Düşünce Devinimindeki Mutluluklar 04

Bayram Kaya
2924

ŞİİR


13

TAKİPÇİ

Düşünce Devinimindeki Mutluluklar 04

Melamilik Yunan Kinizm düşüncesinin adeta ikiz bir seyridir. Kinizmle insanlar her şeyden sıyrılır. Köpek aşağılanması gibi oluşla köpeksi yaşama bürünülüşle, mutluluklarını sağlayan bir öğretidir

Parmanides: Tanrı evrenin toplamından başka bir şey değildir demişti. Bunu Mansur ''Enelhak (ben Tanrıyım) '' Diyerek haykırdığı gibi, Cüneyd-i Bağdadi de: “Suyun rengi kabın rengidir” diyecekti. Muhittin Arabî gibi düşünürler: “Tanrı'yı görmek isteyen eşyaya baksın” derken: “Abamın altında haktan başka kimse yoktur”, diyecekti.

Bu kadar somutça bir akıl koyuşla oluşturulan Yüce Tanrı fikrinin, varlık birliğine gelip dayanmış olmasıydı. Buna göre; Yüce Tanrı her şeyi kapsıyordu. “İnsanları ruhundan üfürdüğünü”; “Açık gizli, önce ve ahir benim; yüzünüzü nereye dönerseniz beni görürsünüz” gibi ilahi söylemlerin ifadesel açık anlamlarının altında ki gizli anlamı; “her şey, tek varlığın ürünü ve görünümü olduğudur.” Bu anlayış, tasavvufun akıl yolu ile fışkıran bir düşünmesine neden olacaktı.

Gerçi parça bütünden olmakla bütünün kendisi değildi. Göz, vücut bütünlüğü içinde bir işlev ve ilişkin parça oluşla; ancak kendisi kadar bir bağıntı durumu bütünden yansıtabilirdi. Yerde bulunan göz artık göz değildir. Bağıntısından kopmuş bir et parçasıdır. Artık görünen şeyle sizin aranızdaki mesafeleri kıyaslayamaz. Kıyaslasa bile! Sizde korkma kaçma, ağız sulanması vs. gibi durum ve duyguları oluşan bağıntısı kalmamıştır. Yalın olan en az iki şey (parça) bağıntı ile yeni bir özellikti düzey, düzlem oluşla; yalın halde iken yalının içinde bulunamaz olan bir girişme ve sonuçtu.

Düşünme, ağır aksak olsa, yanlış ta olsa; onlarca doğumla çoğalacak, ilişki ve bağıntı girişmeleri içinde yeni bir sentezle aşılacaktı. Süreç buydu. Yeni sentezde kendi niceleme çatışma ve çelişkilerini ortaya koyacak uzun bir süre sonra başka bir yeni sentez olmanın; kesikli (sınırlı dalga topakları oluşla) olay olgularla sürekli bir hal aşamaları olacaktı. Evrensel yasa buydu.

Bunlara karşın, Yüce Tanrı'nın akıl yolu ile bilinemeyeceğine ilişkin savlarıyla; Ruhçu tasavvuf düşün adamları, İbni Sina, Gazali gibi düşünürlerde, batının ruhçu mistikleri ile buluşur olacaklardı. Yol, iki alanda; madde ve ruh alanında alabildiğinedir.

Ancak bu güzelliğin ikinci yanı olan ruhçu bağnazlıklar, daima ve genelde; birincileri tahrip ve tazyik etmişlerdir. Yakıp yıkmalar daha başlangıçta Karmati’lerin başına gelen vakayı adiye den gibi görülen olaydı! Bir çiftçi ayaklanması olan bu Karmati ayaklanması, çok şiddetli ve kanlı oluşlarla, isyanları ve düşün söylemleri bastırılıp, eserleri ile yakılıp, yıkılmaya uğramışlardı. Kendisi zulüm görmüş bir ahfat olan yapının, kendisi de çokça zulüm yapıyordu. Her iki yanda da düşünce terörizmle ihale oluyordu.

Vahdeti Vücut anlayışı Feridüddin Atta'ın Mantık-ut-Tayr adlı hikâye eseri ile “Tanrı'yı arayan yine kendisini bulur” derken, Bayezid-i Bistam-i'nin şu güzel anlatısı ile ışıyan doğunun anlatımını kesmek istiyorum. Bayezid-i Bistam-i özetle:

“On iki yıl benliğini, bir demirci gibi dövdüğünü, beş yıl gönlünü ayna gibi aksettirdiğini. Bir yıl süresince de gönlü ile benliği arasına baktığını söyleyip, kendisi dışında bir inkâr edişin, küfrün varlığını gördüğünü söyler. Bu küfürcü yadsımayı kesmek için tam on iki yıl çalıştım der.

Bu beladan kurtulabilir mi? Hayır! Bu kez de kendi iç benliğinin dinsel küfrü ortaya çıkar. Beş yılda bu küfür kemerini kesmeye uğraştım der. Tüm bunlardan sonra halka baktım. Onları ölmüş gördüm der. Burada ilk anladığı şeyin Tanrı birliği (vahdaniyet) olduğunu belirtir. Bu kez de bir kuş olur kendisince bir keyfilikle, tam on yıl uçar.

Bizim havamızdan, bizim uzayımızdan, yüz milyon kez daha büyük bir havaya ulaşır. Öncesizlik alanına ulaşıncaya değin uçar. Burada Ahadiyet (hiçlik) ağacını görür: ‘Ve anladım ki bütün bunlar hud'ayımış (hile imiş) ’ der. (Huda =Tanrı; hud'a =hile) Yorumcular bu sözle Bistami'nin: ‘Gördüğüm her şeyin Tanrı değil, ben olduğumu anladım’ şeklinde bir sözü dediğini söylerler.

Tabiî ki ışıyan doğu bu kadar soyutçulukların yanı sıra, matematik, kimya, fizik gibi bilimsel deneysel ve gözlemsel alanlarda da, El-Harezmî, Farabi, İbni Sina, Cabir Bin Hayyan, Ebubekir er Razi, Ebül Vefa, el Kindi gibi birçok kıymetlerin katkıları ile gelişip, geliştirmeleri hayata dâhil ediliyordular.

M.Ö 42 ve M.S. 54 yılarında Roma Topraklarındayız. Yani baba İmparator Nero Claudius Darusus ile Tiberius Claidus Nero dönemidir. Önemi, Claudius, sezarlığı sırasında pek çok davalara yargıçlık yapmıştır. İsa'nın doğumu dönemini kapsayan süre içinde zamana tanık olmasıdır. O günlerin pagan, monoteist, politeizm, deist, panteist, ateist vs. formlu anlayışlarının kaynaşışla tümünün bir arada yaşandığı, bazı koşullarda hemen hemen hiç birinin, bir birine karışmadığı bir mümbitliğin arenasıdır.

Roma her ulusun dinine sahip çıkıp, fethi altındaki ulusların Tanrı'sına tapmıştır. Roma siyaseten bundan yararlanırken, kendi de bu inanışlarca, fethedilmiştir. Tarihin geldiği bu milleti olan devletler sürtüşmesi görünümlü, sınıflar yapılı çatışmalar aşaması içinde imparatorluklar, birleyen unsur olmak zorundaydılar. İmparatorlukları imleyen güç buydu. Ama bu imsel güç kişilere “cihana hükmetmek” cihan hükümdarı tandanslı “cihangir” oluşla yansıyordu.

Monoteist anlayışı Yahudilikle (Elohim -Yehova dualitesiyle) , mazdekilik (ışık-karanlık dualitesi) temsil etmekteydi. Hatta Yahudilik, Mısır dini (Amon- Aton dualitesinin) adeta devamı gibi idi. Tanrı Elohim, Yahudileşmiş Atonla benzeşmekte. Her ikisi de, acıyan, merhametli; dulları, yetimleri koruyan tanrı idiler.

Tevrat dualitesinin ikili Tanrı görünüşünün ikinci Tanrı tipi Yehovadır. Yehova, Amon-Ra ile benzeşmekte idi. Yahudi ırkı olmanın tüm haşmetini üzerinde taşıyan Tanrı Yehova; Mısırın zengin ve soylu sınıf Tanrısı olan Amon-Ra gibi biçimciydi.
Nasıl Amon-Ra fakirin tanrısı olmayacak denli zengin harcıydı. Yani kurban, adak gibi kendisine zekât isteyen ve saldırgan oluşla bir Tanrı ise; Yehova'nın da tüm istekleri Yahudiler için Yahudilerin esenliği için bir isteki oluşmaydı.

Bu hal, yani AmonRa- Aton ve Yehova-Elohim ikilileri, zıtların birliği ilkesiyle bir bakıma politeist anlayışların; tüm monoteist anlayışlardaki düalizme içinde oluşlarıyla sürmeleriydi. Örneğin; bu durum Tevrat’ın On emiriyle de sabittir. “Karşımda başka ilahların olmayacak” diyen emire göre bu demekti ki; evet başka ilahların egemenliği vardır. Ama sen benim yanımda ve benim karşımda iken, benim hükümranlığım altındaki senin başka ilahların olmayacaktı. Ya da Benden başkasına (başka Tanrılara) tapmayacaksın”, demekti.

Bu mantık, bu sentez, zorunlu olurla ve zamanla; panteon hoşgörüsü içindeki farklı totemi bir arada olucu mantığın, sonunu getirecekti. On emirin ilk emri; Amoncu ve Atoncu politeist anlayışını var kılıp, kabul edip, bu ikili anlayışı tekli Yehova yapısı içinde tümlüyordu.

Yehova hem tümleyen bir kullanım; hem de özel bir tanrı anlayışının özel kullanımlı olan bir tanrı görünüşüydü. Yehova bu ikili algıyı göstermektedir. Yeni din İlahlar Ya da başka Tanrı yok demiyordu. Benden başka hiçbir tanrı, olmayacak demiyordu. Sadece benden başka ilahın olan totemlerine tapmayacaksın. İlahın yalnız ben olmalıyım. ‘Benim yanımda onların adını anmayacaksın’, diyordu.

Firavun 4. Amonetep (Tanrı Amon'un hoşnutluğu anlamında) M.Ö.1352-1334 yılları arasında yani İ.Ö. 14. Yüzyılda; Aton (tektanrıcı-monoteist) dinini kurdu. Mabetlerdeki tüm totemleri kırdırdı ve tapınak içindeki tüm Amon yazılarını kazıttı. Bu yazıtlarda; Firavunlar kendilerini Güneş Tanrısı RA’nın oğlu olduklarını inandırmak, tanrı soy aidiyetliği için, Ra ile firavun annelerinin cinsel ilişkilerini sembolize eden kazımalarda vardı. Adını da Akhenaton (Aton için çalışan) olarak değiştirdi.

Bu dinin bir ilahisinin Tevrat’a ve Yahudiliğe ve diğer monocu tek tanrılı dinlere, söylence etkileşimi ve yazılı etkileşim olarak nasıl tesir ettiği görülebilir. Akhenaton İlk tektanrıcı sayılan Musa'dan kronolojik olarak öncedir.

Aton dini ilahisi (Akhenaton'un bir şiiri)

Tanrı uludur, birdir, tektir.
Ondan başkası yoktur.
Bir tanedir,
O'dur her varlığı yaratan
Bir ruhtur Tanrı, görünmeyen bir ruh...
Ta başlangıçta vardı Tanrı,
Tek varlıktı o.
Hiç bir şey yokken o vardı.
Her şeyi o yarattı (...)
Ezelden beri süregelen varlığı,
Ebediyete kadar sürecek,
Gizlidir Tanrı, kimse görmemiştir onu.
İnsanlara ve yarattıklarına sır kalır her zaman

Size birde öneri: Bütün tek Tanrıcı dinlerin, yepyeni tanrı anlayışı diye getirdikleri tek Tanrı anlayış ilkesi ile Firavun 4. Amonetep'in (namı diğer Akhenaton'un) sentezi olan Aton Tanrı anlayışı arasında fark var mıdır? Diğer tek tanrıcı dinlere göre, politeist sayılan Aton dini Tanrı anlayışı ile monoteist Tanrı anlayışı arasında en ufak ayrılık, fazlalık var mı?

Aton tek Tanrı anlayışında, 1400 sene sonra ve 2000 sene sonra gelenlerin bu kabil tek Tanrı anlayışı bağlamında yeni olan neyi var? Bu bir tarihilik ve tarihsel oluşmaların iç içe geçen, birbirini etkileyen karşılaşmaların, görece güncelliği içinde kaynaşışla; dini anlayış kılınmasıydı.

Tiberius dönemindeyiz. Bir şövalye, kutsal tanrı Agustus adına saygısızlıkla bulunmakla suçlanır. Dava, Pagan (politeist-müşrik) İmparator Tiberius'un önüne gelir. Tiberius bu küfretme olayına der ki: “Evet kuşkusuz ki bu bir saygısızlıktır. Bu bir suç eylemidir. Ama ne var ki insanların adaletine ilişkin bir konu değildir. Tanrılara karşı yapılan hakaretlerin öcünü almak, yine tanrılara yakışır” der.

Günümüz güncesindeki Sivas’ta; Allah adına insanları yakanların bu yakma, yıkma, yok etme mantığı ile İsa dönemini bire bir yaşayan Tiberyüs'ün mantığını bir kıyaslayın lütfen. Ya zaman yanlıştı. Ya da zamanı yaşayan insanlar yanlıştı.

Tiberius'un verdiği karara göre; Tüm monoteist dinleri toplayın, üst üste koyun neredeyse bir Tiberius hükmü çıkaramazsınız, Ya da bu olgunluğu o inancın inanırları gösteremezler. Örnek mi? Günümüzde dahi bu olgunluk ve aydınlık yoktur. Üstelik devlet damgalı, Salman Rüşt'e ve Teslime Nesrin'e çıkarılan ölüm ilamlarının dehşeti, daha Dünya halklarının bilincindedir. Ve daha niceleri gibi, din adına, Allah adına! sayısız aforozlar, yakmalar ve yıkmalar vardır.

İşte İsa böylesine dinamik ve faal ortama doğmuş veya doğdurulmuştur. Bir yandan Yahudi monoteist taassubuyla, Yahudi dışındakilere ölüm diyen bir tek tanrı Yehova anlayışı vardı. Diğer bir yandan da aklı işleten, hoşgörü yapan panteoncu anlayış içindeki yaşamanın yan yana süren totemi kalıntıları vardı. Totemi sürecin ara geçit formu gibi duran pagan (müşrik!) kültürü fazla bir direnç değilse de, pekin mevziini elinde tutan bir savunmaydı. Sadece bunlar değildir olup biten. Bir yığın olgu ve olaylar vardı. Ama Ön Asya’da gelişen temel sistematiğin seyrini anlamak için bunlar sanırım yeterlidirler.

Roma yasalarında dahi, dini tercih ve yasaklamalarla konuyu düzenleyen yazılı belirtmeler olmaksızın Roma, inançsızlara, teistlere, deistlere, panteistlere, monoteistlere pagana vs. içinde oluşlara dahi olabildiğince hoşgörülü davranıyordular. Ancak İsa dönemine doğru Roma, beliren öznel anlamalar nedeniyle Yahudilere ve Hıristiyanlara zulmetmeye başlayacaktılar.

Burada kusur tartışılır, Ancak Yahudi anlayışında, Yahudilerin tutumları gereği, Yahudiliği tek kurtuluşçu din görmeleri vardı. Roma’nın bu hesapça, buna direnç olan şuur altı birikimleri vardı. Bu neden ile benzer savlı Hırıstıyanlığı da tek kurtuluşçu din gördüler. Yani Roma, inançlarına saldıran bir dinsizliği, algıladılar. Hırıstıyanlığın diğer dinlere olan müdahalelerini de dinsizlik olarak anlıyorlardı. Roma dine ve dinlere karşı değildi. Genel olarak bir dinin diğer dine karışmasını anlıyamıyorlardı. Bir dinin, diğer dine müdahalesine dinsizlik diyorlardı.

Burada şunu iyi vurgulayalım Roma dinlere evet diyordu. Birbirine karışmayan, totemi panteoncu halk kültürlerine evet diyordu. Hırıstıyanlık, kendi dışındaki paganizmi; kurtuluşçu din olmamalarıyla halk paganizmini din saymıyordular.

Pağanizme dinsizlik diyorlardı. Bu nedenle Hırıstıyanlık, Yahudilik; halkı pagan olan Romalıları da, düşman bilmişlerdir. Bu nedenle en az iki kez Roma lejyonlarına (piyade ve süvarilerden oluşan 4000 kişilik Roma askeri birliğine) saldırıldılar. Buna rağmen Roma, yinede uzlaşıcı davranır. Hatta Yahudilerin, yani savaşta yenilen mağlupların (Yahudilerin) tanrısının etkisine bile girdiler.

Fakat Roma'daki hâkim kanı, Yahudilerin hep dinsizlik yaptıkları izlenimi içindeydiler. Yine de onlara kucaklayıcı yaklaşırlar. Bir seferinde Roma, imparatoru Julien; samimiyetiyle Yahudilerin Yehova’ya inanıp tapmalarını dahi, tebrik edip kutlamıştı. Fakat buna rağmen Yahudiler, tüm tanrı ve tanrıları küçümsüyorlardı. Aşağılıyorlardı.

Jupiterin inanırları (paganlar-müşrikler) Yehovayı kutsal bir tanrı olarak tanımaya hazır iken, Yehova; ise Jupiteri, kin ve nefretle anmaktaydı. Yahudiler bütün dinlere böyle davrandıkları için Roma, Yahudilere dinsizlik işlemi uyguladılar. Artık ok yaydan çıkmıştı.

Musa'nın torunları dinsiz miydiler? Şüphesiz ki hayır. Tek Tanrı'ya inanan birine dinsiz denebilir miydi? Ancak şöyle de bir anlamayı dahi görmek lazımdı. Bir Zerdüşti kalksa: “ tek ve gerçek din benim. Hak din Zerdüştiliktir” dese. Ki diyebilir, soyut anlamla hakkıdır normaldir.

Fakat zerdüştilik bununla kalmayıp; “Yeryüzünde zerdüşti olmayan bir kişi kalsa bile mücadele edeceğiz deyip; Zerdüştiler sinagogları, camileri, kiliseleri yakıp yıksa; sövse, kötüleyip aşağılasa ne olurdu? Bundan tehdit algılayan mağdur inanırlar, o dini ve dini kurumlarını, o topluluğu; dinsizlikle suçlayıp, dinsiz olarak görmezler miydi? İşte Roma’nın tepkisi de, dinsizlik tanımı da buydu.

Bu uğurdaki tarihi süreç içinde İsraillilerin katliamları unutulur gibi değildir. Tevratta da bunlar, tek tek sayıları ile ifade edilmektedir. Tevrat bölümlerindeki bir İsrail şarkı sözü şöyledir: “Saul vurdu binleri; Davut öldürdü on binleri”.

Sürecek

Bayram Kaya
Kayıt Tarihi : 11.10.2008 17:52:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Osman Öcal
    Osman Öcal

    tarihe ışık tutan derin araştırma ve emek ürünü çalışmalar.tebrkler hocam.tam puanla selam ve dua.

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (1)

Bayram Kaya