İsa'dan önce, 5. yüzyıldayız. Antik çağ kapsamında 5. yüzyıldayız.
Doğuda İran'da Mazdeizm hüküm sürmekte. Tek Tanrılı anlayışın ilk adımı olan mazdeizm; ışığın çekenliği üzerine oluşla, ateşin insanlardaki erdemsizlikleri arındırması felsefesi üzerine oturtulmuş olan bir düşünce sistemidir. Yine Mazdeizm ışığın aydınlık-karanlık seçiciliği üzerine; ışığın (iyiliğin) , karanlığı (kötülüğü) yenmesi felsefe zemini üzerine oturmuştur. Böylece Mazdeizm ışık karanlık ikili düalitesini, tekli yapıda var kılan ilk örneksi taslak oluştur. Mazdeizm, Mitra anlayışı gibi monoteisti bir geçişin ilk örnekliğini de temsil eder görünmektedir.
Hindistan, mazdeizmin etkisi ile Budizm’i, bir iyice olgunlaştırmıştı. İsrail akilitesi, Babil esareti içinde Babil kütüphanesindeki görevleri nedeni ile hayli fikir ve bilgi sahibi olup, Sümer, Asur kültürleri ile Sümer Asur dinsel ritüelleri açısından, bir hayli birikimler yapıp ta İsrail'e dönmüştü. İsrailliler Mazdeki ve Asurî dinlerin kaynaşırımı ile yeni bir kültür ortaya çıkaracaklardı. Bir rahiple, bir kralın anlaşması neticesinde de ilk Tevrat nüshaları oluşturulmuştu. Tevrat’ın oluşturulmasında bu ikinci kaynak yoldu.
İsrail’in Babil sürgününden çok önce bir de Mısır sürgünü vardır. Bu sürgünün hafızalarda silinemez olan ezilmiş, horlanmış İsrail oğullarının anıları, Tevrat’ı oluşturan birinci kaynak yoldu. Daha Mısır'da tek Tanrıcı olan Aton dinine dek tek tanrı anlayışları, İsraillilerin Mısır günlerindeki yaşantılarından ve kültüründen kalma izleri, belleklerindeydi. Nesilden nesile anlatılacak bir söylence oluşla kulağa küpe idi. Mısır sürgününe dek esareti gerçekliklerin hafızalara kazınmış anıları diri tutuluşça Musa eli ile zaten bir haylide güçlü ve ritüeli kılınmıştı.
Artık çok Tanrılı dini İlah'larının delişmenliğindeki çoklu mantıki düşünme, yeni bir sentezin akılsal çıkarımlarıyla aşılacaktı. Sosyo toplumsa etnik çatışma, sosyo-toplumsa birliği; yani birlik sentezini ön görüyordu. Şartları içinde çatışan, gelişen, devamlı üreten insan aklı, monoteist bir anlayışın birlikçi tek biçimci düşünme ve anlamaları içinde, insan zihnini hayli kapsamlıca yoğuracaktı. M.Ö 5. yüzyıla gelindiğinde, bu süreçler İsrail'de olup bitmişti. Artık Ön Asya'da erdem, Tek Tanrı buyruğuna göre uygun yaşamak, olmuştu.
Bu monoteist anlayış İsa etrafında ırkçılıktan arınışla iyice pekiştirilecekti. Ne kadar pekiştirilse de, politeist anlayışların çoklu mantığı, monoteizm içinde çelişkili bir birlik oluşla, mezhep görüşüdür, yorum farkı diyecekle, apaçık sürüp gidecekti.
Monoteizmden beklenen birlik sağlayışçı yararın bir başka şekilde yansıması da yeniden teokrasinin egemenliğini iyice pekiştirmek olmuştu. Artık 1400 yıl sürecek bir skolâstik serüven Avrupa’da, daha sonrada 13. Yüz yıldan itibaren de İslam dünyası içinde aklı dışlamanın, aklı geriye atıp, inalcılık ve inakçılığın revaçta olacağı bir durumu ortaya çıkaracaktı.
Sosyo toplumsa mesnedi zayıflatılmış, yardım duygularının sömürülmesi abartı edilip, sosyal yapının aldatılışlar karşısında güven temeli zayıflatılıp, istismarın dilenciler ordusu (Ebonistler) türetilecekti.
Sihir büyü her çağdan olduğundan daha fazla, gem azıya alıp, sonu dramatik olacak cadı avlarına gebe kalacaktı. Albert Bayet'in deyimi ile “özgür düşünce “ kovulup, özgür düşünce şeytanla işbirliği sayılıp, yerine; özgür imiş gibi kulaklara üflenen düşünce, inanç esasına dayalı prangalar, insanlığın ağır aksak gelişmesinin giderekten tarihsel süreç kusuru olacaktı.
İnsanlığın yamyamlık dönemlerinin geride kaldığı ve bu geride kalışta inançlar hayli biçimler ortaya koyup sosyal ortamı değiştirmişti. Kendisini ve insanların anlayışlarını biçimlendiren inançlar, yerini insan kurban etmelerden evirilişle, giderek bitki ve hayvan kurban etmelere doğru evirilen bir yapıya bırakmıştı. Bu inançtı evirilişlerin özel biçimi dinlerdi. Eski dönemin totemi anlaması içinde olan inanç; sosyo-toplumlarla dini sistemlere dönüşmüştü.
Monoteist anlamalar bu örgülerle, bu örgülerin anı izleri ile ama yine de her bir kurban etmelerin çeşitli anlayışları ile sürüyordular. Henüz diğer iki monoteist din ortada yoktur. Politeisttik dönemde İnsan iradesi daha hür ve daha dinamiktir. Politeistler; dini olan ağır prangaları, daha kuşanmamıştılar.
Eski dönemin sosyal birlikçi ve komündü ortaklaşa yaşam anlatımları, yeni ortaya çıkan toplumun ve toplumsal bozuklukları içinde insanların; özellikle de ezilen insanların, gıpta ile ve giderek cennet tabir edilen anlatımlarıyla sürüp gidiyordu. İşte özellikle ezilmiş insan özlemlerini ayyuka çıkartan köleci düzen, Yunan'da Askralı Hesiodos'a bu altın çağın (cennetin) anı özlemini yazdıracaktı.
Önce insanların Tanrı korkusuyla erdemli kılınmasını isteyecekle bu anlayışı pekiştirecekti. Temeli, sosyal bozukluk olan, üretim tüketim yansımasının aşırı kötü olması olan bu sosyo-toplumsa bozuk yapıdaki çatışmaları, Dostoyevski Suç ve Ceza Romanında enikonu, bireysel baz ve boyutta işleyip Raskolnikov'u bir hayli güç çözülür içsel döngülü soruların muhatabı kılışla terletecekti. Dostoyevski Sonunda genç üniversite öğrencisinin sırtına gök ölçüsünü yükleyip, Sibirya'ya manevi demlenmeye ve dinlenmeye uygun görüşle sürgüne gönderecekti.
İç dünyayı ne kadar zorlarsanız zorlayın, ne kadar züht ve zahit içtenleşmesi ile donatıp tutuştursanız tutuşundu; bunlarda bir cümlelik toplumsal yapı ve nesnel işleyiş menşeli deviniş çıkmıyordu. Ancak somut, nesnel bir işleyişin sonucunda, bunlar kişisel oluşla ve sosyo-toplumsa oluşla insanın tutumu olabiliyordu. Bu anlamda yaşamın anlamlanıp inanç edilmesi yerine, ezen-ezilen özekti fantezilerin ve egemenlikçi anlayışlar iman kılınarak, sosyal yaşam gibi toplumların da yaşam merkezine oturtulma yanlışlığına sürükletiliyordu insanlık.
Neydi bu altın çağ, Tevrat'ta bile Eden (cennet) bahçeleri olarak geçerdi? İnsanların komün toplum döneminde, köleci yaşamı bilmeden, tüketim için sağlaştığı, kimsenin kimseye karşı erdemsizliklere neden olacak üstünlük taslaklarının olmadığı, ortaklaşa yaşam döneminin arkaikti ökülte anı izleridirler. Gelişme zincirinin, gelip geçici bir uğrağıydı.
Belki de 1 milyon yıl gibi uzun sürece tekabül eden sosyal birlikti-komün güç, birçok insan taslakları girişimleriyle, insan yaşamına ve insan beynine nerede ise genetik ansal miras gibi bellekleşmiştirler. Köleci düzenin; kendisinin ürettiği; zenginleşmeleri; hırsızlıkları, her tür suçları ve sefaletleriyle perişanlıklarını, huzursuzluklarını, ahlaksızlıklarını, toplumsal tedirginliklerini, yine kendisi biçimlemişti.
Mal edinenlerle mal edinemeyenler yerini almış, toplum sınıflara ayrılmıştı. Bu gidişi önlemek isteyen insan beyni, ne olup bittiğini daha anlayamamışken; bir yandan inançsal evirilmesi bu altın çağı ahret olarak kurguluyor. Diğer yandan da sınıf çatışmaları içinde fikir çatışmaları kabili oligarşik, mutlak monarşik anlayışlı yönetimleri tartışıyorlardı.
Monoteist anlayış; zenginliğin öncel bir takdirle, bir rızık dağılımı olduğunu vurgulayıp; fakirliğin bir sınanma, öte dünya için bir kontrat ve bir iman sözleşmesi olduğunu; insan beynine işliyordu. Toplumsal yapı, bu türlü fikri açılımların içinde olup çıkılmaz bir şaşkınlık doğurur olacaktı.
Artık dönem, ön Asya da İsrail de vaftizcilerin ve vaizcilerin cirit attığı, peygamberliğin babadan oğula veya soylara intikal ettiği bir tutum olacaktı. Bu aşamada bozulan düzenleri pansumani tedavi oluşlarıyla öğütçü düzenler, insan öznelliğine hitap edecekti. Böylece huzursuz insanların bir kısmı sukut edip, bu hal üzere diğer birilerini alt edeceklerdi.
sağlayacaktı?
Toplumsal tedirginliğin en yaman ve acımasızca duyulduğu toplumlar içinde, bu öğütçü olgular gelenekleştirilecekti. Öğütçü izafeleşmelerdeki her hangi bir gecikmede dahi, kurtuluşçu öğütlerin vaatlerini bin bir efsane ile ve bin bir umutla bekler olacaktılar.
Çevrede süreç olan denk düşmelerin öznel anlamalı belirtilerini yaşayacakla, mutlaka böylesi bir gücü yaratacaktılar! İşte İsa, böyle bir bekleyişlerin süreçler boyunca giydirilmiş bir biçimiydi. Ne vahiy almış ne de yaşamıştı. Vaizcilerin vaizlerinden derlenen söylemler, böyle bir olası vaizci tarihi kişilikle özdeş kılınıp havarilerince söylemler kutsal kılınacaktı. Yani havariler müritler vaizcisini uçuracaktı.
Yazın, bunaltıcı Akdeniz sıcaklarının, insan kanına; bir damla erotik hormon salgılanması ile insanları nazikleştirip, serenatlar düzenlettiği anlardı. Bu anlarında; kanları tutuşturan heyecan coşmalarına dek şahitliğin yapıldığı yerler, ıssız koylar ve kuytulardı. Bu kuytu alanların cazip olan eylemselliğini tecelli kılma çekiciliğinden kendilerini kurtarmış olanlar da, elbette ki vardı.
Aklı ve eş deyiş ile fiil ve eylemlerini; hem de akıl olacak eylemlerini, sorgulayacak olanlar, bu hormonsal azmalarının tesiri içinde kendilerini kopartıp: “Akdeniz'de aşk başka olur” denmesinin hormon azmalı büyüsüne pek kapılmıyorlardı. Böylece hormon güdülü duygusal işlemlerinden, sıyrılıp; edimsel öğrenmeli yanıyla insanlığını üretir oluşun, fiili gereklerini gerçekliyorlardı.
Yani bir şehevi hormon azgını olmaktansa, bir akıl azgını olmayı yeğliyorlardı. Rutin insanların akılını kullanamayıp; “onu yapamıyorsak bari bunu yapayım” dercesine, sıradanlaşan; yozlaşan edimleri yerine, yepyeni; sürekli eylemselliklerin, düşünsel eylemsellikler içinde olmak; insanın; hele de “yeni insanın” macerası olacaktı. İnsanın hormon türü etkilenme yanları sıra, kendisini başkalarından farklı kılacak olan, insanlık yanlarının da olduğunu bilen, akil insanlardı bunlar…
Sıcaklar yerini hafif melteme, biraz da mehtabın sarhoşluğuna bıraktığı akşamsefası aşkları, aşıkını; zamanla mestane ediyordu. Bu mestane edişin insanı büyüleyen cazibesinden kendisini kurtarabilmiş olanlar vardı. İşte böyle bir günde, böylesi akil insanlar hormon azdıran alanların dışındaydı. Aklı ve aklını tartışıyordular.
Akademia (M:Ö387) gibi matematiksel ve akılcı düşünmeli oluşuyla bilinen bu kabil tartışmaları olan yerleri, vardı. Akademiya dışında matematiksek aklın tartışmaları içinde olunan yerler oluşla, dost davetli ev alanları da, vardı. Kimi ziyafet alanları akillerimizce böylesi seviyeli bir üslupların tartışma alanı yapılmıştı. Hani başka ulusların ermişleri veya kerametleri varsa; Yunanlıların da düşünceleri ve düşünce adamları vardı.
İşte böylesi akılcı iklimsel koşulların sohbet toplantılı partilerinin birindeyiz. Pire'de, kocamış marsık zengin Kephalos'un evinde toplanmışlardı. Davet, yemekli idi. Konu insanı, insanın topluma ait edimlerini, kılı kırk yarma işi idi. Kolay değildi. Çetindi. Sırf hormonunu boşaltmayıp akıl işlemeyi tutumlayan bir başarıydı.
Kavgasız, gösterişsiz ve samimi idi. Ama olanca haşmeti içinde. Ehil olmayan maydanoz olmuyordu. Haddini bilip susuyor, dinleyerek nasibini alıyordu. Ahkâm keserek, ulema aramadan; konuşmacılar kendi akıllarının bilen sorgulayan ulemalığını konuşturuyorlardı.
Hani canım, koskoca bir hiç olan ve toplumsal açıdan akılcı olmayıp da, gösterişçi olup, içinde hileden başka hiçbir şey çıkmayan günceldeki toplantılar gibi. Bu toplantıların düzenli müdavimi olan açıkgöz, beleşçi yiyicilerin türetilmesi gibi. Günceldeki yemekli davetler; ihale ve avantaların hazırlanmasına gidecek ön koşullar içindi. Bu iş için göz ve dil temasçı aşinalıklarını yaratışla, yalakacı; banka hesapları kabarık gazetecileri yaratan kutlamalar benzerleri gibiyse de; konusuyla apayrı, bir efor oluştur bu.
Güncel dost davetleri içinde; beş yıldızlı otellerin göz kamaştırır görkemde oluşunu sürdürürlüğü bir yanda oluşla, diğer yanda da, duygu sömürülerinin ayyuka edilmesinin tırmandırıldığı bir gövde gösterisi olma niteliği vardır. Aklını gösteremeyen gövdesini ve sömürü metaını göstermeye ağırlık verecekti. Oysa akademia dönemli kimi dost toplantıları, göstermeliklerin uzağında ki bir anlayışın alçak gönüllülüğünde oluşla; insanlığı ikameye yol alışın tevazusuydu.
Güncel dost toplantılı davetlerinin içinde entrikacı olup, methiye düzüşlerle; sömürüye açık yığınların itaati oluşla pekiştirilmeleri vardı. Ve bu sömürüye açık yığınlarımızı kontrol edici; yani ateşi maşa ile tutucu bir başka güç daha vardı. Bu güç, sömürüye açık geniş güç içi, gömlek farkından oluşmuşların bir tabak çorbacısı ve bir tabak fasulyecisiydiler. Çorbayla onurları, insanlık bilinçleri ve toplum bilinci yer değişmişti. İşte güncel kimi davetli toplantılar; bu muhtaçlıkları elde tutmanın hileleriyle, vardılar.
Çorbaya muhtaç kılınan el altı sosyal yapılar; bu mahcubiyet ve bağıllık altında akıllara pranga vurup; “siz ne iyisiniz ya, Allah sizden razı olsun” deyişin dilenci duasını yaparlar. Ve kendi veli nimetlerine (!) sığınmanın tazelendiği bu kabil gösterişli hercümerce içinde aldanış, aldatışlar vardı. İşte Antik Yunan dönemi dost toplantıları; şimdiki göstermelik tarikaların (yolların) kollandığı, istismarcı benzeri yerler gibi değildi. Birazdan istismarı aldanışları önlemenin akıl açarlarını ortaya konuşlayan, toplantıda olacağız.
Antik dönem kimi dost çevreli ve aristokrat çevreli yemek davetli toplantılar; günümüzdeki davetlerle çağımızdaki kişi şirket hesaplı davet anlayışlarına pek uymuyordu. çağdaş toplumsal çözüm üretmenin akıl koyuşuna hiç benzemezdir.
Güncelin davetleri herkesin kendi çıkarını rakibine yaldızlı sözler altında, şifre yaptığı hinliklerle güya masumiyettir! Akademia dışı dost davetlerinin, düşünce davranış etütlerine sanki benzerlermiş gibi… Benzerlik sadece yemekli ve sohbetli oluşundandır. Başkaca Hiçbir kesişen benzerlikleri yoktur. Hoş, günceldeki davet biçimin birbirini ayartmaları dışında, pek sohbetinin olduğu da, hiç söylenemez ya...
Sürecek
Bayram KayaKayıt Tarihi : 8.10.2008 22:00:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
TÜM YORUMLAR (1)