Düşünce Devinimindeki Mutluluklar 19

Bayram Kaya
2924

ŞİİR


13

TAKİPÇİ

Düşünce Devinimindeki Mutluluklar 19

Monoteist inanmaların ortak noktası şudur. Yaratan ve yaratılan vardı. Yaratan egemen ve bir olan Tanrı idi. O dilediğine, dilediği gibi, hesapsızca mal mülk ya da gazap, hiddet zaruret verir idi. Elde bir şey gelmezdi. Razı olup katlanan, bu Dünya'dan da, ahrette de kazançlı çıkacaktı. Âlemleri yaratmıştı. Varlıklar; O'nun tarafından, baştan beri nasıl yaratıldılarsa, şimdisi de, ilkinin aynısı olan bir yaratılışla, bir değişmezlikle; yaratılmaları söz konusu idi. Değişme demek, bu dinlerin kökten inkârıdır. Köleler efendi olamazdı. Çünkü Tanrı, kimimizi kimimize hizmet etsin diye yaratmıştı. Zenginlerde merhametle sadaka vereceklerdi. Tamamen köleci düzenin çelişkilerini yorumlayan bir anlayıştılar.

Toplum olarak, nasıl üretip, nasıl paylaşılıyorsa, hukuk da; inançlarda; sistem de; haklar da; özgürlükler de ona uygun olacaktı. Kural bu idi. Bu böyle gelmişti ama monoteist anlayışla böyle gitmeyecekti. Toplumlar hızla ve süratle gelişip değişirken, Hiçbir şekilde değişmeyen, nasılsa öyle olacak, değişmesi bidat sayılıp küfür olan bir direniş ve yakma yıkmalar, asıp kesmeler sürüp gidecekti. Kendi anlayışını hak, karşı tarafı batıl bilen bir hoşgörüsüzlük sindirmesi yaklaşımı, monoteist anlayışların temel şiarıdır. Günümüze değin süren bir sanı taşırlıktır. Değişme demek, köleci düzenin değişmesi, tanrı düzeninin değişmesi anlamına geliyordu.

Tarihte monoteist anlayışlar saman alevi gibi bir parlayışla işe girişip, zamanla tam bir sönmenin skolâstiğini insanlık tarihine armağan edeceklerdir. Parlaması içinde bulunduğu toplumun köleci düzeni ile uyuşur olmasıdır. Sönmesi ise içinde bulunduğu toplumun ilişkilerinin değişmiş olması, kendinin bu yapıya tam cevap veremez olup, kendisinin bir sorun olmasıdır.

Bu skolâstik yaşantılaşma, Hiçbir paganist anlayış bile, insanlığın kaderini böylesine olumsuz etkilememiştir. Böylesine bir bağnazlıkla ölme, öldürme görülmemiştir. Hasan Sabbah bile bu anlayışın gerçeğidir. Ancak Avrupa'da uzun bir 1800 yıllık sürecin ağır aksak nicel biriktirimleri; monoteist anlayışa, kiliseye verilen çetin ve kanlı bir mücadeleden sonradır ki, laikleşme; yani aklı önceleyen, aklı öne alan, aklı kullanan; inancı değil bilimi rehber alan anlayışla bilimsel ilerleme, akıl almaz bir hızla ve toplumsal dönüşümlerin ivmesi ile insanlığın yüz akı olabilmiştir.

Fiziksel ortamdaki devinim, birbirine göredir, olumlu olumsuz ilişkilenen, görece dış-iç durumdur. Değişen çevre şartlarını; nicelenmiş olan (mutantiklikler) kendi iç taraf yanına, seleksiyon tabiri ile anlayacağımız ve seçme ayıklama diye ifade edip yorumladığımız bir ilişki ve ilişkilenmeyi dış -iç eytişimini ortaya koyuyordu. Her bir iç-dış kendi ilişkin süreç, etki yansıma ilişkisi ile sınırlıdır. Bu ilişkilerin koordine uzamı, o, olay ya da, birimin olgunun, varlığın; kendi şekil ve dış sınırlılıklarıdır. İç kısmınsa eylem alanıdır.

Partikül organizasyonları, uzun süreç sonunda proton düzenlenişe, proton düzenlenmede kendiliğinden çevredeki seçimle atomik yapı ilişki ve ilişkinliğe dönüyordu. Kendi iç düzen ilişkisi dışa bir cebir olarak, dış cevre olarak, yani ilişkinlik olarak yansıyordu. Atomik yapının kendi ve çevresi ile bir ilişkilenişi de vardı.

Aynı atomların, Ya da farklı atomların, moleküler organizasyonunun çok çok farklı bağıntı ilişkileniş ve dış oluşla eylem koyuşu, kendiliğinden zincirlenen, çok köklü selektik çelişme durumları ortaya koyacaktı. Ön görülenden çok öngörülemeyeni çıkaracaktı. İlla meydanda olanı oluşturmak için değil de, meydandakinin; var olanlardan elenip seçilenidir. Seçilen de sonradan bize makul görünendir. Ve de, bize makul gelenin ortaya çıkması için, trilyonda bir olanak, diye kafa patlattığımız yanılsamacadır.

Makul bile, yeni öngörülmeyenlere, ama ön görülmesi; bilmem ne kadarda, ne kadar olasılık olacak, yeni oluşumlara gebedir. Aslında olup biten, duruma uyanların seçilmiş, elenmiş olduğunun, bir anda denenecek olan ilişki koyuşların iç dış etkileşmesidir. Yani düzeni, iç dış ilişkilenmesi belirliyordu. Mutlaka böyle olması gerekeni değil, tüm olanların içinde kendini yeni çevreye katan ve yine mutlaka öyle olmayacağa süreçleşen bir yol, mutlağı olmayan, ama kendi ilişkilenmesi ile koşullu, sınırlı mutlaklaşan bir yol haritasıydı.

İnorganik ortam süreçlerinin koyduğu bu değişmeler oluyordu da; biyolojik dünya (süreçler) bundan azade miydi? Şüphesiz ki hayır. Bir inorganik ürünü olan ve ondan biraz daha fazla şebeke ağ ilişkisiydi, biyolojik dünya. Elbet inorganiğin bu kuralı, biyolojik olanın da kendisini varla yan, nesne ve nesnel yasallığından ötürü, benzer ve farklı süreçleşmeleri taşır olmanın yaşanmasında, kurtulamayacaktı.

Birey (bir hücre) yalınlığın sürecinde, uzun süreler içinde, bir yararlılığın; özgecil oluşun paylaşımını; yani dışın dayatması ve seçilimi ile hücre içi organ el birlikleri olarak, adımını atacaktı. Ya da organik, diğer bir organiği yutacaktı. Milyarlarca yutulma olaylarının geçtiği bünyelerin birinde, ters giden bir süreç, yutulanın özelliğinin, yutan çevre bünyeye, denk düşecek faydacı, ilişkisi elenecekti. Ters gitmede nesnenin bir özelliğidir.

Yutan birey içinde, yeni ilişkilenişle vs. kendini uzun süreçlerle dengeleyen durumlar birlikteliği oluşturmuştu. Örneğin bir porfirinli hücre yutulduğunda bir şekilde yutanın hücre içi klorofil hücresi olacaktı. Uzun evrimler sonunda, organ eller bir ilişkileniş organizesidir.

Gelişme, çok yönlü bir adım karşılaşmasında ki bir denk seçilimdir. Tek bir keslik denk düşme dahi varsa karşılaşmanın seçilimi olabilmektedir. İlişkilenen iki olaydan biri, yok olan sürecin artığı, diğeri de, yok olanı ilişkiye sokabilen, yeni belirmiş bir sürecin organize ilişkilenmesidir. Hatta sonradan denk düşme olabilecek makul olgular bir önceki ilişkinin kırılamaması nedeni ile heba olacak onlarca durum söz konusu olabilmektedir.

Bu durumları hücre içi, porfirinler, Klorofil hücreler, mitakondri, sitokrom C; gibi organ el yapı birliklerinin cevre olumsallıkları içindeki bir denkleşen ilişkinliktiler zaten.
*Geçmişin her toplumunda özellikle de monoteist anlayışlarda, hastalık bir Tanrı laneti olan, cezalandırma ve günahın kefareti idi. Bu böyle görülüp, pek çok inanç yapılaşması bu temelde inşam ve neşet ediş kurgulanmıştı. Kıyamette buradan kopacaktı.

Aynı şekilde bu hastalık kefareti Tanrı'nın şeytanları insana musallat ettiği bir emri vakidir. Çünkü şeytan, Tanrı'dan bu konuda mühlet almıştır! Yani insan hem bir şeytanın iğfali olacak, hem de Eyüp gibi belalara gark olacağı ve sabır edeceği, bir cin şeytan işine bulaşmıştı! O halde cincilik büyücülük bu yanı ile de kaçınılmaz bir inanç gerçekliği olup çıkacaktı.

Yani bunun Türk açığı denmesi şudur: Mademki hastalık bir cin şeytan işidir, hastalar ancak ermiş, yatır, hacı, hoca ve azizlerin aracılığı ile iyi olacaktır. Bu iyileştirmeyi de azizler, ya doğrudan kendi uhrevilikleri ile başaracaklardı Ya da kutsal emanetlerin ezberden okunması veya bunlara dokunulması aracılığı ile tedavi edilecektir. Bu aracılık muskasının boyunda taşınması Ya da okunup üflenen bakı kaplarıyla gerçekleştirilecekti!
Tabi bu önü alınmaz, içinde çıkılmaz tutumlamaların da kaynağı olacaktı. İş kutsal yerleri ziyaret etmekten tutunda, bir cin çıkarma cin çağırma seanslarına kadar vardırılacak, bir kontrolsüz hokkabazlıklar olacaktı.

Aslında kilise babaları bu söylemleri ile karşıtı oldukları politeisttik pagan etnik inanışlarının tanrılarının haldeki insanlar üzerindeki etkisine şeytan diyorlar olabilirlerdi. Bugün bizdeki Osmanlıcılık dönemi etkileri gibi.

Ama sonuçta bir şeytan icadı çıkmıştı. Yapılan işlerde bir şeytan işi olacaktı. Örneğin şeytanı kutsal emanetle kovma anlayışında büyük bir şeytanlık ortaya çıkarılacaktı.
Yıllardır insanları kandırmanın bir sembolü de; AZİZE ROZALİN’in kemiğidir. Palorma'da yüzyıllardır bir kutsal emanet olarak saklanmış, insanlara şifa dağıtmıştır! Değdirildiği insanın içindeki şeytanı kovduğuna inanılan kemiğin değil bir insan, keçi kemiği olduğu bir inceleme ile ortaya çıkıvermişti.

Sürecek

a href='http://www.ozgurlukicin.com' target='_blank'img border='0' alt='Pardus... Özgürlük İçin...' title='Pardus... Özgürlük İçin...' src='http://www.pardus.org.tr/banner/bts01.png'/a

Bayram Kaya
Kayıt Tarihi : 8.2.2009 09:35:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Osman Öcal
    Osman Öcal

    BİLGİ BİRİKİM VE EMEK İSTEYEN BİR YAZI DİZİSİ DEVAM EDİYOR. EMEĞİNİZE KALEMİNİZE SAĞLIK HOCAM.SELAM V E DUA İLE TAM PUAN.

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (1)

Bayram Kaya