Batıdaki azizler bizim keramet sahibi ermişlerimizin, şıhlarımızın, karşılığıdır. Örneğin bir ilginçlik olsun diye Aziz Francis etrafında örülen mucizeleri aktarayım. Bu şahıs Hindistan, Çin ve Japonya'da uzun yıllar yaşayıp misyonerlik yapmıştır. Burada; Japonya'da, 1552 yılında ölmüştür. Uzun uzun hem kendinin hem arkadaş grubunun misyonerliğini anlatan, pek çok mektupları vardır. Mektuplarda Hiçbir keramet ve mucizelerden bahis ve ima dahi yoktur denir.
Dahası bir başka aziz; Jode De Acosta; Aziz Francıs'in paganları Hıristiyan yaparken Hiçbir mucize ve kerametten yararlanmadığını açıkça anlatır. Francis mektuplarında japon çevirmenlerin iyi çeviri yapamadığından ve çevirmen azlığından da bir hayli yakınır durur olması hayli manidardır. Yani Japon dilini bilmemektedir, ya da en iyimserlikle, kaldığı süre içinde kem kümlü işaretleşmeden öte gitmemiştir.
Tüm bunlara karşın, adam öldükten hemen sonra, adamın başında örülenler pişmiş tavuğun başında geçmemiştir. japon dilini öğrenmede olağan üstü yetenekleri olduğu söylenmiş. Gemide susuz kaldıklarında, deniz suyunu; içilebilir suya dönüştürmüş! Denize düşen haçını bir yengeç alıp getirmiş. Bunun bir başka varyantı da denizdeki fırtınayı dindirmek için haçı suya atıp, badireyi önlemiştir. Yani adamın gerçekliğini küçülten olağan üstülükler, birilerinin sömürülen iman merkezinin odağı olacaktı.
Birinin aziz olması için kilisenin ispat edip onaylaması lazımdır. Yüz sene sonra 1662 yılında papa onun dil öğrenme konusundaki yeti ve başarısını! Resmen onaylamıştı. Artık o bir azizdir, ne söylense lezizdir.
Bu papa Galile'yi Galileo'nun söylediklerini inanılmaz bulup karşı çıkan papa 8. Urbino'dur. Bu papa Aziz Francıs'in lambasında petrol yerine kutsal su yaktığını söyleyecek kadar şirazeyi kaçırır.
Hele 1682 yılına gelindiğinde papaz Bouhorus, Aziz Francis'in 14 ölüyü diriltip marş marş ettirdiğini söyler.
Akıl ver hayalin şirazesi olmadı mı kim söylerse söylesin tam bir ölçü ve sınır tanımazlıktı. Örneğin Kral 2. Charles dokunmayla 100.000 kişiyi iyileştirecek kadar tam bir ermiş Kingdir (kral) . Kralın özel cerrahı, kralın 60 kişiyi mucizeli iyileştirdiğini resmi raporla ilan bile etmiştir. Bunu başka cerrah ve krallarda devam ettirmişlerdir.
Orta çağ bir veba salgınları çağıdır. Görülen bu salgınlar elbette tahmin edeceğiniz gibi ya Tanrı'nın bir gazabı veya cinlerin, şeytanların musallatıdırlar!
Ne yapılacaktı? Hiç kuşkusuz ki bu gazap, bu öfke durdurulmalıydı. İyide Tanrı'nın gazabı nasıl durdurulurdu? Durdurulacaksa niye gazap etmişti?
Bunları sormaya gerek var mı idi? Tezgâh kurulmuştu. Gazabı durdurmanın bir yolu da kiliseye toprak bağışlamaktı. En elim durum, insan egosuna, insanların istismarına hizmet ediyordu! Yıl 1680, Roma panikte...
Topraklarını bağışlayıp kiliseye daha çok mum dikse, yine de Roma hastalıktan kasılıp kavruluyor, kırılıp geçiriliyordu! Hayli zaman geçmişti. Öyle ise bir başka gerekçe lazımdı...
Tamamda bu gerekçe ne ola ki? Daha ne olabilirdi ki?
Gerekçe hazırdı, teşhis kondu. İcraata geçildi. Önceden beri ihmal edilen Aziz Sebestiyan'ın öfkesi olmalıydı. Hemen heykeli dikildi. Saygılandı. Salgın duru vermişti! Roma hastalığın mikrobik olduğunu bilmiyordu daha, nereden bilsindi viral popülâsyonun bifurkasyonlar dönemi olduğunu.
Dönem Rönesanssın İtalya'da en ivmelendiği dönemdi yıl 1552 Roma yine bir önceki salgında. Tedbirler çare olmayınca yanlış teşhis koydular! Tanrı'ya yeterince saygı ve tazimde bulunmuşlardı. Bu salgın Tanrı öfkesi olmayıp, olsa olsa cinlerin yani pagan tanrıların işi idi!
İlk iş pagan tanrıları temsilen Koliseum'daki Jüpiter'e (tanrı mitranın Roma biçimine) bir öküz kurban ettiler ancak öküz öldürüldüğüyle kaldı. Fayda etmedi. Bu kez de Azizlerin ve Meryem Ana'nın gönlünü alan törenler düzenlediler.
Bunlar akıl sınırlarını zorlayan cahilliklerin salaklıkların önü alınmaz şuursuz öfke seli olmaktan öte gitmiyordu. Hele bir 1348 yılı kara ölüm (veba) salgını vardır ki, akıl alamaz hunharlığın evlere şenlik halidir!
Kör inançlar tohumun yerde fışkırması gibi akılsızlıkları fışkırtacaktı. Kolay değildi, Avrupa nüfusunun 1/3 i bu hastalıktan kırılacaktı. Kara ölümde, Tanrı öfkesini yatıştırmanın yeni yolunu bulmakta şer yobazlık, hem bilir olmanın gururuyla, hem cahilliğin dangalaklığıyla sınır bilmiyordu. Bulduğu yolun biri de YAHUDİ ÖLDÜRMEKTİ. Öyle ya, Tanrının öfkesi ancak böyle dururdu!
1348 yılında Baverya'da 12.000 Yahudi öldürüldü. Efrut'ta 3.000 Yahudi öldürüldü. Olmadı! Bu kez de Strasburg'da 2.000 Yahudi diri diri ateşte kızartıldı. Bu başka yerlerde de devam etti gitti, Müslüman ve yabancılarda bu işten nasibini aldılar. Ta ki durumdan gözü sulanacak bir papanın protestosuna değin.
Vebanın bir etkisi de Sienna'da yorumlanıyordu. Sienna'da vebadan önce bir Katedral yapılmaktaydı. İnşaat bir hayli ilerlemişti. Roma'nın ve başka yerlerin başına gelen bunlarında başına gelince; böylesine görkemli bir yapıya girişmek Tanrının kudreti ile ölçüşmekti. Olsa olsa vebanın gerekçesi idi! Sienna için özel bir ceza olmalıydı bu.
Katedral inşaatını durdurdular. Sienna'lıların tövbelerinin anıtı bugün bile hala öylece durup durmaktadır.
Şüphesiz bu anlayışlar tıbbın gelişmesini ketliyordu. Hatta bir takım tıbbi bilgileri, Doğunun aydınlanması içinde öğrenen Yahudiler bunu Avrupa' da uygulayınca büyücü sayılmıştılar. Böyle bir karanlıkta bile Rönesans doğuyordu.
Hastalıklarla objektif savaşmanın zahmetindense, kör ve batıl yolların etkin araç sayılıp peşinde koşulur olması, insanın sosyolojik düzlemine uygun düşüyordu. Ama az da olsa düzlemin aykırıları; Pastör'ler çıkacaktı.
Pisiko somatik bozukluklar, akıl nevrotikleri gibi halk deyimi ile akıl hastalıkları Kör inançların cin çıkarma ilkesine dayalıydı. Bu, kutsal bir emanete dokunma biçiminde olduğu gibi, kutsal kişilerin cin kovma üfürmelerine, kişiyi kusturma davranışlarına doğru çeşitleniyordu.
Cin kovma seanslarındaki okuyup üfürmeler, başarısızlaştıkça yüz kızartan ağza alınamayacak denli küfür ve müstehcen ifadelere dönüşüyordu. Bununla iktifa edilemiyor artık iş, hastanın kırbaçlanmasına değin uzanıyordu.
Bu tür seanslarla 1583 yılında 12.683 şeytan kovuldu! Bu seanslar kırbaçlamayı da aşıp işkence boyutuna geldi. 3. Kral George delirdiğinde ona bir güzel patak attılar. Ne var ki kayıtlara göre adam normal sayılan akıllı günlerinden daha fazla şeytana kapılmamıştı!
Deliliğin tedavisi büyücülükle de ilgili idi. İncil: “”Büyücüyü yaşatmayacaksın”” diyordu. Büyücülüğün kayıtlı alanı Firavun 3. Ramses'e dek uzatılabilir. M.Ö 1100 yılarında haremdeki kadınlar Firavunun balmumu heykelciğine onun ölümüne sebep olacak büyü uyguladıkları yazılıdır!
Sürecek
a href='http://www.ozgurlukicin.com' target='_blank'img border='0' alt='Pardus... Özgürlük İçin...' title='Pardus... Özgürlük İçin...' src='http://www.pardus.org.tr/banner/bts01.png'/a
Bayram KayaKayıt Tarihi : 9.2.2009 11:03:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!