek ve mutlak bir kavramdır. Yaşamın her ögesinde harcı bulunan ve tutkuyla sevdalandığım bu bilim dalına yani matematiğe; matematikçi ve ayrıca felsefecilere, işlerine karışarak saygısızlık mı etmiş oluyorum acaba? Umarım öyle değildir… Ne yapalım ki, herkesin kavram anlayış ve tarifi de sonuçta kendine. Bazı konularda öznelleşmekten kurtulmanın yolu yok galiba…
Bugün yine ne çok düşünce yitirdim kendi sonsuzuma. Klavyenin tuşlarına bakıyorum. Onlar bana bakıyor. Düşük hızlarından dolayı adeta özür diliyorlar benden. Kaçanları yakalayamıyor ve burada oturmuş yalnızca durum tespiti yapıyorum. Ne yazık…
Hey düşünce teypi, neredeysen çık gel artık!
......................
*”Cogito ergo sum”: ”Düşünüyorum, o halde varım”- Descartes
(17 Mayıs 2003) - 'Gençler İçin Denemeler' dosyasından...
Naime ErlaçinKayıt Tarihi : 17.5.2003 15:00:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Naime Erlaçin](https://www.antoloji.com/i/siir/2003/05/17/dusunce-teybi-duz-yazi.jpg)
TÜM YORUMLAR (7)