Özgür düşüncenin (dine karşı düşüncenin) utkusu 1940'lı yıllara değin ancak sürer. Bu sürecin bozucusu, siyasetini bir Yahudi düşmanlığı ve ırkçılık söylem üzerine oturtan Hitler ordusunun Fransa'yı işgali ile bu dengeler bozulur.
Devir, Fransa Hükümetinin yapamayacakları karşısında, örneğin çetin bir bağımsızlık örgütlenmesi ve savaşım vermek yerine, yapacaklarını önemsetir, bir şeyler yapıyor görünmek için sosyal süreçle oluşan kazanımları geri budamak olacaktı.
Öğretmenleri mason ve Yahudi olmakla suçlayıp, Fransız öğretim birliğini, Öğretmenler sendikasını ve Halk eğitimi federasyonunu; tıpkı bizdeki köy enstitülerini kapatış gibi, aynı 1940 -1950 süreci içinde, aynı onyıllık zaman süreci bağlamında, sudan bahane ve gerekçe ile kapatır olacaktı. Bizdeki güya bir komünist, dinsizlik işi idi. Fransa'da da, o anda ırkçı bir işgal söz konusu idi. Öyle ise yapacak göz boyama ve uyutma işleri de hâkim düşüncenin zihniyetine uygun olmalıydı. Yahudilik damgası!
Yahudilik yaftası, muarızların anlına çalınmalı idi. Bu tür karalama Amerika'nın günümüzde dahi tüm Dünya'da uyguladığı, ajan kışkırtıcı bir tutum olan Mc Carthycilik, tüm az gelişmiş ülkelerde, o ülkelerin, içini karıştıran, siyasal iktidarlarına boyun eğdiren, bir anarşik durumun körükleyicisi olacak, sağ sol ayrışmaların dillerine sloganlar tutuşturacaktı.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta