Artık toplum, yönetimle baş başadır. Yönetenin kararının her durumda denk düşer cevap olmaması, güvensizlik ve kulak asmamayı doğurabilecekti. Bunun garantiye alınışı daha sonranın da, kurnazlığı olacaktı. Bu durumda olan, güven sarsan gücün kabahati, hiçbir zaman inancın ya da buyuran bir doğaüstü gücün hatası olmayacaktır. Çünkü yorumu veren kişi, kendi tecrübesini söylemiştir. Durum gerçekçidir. Kendi düşüncesini doğaüstü güç söylüyor diye telkin etmemektedir henüz. Büyülü nesneler, henüz doğaüstü güçler değildirler.
Yeryüzünde her hangi bir somut olgu, sınırlı davranılan güç, mana algı düşüncesine katılmış, sayılanmaktadır. Saygılaşan güç, her şeye muktedir değildir. Tüm doğaya egemen olan bir anlayış yoktur. Sadece o fetiş nesnenin gücü ne için saygılaşıyorsa, güç o alan için geçerli ve etkindir. Bu durum, sınırlı bir yeti, güçlülüktü. Ya da o mana inancını sangıladığı kişinin bireysel kararı ve yönetimi idi. Ya da başka alanda kendini bir şekilde kabul ettiren güçtü. Çünkü güç, boyun bükülen ve saygılaşan bir otoritedir, yaptırımdır.
İnanç temelli, saygılaşır olmayan birinin, toplumu yönetir olması ve isabetsiz kararlar alması, kararlarındaki saygı ve yaptırım gücü azalmasını önlemek için; sübjektif kaygılarla arayışa girecektir. İki otoriter güç: inançsal düşünce alandaki güçle, hayat akışının o anda düzenlediği kurallı somut güç, özleri ve konuları gereği dayanışmalı idi. Bu dayanışımla bir aradalar. Ama ayrı ayrı gücün birbirini destekler biçiminde de, olabilecektirler. İki güç; bir elde de, olabilecek bir değişkenlik ve çeşitlilik gösterebilecek ve gelenekleşecektir.
İnanç adamından yönetim erki çıkması Ya da inanç adamı dışında bir oluşumun yöneten erk hüviyeti alır olmasının özleri; yönetir olmalarıdır. Meşru yaptırım sağlamalarıdır. Konuları; üreten insanların ve üretimin; denetlenip, düzenlenmesi, yapının güvenliklerini sağlayıp paylaşımın yaptırılmasıdır. Ani durumlara karşı öngörüler koyabilmesidir.
Artık başlangıcın daha bulanıksı toplumsal yapısında, ayrı alan temelli, ama inançlar kendi alanında gelişemeyecekti. Çünkü soyutlama gücü henüz emekliyordu. Toplumun işleyiş yapısı üzerine, kendini ajan prova kete edebildiğinden, bu işleyişe katılabilmektedir. Bu bir enjektörün, vücudun parçası olmaması gibidir. Enjektör vücuda bir şeyler ekler. Bu eklenen amaçlı olarak; asıl vücuda ilişkin olmayan, ama vücuda faydacı – zararlı işlemler yaptırır. Ve vücuttan da, bir şeyler alabilen tutum ne ise, başta inanç da toplumda öyle idi.
Nasıl enjektör vücudun parçası değilse, inançlarda öylece toplumun parçası değildi. İnsan zihninin enerji faaliyeti idi. Emekte bir bünyesel enerji idi ama insanın topluma yol alışında, yönetsel olarak katkın, vesile nedenlerinden biri idi. Çünkü yol alışı sağlayacak nesnel yasalar henüz okunup, uygulama alanına sokulamıyordu. Bu boşluğu uzun bir süre din ve inançlar, daha doğrusu gelenekleşen ritüelleşen alışmalar sağlayacaktı.
İnancın ne tür bir insansal örgensel yapılaşma ortaya koyabileceği; henüz inanç alanının içinde olsak bile, dışında ona bakabileceğimiz bir durum değildir. Bu yüzden gelecekte alabileceği durumları tam göremeyiz.
Yani hünerli emek (üretim) , bir diyalektikle, toplumu ortaya koymuştu. Toplum da, emeği (üretimi) daha nitelikli kılmıştı. İnsanın inancı nasıl bir diyalektikle neyi ve nasıl ortaya koymaktaydı? Nesnesi nasıl bir gerçeklikti? Buna şimdilik cevap vermek mümkün değil.
İnanç, toplumun somut yönetimi olacak, toplumsal oluşuma; etkin bir moralle, bazen tutucu egemen, bazen de paylaşan olarak dâhil olmuştu. Toprağa atılan tohum yeşeriyordu. Zamanla bazı ilişkileri seziyorsa da, tam anlayamadığından bunu bir kayrılma gözetilme duygusu olarak saygılayıp şekilleniyordu.
Artık inançlar toplumun anayasası işlevini görebilecek bir toplumsal üst yapı hakikati idi. Bir kişinin, bir mal gaspını, bir cinayeti, bir darbı, pratik yaşamla çözüyordu ama pratiği bir depreme, bir doğal felakete çare olamıyorsa; ona da yorum getiriyordu. Bu çok çok önemli idi. Bu yorumlayış ve karşı yorumlanış, insanlığın bilimsel gelişmesinin nedeni olacaktır. Çünkü tez koymuştur; tezin antitezleri gelişecekti. Küçük, netameli, ama dinamik adımdı.
Burada şu iki hususu görmek lazımdı: Birincisi; başlangıcın inançları çok köklü, özgür gelişimci idi. Yaratıcı, dinamik, toplumsal gelişme ve algılama ile rahatlıkla değişebilen anlamalardı. Sözlerden, söylemlerden ziyade, dokunulmaz olan, anlam verilen nesnenin anlaşılma dalgalanması ve somutlanan saygılanması kutsaldı. Bu yüzden sözsel yorumlar fazla sorun olmadan, yavaşça ve güçlükle de olsa, sık sık değişebiliyordu.
Değişme ve anlayış, hoş görü esastı. Bunu birbirine karşıt, her biri kendi alanının hâkimi olan totem düşünceleri, çatıştırıp savaştırıyordu. Bu nedenle büyü ve büyülü nesne inanç anlayışı zengindi. Değişmeyen fetişin şekli idi.
Birinci inanma anlayışı toplumsal gelişmeye uygundu. Yapıyla birlikte değişiyor ve yapı anlayışı inançlaşıyordu. Çünkü yönetimine oturduğu toplumsal yapının kendisi, dinamik ve değişkendi. Kendisi de buna çok güzel uyum sağlamıştı. Toplumsal bünyeye dinamikte verebilmekte idi. İnançların hukukunu, plastik tutumla belirler olması, toplumun devinip gelişmesinde moral etki oluyordu. Arazlarına rağmen genelde çok köklü oluşa, çok köklü düşünceye şans tanıyıp, çoklu bir arada oluşla toplumsal halksal yapıyı taşıyabiliyordu. Zaten bu tip inanç yapıcılığından ötürü erinçsel inançtır. Yani toplumsal amaçlıdır.
Örneğin, insanın iç ve dış yamyamlığı dönemi insan ölüsü yemesi, insan kurban etme işi zamanla dönüştü. Bu dönüşmede bitki ve hayvan, kurban insanın yerine geçti. Bitki ve hayvan böylece insanların eşiti ve dengi oldu. İnsanın kurban edilme derin kaygısını üzerine alan, bitki ve hayvanlar da, bu yüzden saygılanıp, kutsal kılındı, totem yapıldı.
İnsanların bitki ve hayvanları, kurban etmeyi, sunmayı akıl etmesi, böyle bir gelişmeye açık evirilmenin tutamlanmasıdır. İnsanın yerine geçen anlamına gelen kurban, toplumların bir ittifak, bir uzlaşma, bir kucaklaşma dönemi düzenlenmesi ritüelidir. Totem böylesine somut ve yaşamsal temelli bir anlayışın, vefa kılınıp saygılanmasıdır.
İnsanlar bünyelerinde derin izler bırakan, korkularından ve yaşamlarından pratikleştirdiği yaşantılaşmış alışmalarından, öyle kolaylıkla kurtulamıyorlardı. Bunlar merasimlerle seremoni ve bayramlara dönüştürdüler. Bu karşılaşma enerjilerinin bastırılması ritüeli idi. Zamanla bu sembolik anlamın, asıl temeli, antlaşmaların ve anlayışların değişmesi ile “”Fakirler de senede bir kez yesin denen ”” kurban anlayışına dönüşecekti.
Uzun süreçle çoban (göçer) toplumla, yerleşik tarım toplumlarının, ikinci bir uzlaşması, ittifakı ve düzenlenmesi söz konusu olduğunda; yeni düzenin getirisi, eski alışkanlıktan kopuş ve yeni yükümleri üsleniş demekti. Bunun ilk ayinle ilgili biçimi de; Çoban Dumuzi (Habil) ile çiftçi Enkimdum (Kabil): İnanna ile evlenmek için, biri toprağın ilk ürününü, diğeri de hayvanlardan elde edilen ilk ürününü İnanna'ya sunarlar. Tanrıça İnanna çoban Dumuzi'nin (Habil'in) kurbanını kabul eder... Bu, Sümer'in erken dönem çoban ve çiftçi toplumlarının bir uzlaşma, ittifaksal karşılaşma dönemi dönüşümüdür. Toplumlar arası ittifak ve düzenleniş, dönemi sözlü anlatım edebiyat ürünüdür. Yazı bulunduktan, sonra yazıya ve daha sonrada Tevrat'ın sayfalarına geçecektir.
Yani iki toplum arasında var olan ürün değişimi (takas) olgusu, bu ve benzeri ritüellerle Tanrılar üzerinde sembolik formüle ediliyor, gerçekleniyordu.
Aslolan toplumların yeniden ve yeniden süreç içinde dönüşümüdür. Bu gelişme ve dönüşümlerdeki önemli yan, şu veya bu sebeple, ittifakların ritüelleşip sembolize edilip, dilden dile anlatılması söylence edilmesidir. Bu, sözlü ve folklorik edebiyatın doğmasıdır. Ancak bu anlatışların anlamı zamanla değişir ve kayar, hatta temelindeki toplumsal düzenleniş ilişkisi tamamen unutulabilirdir.
İlk yerleşim yerleri, kült merkezleri ve kült merkezi çevreleri, şehir devletlerinin, komşu kült merkezi şehirlerle şu veya bu biçimde ilişkisi vardır. Bu ilişkiler yeni bir toplumsal girişim ve dönüşümle gelişmek zorundadır. Gelişen ilişkilerden biri de, dostluk ve ortak düşman kardeşlik ilişkisi olabilmektedir. Yani bir kardeşleşmedir.
Sürecek
a href='http://www.ozgurlukicin.com' target='_blank'img border='0' alt='Pardus... Özgürlük İçin...' title='Pardus... Özgürlük İçin...' src='http://www.pardus.org.tr/banner/bts01.png'/a
Bayram KayaKayıt Tarihi : 5.2.2009 13:25:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Bayram Kaya](https://www.antoloji.com/i/siir/2009/02/05/dusunce-devinimindeki-mutluluklar-17.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!