Düşten Öteye Şiiri - Abdullah Çağrı Elgün

Abdullah Çağrı Elgün
185

ŞİİR


1

TAKİPÇİ

Düşten Öteye

ŞİİRLER

DÜŞTEYE ÖTEYE

ELGÜN ABDULLAH ÇAĞRI

Bu kitabımı dünyada eşine az rastlanır, karakter abidesi; dürüstlük, mertlik, doğru söz ve fedakâr davranışıylarıyla, daima kendisini örnek aldığım ve tıpatıp karekrerini oluşturduğum mümtaz insan, babam, SABRİ ve halis Anadolu kadını cefakâr anacığım HANIM ELGÜN’e ithaf ediyorum.

Aslımlar Matbaası ANKARA

Telefon: 0312 31 87 32

DÜŞTEN ÖTEYE

I.Baskı

Abdullah Çağrı ELGÜN
Kayseri,1983

ÖNSÖZ

Yıllar önce düşündüğüm; ancak bir türlü ele alamadığım bu şiirlerimi nihayet kısmet oldu.
Bazı kişilere şiir yazmak, söylemek kolay gelebilir; ancak bir şair için bunu söylemek oldukça zordur. Şiiri biranda söylersiniz ya da yazarsınız; fakat o yazılan şiir üzerinde uzun zaman düşünürsünüz.Bir kelime çıkardığınızda bütün anlam değişir. Yeniden ele alırsınız.Bu defa da şiir tamamen değişir. Yeniden yeniden ele alırsınız yine olmaz.
Onun için şair bir mermer ustasının mermere şekil vermeğe çalışması gibi yorucudur. Sabır, zaman ve azim ister. Gün olur bir günde yığınla şiir yazarsınız, gün gelir bekleyişe geçersiniz. Senelerce bir şey yazamazsınız. Yıllar sancılarla geçer gider.
Şiirlerimin hiç birinde tam arzuladığım tarzı gerçekleştiremedim; ancak bazı şiirlerimde dönemeci gördüğümü zannediyorum.
Anlayışıma göre şiir: İnsanı duygulandıran, düşündüren, düşünürken güldüren, bir şeyler veren ve yığınların yüreklerini o şey uğrunda titreten; bazen dağda Köroğlu, bazen Tekke’de Yunus,Mevlânâ insanlara kucak açan, bazan da yumruklarımızı sıkıp sessiz sessiz ya da hüngür hüngür ağlatan bir şey olmalı…
Bunu söyleyen ben, şiirlerimin hiç birinde söylediğim şeyleri gerçekleştirdiğim kanaatinde değilim. Yalnız sayın okurlarımı bir parça olsun kendi dünyalarından uzaklaştırabildimse ne mutlu bana.
Burada eserin tashih ve tenkidini yapan Erciyes dergisi sahibi; merhum değerli hocam Mahmut TÜRKTEN’in oğlu, ağabeyim sayın Av.Nevzat TÜRKTEN; olumlu, haklı eleştirileriyle bana gayret ve hız veren kıymetli ağabeyim sayın Doktor Halit ERKİLETLİOĞLU’na teşekkürlerimi arz ederim.
Abdullah Çağrı ELGÜN

YOKUŞ YILLAR

Abdullah Çağrı ELGÜN

TÜRK TÖRESİ
Bir gün gelir Türk töresi kurulur
Nice şansız bu uğurda vurulur

Dağ, deniz ova yayla yası çeker
ELGÜN ölür Ülkü bayrak baş çeker.

17 Ocak 1979
Ankara

HALİMİZ
Çile içinde haya, yaşamak kan ve ateş,
İnsanlar ki yığın sürü,sıradan ve serkeş

Sefalet, zulm ve haksızlık, revâ mı bize?
Ey millet, güleriz ağlanacak halimize! ...

25 Şuba 1979
Ankarat

ZAMAN
Zulüm alkışlanmakta, zalimler sırıtmakta
Koltuğun keyfi için mazluma somurtmakta,

Değeri yok bir canın, atılmakta sokağa
Düşüyor benim diyen, yerde gerili ağa

Nereye bakarsanız etrafınız bir çukur,
Yılana tırmanırsın oturduğun yerde dur.

Durur musun görüp de hakka yapılan zulmü?
Elbette ilk fırsatta ödetilecek cürmü

Susmak korkunç intikam kan sızan o dudakta,
Duyacaksın feryatlar etrafına bir bak da

Hakka tokat atmakta ne yüreksiz çaylaklar
Her gün daha cüretle, kan saçmakta kaynaklar

Ne zaman vaz geçecek kapı çalmaktan vahşet,
Her gün birkaç cenaze, bu ne büyük bir dehşet

“Devrim! Devrim! ” avazla, devrimbazlar türedi,
“Devrim kanla yazılır.” Sokaklara tünedi…

“Türk halkına özgürlük” istendi duvarlardan
Uzun menzilli silahlar çıktı çuvallardan

Silahlar ki onlarca “Özgürlük” getirecek,
Bizdeki veba hürriyeti de götürecek

İyi baksın siyahı beyaz gören o gözler,
Sokaklarda yazılı ibret verici sözler

Onlar, sloganlarla ninniler söylüyorlar,
Bakıp arkamdan sinsi, gaddarca gülüyorlar

Ey millet, duy ve dinle bu sözde gerçek vardır
İnanma boş sözlere, imansızlarda izan vardır.
18 Ocak 1979, Ankara

MEMLEKET

Ülke ki bahçede siyah açmış ümüt gülü,
Çelikle perçinlenmiş konuşmaz olmuş dili

Dört yerden etrafını bir kızıl bulut sarmış
Akbabalar çaylaklar birden üstüne dalmış

Oralarda yılanlar, çayanlar buluşurlar
Tenhalarda gizli, sinsi sinsi konuşurlar.

Lokma yapmak için fırındaki somunu,
Çaylaklar göze almış görünüyor sonunu

Çeşitlerle donatılmış bir ziyafet sofrası,
Yedikçe genişliyor, bu işkembe torbası

Sindirmek kolay değil elbette dokunacak,
Bir gün o pis leşine ayaklar dokunacak

Tekmelerle hamile kalacak domuz leşi,
Göz yumarsan meydanın, çoğalacak serkeşi,

Elbette çokluk nerde ise pislik orada,
Artar tarumar olmuş yığınlar orda burada,

Bunu bertaraf için bir hamle yapılmalı,
Gerekirse DEDETE omuza takılmalı

Anlayın nedir korkulu hayatın faydası,
Bilelim, yoktur, korkunun ecele faydası.

8 Ocak 1979, Ankara

NEFERDEN NEFERE
Bırak gafil beyinler, kendi halinde kalsın
Pervasızca eğlenip, bütün zevklerden alsın
Sen en önde nefer olda ufuklarda varsın
Esirgensin adından bir damlacık yaş kalsın

Ne çıkar ölüme tek salarsan atını
Ne çıkar bir çapula satarsan şan katını
Yarı yolda yavrunun duyarsan feryadını
Bu yılgınlık neyine, kelleyi atmalısın

Sen bu yolda fedai, olunca en ileri
Korku sensin korku sen delikanlım ileri
Türk İslâm ülküsünün yıkılırsa bir eri
Gazi olmak neyine, cennette yatmalısın

İhtiyacın tek uğrunda çalışmak vatanın
Uğraş; didin, yırtıl; mevkiine çık atanın,
Ki ruhu şadolsun toprak altında yatanın
Bunun için geceyi gündüze katmalısın

“Dinlenmemek için yürümeye karar verenler,
Asla yorulmazlar”, atasını Türk bilenler,
Bayrak, Vatan aşkı ile gerdeğe girenler
Yastığın taş, yorganın ateş bilmelisin

Alevi, Sunni, Cerkez, Avşar, Türkmen, Kürt bir
Türk yurdunda yok ayrılık, gaye bir vatan bir,
Ayrılık nedendir, toprak altında yatan bir
Ey Türk genci, kendini bir dünya bilmelisin

Ne dert gelmişse bize ayrılıktan gelmiştir.
Dış ve iç düşmanlar bunu fırsat bilmiştir.
Böylece millet parçalanmış, inanç sinmiştir.
Türk milleti birleş, gücüne güç katmalısın.

Atan: “Bir elin nesi var iki elin sesi”
Diyor bak, alın ibret bırakalım yeisi,
Gayede bir iken, güçlü çıkar millet sesi
Türk oğlusun Türk, silkinip ayağa kalkmalısın
23 Aralık 1979, Kayseri

İSLÂM GÖKLERDE BAYRAK
Adam azman, yiğit kan göğüsler gerilecek,
O çelik bileklere kılıçlar verilecek,
Kökne düzen yaratığı çelimsiz cüce dev,
İnim inim inleyip yerlere serilecek

Gam değil yakar ise bir sızı içimizi,
Uğurda ölmek varken bir hiç oyalar bizi
Kafir yok edilerek, nur fethedecek bizi,
Her şeye yeni baştan bir düzen verilecek

Yolumuz Allah yolu, bu yola bin can feda,
Türk İslâm düşmanları korkun hergün bir daha
İslâm göklerde bayrak, dalgalanıyor hüdâ,
Düşmanların nabzına bir şerbet verilecek
18 Ocak 1979, Kayseri

Not: Bu şiirin ilk ve son beyitinin son mısraları kasıtlı olarak
düzeltilmeyip bırakıldı.

KOLTUK SEFASI
Öğretecek değilim bu yolun nerede bittiğini
Heyhat, bilmiyor mu o ahmak, nereye gittiğini?

Gün olmaz ki akmasın bir yiğit kanı yere,
Anaların göz yaşı, sanki oldu bir dere.

Bırakın anaları bu millet kan ağladı,
Bu yara saf vatanın yüreğini dağladı.

Gün oldu nutuk attı, ak günler vaadiyle
Devleti yıktı illet TRT saatiyle

Nice baykuşlar çıktı çığlık çığlık hürriyet,
Ezildi bu çığlıklar altında cibiliyet

Ne mutlu yaşıyordu bir zamanlar Türkiye
Memleket mahvolmakta bu sinsice Türkiye

Bir ciğer gösterdiler çöplükteki kediye,
Kedi kaptı rüşvettir, arkası gelir diye

Bu lokmayla bir rahat yumuldu koltuğuna,
Mırıltıyla hapşurdu bir it uluduğuna

Bu örnek hareketle, bünyeye girdi kıramp,
Böyle azgın yaraya care yok mudur Yarap?

Devlet çiftlik içinde tavuk horoz kaz da var.
At katır tepişmekte,cümbüş ile saz da var.

Kazlar: ‘vak vak! ’dedikçe yakılmakta bayraklar
Ne zaman anlayacak yaptığını çaylaklar?

Böylelerine bakıp, mahrem; aldırma göçenlere,
Helâl mi diyelim hakikatin ırzına geçenler? ..
14 Ocak 1979

HEDEFE DOĞRU
Yıkacağız çelik ellerimizle,
Geri kalmış dedikleri ülkeyi
Gelişecek devlet illerimizle
Kuracağüız bir gün modern ülkeyi

Ülkü büyük yollar çetin geçilmez,
Toplum bozuk insanları seçilmez
Toprağında savaş varsa göçülmez
Bire gardaş uğraş vermelisiniz

İnanç ile yürüyeceksin yoldan
Geri dönüş yoktur hak olan yoldan
Koşacaksın hedefe dokuz koldan
O ülküye ilk sen ulaşmalısın
18 Ocak 1978

DÜĞÜN EDELİM
Acunda yiğitler horana dursun,
Kargılar hedefe oklar tam vursun
Boş durmasın kızan atlara koşsun
İşte meydan, işte cenki işte savaş
Er kişiler meydan almaya koşsun

Başa baş dişe diş savaş edelim
Bin kelle kucakta horan edelim
Toplansın yabgular, kâra gidelim
Gövde kelle alıp düşman kırılsın
Başbuğlar ardından yürün gidelim

Haydin durmayalım orda ocakta,
Kurulsun otağımkırda sıcakta,
Kılıçlar hep elde kargı kucakta
Vurun bire kahpe döllerine hey!
Kalmasın öcümüz köşe bucakta

Yiğitler yılmasın kelleden kandan
Almadan canları vermesin meydan,
Komayın silelim şunu meydandan
Vurun bire kafir donlulara hey!
Ölmezsekte vazgeçelim bu candan
4 Temmuz 1974

ÖLMEYECEĞİM
Yemin ettim ben anamdan doğmadan,
Ellerim kafir gırtlağında olmadan
İntikamım sen zalimden almadan
Ahd etim atama ölmeyeceğim

Esbabımdan binbir parça biçilse
Vucudumdan parça parça kesilse
Soylu kanım bir su gibi içilse
And içtim sözümden dönmeyeceğim

Vatan toprağıyla yoğrulmuşum ben
Aşkın ateşimnde kavrulmuşum ben
Sade intikam için doğurulmuşum ben
Seni öldürmeden ölmeyeceğim

Bir gün gelir bu sözümde durmazsam
Atam hiç affetme öcün almazsam
Dokuz yerde namazımız kılmazsam
Yüz bin parça olsam ölmeyeceğim
4 Temmuz 1974

TÜRK’E GÖRE
Türk nizamı kurulmalı tüm şehirlerde, köylerde
Kalkınmada köylerden kente yürünmeli her yerde
Türkçr konuşulup Türkçe yazılmalı her yerde
Bütün bunlar Türk için, Türk’e göre Türk tarafından

Bütün bunlar Türk için, Türk’e göre Türk tarafından
Türk ahlâkı yeni baştan yurtta düzelmeli
Yabancı kültürü görüldüğü yerde ezilmeli
Bir kültür savaşı kısa anda gerçekleşmeli
Bütün bunlar Türk için, Türk’e göre Türk tarafından

Türk dil üniversitesi gözde yerde kurulmalı,
Türk dili her yerde mutlak korunup gözetilmeli
Üniversitelerde akademiler gerçekleşmeli
Bütün bunlar Türk için, Türk’e göre Türk tarafından

Anayasaya yeni baştan canlılık verilmeli,
Mecliste sandalye sayısı mutlak düşürülmeli
Cumhurbaşkanı kaldırılıp başkan getirilmeli
Bütün bunlar Türk için, Türk’e göre Türk tarafından

İslâm dinine yeni bir azim, hızla sarılmalı
İlâhiyatlara bağlı akademiler kurulmalı,
Bütün okullarda Kur’an mecbur olmalı
Bütün bunlar Türk için, Türk’e göre Türk tarafından

Dünyada Türk İslâm merkezi Türkiye’de olmalı
Müslüman, küfre karşı tek yürek, tek yumruk vurmalı
Saflarımız nizâm ı âlem yolunda dolmalı
Bütün bunlar Türk için, Türk’e göre Türk tarafından

İlim ve irfanda en ileri safta yer almalıyız
Sanayi ve teknikte, hamleyle makinalaşmalıyız
Çekişmeler, bunalımlara bir tekme atmalıyız
Bütün bunlar Türk için, Türk’e göre Türk tarafından

CİNAYETE SON
Arabalar sustu kaldırımda insanlar
Soğuk matem havası ciğerler çekilen
Bu kaç lahit Yarabbi, tabut tabut insanlar

Namlular kan kustukça ne fidanlar yıkıldı,
Gitti fikri uğruna soylu delikanlılar
Anaların yüreği ta kökünden söküldü
Giden geri gelmiyor dursun eli kanlılar
21 Ocak 1980, Ankara

YARIN
Yine rüzgar haykırır, bora olur da eser
Yiğitler tekbir alıp yağılar başın keser
Kurulur meydanda ak kızıl çadırlarımız
Bil ki diner onlarla yürek sancılarımız

Çeri yürür başta gider, püsküllü tuğumuz
Yağı kaçar, yaman vurur, topuzla çoğumuz
Başların hepsidüştü sayılmıyor şehitler
O şevkle, obalarda güreş tutar çoğumuz
22 Ocak 1978

AKIN
Bir akındır yürüdük bozkırların üstüne,
Fırladı ok kirişten yağıların üstüne

Kılıçlar gürzü dövdü, yuvarlandı yağüılar
Atlarımız kanatlı düşman durmadan ağlar

Bozkırın yasaaı bu tabiatın kanunu
Doğuzoğuz, Köktürkler kurulacak budunu

Çadırlar öbek öbek dizildi hep çayıra
Düşman gözü değmesin Mevlm bizi kayıra
15 Ekim 1974

AĞLAYAN TOPRAKLAR
Benim geldiğim ülkede toprak susuz,
Gece elem gündüz elem uykusuz
Türk elinde toprak kanser
Toprak sarı toprak kan,
Esir gardaşlarımın doğduğu yerdeki
Irmakların gözleri yaşlıdır.
Yeşil tuna, sarı Tunca, Volga’da
Dere ağlar, ırmak ağlar, çay ağlar
Öz vatanım Ötüken’de,
Atam kültiğin ağlar.
Gümilcine, Dedeağaç, Deliorman,
Selanik, Karaağaç Lefke’de
Çocuk ağlar, kadın ağlar, insan ağlar
Batı Trakya’da utanç ağlar...

Kerküklümün doğduğu yerlerde,
Simsiyah bulut kaplıdır gökyüzü
Ak pörçüklü kızların
Arı yazmalı gelinlerin,
Ellerinde gergef yok
Yetmişlik ak saçlı dedemin,
Ayaklarında zincir var.
Dedem ağlar, sarı yazmalı gelin ağlar
Ak pörçüklü kız ağlar
Palabıyıklı soydaşımın
Ayaklarında zincir ağlar

Ağla ağ yar, ağla kızan
Ağla ak saçlı bahadır,
Ağla toprak ağla doğa
Siz de ağlayın
Atılmamış gülleler, sıkılmamış mermiler
Denizde serseri gezen mayınlar
Ağlayın ağlayın halinize...
8 Aralık 1976

VEDÂ
Vurulur mu milletime esaretin zinciri?
Yine Yunan’ın bu Yunan’ın ellerinin kiri.

Çek artık kanlı ellerini üstümüzden
Tutsaklık yok özümüzde ki anla sözümüzden

Çıkarmadık sesimizi kendin ettin oyunla
Bir karıi toprak mı dedin, gel gör ve artık anla

Var mıdır şu cihanda Türk kadar yaşamış millet?
Sen ki Yunan uşağı tarihten tanırım illet

Çek sitemi katdeşim, öp, alnına koy yeminler et
Şimdi öç gerek anaya yavukluya veda et

Sen de durma Ay kızım al benden hatıra sana
Vur; yiğitçe mertçe ki olsun helâl sütüm sana

Yıkılır mı bu iman Ulu Tanrım yardımcı ol ona
Düş ki toprağa şehit; vatan olsun san ana

Çek sancağını yüksel göklerde en yüce arşa
Savaş bin kelle almadan düşme kızarım san hâşâ

Kalma gerilerde yücelt Türk’ün başını arşa
Ki destan yarat, kazamasın hiçbir hakkak taşa

Bir gün alnından vurulup düşersen toprağa
Ki yeryüzünde müsterih, sarılırsın bayrağa
13 Eylül 1974

BULURSAM

Bir gönül yoldaşı ki uğrunda öleceğim.
Her bakışta dirilip yüzünde gülmek için
Sevgiyse ki kalbimi sökerek vereceğim,
Kölelikse, dizimi yerlere süreceğim.

Bir buseye susayıp uzaklardan gelmeye,
İstese ki kendimi çarmıha gereceğim.
Esrarlı bahçesinde bir gül dermeğe,
Bıkarsa, kellemi giyotine vereceğim.

Abdullah Çağrı ELGÜN
İSTEMİYORUM!

Kalbimi vermeyeceğim,
Sevmeyen sevgiliye.
Seversem...
Deli gibi seveceğim.
Değilse; olmasın sevgilim,
İstemiyorum!
Yarı gönül vermeyeceğim.
Ki severse...
Yüreğimi yüreğine,
Gözümü kırpmadan vereceğim.
Değilse, olmasın sevgilim,
İstemiyorum! ..
Geceye;
Yaralı gönülle girmeyeceğim.

Abdullah Çağrı ELGÜN
HENGAME
Bomba mı atılmadı,
Kurşun mu sıkılmadı,
Kaç aile yuvasına?
Ne ödlekler,
Sele kapılıp gitti,
Korkunun belasına
Hep böyle giderayak
Isınmadı mı millet,
Siyaset havasına?
Ey, ahali!
Ne yapalım çare buysa,
Biz de mi kapalım silahları?

Bana mısın demedi,
Hiç kimse, yakınım,
Ses dahi çıkarmadı,
Örtündü:
Çekti yorganı tepesine
Baş dahi çıkarmadı.
Kirletti böylesi korkaklık,
Mahalle namusunu,
Temize de çıkmadı.
Ey, Millet,duy!
Bırakalım, atılsın mı kuşağa
Namertlik nifaları? ..

Bugün: Bana dokunmayan yılan
Bin yaşasın diyorsun.
Ama komşu:
Yarın sıra sende
Acep ne demeyi umuyorsun.
Lâkin korkunun eccele faydası varmış
Gibi siniyorsun.
Gel, bırak gaflet uykusunu
Kıralım hanemize uzanan ayakları

Omuzlarda kimileri,
Kimileri pohpohçunun
Kucağımda yatıyor.
İnanmaz,
Kafir olmuş has Müslüman
Güneş diye karanlığa batıyor.
Pek çoğu siyasetçi
Din adıylaa
Gördüğüne çatıyor
Göz yumalım,
Ya da yırtalım mı?
Okuduğumuz bütün kitapları?
Meclislerde
Millete tekme atar oldu billah,
Seçtiği vekilleri.
Yanlışlık,
Halbuki milletin kendisi çok
Onlarsa az tekilleri
Vatandaş,
Gidemez oldu yurduna
Memur,
Çekse kurada illeri
Vaz geçelim doğruluktan;
Biz demi salalım akıntıya kürekleri?

Ey, Türk milleti!
Yeter, uyan!
Ne zaman gelecek
Senin aklın başına?
İnan ki
Sonra geç olur
Çatla demenin vakti geldi
Sabır taşına
Parmaklar birleşirse
Yumrukta güç
Vurduğun yerden ses çıkacak
Devam ederse ayrılık
Kansere tutulmuş vatan
Onu kim durduracak?
! 8 Nisan 1979

BEN DURAMAM
Ben yemem artık arkadaşım ben yiyemem,
Vatanıma düşman basmış ben gülemem
Değilmiki, biz vatanın bütünüyüz
Çarpan kalbin bir parçası tümüyü?
Ben ağlayamam artık arkadaşım ben ağlayamam.
Gözlerimin o ağlayan, şarlayan çeşmesi kurumuş
O menbağın kaynakları yorulmuş
Ben ağlayamam artık arkadaşım ben ağlayamam.
Düşmanı zincirlerle boğmak gerek,
Vatanımdan kovmak gerek
Veda edelim bu toprakta kalanlara,
Anaya, bacıya, kıza, oğula.
Ben duramam arkadaşım ben duramam
Alalım tüfekleri boynumuzaa
Saralım al bayrağı koynumuza
Yırtalım, biçelim düşmana kefenini
İstemez kumanya, istemez yemek
İstemez başka bir fert, istemez kuvvet
Bize bu iman yeter.
Vuralım gardaşlar, haydin vuralım.

CESET
Omuzlar üstünde kefenli ölü,
Bu giden tabutta ömür gömülü,
Yaşlı gözlerle kavranmış çelenkler
Bilmem faniyi kaç yetim bekler?

Giden mesut, kalan üzgün çırpınır
Yolar başını taştan taşa vurur.

Herkes yarışla kapmış salacadan,
Bir avuç sevap için merhumdan.

Garibin çevresinde toplanmışlar
Naaşını en yükseğe kaldırmışlar

Can atıyor hepsi son görev için,
Yaşarken yok olanlar şimdi niçin?

Böylesi fedakarlığa katlanmakta,
Ses vermez ceset arkasından koşmakta? ..

Bu dostluk, insanlık, hayal; lafta boş
Dostluk ki insan sağken gerekli, hoş
6 Eylül 1980

NEDENDİR?
Şura mekan, bura dükkan, şunu al bunu ver
Kanmayıp dünyaya geçti bunca güzel günler
Sızlanmak neye yarar kuş uçtu kervan geçti
Gelir mi giden günler bekleyiş cana yetti

Gelmez; beklenen nedir, çevrem duman, karanlık
İçimde özlemin ezikliği, hüsran, azap
Cennet mi istiyorum dünyada yaşanacak,
Nedir ki vermez felek bana çektirdiği ne?

Dağ delinir yolyapılır, gün yeniden doğar,
Feniler değişen; hep aynı yer, aynı mekan
Beyaz doğar, beyaz ölür, esmer, siyah büyür
Dünya fani, ömür geçer, biter, insan ölür

Bir kısa gün gibi insanın bütün hayatı
Öyleyse neye yarar, bunca çekilen çile? ..
Ankara, 7 Haziran 1977

BİZDEN SİZE
Duyduğun şu “Ah, vah! ” lar hayatın çilesidir;
Tecrübe yenilen kazıkların bileşkesidir

Her nereye gittimse, evet, kazık yedim ki
Ağır oturdum, sustum, düşündüm ve dedim ki

Yürümez bu iş böyle, sen boşa yorulursun
Kâr etmez söylediğin yine de konuşursun

Balık ki baştan kokar, bunu artık bilmeli
Yara ki iltahaplı, derinine inmeli
Değişmeli halkın artık, geçersiz yargısı
Yetişmeli Fatih’in Hızır gibi kadısı...

Dur demeli bir tok ses, insafsız vuran ele
Şüphesiz vermeli adaleti, haklı ele

Memur ki duymamalı endişe koltuğundan
Ki rüşvetse, yemeli tokat her umduğundan

Mefkûre verilmeli aydın dediğimize,
Yetişmeli genç kuşaklar her dediğimize

Verilmezse genç kuşağa mefkûre millî benlik,
Doğacak bil ki yarın kargaşa, senlik benlik

Kişi suçun hesabını kendine sormalı
Adaleti her insan vicdanında bulmalı.

Kendi vicdanına hesap veremeyen kişi
Adaleti her insan vicdanında bulmalı

Kendi vicdanına hesap veremeyen kişi;
Elbet düşer hataya, yanlışa yorar işi

Böyle giden kişiyi bırak başına buyruk,
Hatalarla örülmüş, taksın arkaya kuyruk

Sözle uslanmayanı ihtar da etmemeli
Konuşup boş, mânâsız söyletmemeli

Bir musubet, bin nasihattaen iyidir derler
Onun için hiç söyleyip yorulmasın diller,

Geçmeli viran kapıdan kaç akılsız kişi
İnmeli enseye taş, düşmeli birkaç dişi.

Akılsız başın cezasını çekmeli ki baş,
Alsın ibret, düşerse de düşsün enseye taş...
20 Ağustos 1983

ADALET
Adalet ki, önünde eğilir haksız başlar,
Devlet indirse tokat; gör, halk eliyle taşlar
Kor kazana asi hödüğü, güzelce haşlar
Diz çöker görürsün önünde baş yaran taşlar

Adın adalet olur, nam salarsın dağlara,
Olur dirlik, düzenlik, bir adalet bağlara
Doğru her zaman dimdik; haksızı yerde ara
Zayıf kalan yıkılır; haber olsun sağlara

Bir devlet ki arayıp hakk, haklıya versin.
Güçlü bilsin kendini; ancak övmeyip yersin
Öyle sağlam olmalı, vursun tokadı sersin
Bilmeyene bildirsin haddi, dersini versin

Zalimin affın istemek, mazluma zulmettir.
Zulme devam etmekse topluma ihanettir.
Adaleti yumrukta aramak cehalettir.
Adaleti gösterecek tek kuvvet devlettir.
Ankara,26 Ocak 1979

KAHRAMAN
İsyan teper içinden kaparsın silahını,
Yoldaş olur dağlara nice zaman kalırsın

Bilirim koman nâmerde mazlum ahını,
Göklerde kartal olur, yerde şahin alırsın

Hayattan bıkarsın birgün gözyaşın akar
Duyarsın ruhundaki gönül burukluğunu

Yıllardır kurduğun hayâli önüne katar,
Aratırsın bu yerlerde yokluğunu.
Ankara, 2 Şubat 1981

GELME
Gelme istemem,
Sen gelmesen de giderim,
Taa ötesine bu yolun
Ben böyleyim, böyle doğdum.
Yağarım, gürlerim taşarım,
Bir kurşun sızısı içimde,
Ne çıkar ölürsem?
Bin defa ölürüm,
Ölümüne, dönmem
Dönmem Hak olan yoldan...

AŞK ŞİİRLERİ

SENSİZLİĞE
Seni görmediğim günler, kırbaç olur iner bana,
Ne yaşamak ister gönlüm ne de görmek sabahı?
Sablanmış tenime bir el, iğne iğne girer bana,
Ne kurtulmak ister gönlüm ne de susturmak bu ahı.

Yürek ki kor olmuş yanar, eritir buz olan dağı,
Sevgili neden bilmiyor, içinde gezdiği bağı?
Kaç bir defa tırmanırdım aşılmayan koca dağı,
İnsafa gelip de açsa göğsündeki çelik ağı..
29 Nisan 1980

SEVGİLİYE
Seviyorum seni bir gül diyerek,
Bülbülü kahrından öldürmeden gel.
Düşümde gördüğüm lokman diyerek,
Garibi yatakta öldürmeden gel.

Kul olmaksa kader olsun elinden,
Kor bağlamış yüreğimde taşım var
Ecel bardağını alıp elinden,
Tek dikişte içeceğim andım var.
27 Eylül 1980

BİR GÜL AT BANA
Kurşunlar delik açsın bağrımda, ölüme gideyim,
İstersen bir damla gözyaşı dökme arkamdan bana.
Yıkılsın fanilik cenneti, sen yoksan ki nedeyim.
Yeter kigöğsünden bir gül at, feleği güldür bana
4 Haziran 1980

BİR SEVDANIN UĞRUNDA
Varsın gönlüm kavrulsun, bu sevdanın uğrunda,
Sen fethedilmez ülkelerde taç olarak kal,
Aşık nasıl erirse sevgilinin yolunda.
Sen de yiğitler yüreğinde kor olarak kal
4 Ağustos 1980

SON NEFES
Girsin kapımdan cellat ki taksın yağlı kemendi,
Razıyım, çelikten gönül evine gireceksem.
Kopacaktır boynumdaki nice cellat kemendi,
Son nefesi kolllarında yatarak vereceksem.
4 Temmuz 1980

GÖNÜLLERİN ÇİLESİ
Bir çarmıha zincirlerle bağlandı gönüller,
Sıkıldıkça yumruklar neler çekmedi eller.
Yiğitler saf bağladı, ellerinde çiçekler,
Günler geçmekte, kızlar ne zaman gelecekler?
4 Ekim 1980

SEN ÖLDÜR BENİ
Yıkılsın başıma dağlar ben altında kalayım,
İstersen alnıma tek kurşun sık sen öldürbeni,
Dünyada Ebedî aşık sana tek, ben olayım,
İste, lütfet, kölen yap yerlerde süründür beni.
4 Eylül 1980

EMELİM
Emelim bir sarı lâlem, gönül bahçemde kalan,
Emel’im soğuk bir kış ortası kapımı çalan.
Sonbahar rüzgarının uçurduğu bir yaprak,
Gökyüzü yağan pamuk karın, bıraktığı bir ak
6 Şubat 1975

SÖZLERİN
Eller tuttu ayaklarımı gelemedim,
Bu gönlüm, eriten ellerinde oyuncak,
Dilediğim tek şeydi ki söyleyemedim.
Beklemekle bitsin bu hasret sana doyuncak

Sensiz neşesi mi kaldı dünyanın canım
Hergün o güzel gözlerini düşünmekten,
Bir gün gelirse ki Tanrı alırsa canım,
Bilesin senin sözlerini düşünmekten
16 Kasım 1980

BU KIŞ DA GEÇTİ BÖYLE
Sevdiyse bu gönlüm ölüme tetik cçekecek,
Atide kahraman şimdi serseri denecek,
İçimde tortusu var o yıllanmış yangının,
İçtikçe bu deli gönlüm; kendinden geçecek

Sensiz de geçer zaman, tütsün gözümde kokun,
Yak git ellerimi, deliyor göğsümde okun.
Bu kış da geçti böyle artık sevinmelisin,
Bir tanem grurla göğsüne çiçekler takın
10 Ocak 1981

YOKLUĞUN
Sevgi dalında tomurcuk dolu dünyanın,
Boş ver aldırma da geç git diyemem herşey
Hayâliyla gezmelisin gördüğün bu rüyanın,
Doğuştan atılmışsan karanlık bir köşeye

Sevmek ateşte yanmaksa her ateşte ben varım
Varsa inlemek kederden, yok etsin beni kader,
Atılsın parslar üstüme seninleysemben varım
Sen yoksan ki boştur dünya, yesin çürütsün keder.
30 aralık 1980

HASRETİNDEN
Hasret alev alev, sıra sıra gönlümde,
Gel ki dinsin şu gönlümün kanları
Böylesini hiç tatmadım ömrümde,
Sen tabip ol sar da bitsin kanları.

Günler var kor tuttu o bakışların,
Bu sabrın da sonu bir gün bitecek,
Dönüşü yok tepesinde kışların,
Ömrümrüm böyle yollarında bitecek.

Lime lime sancılarım, yaradır.
Her nefeste bittiğimi duyarım.
El bilmeli, bu hasretin yâredir
Giden gelmez ben canıma kıyarım.
6 Ocak 1981

NASIL UNUTURSUN Kİ?
Nasıl unutursun ki,
Sevdiğim?
Hani:
O saçlarını,
Bağrıma serdiğin akşam?
Gonca bir gül iken,
Derdiğim akşam?
Nasıl unutursun ki?
Nasıl unutursun ki,
Sevdiğim?
Bana ahayatını
Verdiğin akşam...
9 Temmuz 1972

İSTEMİYORUM
Kalbimi vermeyeceğim,
Sevmeyen sevgiliye.
Seversem...
Deli gibi seveceğim.
Değilse; olmasın sevgilim,
İstemiyorum...
Yarı gönül vermeyeceğim.
Ki severse...
Yüreğimi yüreğine,
Gözümü kırpmadan vereceğim.
Değilse, olmasın sevgilim,
İstemiyorum...
Geceye:
Yaralı gönülle girmeyeceğim...
7 Kasım 1980

ANKARA(var)

SEN OLMAZSAN
Öfkeni ellerine al da,
Zincirlerini kır esaretin,
Gecenin zifiri karanlığında
Hakkını ver cesaretin.

Gelme gem vurmadan,
Şahlanmış o arzu atına,
Konamam sen olmazsan
Dünya saltanatına
26 Ocak 1976

İÇİMDE ELEM
Dere niçin ağlar anlamıyorum,
Benim içimde kanayan yaram var.
İçip her badeden kanamıyorum
Feryatlar içinde garip kalan var

Bie girsen kapımdan neler görürsün
Ayıplayıp kınamanı istemem
Bin dertler görürsün kurtlaer görürsün
Hüzünlenip hayıflanmam istemem

Sinsin ne çıkarsa elem içimde
Naza gelmez gönle sığmaz yarim var
Dert bir değil kurtulacak biçimde
Akla gelmez intizarım ahım var
29 Mart 1980

SENİN İÇİN
Sibirya’nın soğuk siteplerinde arama boşuna
O Hayasızcaa tutsaklığı,
İçimde bir esaret ki sorma!
Tutsaklığın düiünceleri gerilmiş düşüncelerime,
Esir benim...
Çarmıha gerilmiş kanlı ellerimde,
Ellerinin sıcaklığını hissediyorum hâlâ
Sen benimsin sen benimsin diyorum
Yüzyılların ötesinden seslenircesine
Ortacağın vahşilikleri geliyor aklıma
Dokuz parsın kafeslerden çıkışı,
Pervasızca atılışım üstlerine
Hep senin için
1 Kasım 1976

SENİ DÜŞÜNMEK
Düşündüm,
Düşündükçe sustum
Odam, seninle dolmuştu, düşüncelerimde
Sıcaktı yanakların ve ellerin
Okşadın gözlerinle saçalrımı,
Tutup ellerinden,
Yazıklar olsun bana,
Seni sevdiğime
Seni sevdiğim için,
Seni sevdiğimi söyleyemedim.
29 Mart 1980

KİMSELER DUYMASIN
Üşüdüm,
Çok soğuk,
Dışarısı,
Bir ayaz bir ayaz.
Gelme!
Bugünlerde alamam.
Saçlarım,
Diken diken bembeyaz.
Sen:
Bir fırın gibisin.
Sımsıcak için dışın
Fakat buz tutmadan
Gel!
Artık üşüdüm.
Çalmadan gir kapıları,
Geceler uyanmasın
Uzat kor ellerini,
Kimseler duymasın.
23 Kasım 1973

DÖNÜŞÜNÜ BEKLİYORUM

Ellerime, kenetlenen ellerin,
Kopardı yüreğimi…
Ben, şimdi ellerinde çırpınan,
Yüreğimi bekliyorum.
Ya sen gel, ya getir yüreğimi…

Okul yolundayım, saat on yedi.
Havadan, duman duman hüzün, avuç avuç kir.
İnmekte, sırılsıklam saçlarımdan aşağı,
Yokuş yokuş, hep yokuş; istasyon, terminal.
Seyrekleşirken Tandoğan Meydanı’nda insanlar
Elinde valizin, dönüşünü bekliyorum…

Kaç siren vurdu, saat hâlâ altı
Yuvasına koşuşmakta insanlar
Koşar adımlarla bana gelişini bekliyorum.

Olmuyor sensiz akşamları Ankara’nın.
Tandoğan Meydanı’nda insanlar sessiz.
Yine gel yine, Tandoğan Meydanı’na
Bardak bardak yudumlasın hasretini gözlerim
Yine gel yine, Tandoğan Meydanı’na,
Ellerini ellerime verişini bekliyorum..

Abdullah Çağrı ELGÜN

LEYLÂ’MIZI ARIYORUZ
Ey, Mecnûn arkandan geliyoruz!
Bir toz bulutu misali
Bazan avazımız yakıyor, zemin katlarını.
Bazan da hıçkırıklara boğuyoruz.
Göğün katlarını.
Ferhat’a dönmüşüz Şirin’imiz yok
Çöllerde kalmışız, soranımız yok.
Ey Mecnûn senin yoldaşın oluyoruz!
Bekle, bizler de geliyoruz.
Avareyiz, alev bacayı sarmış bir kere.
Çaresi yok.
Aşıkız, Leylâ’mızı arıyoruz.
Saray/Tekirdağ, 23 Aralık 1972

ANKARA SOKAKLARINDA

Semalarında yükselen kapkara bulutun,
Gönlüme elem verdi geldiğim günden beri,
İçimde öğrenmek, bilmek hevesi, umutun,
Başıma dertler verdi, geldiğim günden beri

Gezerken zaman zaman sokaklarında başı boş,
Duymak isterdim oysaki sıcak nefesini
Sense; gecelerini öyle bed, soğuk nahoş
Gösterdein aldırmadan bu güzelim sesini;

Sokakların loş, Kızılay Öylesine ıssız.
Akşamları koşuşan insanlarına bakıp bir an,
Seni sıcaklarıyla boğup, tedirgin, susuz;
Bırakanlara lânet dileklerimdi her an.

Senin göğsün kan, yüreğin yara olmamalı,
Hastalık, çaresizlik; şanına göre değil
Anadolu’m gözünde sis, kara olmamalı.
Sevgiler bu gönüle dar, bana göre değil

Ankara, daha yetmedi mi verdiğin çişle? ..
Kaç seveni boynu bükük mahsun bırakacaksın?
Senin gecelerin düşmedi mi dilden dile?
Daha hangi köşende beni ağlatacaksın? ..
Abdullah Çağrı ELGÜN

İNTİHAR
Seviyorum seni kem gözlerden kıskanarak,
Beni kıskançlık zincirine boğdurmadan sev
Gönül, aşkın ateşinde pişsin uslanarak.
Gölgeni, inatla peşinden koşturmadan sev.

Geleceğim bin genç taksan da yine peşine,
Bir ömür boyu ısrarda devam edeceğim.
Aşıkların ödül, kurşun olsa da başına.
İnan herkesten önce, yine ben geleceğim.
3 Şubat 1980

BULURSAM
Bir gönül yoldaşı ki uğrunda öleceğim.
Her bakışta dirilip yüzünde gülmek için.
Sevgiyse ki kalbimi sökerek vereceğim.
Kölelikse, dizimi yerlere sereceğim.

Bir buseye susayıp uzaklardan gelmeye,
İstese ki kendimi, çarrmıha gereceğim,
Esrarlı bahçesinde bir tomurcuk dermeğe,
Bıkarsa kellemi giyotine vereceğim.
30 Ocak 1981

GÖNLÜMDE
Sular akıp gider deli gönlümde,
Benim de sevdiğim bir yarim vardır.
Ecel ter döktürür vucut ölümde,
Sormayın gurbette sevdalım vardır.

Dağ başında hoyrat hoyrat eserim,
Yağsa yağmur bir çırpıda keserim
Gönül belli olmaz heran küserim
Dağların ardında sultanım vardır.

Çiçek açar yüreğimde dert olur,
Uçar kuşlar gökyüzünde renk olur.
An olur, gün olur, gündüz terk olur.
Gecede üstümde isyanım vardır.

Yağsın karlar, vursun rüzgar gönlüme,
Başım eğik, düşmesin tek önüme,
Sahte bakışlı yâr girme gönlüme,
Yanlızsa gönlüme dünyalar dardır.
13 Ocak 1981

KAPANSIN KAPILAR
İçini çekmekten yandı gözlerin
Kalbinde bir yara kaldı sözlerin

Ne deyim de ne söyleyim bilmiyom.
Belleşmen yollarda bugün gelmiyom

Yağar kar, eser yel, fırtına dinmez.
Gün geçer, ay geçer, beklenen gelmez.

Ne deyim de ne söyleyim bilmiyom.
Belleşmen yollarda bugün gelmiyom

Söylenmeyen sözler oturdu tende
Acılar, çileler, dertler hep bende,

Ne deyim de ne söyleyim bilmiyom.
Belleşmen yollarda bugün gelmiyom
3 Ocak 1980

KIZ
Her şeyinle seviyorum seni kız.
Dön birazcık gözlerime baksana,
Halimden hiç anlamazsın güzel kız
Kalbime dol, damarımda aksana.

Ay çiçek kız, bir tanem kız, canım kız.
Bekliyorum, heran seni gelsene,
İstersen gül,ister naz yap, ister kız.
Seveceğim ömür boyu bilsene
3 Şubat 1980

SENİ ANACAĞIM
Bırakmışım kendimi serin esen rüzgara,
Kaybolup gitmrkteyim bir meçhlün ardından,
Kaç kez aldanmışımdır, fidan boylu kızlara,
Ne hâyeller kaybolur, bu mevsimizn ardından

Tüm ruhumda özlemi gurbeti diyarların
Soğuk günün sıkıcı yorgunluğu sinede,
Bitecek sanıyordum hep renkli rüyalarım,
Geleceksin eminim belki günün birinde

Sonra, kaybolan yıllara bakıp, yine sensiz
Bir dikişte içeceğim tüm hıçkırıkları,
Bir gemi geçti diyeceğim boğazdan sessiz
Duyacaksın sulardan hırçın çırpınışları.

Bütün gece, tepeden sahile bakacağım
Boynun bükük ellerinde buruşmuş çiçekler
Kumsalda yürüyecek kumlara batacağım,
Buradandı duygular, burada bitecekler.

Sonra yürekten derin bir göğüs geçirerek
Diyeceğim benim esmerim, siyahım, sarım.
Sarhoşça ciğerime havayı içirerek,
Sonunda her şey biter, işte bugün de varım.
21 Nisan 1980

GÖZLER
Gözler kara kapkara, gözler elâ,
Ah, o gözler benim başıma belâ

Gözler yeşil yemyeşil, orman gözler,
Şu yanık gönüllere derman gözler.

Gözler ki seveni her gün ağlatır.
Gözler ki aşığın derde bağlatır.

Gözler ki dert yüklenmiş, derya gözler,
Ağlar gözler, kan çanağı, yol gözler...
18 Ağustos 1982

SEN ve GECE
Sensizlik yüreğime hançer olup işledi,
Etme peri, gel gitme; bu gece de bende kal.
Ruhumdaki gerginlik günler var kigitmedi,
Çalsın sazlar çal dilber bu gece de bana çal.

Vursun rüzgar penceremden senle dolsun içim.
Yıkılsın kirli emel bir gülüşten ne çıkar.
O güller ki açılıp seninle alsın biçim,
Sussun bütün şarkılar, ben söylersem ne çıkar.
15 Nisan 1980

GENÇLİK ÇAĞI
Hep böyle beklemekle kaybolup gidecek ömrüm,
Gönüllü yatmışım senle ölümün kucağına.
Kimseler bilmeyecek, sessizce bitecek ömrüm.
Fırlatılmışım feleğin kahpece kucağına.

Ne ziyaret eden bir dost ne de soran adımı,
Beden elbet çileyi çekmekle yarın edecek.
Boşuna bekleyiş bu aşk attırmıyor adımı,
Benim de gençliğim böyle ziyan olup gidecek.
23 Aralık 1980


SONSUZ SEVGİ
Yaşamak güzel şeydire sevgi sonsuz olursa,
Gülü düşünüyorum bülbül onu bulursa
Ne şahane sevgili diyerek övünecek
Bir yastıkta buluşup sonsuza dek gidecek.

Gül bilmezdi, dokunmasaydı bülbül, gülmeyi,
Bülbül anlar mı içine düştüğü inmeyi?
Her aşığa bir gül gerekli candan sevecek,
Bir peri ki sevenlere aşkı öğretecek...
12 Nisan 1980

BEKLENEN
Günler boşa geçip gidecek, geceler sensiz,
Gel bir akşam gizliden sevdayı tattır bana,
Hiç bitmeyen ömrü neyleyim geçerse sensiz,?
Anlat yedi neslini kendini anlat bana.

Ellerimde ellerinin ateşidir yanan
Seni düşünmeden geceye giremiyorum.
Bir ılık meltemsin gönlümde sancısı kalan.
Girdabın içindeyim sensiz gidemiyorum.

Ömrüm senin gözlerinde hçranla bitecek
Gülme, senin yaptığın eller yapmıyor bana!
Yangınlar yüreğimde alev alıp gidecek,
Su gönder söndürmeğe, talihi güldür bana.
18 Şubat 1980

ESTERGON
Estergon kaleyi düşman kuşattı,
Beşbin atlı burçlarına ok attı.
Kelle saydık, beş bin insan kırıldı.
Yeşil Tuna kızıl Aktı duruldu.

“Akma Tuna akma ben bir dertliyim,
Yâr peşinde koşan kara bahtlıyım”

Estergon derlerdi bir Türk kalesi,
İçinde kaç yiğit savaş delisi,
Mancınıktan çıkan taşlar savruldu.
Kaynar suyla yürekleri kavruldu.
Bir çok erin yürekleri devrildi.

Estergon Estergon zalim Estergon,
Gönlüm hasret, kasvet dolu Estergon.

Körolası düşman nerden gelesi,
Türk’ün diken diken olmuş yelesi,
Gülle değip kale burcu zorlandı,
Duvarlara merdivenler yollandı.
Burç üstüne yiğitleri kollardı

Estergon estergon nâmert Estergon,
Beni bir kasvete koydun Estergon...

Merdivenler birer birer kaydılar,
Kızgın suyla pis kafiri soydular,
Kalenin burcundan gedik açıldı
Bu yerlerden merdivensiz geçildi.
Pala vuran yiğitleri biçildi

Estergon Estergon bu böyle olmaz
Estergon’da bu halt nâmerde kalmaz.

Estergon kalenin etrafı orman
Perişan halimi yadeller sorman
Yıkık burç düşmanı içeri aldı
Kadın kızan yağmaladı hep çaldı
İlâhi içinde bir yarim kaldı,

Akma Tuna, nasıl akar gidersin,?
Beni ateşlere yakar gidersin.

Tuna nehri, rengin başka renk salar,
Lânet baykuş öter bilmem ne çalar?
Yeşil Tuna’m sen böyle mi olaydın?
Suyıun durup yadelinde kalaydın
Böyle kahpeliğin nerden bileydim

Yeşil Tuna, kızıl Tuna, kan Tuna,
Bana bunu yapmayaydın sen Tuna.
21 Haziran 1978

YEMEN
Yemen ellerine haber saldılar,
Yavuklular nice düşler kurdular.
Giden haberciler nerde kaldılar?

Tez gel haber tez gel, böyle zor olur.
Genç yaşımda bana ahuzar olur.

Yaz gelende göçmen kuşlar görülür.
Baykuş öter derdim artar dirilir.
Kızlar yaslı siyah tüle bürünür.

Ötme baykuş ötme, bir canım kaldı,
Yemen çöllerinde yavuklum kaldı.

Git be rüzgar haber getir ebeme,
Genç oğlumdan gazi olmuş dedeme,
Kötü haberlerin, sakın ol deme,

Ötme baykuş ötme, bir canım kaldı,
Yemen çöllerinde yavuklum kaldı.

Beklemekle ömrüm geçip gidecek,
Gönül dertte böyle beter edecek,
Bu bekleyiş elbet bir gün bitecek,

Bekle yârim ben de varam Yemen’e
İnce belin dönüp satam kemere...

Bu gariplik şu zamanda zor olur,
Derdim artar yüreğimde kor olur,
Kışlalardan mevzilere vur olur.

Emir böyle bu diyardan geçersin,
Göçmen kuşlar gibi, bir gün göçersin.
24 haziran 1978

KANİJE
Er paşa Hasan Paşa,
Tiryaki Hasan Paşa,
Kanije’de taç giydi
Tiryaki Hasan Paşa.

Hasan Paşa gelende,
Kösler savaş vuranda
Gördü düşman alayı
Yiğitleri horanda

Düşman hucuma kaltı,
Kaleye oklar attı,
Oklar geri çevrildi,
Düşman bozulup kaçtı.

Ecel şerbetin içti,
Tiryaki serden geçti,
Kanije’de yiğitler,
Tiryaki’yle and içti

Er Paşa Hasan Paşa,
TiryakiHasan Paşa
Kanije’de taç giydi
Tiryaki Hasan Paşa...
21 Haziran 1978

YAYLADA
Oynasın seğmenler vursun davullar,
Demir çelikleşmek için dövülür.
Sofra çeşitlensin gelsin sahanlar,
Yoğurt kaymak olmak için sunulur

Türkmen yaylasının buzu çözülür.
Sürülere otlak diye gezilir.
Öbek öbek halakalar dizilir
Sütler kaymak dökmek için sağılır..

Koyun meler, kuzu meler, koç meler,
Arkada kalanı çoban tekmeler,
Oturmuş da genççç kızları un eler
Hamur yufka olmak için yoğrulur

Soyunsun yiğitler meydana gelsin
Pençe vursun eller başlar eğilsin
Davullar da gümbür gümbür dövülsün
Yiğit güreş tutmak için dövünür.

Derinliğine kazılmazsa çoşmaz,
Türkmen eri yas tutar da pas tutmaz
Ermiş Türkmen kül yutar toz yutmaz
Toz misâli savulur da doğrulur.

Türkmenler ki Türkiye köylüsüdür.
Köylü bu öz yurdun efendisidir.
Türkmenler Türkler’in ta kendisidir.
Der de ELGÜN grur duyar övünür.
4 Ocak 1980

PORSUK ÇAYI
Hüzün olur en derin yüreklerde,
Çoşar, taşıp gider şu porsuk çayı,
Bir divane elleri küreklerde
Alır beni benden şu Porsuk Çayı.

Rüzgar hoyrat eser, yıkılır güller,
Baharı bekleyen bülbüller neyler
Kaç gönülü hergün divane eyler
Taştan taşa vurur şu Porsuk Çayı

Celâlettin Rumî, Yunus’tan neyler,
Gönülden gönüle bir şeyler söyler
Her seveni mesut divane eyler,
Kıvrım kıvrım akar, şu Porsuk Çayı

Yunus’u içinde dimağı yorar,
Kutsal aşk ilâhi bedeni sarar,
Elele gençleri, tüm kini kırar,
Bu aşkla mest olur, şu Porsuk Çayı

Eskişehir Alâaddin Parkı’nda
Dolanıyor ahalisi, çarkında
Hamamyolu kalabalık, farkında
Cennetten görüntü şu Porsuk Çayı.
Eskişehir, 30 Eylül 1981

ESKİ KAYSERİ
Özlediğim için değil
Gecnin karanlığını,
Gündüzlerin aydınlığında yapamadığım,
Çirkin gözlerden uzak,
Görmenin tadını çıkarıyorum

Dolambaçlı, kıvrak kıvrak,
Sakin, sessiz caddelerinde;
Parke taşlarını dinliyorum, şehrin
Sakın haa!
Hayâllere dalmağa gelmez.
Birden girersin çıkmazına sokağın.
Apışıp kalırsın, kuytu yerde.

Sonra yine yürümeğe devam.
İşte şura, işte bura derken,
Bir de bakarsın ki
Köşebaşı, çeşmebaşı, mezar başındasın.
Allah rahmet eylesin gidenlere...
Deyip geçmek istemiyor insanın gönlü,
Ya Allah Ya Bismillah!
Hemen başlıyoruz işe,
Üç Gulfü, bir Elham,
Seydi Burhaneddi’i anıyorum.
Allah kabul etsin. Amin...
Kayseri, 20.11.1977

HERŞEY SENİN İÇİN
Seni hatırlarım,
Bir bulut kaplar, düşüncelerimi
Gün olur, bir haneye uğrar yolum.
Kervanlar yürür katarla
Yolcular hep senin için uğrar hana,
Âşıklar hep senin için atışırlar,
Senin için esrara yolculuk.
Allı gelin edasında Türkiye’m.

Gün olur kösle vurur obada,
Türkmen yaylasında çadır başında
Senin için kılıç kuşanır,
Çelik bilekli yavuz delikanlılar.
Senin için eğerlenir,
Al, doru, temiz, safkan kısraklar.
Sen gönüllerde bitmeyen ülküsün.
Dillerde türkü,
Malım, mülküm, memleketim, Türkiye’m

Seni söyler şahlanan ırmaklarımız,
Kükreyen denizler
Kızılelmasın, er yüreklerinde,
Akıncıların gönüllerinde sızı,
Türkçüler yüreğinde Turan
Genç kız yüreğinde delikenlısın.
Varım, yoğum, herşeyimsin Türkiye’m.
Kayseri, 1 Aralık. 1979

İSTANBUL
Anarken yüreğimde bir burukluk,
Hep sen varsın, İstanbul.
Yükselen camilerinde bir ululuk,
Mavi bir cennetsin İstanbul.

Galata İskelesi’nden vurunca siren
Hüzün dolar yüreğime,
Haydarpaşa’da bir tiren
Kırbaç vurur yüreğime,

Canlanır en eski hatıralar,
Yaslanıp koltuklara iyiceden
Bir sigara eder maziyi tarumar,
Ve kakhkahaları çıkarır binbir geceden.

Andırır en ulvî sedayı,
Çırpınan deniz üstü, balık avlayan martı.
Fısıldar duyulmamış sevdayı,
Uzanan Sarayburnu, Kale Sırtı
.
Ah Karaköy, en yokuş yerindeyim!
Seninle dinlendi yorgunluklarım,
Gökte değil, yerdeyim.
Bitsin keder içinde durgunluklarım.
İstanbul, Eylül 1980

ANKARA'DAN
Bir gönül burukluğu, yürek yarası,
Görmedim, almadan geçen Ankara’dan
Sevda çeşmesinden bir bardak suyu,
Görmedim, içmeden geçen Ankara’dan

Ankara en kalpsizi gurbet diyarlarının,
Acımasızı, dert verip cana kıyanlarının,
Hoyratça yükselen, tepe ve dağlarının,
Dumanlarını, görmedim, içmeden geçen Ankara’dan

Ankara bir problem, çözülmeyen bir düğüm,
Konuşulup, tartışılan meclislerde her öğün
Bir hasta ki yatmakta, yakın doğum,
Sancılarını görmedim, çekmeden geçen Ankara’dan

Ankara, dertlere derman şehri Anadolu’nun,
Kültür hazinesi, ilim yuvası ârif yolunun,
Bir yuva sıcaklığı okşayan anne kolunun,
Şifasını, görmedim tatmadan geçen Ankara’dan.
Abdullah Çağrı ELGÜN

BENSİN ANKARA
Seni seyrediyorum Ankara,
Kirli düşüncelerimden arınmış duygularım,
Sen güzelsin, hoşsun Ankara
Sen içimdesin ve ben senin,
Sen, bensin Ankara…

Güzelsin, hoşsun; fakat bir tuhafsın Ankara,
Bazan dumanlardan sıyrılarak,
Aydınlık gün oluyorsun,
Sonra birden bire kararıp,
Gecelerden daha kara geceye giriyorsun.
Aydınlık karanlık ve rüzgar,
Tutarsız, soğuk ve anlaşılmazsın.
Sen içimdesin ve ben senin.
Doğrusu bensin Ankara…

Ne kadar iç içeyiz bir anlasan,
Bir afetin kurbanı olmuşuz ikimiz de…
Ben senin aşkına yanmışım,
Söz dinletemediğim
Sense siyaset narına.
İkimizde sürünmekteyiz.
Sen içimdesin ve ben senin,
Doğrusu bensin bensin Ankara…

Bir ulu çınar Anıtkabir, Tandoğan, Anıttepe
Dikimevi, Cebeci, Kızılay, Çankaya.
Bahçeli, Tandoğan, Maltepe, Çankaya.
Ulus, Opera, Sıhhıye, Çankaya.
Çankaya Çankaya Çankaya! ..

Sende düğümlenir boğazıma bir şey,
Susar, büyür büyür memleket olur dudaklarım.
Tırmanır Çankaya’ya yukarı bin sitem.
Boşanır Çankaya’ya aşağı…
Anlamayız bir türlü kendimizi,
Sen benimsin, benim memleketimsin
Sen içimdesin ve ben senin.
Doğrusu bensin bensin Ankara…
Abdullah Çağrı ELGÜN


MANİLER
(HOYRATLAR)

Yaralıyım,
Ok atma yaralıyım,
Ben bir güzel sevdim ki,
Gönülden yaralıyım.

Yaralıyım,
Hor bakma yaralıyım,
Gurbette kaldı gönlüm,
Hasretten yaralıyım.

Yaralıyım.
El vurdu yaralıyım.
Kahpe çıktı yoldaşım,
İçim dert yaralıyım.

Yaralıyım,
Gör beni yaralıyım.
Hastalıktan yatarım,
Dert büyük yaralıyım.

Yaralıyım,
Uzaktan yâr alayım,
Gönül kimi severse,
Beğenip yâr balıyım.
12 Şubat 1987

DAĞ YAPARIZ

Dağ yaparız,
Yığar yığar dağ yaparız
Bu can durmaz bu tende
Götürür, dağ yaparız.

Dağ yaparız,
Tepeyi dağ yaparız.
Dağlar duysun şanımız,
Dağları dağ yaparız.

Dağ yaparız,
İnsandan dağ yaparız.
Gönül gönül dizer de
Gönülden dağ yaparız.

Dağ yaparız,
Sınıra dağ yaparız.
Tabur tabur Mehmet’ten
Düşmana dağ yaparız.

Dağ yaparız.
Öldü der dağ yaparız.
Leşlerini yığar da
Kötüden dağ yaparız.
4 Şubat 1981

DÜŞTÜ
Düştü,
Dağ başına kâr düştü,
Can yoldaşım gelmedi,
İçime ateş düştü.

Düştü,
Tuna’ya düşman düştü,
Pilevne’de Paşanın
Saçlarına ak düştü.

Düştü,
Yârim aklıma düştü,
Gidenler hiç gelmedi
İçime bir od düştü.

Düştü,
Gönlüme bora düştü,
Ben yolda gider iken
Fesim başımdan düştü.

Düştü,
Can telaşına düştü,
Serbestçe gezerken,
Fare tuzağa düştü.

Dolu düştü,
Bahçeye dolu düştü,
Ben elmayı toplarken
Sepetim dolu düştü.

Hoş düştü
Attan düştü, hoş düştü.
Bu sözlerin naz ile
Gönlüme bir hoş düştü.

Hoş düştü,
Düğün dernek hoş düştü,
Davul sesi uzaktan
Kulaklara hoş düştü.
1 şubat 1979

KINAMA
Kınama,
Hor baksın el, kınama;
Bu ytürek yarasıdır.
Akar gözler kınama

Kınama,
Düşse komşu, kınama.
Vermesin Tanrı başa,
Taş düşse de kınama.
Kınama,
Ayıp görsen kınama.
İyi dost ayıp örter.
Kötü açsa kınama.

Kınama,
Su katmayın kınama,
Asker idim bitirdim,
Olmayanı kınama.
11 Ekim 1979

YIKAR BENİ
Yıkar beni
Istırabı yıkar beni
Kerküklümün tutsaklığı,
Can evimden yıkar beni.

Yıkar beni
Kötü sözler yıkar beni,
Söz verip de gelmeyenler,
Kahpe çıkar yıkar beni.

Yıkar beni
Aç insanlar yıkar beni,
Yeşil Tuna’daki yürek.
Titredikçe yıkar beni

Yıkar beni,
Durmaz zaman yıkar beni,
O yârin hançer gözleri,
Bir bakışta yıkaar beni.

Yıkar beni,
Kanar yara yıkar beni
Afganistan Türklerinin
Feryatları yıkar beni.

Ankara, 8 Nisan 1980

UÇMAĞA
Uçmağa,
Ver elini uçmağa,
Bunca esaret yetti,
And içelim uçmağa.

Uçmağa,
Sal Mehmet’i uçmağa
Yetti çekilen çile,
Kıprıs’ında uçmağa

Uçmağa,
Yemin olsun uçmağa,
Ermeni fazla ettin

Uçmağa,
Silah sıkar uçmağa,
Kelle gövdede durmaz,
And içelim uçmağa.

Uçmağa,
Gider dönmez uçmağa,
Korku adı değil mi?
Mehmet salın uçmağa.

GEL BANA

Gel bana
Her Gece gel sen bana,
Kopuzunla eğlenem
Ötüken’den gel bana

Gel bana
Nazar olur gel bana
Çok özlettin kendini
Ansızın sen gel bana

Gel bana
Sevdan yaksın gel bana
Dost aranır bulunmaz,
Vefalı dost gel bana

Gel bana
Salma haber gel bana
Hasretin orman yaktı,
Yakma orman gel bana

Gel bana
Nüjde olsun gel bana
Atda selam göndermen,
Yılda olsun gel bana
22 Eylül 1978

KANA KAN
Kana kan
Karışıyor, kana kan
Kalsın öcüm Ermeni,
Almaz isem kana kan

Kana kan,
Bitirin kana kan
Bu düşmanlık devamla
Bil akacak kana kan

Kana kan
Alır elbet kana kan
Yakar Mehmet başını,
Elbet alır kana kan.

Kana kan
Alınıyor kana kan
Bu huyla giderisen
Elbet sonu kana kan

Kana kan
İstenir mi kana kan
Ne çıkar öldürmekten
Gel katalım kana kan
7 Ekim 1977

DURULMAZ
Durulmaz
Dost burada durulmaz
Dost acı söyler derler,
Karşısında durulmaz

Durulmaz,
Çöker tavan durulmaz,
Bilmem nere gitmeli,
Dost burada durulmaz

Durulmaz,
Sel önünde durulmaz,
Taşa çalar adamı,
Köpürür de durulmaz

Durulmaz,
Ateş yakar durulmaz
Üstüne varma yangının
Salar duman durulmaz.

Durulmaz
İşsizz güçsüz durulmaz,
Kul da sevmez adamı,
Edinmeli iş durulmaz.
18 mayıs 1977

GİDELİM
Yolum uzun gidelim
Çıksın engel karşıma
Ötüken’e gidelim

Gidelim
Gönül yıkık gidelim
Ecel alır canımı
Fani olur giderim

Giderim
Dost evine gidelim
Bir güzel söz, sohbete
Bağdat olsa giderim.

Giderim
Uzaksa da giderim
Sevgi sığmaz gönüle,
Gönül eve giderim

Giderim
Kıramam kalp giderim,
Yeter ki davet gelsin
Bir kuş olur giderim.
8 Nisan 1978

DENİZE
Denize
Döktüm bütün denize
Yunan’ı boğmak için
Dökeceğiz denize

Denize,
Mayın salın denize
Habersiz girer ise
Dökülsün Rum denize

Denize
Ege denen denize
Çıkıyor sahip Yunan,
Çıkmaz isek denize

Denize,
Bil düşecek denize
Bu gidişin sonu bil
İner bir gün denize

Denize,
İstediği denize,
Sonunda eşkıya Yunan
Dolar mutlak denize.
25 Nisan 1978

BAĞLAYIM
Bağlayım,
Getir zincir bağlayım,
Yunan fazla ürüyor,
Boğazını bağlayım.

Bağlayım,
Şom ağzını bağlayım,
Yetti artık ettiği,
Boğazını bağlayım.

Bağlayım,
Son sözümle bağlayım,
Akdeniz’in dibine
Atıp kement bağlayım.

Bağlayım
Kement atıp bağlayım,
Azıttı eşkıya Rum
Larnaka’da bağlayım.

Bağlayım,
Semeriyle bağlayım
Çifte sallar durmadan
Semeriyle bağlayım
13 Ağustos 1974

GİDELİM
Gidelim
Sür atını gidelim
Yollar pek uzak değil
Semerkant’a gidelim

Gidelim
Durmayalım gidelim
Kalsın yolda ytorulan
Dinç arlarla gidelim.

Gidelim
Uzak ülkü gidelim
Yeter geride kaldık
Zaman dardır gidelim

Gidelim
Bir gönüle gidelim
Düşmana yumruk olup,
Ecel olup gidelim

Gidelim
Geç olmadan gidelim
En gerilerde kaldık
Yıkın engel gidelim
12 Nisan 1974

KIRILDI
Elim kolum kırıldı
Belim dahi kırıldı
Türkeli’nde Türkler’in
Bilekleri kırıldı.

Kırıldı
Çalmaz artık kırıldı
Çaldı yere kırıldı
Gümülcinedeki Türkler
Kopuz elde kırıldı
Kırıldı,
Eller vurdu kırıldı
Balta yedi kırıldı
Titredi nice yürek
Deliorman’da kırırldı.
Kırıldı,
Attı yere kırıldı
Serdi yere kırıldı
Selanik Türk toprağı
Nice Türkler kırıldı

Kırıldı
Savurdu yel kırıldı
Yuvarlandı kırıldı
Batı Trakya’da Türklük
Vatanında kırıldı.
11 Eylül 1978

KOPUZUM
Kopuzum
Ver elime kopuzum
Ki söylesin kopuzum
Nice feryadı ahı
Dillendirsin kopuzum

Kopuzum Sal Sal yanıma kopuzum
Konuşayım kopuzum
Türkeli’nde çoktandır
Söylemiyor kopzum

Kopuzum
Mendil sallar kopuzum
Haber yollar kopuzum
Bacayı ateş sardı
Salar duman kopuzum

Kopuzum
Dururu inler kopuzum
Sözü dinler kopuzum
Kırım, Kafkas hür ola,
Çalar oynar kopuzum
Kopuzum
İner Biner kopuzum
Neler söyler kopuzum.
Atamızdan yadigar,
Çalar, oynar kopuzum
10 Mayıs 1975

YÂR İÇİN
Yâr için
Ağu içtim yâr için
Dediler gösterelim
Koştum, uçtum yâr için

Yâr için
Çektim sevda yâr için
Gece gündüz demedim
Dağı deldim yâr için

Yâr için
Çeker hasret yâr için
Sıladaki yürekler
Volkan olur yâr için

Yâr için
Bu sözlerim yâr için
Ne anlar çekmeyen sevda
Dağa düşttüm yar için

Yâr için Gözyaşlarım yâr için
Akar akar durulmaz
Kan deryası yâr için
15 Temmuz 1975

ÖLÜRÜM
Ölürüm
Ecel gelir ölürüm,
Ayrılık yakar beni
Dayanamaz ölürüm

Ölürüm
Ben yoluna ölürüm
Ruhum durmaz bu tende,
Allah için ölürüm

Ölürüm
Vatanımda ölürüm
Kan kusturup düşmana
Vatan için ölürüm

Ölürüm
Bu uğurda ölürüm
Şan ve şeref uğrunda
Vuruşarak ölürüm

Ölürüm
Düşer bir taş ölürüm
Yıkılır fani dünyam,
Allah bilir ölürüm
17 Eylül 1978

YİĞİTE
Yiğite
Yiğite heyy, yiğite!
Bu lâtifa yiğite
Kırk bin yağı az gelir
Türk’ten gelen yiğite

Ölmeli,
Ölmeli yâr ölmeli
Ülkü için ölmeli,
Vanı peşkeş çeken
Kan içinde ölmeli

Ağlama,
Ağlama yâr ağlama
Kara giyip ağlama,
Yiğit gider aaskere,
Bakıp bakıp ağlama

Yaş olur
Yağar yağmur taş olur
Taşar sular yaş olur
Afganlım görsem halim
Gözler akar yaş olur

Zor olur
Bu gurbette zor olur
Gelmez gider zor olur
Sorman garip halimi
Vermek cevap zor olur
11 Eylül 1980

Yağıya
Çeri kalksın yağıya
Tuna’da boğmak için
Kargı vurun yağıya

Zar olur
Peteklerde zar olur
Benim yârim gelmezse
Bana ahuzar olur.
Yollara
Uzun ince yollara
Yunan köpek bağlamış
Bizim olan yollara

Ağlarım
Esir Türk’üm ağlarım
Gafil düştüm tuzağa,
Ona yanıp ağlarım.

Yâr benim
Âlem için yâr benim
Söyleyemem sırrımı
Kanar içim yâr benim
28 Ocak 1978


Kor ban
Ateş yakmaz kor bana
O kızın bakışları
Yüreğimde kor bana

Kor bana,
Yüreğimde kor bana
Gurbetin sancıları
Dayanılmaz kor banaa

Kor bana
Bu ayrılık kor ban
Garda kampana sesleri
Çalındıkça kor bana

Kor bana
Günler geçer kor bana,
Şu yârin gelmeyişi
Uzadıkça kor bana

Kor bana
Bu suskunluk kor bana
Haber gitti gelmedi
Köstek olur kor bana
21 Ocak 1981

ANKARA

Tüm sevdalı yüreğime bu ezikliği,
Kararmış ufuklarınla sen koydun Ankara
Solgun yanaklarımda, hayattan bezginliği,
Bu başıboşluğunla, sen verdin Ankara.

Her bakışta, en büyük anıtı seyrettim penceremden.
Düşündüm, Koca Türk'ü sığdırmışsın taşlarına
Her çekişte, derin bir hüzün penceremden.
Ankara, sen neler getirmedin çoğunun başlarına

En güzeli kızların, bağrında gül gibi açmış
Aşıkların tüm tutkuları sende kördüğüm.
Gördüğüm, hep kurşun yarası, sana ölüm kucak açmış.
Ankara, bitsin böyle günlerim hep takvimi saydığım.

Abdullah Çağrı ELGÜN


DÜŞTEN ÖTEYE

Yıkılsın başıma dağlar ben altında kalayım,
İstersen anlıma tek kurşun sık sen öldür beni
Şu dünyada ebedî aşık sana ben olayım.
İste,lütfet,kölen yap yerlerde süründür beni.

Kurşunlar delik açsın bağrımda, ölüme gideyim
İstersen bir damla gözyaşı dökme arkamdan bana
Yıkılsın fanilik cenneti sen yoksan ki nedeyim
Yeter ki, göksünden bir gül at, feleği güldür bana

Girsin kapımdan cellât ki taksın yağlı kemendi
Razıyım çelikten gönül evine gireceksem.
Kopacaktır boynumdaki nice cellat kemendi
Son nefesi kollarında yatarak vereceksem...

Varsın gönlüm kavrulsun bu sevdanın uğrunda
Sen fethedilmez ülkelerde taç olarak kal.
Aşık nasıl erirse sevgilinin yolunda,
Sen de yiğitler yüreğinde kor olarak kal..

Abdullah Çağrı ELGÜN

Abdullah Çağrı Elgün
Kayıt Tarihi : 13.5.2013 10:22:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Abdullah Çağrı Elgün